VAKIF ÜNİVERSİTELERİNDE VERGİ
Vakıf üniversitesi ticari
nitelikte, eğitim ücreti KDV'ye tabi
Vakıf üniversitelerinde verilen hizmet ile faaliyetler
ilim, fen ve güzel sanatları yaymak kapsamında kabul
edilmediği için katma değer vergisi istisnasından
yararlanamıyor. Kanunlar, vakıf üniversitelerini ticari
nitelikteki işletmeler olarak değerlendiriyor.
SORU: Biz vakıf üniversitelerinde eğitim yapan bir grup
öğrenciyiz. Bizim ödemiş bulunduğumuz eğitim ücretleri
Katma Değer Vergisi'ne tabidir. Vakıf üniversitesinde
okumamız dolayısıyla ailelerimiz belli bir mali yük
altına girmektedir. Bu verginin uygulanması ile
anayasada mevcut adalet ve eşitlik ilkesi
çiğnenmektedir.
Devletin denetim ve gözetimi altında yapılan eğitim için
ödenen ücretlerin Katma Değer Vergisi'ne tabi tutulması,
yapılan eğitim hizmetinin ticari bir nitelikte
gerçekleştirildiği varsayımına dayanmaktadır.
Gerek anayasa ve gerekse yükseköğretimle ilgili kanun
hükümleri dikkate alındığında vakıf üniversitelerinin
vermekte olduğu hizmetin Katma Değer Vergisi'ne tabi
tutulması hukuken doğru bir yaklaşım değildir.
Bize göre vakıflar tarafından kurulan ve işletilen
yükseköğretim kurumlarının eğitim ve öğretim hizmeti
karşılığı öğrencilerinden tahsil ettikleri bedellerin
ticari kazanç gibi düşünülmesi ve Katma Değer Vergisi'ne
tabi tutulması hukuken olanaklı değildir. (Y. Ülker ve
arkadaşları)
YANIT: Bu konu uygulamada tartışma konusudur ve bu
bağlamda da yine konuya ilişkin olarak bazı yargı
kararları oluşmuş bulunmaktadır.
Oluşan bir yargı kararı uyarınca;
Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 1. maddesinin 1.
fıkrasının (3) g bendinde, genel ve katma bütçeli
idarelere, il özel idarelerine, belediyeler ve köyler
ile bunların teşkil ettiği birliklere, üniversitelere,
dernek ve vakıflara, her türlü mesleki kuruluşlara ait
veya tabi olan veyahut bunlar tarafından kurulan veya
işletilen müesseseler ile döner sermayeli kuruluşların
veya bunlara ait veya tabi olan veyahut bunlar
tarafından kurulan veya işletilen müesseseler ile döner
sermayeli kuruluşların veya bunlara ait veya tabi diğer
müesseselerin ticari, sınai, zirai ve mesleki
nitelikteki teslim ve hizmetlerinin Katma Değer
Vergisi'nin konusunu teşkil eden işlemlerden olduğu, 2.
fıkrasında ise ticari, sınai, zirai faaliyet ile serbest
meslek faaliyetinin devamlılığı, kapsamı ve niteliğinin
Gelir Vergisi Kanunu hükümlerine göre, Gelir Vergisi
Kanunu’nda açıklık bulunmadığı halde Türk Ticaret
Kanunu'nun diğer ilgili mevzuat hükümlerine göre tayin
ve tespit edileceği belirtilmiştir.
Katma Değer Vergisi Kanunu’nda dernek ve vakıflara ait
veya tabi olan veyahut da bunlar tarafından kurulan ve
işletilen müesseselerin ticari, sınai, zirai ve mesleki
teslim ve hizmetlerinin bu kanunun konusunu teşkil eder
işlemlerden olduğu belirlenmesine karşın bu
müesseselerin tanımı yapılmamış olduğundan söz konusu
müesseseleri, Türk Ticaret Kanunu’ndaki hükümlere göre
tanımlamak gerekmektedir.
Türk Ticaret Kanunu’nun 11. maddesinde, ticari işletme
“ticarethane veya fabrika yahut ticari şekilde işletilen
diğer müesseseler ticari işletme sayılır” biçiminde
tanımlanmış, 12. maddesinde ise bu maddede 12 bent
halinde sayılan ve mahiyeti itibariyle bunlara benzeyen
işlerle uğraşmak için kurulan müesseselerin
“ticarethane” sayılacağı öngörülmüş, aynı maddenin 6
numaralı bendi ile tiyatro, sinema, otel, hal ve lokanta
gibi umumi mahalleler, özel okul, hastane ve açık satış
yerleri bu kapsam içinde değerlendirilmiştir.
