Yabancı para birimine göre düzenlenen faturada KDV
sabitlenemez
Düzenlenen faturada gösterilmiş
mal bedeli yabancı para birimine göre ödenirse, mevcut
düzenlemeler çerçevesinde kendiliğinden ayrıca bir KDV
hesaplanması zorunlu olur.
09.7.2007 tarihli "Kur farkları ve KDV" adlı yazınızda
kur farklarıyla ilgili bir örnek vermişsiniz: 9440 YTL
bizim KDV dahil, kesmemiz gereken rakam. Piyasadaki
dövizli işlemlerde bir durum uygulanmakta, mal bedeli
dolar, KDV YTL. Bu durumda kur farkı mal bedelinden
kaynaklanmaktadır. Mal bedelinden çıkan kur farkına ait
KDV uygulamamız durumunda satıcının hesabı tutmayacak.
Bu durumda fatura kesmeden sadece kur farkını
çalıştırmamız ne kadar doğru olur? Böyle yapmazsak
satıcı carisi KDV kadar fark verecektir. (Ö.Özlem)
Sorunuzdaki duraksama konusu; malın teslim tarihinde
düzenlenen faturada mal bedeli yabancı para birimine
göre hesaplanıp, teslim tarihindeki kurdan YTL’ye
çevrilerek KDV sabitlenmiş, ancak mal bedeli vadeli ve
yabancı para birimine göre ödeneceği için bu bedel
üzerinden ortaya çıkan kur farkının nasıl Katma Değer
Vergisi'ne (KDV) tabi tutulacağıdır.
Oysa, düzenlenen fatura üzerinde gösterilmiş bulunan mal
bedelinin yabancı para birimine göre ödenmesi durumunda
mevcut düzenlemeler çerçevesinde kendiliğinden ayrıca
bir KDV hesaplanması zorunlu olmaktadır.
Örneğin mal bedelinin yüz bin doları, buna karşılık
kurun da teslim gününde (faturanın düzenlendiği tarihte)
1.26 YTL olduğunu varsayalım. Fatura düzenlenirken mal
bedeli Türk Lirası cinsinden 126.000 YTL, buna karşılık
KDV de 22.680 YTL olarak hesaplanacaktır. Eğer KDV
dahil, mal bedeli dolar bazında ileri bir tarihte
ödenecek ise bu takdirde ve bu tarihte de kur 1.30 YTL
olmuş ise düzenlenecek faturanın 130.000 YTL mal bedeli,
buna karşılık KDV'nin de (130.000x0.18=) 23.400 YTL
olması gerekecektir.
Daha önce düzenlenen faturada mal bedeli 126.000 YTL
gösterildiğinden bu defa kur farkı nedeniyle
düzenlenecek fatura (130.000-126.000=) 4.000 YTL kur
farkı faturası, buna ek olarak da (4.000x0.18=) 720 YTL
de kur farkından kaynaklanan KDV olmak üzere
(4.000+720=) 4.720 YTL olacaktır.
Dolayısıyla böyle bir durumda satıcı kur farkını ve kur
farkından doğan KDV'sini de bünyesine dahil etmiş ve
kayıtlarına intikal ettirmiş olacaktır.
Konuya ilişkin olarak Maliye Bakanlığı tarafından
yayımlanan 105 seri numaralı genel tebliğde de
belirtildiği üzere; “Bedelin döviz cinsinden veya dövize
endekslenerek ifade edildiği işlemlerde, bedelin kısmen
veya tamamen vergiyi doğuran olayın vuku bulduğu
tarihten sonra ödenmesi halinde, satıcı lehine ortaya
çıkan kur farkı esas itibariyle vade farkı mahiyetinde
olduğundan, matrahın bir unsuru olarak vergilendirilmesi
gerekmektedir.
Buna göre teslim veya hizmetin yapıldığı tarih ile
bedelin tahsil edildiği tarih arasında ortaya çıkan lehe
kur farkı için satıcı tarafından fatura düzenlenerek ve
faturada gösterilen kur farkına, teslim veya hizmetin
yapıldığı tarihte bu işlemler için geçerli olan oran
uygulanmak suretiyle KDV hesaplanacaktır.
Bedelin tahsil edildiği tarihte alıcı lehine kur farkı
oluşması halinde, kur farkı tutarı üzerinden alıcı
tarafından satıcıya bir fatura düzenlenerek, teslim ve
hizmetin yapıldığı tarihteki oran üzerinden Katma Değer
Vergisi hesaplanması gerekmektedir.
Yukarıya KDV 105 seri numaralı genel tebliğinden alıntı
yaparak aktarmış olduğumuz bölümde de ifade edildiği
üzere, yabancı para birimine göre düzenlenen fatura veya
ödeme taahhütlerinde KDV'yi sabitleme olanağı mevcut
değildir.
MAL İADESİNDE KDV
Toptan ticaretle uğraşıyorum. Bazen almış olduğumuz
malları mahrecine iade etmek zorunda kalıyoruz. Ancak bu
iade aşamasında Katma Değer Vergisi (KDV) oranlarında da
değişiklik söz konusu olabiliyor. Biz malı mahrecine
iade ederken bize kesilen fatura üzerinde gösterilen
oranı uygulamak suretiyle mi fatura düzenleyeceğiz?
Yoksa yeni belirlenen oranı mı dikkate alacağız?
