Türkiye'nin Muhasebe Rehberi   I  Yayınlanan En Son Mevzuatlar  I  2011 Vergi Takvimi  I   2011 Yılı Muhasebe Uygulamaları  I  Beyanname Rehberi  
Ana sayfa Yasal Uyarı Künye Danışma Hattı Güncel Bilgi Arşivi

      Kurumlar Vergisi Rehberi

 MUHASEBE GÜNCEL BÜLTEN :   15 NİSAN 2011

  Vergi Rehberi 

  2011 Çalışmaları 
  Pratik Bilgiler 
  Staj - Stajyer Rehberi
  Maliye Rehberi
  BEŞ DAKİKA ARA !...
  Makale Rehberi

  Kanun-Mevzuat Rehberi  

  Sosyal Güvenlik Rehberi  

 

 
   

5 Yıllık Hak Düşürücü Süre Anayasaya Aykırı mıdır?

 
   

31.5.2006 günlü, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 86. maddesinin dokuzuncu fıkrasında yer alan “...hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak beş yıl içerisinde…” ibaresinin Anayasa’nın 11., 13., 49. ve 60. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptaline karar verilmesi istemiyle dava açılmıştır.

Sosyal sigorta kapsamındaki işyerindeki çalışmasının sona erdiği yılın sonundan itibaren 5 yıl
geçtikten sonra, bu çalışmasına ilişkin sigorta işlemlerinin yaptırılmadığını ve sigorta primlerinin
ödenmediği ileri sürülerek açılan hizmet tespiti davasında, hak düşürücü 5 yıllık sürenin geçmiş
bulunması nedeni ile dava reddedilmiştir. Hak düşürücü sürenin geçmiş bulunması durumlarında
Yasa’nın amir hükmü gereği çalışma kanıtlansa dahi kabulü mümkün değildir.

Hak düşürücü süre; 506 sayılı Yasa’nın 79/10. maddesi Yasa’nın yürürlüğe girdiği dönemlerde 5 yıl
iken, 20.06.1987 tarih ve 3395 sayılı Yasa’nın 5. maddesi ile on yıla çıkarılmış, 01.06.1994 tarih 3995
sayılı Yasa’nın üçüncü maddesi ile tekrar 5 yıla indirilmiştir.

İş mahkemesi ise; aşağıda belirttiği nedenler ile 5 yıllık hak düşürücü sürenin anayasaya aykırı
olduğu görüşünü savunmuştur.

Mahkeme, Anayasa’nın 13. maddesinde temel hak ve hürriyetlere sınırlama getirilebileceği hüküm
altına alındığını, Yasa’daki bu 5 yıllık hak düşürücü süre hükmünün de sınırlama kapsamı içinde
düşünülmesinin mümkün olacağını, ancak 13. maddede belirtilen sınırlamalar yasakoyucu tarafından
sayılmış olduğunu belirtmektedir. Söz konusu hak bir sosyal güvenlik hakkı olup bu hak Anayasa’nın
60. maddesi ile güvence kapsamına alınmıştır. Sınırlamaların Anayasa’nın özüne ve ruhuna,
demokratik toplum düzeninin ve Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağını
belirttiğinden, bu nedenle söz konusu hükmün sınırlama kapsamı dışında olması gerektiğini savunmuştur.

Ayrıca söz konusu sınırlama Anayasa’nın 49. maddesi ile de bu kapsam dışında bulunmaktadır. Bu
maddede Devletin çalışanların hayat seviyesini yükseltmek, çalışma hayatını geliştirmek için
çalışanları korumak, çalışmayı desteklemek ve işsizliği önlemeye elverişli ekonomik bir ortam
yaratmak için gerekli tedbirleri alacağı belirtilmektedir. Görüldüğü gibi sosyal güvenliğin bir bölümü
olan çalışma hayatının ve bunun sonunda emeklilik hakkının kazanılması için böyle bir
sınırlandırılmanın getirilmesi mümkün bulunmadığından yasa da ki bu hüküm Anayasa’nın 13.
maddesindeki sınırlamalar dışında kalması gerekmektedir. Bu nedenle temel hak ve hürriyetlerden
sınırlama yapmaya yönelik Anayasa hükmünün bu madde yönünden uygulanmasının mümkün
bulunmadığını düşünmek gerekmektedir.

