Son zamanlarda sıkça tartışma
konusu yapılan uzlaşma kavramı seçim zamanı yaklaştıkça
gündemdeki yerini korumaktadır. Bugünkü haliyle uzlaşma
uygulaması bundan sonra da problem yaratmaya devam
edecek gibi görünmektedir. Geçen gün katıldığımız, vergi
konusunda alanlarının etkili isimlerinin yer aldığı bir
toplantıda, ülkemizde önde gelen vergi danışmanlık
şirketlerinden hukuk kökenli bir yönetici uzlaşma
müessesesinin kanunda düzenlendiğini bu sebeple
Anayasanın vergilerin kanunla kaldırılacağı şeklindeki
hükmüne aykırılık teşkil etmediğini savundu. Bu savunma
beni hiç şaşırtmadı. Zira daha önce de benzer görüşler
vergiciler arasında dile getirilmişti.
Vergi ile hukuk ayrılmaz bir
bütündür. Bu bütünlük görülemeyince hatalı yorumlar da
yapılması gayet doğaldır. Uzlaşma müessesesi bugün
ülkemizin çarpık vergi sistemi sebebiyle o kadar fazla
kişinin çıkarına çalışmaktadır ki yeterli eleştiri
yapılmamakta, problem sessizce geçiştirilmektedir.
Uygulamacılar ve idarenin yararına olan müessese bu
sebeple devam ettirilmektedir. Fakat unutulmaması
gereken bu tür adaletsizliklere göz yumulması ülke
geleceğinin ve hukuk prensiplerinin içini boşalttığı
gerçeğidir. Bu gidişle şimdiki ve bundan sonraki
nesiller içi boş kavramların yer aldığı, her mükellef
için ayrı bir adalet anlayışının olduğu, düzeltilmesinin
her geçen gün biraz daha zorlaştığı, devlet kurumlarına
güveni azaltan bir vergi sistemi devralacaklardır.
Anayasamızın 73. maddesine göre
vergi kanunla konur, değiştirilir ve kaldırılır. Bu
kurala bugün başta idare olmak üzere uymasa da bu
böyledir. En azından vergilerde çağdaş medeniyet
seviyesini yakalamış ülkeler için. Şeklen kanun metni
olan bazı düzenlemeler içerik yönünden gerekli hukuki
şartları taşımadıkları için bir kanun metni olarak kabul
edilmezler. Vergide belirlilik ilkesi kanun metninde
olması gerekenleri belirleyen bir ilkedir. Aksi halde
yapılan düzenleme veya oluşturulan metin bir kanun metni
olamayacaktır.
Uzlaşma müessesesi de bu
şekildedir. Uzlaşmanın sadece kanunla düzenlenmiş olması
yeterli değildir. Kanun metninde uzlaşma ile ilgili
temel düzenlemeler de yer almalıdır. Burada örnek olarak
uygulamada en çok problem yaratan husus olan vergi ve
cezaların tamamının veya büyük bir kısmının ortadan
kaldırılmasında görüldüğü gibi, idarenin herhangi bir
şekilde kararlarında sınırlandırılmasıyla ilgili bir
düzenleme bulunmamaktadır. Bu tür bir düzenleme
olmadığında idare kararlarında keyfi davranışlar ortaya
çıkmakta, herkesin ödediği vergi farklı olduğundan vergi
adaleti de sağlanamamaktadır. Bunun da ötesinde yapılan
uygulama ve mevcut düzenleme Anayasanın 73. maddesindeki
düzenlemeye aykırı olmaktadır.
Uzlaşma konusunda idarenin
kullandığı bu sınırsız yetki aslında kanun yoluyla
kullanılması gereken bir yetkidir. Bu durumda hukuka
aykırı olan yasama yetkisinin devri söz konusu
olmaktadır (Anayasa m.7). Yetki devri konusu doktrinde
tartışılmış ve çeşitli Anayasa Mahkemesi kararlarında da
aşağıdaki gibi yer almıştır (Erdoğan Teziç, Anayasa
Hukuku, İstanbul-2004, s.17 vd.):
. Kanun koyucu esaslı hükümleri
saptadıktan sonra hükümete yetki verebilir (K.1985/7)
' Kanun koyucu hükümete yetki
verirken bunun sınırlarını ve çerçevesini de kanunla
belirtmelidir (K.1965/12 ve 1965/57)
' Kanunun emrine dayanarak,
yürütme organınca alınacak önlemler, objektif nitelik
taşımalı, keyfi uygulamalara sebep olacak çok geniş
takdir yetkisi vermemelidir (K.1966/6 ve K.1985/7)
' Kanunun Anayasadaki yetkinin
devredilmezliği ilkesine aykırılığı, belirli konularda
temel kuralları ve ilkeleri koymaması, çerçeveyi
çizmemesi, sınırsız, belirsiz bir alanı idarenin
düzenlemesine bırakmasıdır (K.1988/8).
Bu karar ve açıklamalar
karşısında uzlaşmadaki Anayasaya aykırılık açıkça
görülmektedir. Bu, bir yasama yetkisi devridir. Ama alan
razı, satan razı olduğundan hukuk ilkeleri de kimsenin
umurunda olmamaktadır. Olan yine dürüst mükelleflere
olmaktadır.
Hakan Üzeltürk
huzelturk@superonline.com
Dünya online / 16.07.2007 |