Türk Ticaret Kanunu'na göre ticari ve sınai işletme
sayılan faaliyetler sonucu sağlanan gelirler Gelir
Vergisi Kanunu’nda ticari kazanç olarak sayılmaktadır.
Gerçekten Gelir Vergisi Kanunu’nun 37. maddesinde, her
türlü ticari ve sınai faaliyetlerden doğan kazançların
ticari kazanç olduğu belirtilmiş ve bu kanunun
uygulanmasında hangi faaliyetlerden elde edilen
kazançların ticari kazanç sayılacağı 6 bent halinde
açıklanmış, aynı maddenin 3 numaralı bendi ile de özel
okul ve hastanelerde benzeri yerlerin işletilmesinden
elde edilen kazançların ticari kazanç olduğu
vurgulanmıştır.
Bu durumda, üniversitelerin ticari nitelikteki teslim ve
hizmetlerinin Katma Değer Vergisi'nin konusunu teşkil
eden işlemler kapsamında olduğu anlaşılmaktadır.
Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 17. maddesinin “Kültür ve
Eğitim Amacı Taşıyan İstisnalar” başlıklı 1. fıkrasında
üniversitelerin, ilim, fen ve güzel sanatları, tarımı
yaymak, ıslah ve teşvik etmek amacıyla yaptıkları teslim
ve hizmetlerin Katma Ddeğer Vergisi'nden istisna olduğu
belirtilmiştir.
Anayasanın 42. maddesinin 8. fıkrasında eğitim ve
öğretim kurumlarında sadece, eğitim, öğretim, araştırma
ve inceleme ile ilgili faaliyetlerin yürütüleceği
açıklanmıştır. 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nun 3.
maddesinde yükseköğretim, üniversite ve birimlerinin
tanımı yapılmış, 4. maddesinde yükseköğrenimin amacı
açıklanmıştır. Yükseköğretim kurumlarının yapmakla
yükümlü oldukları faaliyetlerin konusunu oluşturan
eğitim ve öğretim, belli bir konuda bir bilgi ve bilim
dalında, belli bir amaca göre gereken bilgileri verme,
yetiştirme, geliştirme ve öğretme işini ifade etmekte
olup, bu faaliyetler, ilim, fen ve güzel sanatları
yaymak olarak kabul edilemeyeceğinden, vakıf
üniversitelerinin eğitim-öğretim hizmetinin, kültür ve
eğitim amacı taşıyan istisnalar kapsamında
değerlendirilmesi mümkün bulunmamaktadır. (Danıştay 9.
Daire E. No: 2004/3737, K. No: 2005/992) (V. Seviğ)
KOOPERATİFE VERGİ
SORU: 1990 yılında satın almış olduğumuz araziyi
kooperatifimiz üyelerinin bir kısmının vefatı, bir
kısmının emekli olarak ayrılması sonucunda söz konusu
arazinin edinim tarihinden yaklaşık 14 yıl sonra satışı
sonucunda elde edilen miktar üyelere ve hayatta olmayan
üyelerin mirasçılarına dağıtıldı ve bu dağıtımdan sonra
da kooperatifin tasfiye işlemlerine başladık. Ancak
kooperatif arazisinin bulunduğu yer vergi dairesi ile
kooperatif merkezinin bulunduğu yer vergi dairesi
arasında yapılan yazışmalar sonucunda kooperatif
arazisinin satılması işleminin “münhasıran ortaklarla iş
görülmesi” koşulunun ihlali anlamına geldiği kabul
edilerek hakkımızda cezalı kurumlar vergisi tarh edildi.
Söz konusu olayı vergi mahkemesine intikal ettirdik.
Tarhiyat 2005 yılı ile ilgilidir. Bu konuda eğer
tarafımıza cezalı vergi tarh edilme olayı mahkemece de
onaylanırsa, biz yönetim kurulu üyelerinin söz konusu
vergi ve cezayı fiilen ödeme gücü bulunmamaktadır. (T.