‘‘Anayasa’nın 60. maddesi ise herkesin sosyal güvenlik hakkına sahip olduğunu Devletin bu güvenliği
sağlayacak gerekli tedbirleri alacağı ve teşkilatı kuracağı belirtilmiştir. Böylece Anayasa, sosyal
güvenlik hakkının kaçınılamaz ve vazgeçilemez bir hak olarak kabul etmiştir. Bunun gerekçesi ise,
sosyal güvenlik hakkının bulunmaması durumunda işçi olarak çalışanların bu çalışmalarının sonunda
yasalarla kendilerine tanınan emeklilik haklarından faydalanması ve çalışmalarının sonucunda emekli
döneminde rahat bir yaşam sürmelerinin teminidir. Aksi halde çalışanlar sosyal güvenlik hakkından
mahrum bırakıldıklarında emeklilik döneminde rahat bir yaşam tarzı bulmaları mümkün
olmayacağından mağdur duruma düşeceklerdir. Bu da açık olarak Anayasa’nın 60. maddesine
aykırıdır. Zaten yasakoyucu Anayasa’nın 60. maddesi ile bu tür işlemleri yapmak için Devlete teşkilat
kurması ve gerekli tedbirleri alması için görev vermiştir. Sosyal güvenlik yasaları bu nedenle
çıkarılmıştır. Böyle bir görevi Devlete veren Anayasa bu hakkın sınırlandırılmasını da elbette
öngörmemiştir’’ demektedir.

Sigortalı olmak hak yükümünden vazgeçilemeyeceği ve kaçınılamayacağı Yasa’da belirtilmiş
olduğundan Yargıtay 10. ve 21. H. D.lerinin ve YHGK.nun kararlılık kazanmış kararlarında hizmet
tespiti davalarından feragatin söz konusu olamayacağı açık olarak belirtilmekte olup bu husus 506
sayılı Yasa’nın 6. maddesi doğrultusunda yerinde bulunmaktadır. Feragat edilemeyen ve
vazgeçilemeyen ve kaçınılamayan bir hak olan sigortalı olmak hakkının işten ayrıldıktan belli bir süre
sonra aranamayacağını kabul etmekte çelişki yaratmaktadır.

Anayasa’nın 49. maddesinde Devletin çalışanların hayat seviyesini yükseltmek, çalışma hayatını
geliştirmek için çalışanları korumak ve çalışmayı desteklemekle yükümlü kılınmıştır. Çalışanların
hayat seviyelerinin yükseltilmesi ve çalışanların korunması için sosyal güvenlik hakkının bulunması
gerekmektedir. Sosyal güvenlik hakkından yoksun olan bir bireyin hayat seviyesinin yükselmesi
mümkün bulunmadığı gibi, çalışma hayatı sonunda primlerinin yatırılmamış olması durumunda sosyal
güvenlik hakkı olan emekliliği hak kazanması mümkün olmayacaktır. Bu hak düşürücü sürenin varlığı
halinde çalışanların korunması mümkün bulunmamaktadır. Zira çalıştığı işyerinden ayrılan bir
çalışanın belgelerinin Kuruma verilmemiş olması halinde 5 yıllık sürenin geçmesi halinde artık bu
çalışmalarını sosyal güvenlik kapsamı içine alması olanaksız bulunduğundan işçi korumasız hâle
gelmiş olacaktır. Bu durum açıkça Anayasa’nın 49. maddesine aykırıdır. İşçiyi sigortasız olarak
çalıştıran işveren korumuş, Anayasa’ya göre korunması gereken işçi ise korunmamış hâle gelecektir.

