İmzasız beyanname
Vergi beyannamelerinin
mükellefin veya vekilinin imzasını taşıması gerekir.
İmza, yazılı bir irade açıklamasının kendisine ait
olduğunu ifade etmek amacıyla, bir kimsenin ismi için
kullandığı özel biçimdeki çizgi ve harflerden kurulu bir
işarettir. Borçlar Kanununun 14/1. Maddesine göre imza,
üzerine borç alan kimsenin el yazısı ile olması
gereklidir.
Beyannameler verilirken imzalanması her ne kadar
zorunluysa da, imza atılmasının unutulması da her zaman
mümkündür. İmzasız beyanname verilmesi, her zaman
unutmadan kaynaklanmamakta, bazen zorunluluktan da
olabilmektedir. Örneğin şirketin imza yetkilisinin yurt
dışında olması durumunda şirket muhasebesi, cezalı
duruma düşmektense beyannameyi sonradan ikmal etmek
üzere imzasız göndermeyi de tercih edebilmektedir.
Mükellefin imzasını taşımayan beyanname, aslında hiç
verilmemiş beyanname hükmündedir. Beyannamenin süresinde
verilmemiş olunması ise Vergi Usul Kanunumuzda bir
re’sen takdir sebebi olarak kabul edilmiştir.
Ancak imzasız beyannameyi, hemen hiç verilmiş bir
beyanname olarak kabul etmek de her zaman adil
olmamaktadır. Çünkü bir çok halde imzasızlık, basit bir
unutkanlıktan da kaynaklanmaktadır.
Bu sorunun beyannamede ödeme çıkan gelir ve kurumlar
vergisi veya katma değer vergisi açısından çözümü
içtihatlarla oluşmuştur.
Yerleşik içtihat, imzasız beyannamede çıkan verginin
veya taksidinin mükellef tarafından ödendiği hallerde,
mükellefin ödeme ile beyannamenin kendisine ait olduğunu
zımnen de olsa teyit ettiğini ve dolayısıyla artık bir
re’sen takdir sebebinin varlığından söz edilemeyeceği
yönünde gelişmiştir.
Ancak sorun her zaman bu kadar basit olmamaktadır. Vergi
çıkmayan yıllık beyannamelerde veya devreden KDV çıkan
beyannamelerde, daha sonra ödeme işlemi de söz konusu
olmadığından, mükellefin beyannamenin kendisine ait
olduğunu ifade eden bir işleminin varlığı da söz konusu
olmamaktadır.
Maliye Bakanlığı Vergi Daireleri İşlem Yönergesinde, bu
gibi hallerde mükellefe süre verilerek imzanın ikmal
edilmesi gerektiğini, ancak bu sürede de imza eksikliği
giderilmediği takdirde beyannamenin hiç verilmemiş kabul
edilmesi gerektiğini açıklamıştır.
Burada mükellefe verilecek süre, Kanunla belirlenmiş bir
süre olmaması sebebiyle en az 15 gün olmak durumundadır.
Bakanlıkça kabul edilen bu usul, bence de en uygun çözüm
tarzıdır.
Ancak bu süre içerisinde vergi idaresinin, mükellefin bu
eksikliği giderip gidermeyeceğini görmek amacıyla
beklemesi de gerekir. Zira bu süre içerisinde mükellefin
bu eksikliği gidermesi, re’sen takdir gereğini de
ortadan kaldıracaktır.
Nitekim KDV beyannamesinin imzasız verildiği bir olayda
idare, önce mükellefe imzanın tamamlanması için 15
günlük süre vermiş, ancak daha sonra ilgili dönem
matrahının re’sen belirlenmesi için takdir komisyonuna
müracaat etmiştir.
Takdir Komisyonunca beyannamedeki matrah aynen
benimsenmiş, ancak indirilecek KDV olarak beyan edilen
tutarlar beyannamenin imzasız olması sebebiyle nazara
alınmaksızın matrah takdir olunmuştur.
Açılan dava sonucunda Vergi Mahkemesinin ısrar kararı
dolayısıyla davayı inceleyen Danıştay Vergi Dava
Daireleri Kurulu 14.4.2006 tarih ve E.2006/22 K. 2006/95
sayılı Kararı ile Ankara 3. Vergi Mahkemesinin “katma
değer vergisi indirimlerinin kabul edilmemesinin ayrı
bir inceleme gerektirdiği, beyannamenin imzasız
olmasının katma değer vergisi indirimlerinin kabul
edilmemesi sebebi olmayacağı, ayrıca idare tarafından
imza eksikliğinin giderilmesi için verilen süre
içerisinde re’sen takdir yoluna gidilemeyeceği”
gerekçesi ile cezalı tarhiyatı iptal eden kararı
onamıştır.
Mahkemenin süre dışındaki diğer gerekçeleri belki
tartışılabilir. Ancak idarenin önce süre verip, sonra bu
süreyi bizzat kendisinin beklememesi veya dikkate
almaması, hiç şüphesiz idari işlemi kusurlandıran çok
önemli bir noktadır.
Bumin Doğrusöz
Referans Gazetesi / 13.08.2007
|