Tahtakılıç)
YANIT: Kooperatif arazisinin zorunlu olarak ve
kooperatifin feshi sonucunu doğuracak şekilde satılması,
münhasıran ortaklarla iş görülmesi koşuluna aykırılık
oluşturmamaktadır.
Ayrıca söz konusu arazinin hiçbir parselasyon işlemine
tabi tutulmamış olması ve satın alma tarihinden yaklaşık
14 yıl sonra satılmış bulunması nedeniyle elde edilen
kazancın alım- satım işleminin özelliği dikkate
alındığında hem kooperatif tüzelkişiliği ve hem de
kooperatif ortaklarının Gelir Vergisi Kanunu hükümleri
çerçevesinde vergiye tabi bir kazanç elde ettikleri
yönünde işlem yapılmasına neden olacak bir durum
değildir. (V. Seviğ)
ÖĞRENCİYE NOTE-BOOK
SORU: Bazı üniversiteler yeni kaydolan öğrencilere
“note-book” dağıtmaktadır. Bu “note-book”ları teslim
alan öğrencilerin herhangi bir şekilde herhangi bir
vergi ödemeleri söz konusu olabilir mi? (Ü. Kumruoğlu)
YANIT: Söz konusu “note-book”ların öğrencilere eğitim
malzemesi olarak verilmesi ve söz konusu note-book’un
öğrenciye teslimi ile ilgili olarak düzenlenen belgede
bu durumun açık olarak belirtilmesi halinde söz konusu
malzemeyi teslim alan öğrencinin konuya ilişkin herhangi
bir vergiye muhatap olması söz konusu değildir. (V.
Seviğ)
YARGI KARARLARINDA
KANUNİ TEMSİLCİLERİN ÖDEV VE SORUMLULUKLARI
Danıştay 4. Dairesi E. 2004/1614 K. 2005/216 T.
15.2.2005
1990 yılında yaptığı hisse devir sözleşmesiyle
şirketteki hisselerini başka bir şahsa devreden davacı
hakkında şirketin 1995-1996 yılları borçları ile ilgili
olarak düzenlenen ödeme emrinin, davacının borçlara ait
dönemde şirket ortağı ya da müdürü olmaması sebebiyle
sorumluluğu bulunmadığından iptali gerekmektedir.
Danıştay Vergi Dava Daireleri Genel Kurulu E. 2004/238
K. 2005/57 T. 1.4.2005
Bir süre yönetim kurulu başkanlığını yaptığı anonim
şirketin vergi borçlarının tahsili amacıyla ve kanuni
temsilci sıfatıyla davacı adına düzenlenip tebliğ olunan
ödeme emri, defter ve belgelerin istenildiği tarihte
yönetim kurulu üyesi olmayan davacının bunların inceleme
elemanına ibraz edilmemesinde kusurunun bulunmamasından
bahisle yerel mahkemece iptal edilmişse de olayda
zamanında ve gereği gibi yerine getirilmemiş olması
sebebiyle davacıdan kanuni temsilci sıfatıyla istenilen
vergi alacağının doğuşuna neden olan vergi ödevinin,
defter ve belgelerin ibrazı ödevi değil, vergi ile
ilgili işlemlerin usulüne ve içeriği itibariyle gerçeğe
uygun belgelerle tevsiki ödevi olması ve dosyadaki bilgi
ve belgelerden söz konusu vergi alacağının davacının
yönetim kurulu başkanı olarak görev yapmış olduğu
dönemde mükellef şirketin vergi ile ilgili kimi
işlemlerini içeriği itibariyle sahte ve yanıltıcı
belgelerle tevsik ettiği yolunda yapılan tespitlere
dayanılarak tarh edilmiş olması sebepleriyle davacı,
yönetim kurulu başkanlığından ayrıldığı tarihten sonra
istenilen defter ve belgelerin ibraz edilmemesinde
kusurunun bulunmamasından bahisle sorumluluktan
kurtulamaz.
Danıştay 3. Dairesi E. 1998/3901 K. 2000/700 T.
23.2.2000
Davacı şirket müdürünün Kurumlar Vergisi ve kurum stopaj
vergileri beyannamelerini süresinde vererek vergilerin
tahakkuk ettirilmek suretiyle kendisine düşen ödevi
yerine getirdiği ve şirketin mali krize girerek iflas
etmesinde hileli ve taksiratlı bir iflas durumunun
olmadığının anlaşıldığı olayda, iflas nedeniyle
şirketten tahsil edilemeyen vadeleri gelmiş vergi
borçlarının VUK’nın 10. maddesine dayanılarak davacıdan
tahsili amacıyla düzenlenen ödeme emri yasal isabetten
yoksundur.