5510 sayılı Yasa’nın 86/9 maddesinde 5 yıllık hak düşürücü süre bu hâliyle Anayasa’nın 11. 49. ve
60. maddelerine aykırı olduğu, Anayasa’nın 13. maddesindeki sınırlandırma kapsamı dışında bulunduğundan resen Anayasa Mahkemesine iptali için başvurmak gerektiği kanaatine varılmıştır.

Yukarda açıklanan nedenle Mahkemeye yapılan başvuru 28.08.2007 tarihinde kabul edilmiştir.

Yargılama devam ederken 5510 sayılı Yasa 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe girmiş ve 506 sayılı
Yasa’yı yürürlükten kaldırmış ve bu arada iptali istenen Yasa maddesi de yürürlükten kaldırılmış
bulunmaktadır.

01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Yasa’nın 86/9 fıkrası da iptali talep edilen hükmü
ihtiva etmektedir. 5510 sayılı Yasa’nın bu davada uygulama olanağı söz konusu olduğundan 5510
sayılı Yasa’nın 86/9 fıkrasındaki “hizmetlerin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içinde”
ibaresinin Anayasa’nın 11., 13., 49., 60. maddelerine aykırı bulunması nedeni ile yukarda açıklanan
gerekçeler ile iptali yönünden ek talebin kabulü ile; 5510 sayılı Yasa’nın yukarda belirtilen hükmünün iptali için ek talepte bulunmak gerektiği sonucuna varılmıştır.
Diyerek 5 yıllık sürenin iptalini istemektedir.
Anayasa Mahkemesi ise,
5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun itiraz konusu ibareyi de içeren 86. maddesi şöyledir:

“ Prim belgeleri ve işyeri kayıtları başlıklı 5510/86 md.- İşveren bir ay içinde 4 üncü ve 5 inci
maddeye tâbi çalıştırdığı sigortalıların ve sosyal güvenlik destek primine tâbi sigortalıların;
Ad ve soyadlarını, T.C. kimlik numaralarını, 80 inci maddeye göre hesaplanacak prime esas kazançlarını, Prim ödeme gün sayıları ile prim tutarlarını, gösteren ve örneği Kurum tarafından çıkarılacak yönetmelikle belirlenen asıl veya ek aylık prim ve hizmet belgesini, (Değişik ibare: 5754 - 17.4.2008 / m.50) “4 üncü maddenin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamındakiler için en geç Kurumca belirlenecek günün sonuna kadar, diğer sigortalılar için ise ait olduğu ayı takip eden ayda Kurumca belirlenecek günün sonuna kadar” Kuruma vermekle veya sigortalı çalıştırmadığı takdirde, bu hususu sigortalı çalıştırmaya son verdiği tarihten itibaren, onbeş gün içinde Kuruma bildirmekle yükümlüdür.

Ay içinde bazı işgünlerinde çalıştırılmadığı ve ücret ödenmediği beyan edilen sigortalıların, otuz
günden az çalıştıklarını ispatlayan belgelerin işverence ilgili aya ait aylık prim ve hizmet belgesine
eklenmesi şarttır. Kamu idareleri ile toplu iş sözleşmesi imzalanan işyerlerinde bu şart aranmaz.

Sigortalıların otuz günden az çalıştığını gösteren bilgi ve belgelerin aylık prim ve hizmet belgesinin
verilmesi gereken süre içinde Kuruma verilmemesi veya verilen bilgi ve belgelerin Kurumca geçerli
sayılmaması halinde, otuz günden az bildirilen sürelere ait aylık prim ve hizmet belgesi Kurumca
re’sen düzenlenir ve muhteviyatı primler, bu Kanun hükümlerine göre tahsil olunur.

