Kurumlarda zarar mahsubu
Kurumlar Vergisi Kanunu'nun 9.
Maddesi'ne göre, Kurumlar Vergisi beyannamesinde, her
yıla ilişkin tutarlar ayrı ayrı gösterilmek ve 5 yıldan
fazla nakledilmemek şartıyla geçmiş yılların
beyannamelerinde yer alan zararlar, kurum kazancından
indirilebilecektir.
Mükelleflerce bir hesap dönemi içerisinde oluşan
zararın, müteakip 5 hesap döneminde oluşacak kârlarla
mahsup edilememesi halinde mahsup imkanı ortadan
kalkmaktadır. Zarar mahsubu bu süre içinde
gerçekleştirilemediği takdirde, oluşan zarar işletme
zararı olarak değerlendirilmemekte ve sermayede meydana
gelen zarar olarak dikkate alınmaktadır.
Geçmişte birden fazla yılın zararlı olması halinde,
zarar mahsubuna en eski yıldan başlanır. Aksi halde 5
yıllık sürenin kullanımı mümkün olmayabilir. Buradaki
beş yıllık sürenin hesabında, zararın oluştuğu yıl
nazara alınmayacak, izleyen beş yıl hesaplamaya dahil
edilecektir.
Zarar mahsubu, bir seçimlik hak değildir. Yani
mükellefler, kâr dağıtım politikaları veya başka
sebeplerle, belli bir dönemde geçmiş zararlarını mahsup
etmedikleri takdirde, bu haklarından vaz geçmiş kabul
edilirler ve izleyen dönemde artık bu haklarını
kullanamazlar. Benzeri olarak, zarar mahsubunda yıl
atlanmaması, en eski yılın zararından başlanarak
sırasıyla düşülmesi gerekmektedir. Yıl atlanması halinde
de, atlanılan yıla ait zararın mahsup hakkından vaz
geçildiği sonucu ortaya çıkacaktır.
Geçmiş yıl zararları yıllık beyannamede düşülebileceği
gibi, aynı zamanda geçici vergi beyannamelerinde de
mahsup konusu yapılabilir.
Geçmiş yıl zararları, kanunun 10/1c maddesinde
belirtilen bağış ve yardımların indirilebilecek üst
sınırının tespiti açısından da önem taşımaktadır. Zira
üst sınırın hesabına esas kurum kazancı, giderlerin ve
geçmiş yıl zararlarının düşülmesinden sonraki (iştirak
kazançları hariç indirim ve istisnalar düşülmeden
önceki) tutardır.
Özellikli durumlar
Geçmiş yıl zararının tespiti açısından önem taşıyan bir
konu da, yıllara yaygın inşaat ve onarım işleridir. Bu
gibi işlerde kâr veya zarar Gelir Vergisi Kanunu'nun 42
- 44. maddeleri hükümlerine göre, işin bittiği yıl
itibariyle saptanmakta ve işin bittiği yıl
vergilendirilmektedir. Dolayısıyla, işin zararla
sonuçlandığı hallerde, işin süresinin beş yıldan uzun
olup olmadığına bakılmaksızın, zararın tamamı işin
bittiği yıl kazancından indirilmek durumundadır.
Kazancın yetersizliği nedeniyle bu zararın
indirilememesi halinde ise, izleyen beş yıl içerisinde
indirim konusu yapılması mümkündür. Bu süre içerisinde
de indirim konusu yapılamayan zararlar, artık
indirilemez.
Benzer bir yorum ve sonuç, tasfiye için de söz
konusudur. Tasfiye döneminin beş yıldan uzun sürüp
sürmediği önem taşımaksızın, tasfiye dönemi içerisindeki
dönemlerde oluşan zararının tamamının tasfiye bitimi
dolayısıyla verilecek beyannamede indirim konusu
yapılması gerekir.
Uygulamada bazen Şirketlerin bilançolarında geçmiş yıl
zararları, onların sermayelerini yitirmelerine, Türk
Ticaret Kanunu'nun 324. maddesi uyarınca bazı tedbirler
almalarına yol açmaktadır. Şirketlerce alınan tedbirler
genellikle, şirket zararının ortaklarca “zarar karşılığı
hesabı” yaratılarak kapatılması veya sermayenin
yitirilen sermaye kadar azaltılması şeklinde olmaktadır.
Şirketin yetkili organlarının kararı ile açılan ve
ortaklarca şirkete zararı kapatmak üzere nakden konulan
tutarı ifade eden bu hesabın veya sermayenin azaltılması
sonucu, bilançolarda geçmiş yıl zararları
kapatılmaktadır. Ancak bu işlemler şirketin ticari
bilanço ve yaşamı ile ilgili bir husus olup, şirketin
vergi kanunları karşısındaki durumunu etkilemez. Bu gibi
hallerde de, geçmiş yıl zararları, yıllık beyannamelerde
gösterilmeye devam olunarak indirilebilir. Aynı durum ve
sonuç, geçmiş yıl zararların, ticari bilançoda yer alan
yedek akçelerle kapatılması halinde de söz konusudur.
Saklama ödevine etkisi
Zarar mahsubunun kullanılması, defterlerin (ve
belgelerin) saklama ve ibraz sürelerini uzatabilir.
Vergi Usul Kanunumuzda saklama ve ibraz ödevi, her ne
kadar 5 yıllık tarh zamanaşımı süresi ile
sınırlandırılmışsa da, zarar mahsubu bu süreyi uzatan
hallerden biridir. Zira saklama ve ibraz ödevi,
vergilendirmeyle ilgili işlemlerin vergi ile ilgisinin
kurulduğu son tarihi izleyen yılbaşından itibaren
başlamaktadır. Örneğin 2001 yılı zararını, 2004 dönemi
kazancından indiren bir mükellefin, 2001 yılı defter ve
belgelerini saklama ve ibraz süresi, 2001 hesapları
sonucunun (zararının) vergi ile ilişkisinin kurulduğu
son dönem olan 2004’den sonraki 5 yıl olacak ve
31.12.2009 tarihinde dolacaktır. Ancak buradaki saklama
ve ibraz ödevi, sadece 2004 yılında indirilen 2001
zararının tevsiki kapsamında söz konusudur. Yoksa 2001
yılına ilişkin tarh zamanaşımı süresi 31.12.2006
tarihinde dolduğundan, 2001 yılı için bir tarhiyat
yapılamaz. Dolayısıyla 31.12.2006 tarihinden sonra ibraz
etmeme halinde, kaçakçılık suçu oluşmaz. Ancak bu
31.12.2006 tarihinden sonra, 2004 dönemi için yapılan
bir vergi incelemesinde, 2001 yılı defterleri isteme
rağmen ibraz edilmezse, mükellef 2001 yılı zararının
ticari faaliyetleriyle ilgili olduğunu kanıtlayamamış
durumuna düşeceğinden, bu zararın indirimi, bir inceleme
sonucunda reddedilebilir.
Bumin Doğrusöz / Yorum
Referans / 16.08.2007 |