Danıştay Vergi Dava Daireleri Genel Kurulu E. 1999/153
K. 1999/507 T. 26.11.1999
Dava konusu borcun tahsili için idarece şirketin
takibine başlanarak bir kısım taşınmazın haczedildiği ve
ihale yoluyla satışa çıkarıldığı ancak alıcı çıkmaması
nedeniyle satılamadığı olayda, şirket borcunun tahsili
için VUK 10. maddesine göre davacı adına ödeme emri
düzenlenmişse de 6183 sayılı yasanın 2. kısım 3.
bölümünde gayrimenkul malların haczi ve satışı
düzenlenmiş ve artırmalarda istekli çıkmadığı veya
teklif edilen bedel rüçhanlı alacaklarla masrafları
aşmadığı takdirde, amme idaresince teferruğ (üstüne
çevirme) edilinceye kadar gayrimenkul üzerindeki haczin
devam edeceği, daha sonra bir istekli çıkması halinde
95. maddeye göre en çok artırana ihale edileceği ve
gayrimenkul teferruğ edilinceye kadar bir istekli
çıkmadığı takdirde tahsil dairesinin mahcuz malı uygun
gördüğü zamanlarda satışa çıkarabileceği hükme bağlanmış
olup, hacizli gayrimenkulün ilk artırmada alıcısının
çıkmaması durumu şirket hakkındaki tüm takip yolarının
tüketildiği sonucunu doğurmayacağından, 6183 sayılı
yasayla idareye tanınan cebren tahsil yolları
sonuçlandırılmadan ve borçlu şirketin aciz halinde
olduğu tespit edilmeden VUK’nın 10. maddesi uyarınca
temsilci sıfatıyla davacı adına düzenlenen ödeme emrinde
yasal isabet bulunmamaktadır.
Danıştay 7. Dairesi E. 1999/905 K. 1999/3471 T.
26.10.1999
Davacı, şirketin motorlu taşıtlar vergi borcu nedeniyle
adına düzenlenen ödeme emrinin, şirketteki hisse
oranının %5 olmasından bahisle iptalini istese de 213
sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 10. maddesinde kanuni
temsilcilerin sorumluluğu konusunda hisse itibariyle
herhangi bir ayırım yapılmamış olması ve kanuni
temsilcinin sorumluluğunun şirketteki hissesi ile
sınırlı olmamasından dolayı, düzenlenen ödeme emri de
yasaya uygundur.
ÖZELGELERDE
SERBEST MESLEK KAZANCI
1. Büyük Mükellefler Vergi Dairesi Başkanlığı'nın
26.6.2007 tarih ve 11669 sayılı özelgesi
“Gelir Vergisi Kanunu'nun 66. maddesinin 5. bendi
düzenlemesi gereğince, Vergi Usul Kanunu’nun 155.
maddesinde sıralanan, serbest meslek erbabının işe
başlama şartlarından en az ikisini taşıyan rehberler,
serbest meslek erbabı sayılır. Bu duruma göre
rehberlerin bir işverene veya işyerine bağlı olmaksızın
kendi nam ve hesaplarına çalışmaları halinde serbest
meslek erbabı olarak kabul edilmeleri gerekir. Öte
yandan yine GVK’nın 66/5. maddesinde parantez içi
hükümde Gelir Vergisi'nden muafiyet hali düzenlenmiştir.
Muafiyet şartlarını haiz olmayan rehberlerin gerçek
usulde Gelir Vergisi mükellefiyeti tesis ettirmesi
gerekir. Gelir Vergisi'nden muaf olanlarda dahil olmak
üzere rehberlere yapılan ödemeler üzerinden GVK’nın
94/2-b maddesi gereğince tevkifat yapılması gerekir.
Aynı rehberden bir takvim yılında birden fazla hizmet
alınması elde edilen kazancın serbest meslek kazancı
olma niteliğini değiştirmemektedir. Bu kişilere ödeme
yapan şirketlerin sorumluluğu ise rehberin Gelir
Vergisi'nden muaf olup olmadığına bakılmaksızın ödemeler
üzerinden tevkifat yapmakla sınırlıdır.”
2. İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 18.5.2007 tarih
ve 10312 sayılı özelgesi
“GVK’nın 18. maddesinde Gelir Vergisi'nden istisna olan
serbest meslek kazançları düzenlenmiştir. Bu maddeye
göre nota halindeki eserlerin satılmasından, bunlar
üzerindeki mevcut hakların devrinden, temlik
edilmesinden veya kiraya verilmesinden elde edilen
hasılat Gelir Vergisi'nden istisnadır. Eserlerin, neşir,
temsil, icra ve teşhir gibi suretlerle değerlendirilmesi
karşılığında elde edilen bedel ve ücretler de aynı
şekilde istisna kapsamındadır. Ancak, bu ürünün GVK’nın
18. maddesinde yer alan ‘eser’ olarak
nitelendirilebilmesi yani istisna kapsamında
sayılabilmesi için bu ürünün, sahibinin özelliğini
taşıması, özgün bir çalışma olması ve bunu hazırlayanın
‘müellif’ olarak değerlendirilmesi gerekir. Bu hususun
ilgili kişi tarafından tevsik ve ispat edilmesinin şart
olduğu da tabidir. Ayrıca, bu faaliyetin arızi olarak
yapılması da istisna kapsamında nitelendirilmesine engel
teşkil etmez.”
3. Bursa Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 20.4.2007 tarih ve
1929 sayılı özelgesi
“Serbest meslek kazancının tespiti için hasılattan
indirilebilecek giderler GVK’nın 68. maddesinde
sıralanmıştır. Söz konusu maddeye göre kiralanan veya
envantere dahil olan ve işte kullanılan taşıtların
giderleri de hasılattan gider olarak düşülebilir. Bu
hüküm gereğince; kiralanmış olan araca ilişkin (kiralama
ve yakıt vs) giderlerin, kazancın elde edilmesi ve
idamesi ile açık ve doğrudan bir bağının bulunması
kaydıyla, serbest meslek kazancının tespitinde gider
olarak indirilmesi mümkündür.”
4. İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 3.4.2007 tarih
ve 6311 sayılı özelgesi
“GVK’nın 68. maddesinde sıralan giderler haricindeki
harcamaların serbest meslek kazancının tespitinde gider
olarak dikkate alınması mümkün değildir. Bu sebeplerle,
işyeri ile ilgili elektrik, su ve telefon faturaları
için ödenen gecikme zamlarının GVK’nın 68. maddesinde
sıralanan indirilebilecek giderler arasında yer almadığı
için, kazancın tespitinde gider olarak indirilmesi
mümkün değildir.”
5. Adana Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 22.12.2006 tarih
ve 3574 sayılı özelgesi
“GVK’nın 68/8. maddesi gereğince, serbest meslek
faaliyetleri dolayısıyla emekli sandıklarına ödenen
giriş ve emeklilik aidatları, serbest meslek kazancı
hasılatından indirim konusu yapılabilir. Bağ-Kur giriş
keseneği ve primlerinin yıllık Gelir Vergisi
beyannamesinde beyan edilen gelirden indirim konusu
yapılabilmesi için bu primlerin Bağ-Kur’a fiilen ödenmiş
olması yeterlidir. Bu primlerin döneminin veya ait
oldukları yılın bir önemi olmayıp, ödeme ne zaman
gerçekleştirilmiş ise indirim de o tarihte
gerçekleştirilir. Bu hüküm ve açıklamalara göre 5458
sayılı Sosyal Güvenlik Prim Alacaklarının Yeniden
Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun kapsamında yeniden yapılandırılarak
ödenen Bağ-Kur giriş keseneklerinin ve primlerin (prim
aslı kadar olan tutarı), söz konusu primlerin dönemine
ve ait olduğu yıla bakılmaksızın fiilen ödendiği
tarihte, yıllık beyanname ile beyan edilen gelirden
indirim konusu yapılması mümkündür.”
6. Adana Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 15.6.2006 tarih ve
1711 sayılı özelgesi
“Serbest meslek faaliyetinde kullanılmak amacıyla kredi
kullanılarak satın alınan binek otomobile ait kredi
faizlerinin, binek otomobilin envantere kayıtlı olması
şartı ile kazancın tespitinde gider olarak dikkate
alınması mümkündür.”
Veysi Seviğ - Bumin Doğrusöz
Referans / 12.09.2007 |