Sigortalıyı çalıştıran işveren ile alt işveren ve iş görme edimini yerini getirmek üzere sigortalıyı geçici
olarak devralan işveren; aylık prim ve hizmet belgesinin Kurumca onaylanan bir nüshasını sigortalının
çalıştığı işyerinde, birden ziyade işyeri olması halinde ise sigortalının çalıştığı her işyerinde ayrı ayrı
olmak üzere, Kuruma verilmesi gereken sürenin son gününü takip eden günden başlanarak, müteakip
belgenin verilmesi gereken sürenin sonuna kadar, sigortalılar tarafından görülebilecek bir yere asmak
zorundadır.

Fiilen veya işyeri kayıtlarından tespit edilecek her türlü bilgiden veya kamu kurum ve kuruluşları
tarafından düzenlenen belge veya alınan bilgilerden çalıştığı anlaşılan sigortalılara ait olup, bu Kanun
uyarınca Kuruma verilmesi gereken belgelerin yapılan tebligata rağmen bir ay içinde verilmemesi
veya noksan verilmesi halinde, bu belgeler Kurumca re’sen düzenlenir ve muhteviyatı sigorta primleri
Kurumca tespit edilerek işverene tebliğ edilir. İşveren, bu maddeye göre tebliğ edilen prim borcuna
karşı tebliğ tarihinden itibaren bir ay içinde, ilgili Kurum ünitesine itiraz edebilir. İtiraz, takibi
durdurur. İtirazın reddi halinde, işveren kararın tebliğ tarihinden itibaren bir ay içerisinde yetkili iş
mahkemesine başvurabilir. Yetkili mahkemeye başvurulması, prim borcunun takip ve tahsilini
durdurmaz. Mahkemenin Kurum lehine karar vermesi halinde, 88 inci ve 89 uncu maddelerin prim
borcuna ilişkin hükümleri uygulanır. (Değişik 7. fıkra: 5754 - 17.4.2008 / m.50) Kurumun denetim ve
kontrol ile görevlendirilmiş memurlarınca, fiilen yapılan denetimler sonucunda veya işyeri
kayıtlarından yapılan tespitlerden ya da kamu idarelerinin denetim elemanlarınca kendi mevzuatı
gereğince yapacakları soruşturma, denetim ve incelemeler neticesinde veya kamu kurum ve
kuruluşları ile bankalar tarafından düzenlenen belge veya alınan bilgilerden çalıştığı anlaşılan
sigortalılara ait olup, bu Kanun uyarınca Kuruma verilmesi gereken belgelerin yapılan tebligata
rağmen bir ay içinde verilmemesi veya noksan verilmesi halinde, bu belgeler Kurumca re’sen
düzenlenir ve muhteviyatı sigorta primleri Kurumca tespit edilerek işverene tebliğ edilir. İşveren, bu
maddeye göre tebliğ edilen prim borcuna karşı tebliğ tarihinden itibaren bir ay içinde, ilgili Kurum
ünitesine itiraz edebilir. İtiraz, takibi durdurur. İtirazın reddi halinde, işveren kararın tebliğ tarihinden
itibaren bir ay içerisinde yetkili iş mahkemesine başvurabilir. Yetkili mahkemeye başvurulması, prim
borcunun takip ve tahsilini durdurmaz. Mahkemenin Kurum lehine karar vermesi halinde, 88 inci ve
89 uncu maddelerin prim borcuna ilişkin hükümleri uygulanır.

(Ek fıkra: 5754 - 17.4.2008 / m.50) Kurumun denetim ve kontrolle görevli memurlarınca işyerinde
fiilen yapılan tespitlerden ve kamu idarelerinin denetim elemanlarınca kendi mevzuatı gereğince
yapacakları soruşturma, denetim ve incelemelerden kayıt ve belgelere dayanmaksızın çalıştığı
belirlendiği halde, hizmetlerinin veya prime esas kazançlarının Kuruma bildirilmediği anlaşılan veya
eksik bildirildiği tespit edilen sigortalıların geriye yönelik hizmetlerinin veya prime esas kazançlarının,
en fazla tespitin yapıldığı tarihten geriye yönelik bir yıllık süreye ilişkin kısmı dikkate alınır.

Aylık prim ve hizmet belgesi işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları Kurumca tespit
edilemeyen sigortalılar, çalıştıklarını hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak beş yıl
içerisinde iş mahkemesine başvurarak, alacakları ilâm ile ispatlayabilirlerse, bunların mahkeme
kararında belirtilen aylık kazanç toplamları ile prim ödeme gün sayıları dikkate alınır.

Sigortalının çalıştığı bir veya birden fazla işte, bu Kanunda yazılı şartları yerine getirmiş olmasına
rağmen, kendisi için verilmesi gereken aylık prim ve hizmet belgesinin işveren tarafından verilmediği
veya verilen aylık prim ve hizmet belgesinde kazançların veya prim ödeme gün sayılarının eksik
gösterildiği Kurumca tespit edilirse, hastalık ve analık sigortalarından gerekli ödemeler yapılır.

Bu maddede belirtilen yükümlülüklerin yerine getirilmemesi halinde, 102 nci maddeye göre işlem
yapılır.

Sonuç
İtiraz konusu kuralla, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu kapsamında olan
ya da bu kapsama alınması mümkün bulunan işyerlerinde çalışanların sigortalılık ilişkisi içinde geçen
çalışmalarına ait aylık prim ve hizmet belgelerinin işveren tarafından verilmemesi veya çalıştıklarının
Sosyal Güvenlik Kurumunca tespit edilememesi durumlarında tespit davası açabilmelerini çalışmanın
geçtiği ileri sürülen yılın sonundan başlayarak beş yıllık hak düşürücü süre ile sınırlandırılmıştır. Bu
süre içinde mahkemeye başvurmayan sigortalının geçmiş yıllara ilişkin çalışmasının tespitini talep ve
bu döneme ilişkin aylık kazanç toplamları ile prim ödeme gün sayılarının sigortalılık bakımından
dikkate alınması imkânı bulunmamaktadır.

Anayasa’nın 49. maddesinde, Devletin, çalışanların hayat seviyesini yükseltmek, çalışma hayatını
geliştirmek için çalışanları ve işsizleri korumak, çalışmayı desteklemek, işsizliği önlemeye elverişli
ekonomik bir ortam yaratmak ve çalışma barışını sağlamak için gerekli tedbirleri alacağı ifade
edilmiştir.

Anayasa’nın 60. maddesinde, “Herkes, sosyal güvenlik hakkına sahiptir. Devlet, bu güvenliği
sağlayacak gerekli tedbirleri alır ve teşkilatı kurar” denilmektedir. Buna göre, sosyal güvenlik herkes
için bir hak ve bunu gerçekleştirmek ise Devlet için bir görevdir. Sosyal güvenlik hakkı, sosyal sigorta
kuruluşlarınca kendi kuralları çerçevesinde yerine getirilir. Sosyal sigortanın kapsamı, sigorta alanı ve
içerdiği riskler ile alınacak primler yasalarla belirlenmiştir. Sosyal güvenliğin ve sigortanın varlık
nedeni sosyal risklerin karşılanmasıdır.

5510 sayılı Yasa’da sosyal sigorta kapsamına dâhil edilmesi mümkün olan işyerlerindeki çalışmaların
kaydını sağlamaya yönelik tedbirler bağlamında işe giriş, çalışma süreleri, sigorta primine esas kazanç
toplamları ve işten ayrılışların hatasız biçimde Kurum kayıtlarına geçirilebilmesi için başta Kurum,
işveren ve çalışan olmak üzere, tüm kamu kurum ve kuruluşları ile bankalara görevler verildiği; bu
görevlerini yapmayanlar hakkında Yasa’nın 102. maddesinde yaptırımlar getirildiği görülmektedir.
Yine bu kayıtların doğruluğunun denetlenebilmesi amacıyla sigortalının Kurum işlemlerine dayanak
oluşturan “aylık çalışma cetvelleri”nin, çalışanın görebileceği şekilde bir sonraki ayın cetvelinin
tanzim edilmesine kadar işyerinde asılı tutulması zorunluluğu ile çalışma süreleri ve aylık prime esas
kazançlara dair en doğru bilgi sahibi konumundaki sigortalının, gerekli kontrolleri yapabilmesi olanağı
sağlanmıştır. Ayrıca bu konudaki kayıtların sigortalı ya da ilgilisi tarafından Kurum’dan talep
edilebilmesinin yanı sıra Kurumun elektronik veri tabanından da temini olanaklı hâle getirilmiştir.

Yasa’nın 86. maddesinin dokuzuncu fıkrasında, prim belgeleri işveren tarafından Kuruma verilmeyen
veya çalışmaları Kurumca saptanamayan sigortalılara, hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan itibaren 5
yıl içinde mahkemeye başvurarak, Kurum kayıtlarında yer almayan fiili hizmet ve kazançlarını,
mahkeme kararıyla kanıtlama imkânı tanınmıştır. Hizmet tespiti davaları olarak adlandırılan bu
davalar sonucunda mahkemelerce hükme bağlanan aylık kazanç toplamları ile prim ödeme gün
sayıları, sigortalılık açısından dikkate alınmaktadır.

Hizmet tespiti davalarının, çalışanların Kurum kayıtlarına geçirilmemiş aylık kazanç toplamları ve
prim ödeme gün sayılarının sigortalılığın hesabında esas alınmasına yönelik olmaları nedeniyle, sosyal
güvenlik sistemi üzerindeki etkileri açıktır. Dolayısıyla bu davalar için öngörülen 5 yıllık hak
düşürücü sürenin, sistemin süreklilik arz edecek şekilde veya makul olmayacak ölçüde uzun bir süre
dava tehdidi altında tutulmasını önlemek suretiyle sosyal güvenlik sisteminin istikrarının sağlanması
amacıyla getirildiği anlaşıldığından bunun bir sınırlama olarak nitelendirilmesi mümkün değildir.

Açıklanan nedenlerle kural, Anayasa’nın 11., 13., 49. ve 60. maddelerine aykırı değildir.

Mehmet Fatih Geleri
İş ve Sosyal Güvenlik Uzmanı
İş ve Sosyal Güvenlik&Tazminat Hesaplama/Bilirkişi
fatihgeleri@gmail.com

Diğer makaleleri

-Çalışma koşullarında esaslı değişiklik ve iş sözleşmesinin feshi

-SGK Yapılandırması İçin Doğru Başvuru

-Özel eğitim kurumlarında kurucu veya kurucu temsilcilerinin görev ve sorumlulukları

-SGK Borç Yapılandırmasında İhya

-Çağrı Üzerine Çalışma, Evden Çalışma ve Uzaktan Çalışma

-Emzirme ödeneği ve cenaze yardımı alabilme şartları ve tutarları

-Kadın işçinin gece postasında çalıştırılma koşulları

-Çalışanların Yıllık İzin Süreleri

-Yeni Borçlar kanunu işçi işveren yükümlülükleri

-2011 Yılında sigorta primine tabi tutulmayacak ödemeler

-Özürlü çalışanlarla ilgili olarak İşkur'a onaylatılacak belge ve fazla çalışma onayı

-Özel Eğitim Kurumlarında İhbar ve Kıdem Tazminatı

-İkale Sözleşmesi İle Fesih Ve Sonuçları

Sigorta primine esas olan ve olmayan kazançlar

15 Yıl 3600 günle kıdem tazminatı alabilme şartları

Özel Eğitim Kurumlarında görev yapan öğretim elemanlarının SGK uygulamaları

 
    Yasal Uyarı

 

 

 

    
  ▼ Yayınlanan En Son  Mevzuatlar   (Sitenize ekleyebilirsiniz)


Copyrıght  © 2005-2011 www.muhasebenet.net www.muhasebenet.com. Her hakkı saklıdır.