(H.Yıldıran)
KDV Yasası’nın 35. maddesi uyarınca “Malların iade
edilmesi, işlemin gerçekleşmemesi, işlemden vazgeçilmesi
veya sair sebeplerle matrahta değişiklik vuku bulduğu
hallerde, vergiye tabi işlemleri yapmış olan mükellef
bunlar için borçlandığı vergiyi; bu değişikliğin
mahiyetine uygun şekilde ve değişikliğin vuku bulduğu
dönem içinde düzeltir. Şu kadar ki, iade olunan malların
fiilen işletmeye girmiş olması ve bu girişin defter
kayıtları ile beyannamede gösterilmiş olması şarttır.”
Buna göre, matrahta değişikliğin vuku bulduğu tarihte
işlemin tabi olduğu KDV oranının değişmiş olması halinde
düzeltme işleminin, ilk teslim veya hizmetin yapıldığı
tarihte bu işlemler için geçerli olan KDV oranı esas
alınmak suretiyle yapılması gerekmektedir.
Maliye Bakanlığı’nın yukarıya aktarmış olduğumuz görüşü
çerçevesinde daha önce satın almış olduğunuz mal için
satın alma işleminin yapıldığı tarihte geçerli olan
oranı dikkate alarak iade işlemini gerçekleştirmeniz ve
iade faturasını da buna göre düzenlemeniz zorunlu
olmaktadır.
YÖNETİCİ HATASINDAN KAYNAKLANAN GİDERLER VE KURUM
KAZANCININ TESPİTİ
Servis şoförümüzün aniden rahatsızlanması nedeniyle
otelimize gelen misafirleri havaalanından getirmesi için
şoföre yardımcı olan arkadaş görevlendirilmiştir. Otel
işleticisi limited şirkettir. Ancak kendisinin bu konuda
ehliyeti yoktur. Söz konusu yolcuların otelimize
intikali sırasında ortaya çıkan trafik kazası nedeniyle
yapmak zorunda kaldığımız giderleri kayıtlarımıza
intikal ettirmemiz mümkün müdür? Her ne kadar kaza
ölümle sonuçlanmasa bile otobüste bulunan yolcuların
doktor kontrolünden geçirilmesi ve ortaya çıkan bazı
ödemeler için yapılan harcamaların ana hesaplarla
ilişkisi nasıl olacaktır? (Y. Kardagezen)
Kurumlar Vergisi Yasası’nın 11. maddesinin 1. bendinin
(g) alt bendi uyarınca, sözleşmelerde cezai şart olarak
konulan tazminatlar hariç olmak üzere kurumun
kendisinin, ortaklarının, yöneticilerinin ve
çalışanlarının suçlarından doğan maddi ve manevi zarar
ve tazminat giderlerinin kurum kazancının tespitinde
gider olarak indirilemeyeceği hususu hükme bağlanmış
bulunmaktadır. Buna göre sözleşmelerde cezai şart olarak
konulan tazminatlar, ticari faaliyet nedeniyle ödenen
tazminat niteliğinde olduğundan kurum kazancının
tespitinde gider olarak dikkate alınmaktadır. Bunun
dışında kalan ve kurumun kendisinin, ortaklarının,
yöneticilerinin ve çalışanlarının suçlarından doğan
maddi ve manevi tazminatlar cezai mahiyet
taşıdıklarından kurum kazancının tespitinde dikkate
alınmamaktadır. Olayınızda otobüs için sürücü belgesi
olmayan bir kişinin şoför gibi istihdam edilmiş olması
yönetici hatasıdır. Dolayısıyla bu durumda vuku bulan
kaza nedeniyle yapılan harcamalar ve ödenen
tazminatların kayıtlara gider olarak intikal ettirilmesi
mümkün değildir. Söz konusu harcamalar “kabul edilmeyen
indirimler” olarak hesaplara intikal ettirilebilir.
YARGI KARARLARINDA
HACİZ
Danıştay 4. Dairesi E.2005/292 K.2005/1464 T.18.7.2005
1998'de ortaklığından ayrılmış olduğu limited şirketin
1996-1997 yıllarına ait vergi borçları nedeniyle şirket
ortağı olan davacının taşınmazına haciz uygulanmışsa da
davacının ayrılmış olduğu limited şirket hakkında
düzenlenen haciz varakasına dayanılarak davacıya ait
taşınmaza haciz uygulandığı, şirket adına gönderilen
ödeme emirlerine dayanılarak doğrudan ortakların
malvarlığına haciz konulduğu ve şirket ortakları adına
ödeme emri düzenlenmediği sabit olup, şirket ortakları
adına ödeme emri düzenlenmeden, şirket adına düzenlenen
haciz varakasına dayanılarak davacı adına haciz
uygulanamayacağından, davacı şirket ortağının
taşınmazına uygulanan haciz işleminin iptali
gerekmektedir.
Danıştay 3. Dairesi E.2002/197 K.2004/319 T.13.2.2004
5.7.2000'e kadar ortağı ve müdürü olduğu limited şirket
ile bu şirketin iş ortaklığının 1998, 1999 ve 2000'e
ilişkin kesinleşen vergi borçlarının şirketten tahsil
imkânının bulunmaması üzerine, davacı adına ortaklık
payına göre düzenlenen ve itiraz etmemesi üzerine
kesinleşen ödeme emri ile kamu alacaklarının tahsili
amacıyla haciz uygulaması yapılmış olup; adına
düzenlenen ödeme emrini tebellüğden imtina eden
davacının söz konusu evrakı memur eliyle ve polis
nezaretinde tebliğ almış olması, Vergi Usulü Kanunu'nun
(VUK) 102 ve 107. maddelerine göre yapılan tebligatta
hukuka aykırılık bulunmaması, davacı ortaklıktan
ayrılmış olduğunu ileri sürse de adına düzenlenen ödeme
emrine itiraz etmemesi sebebiyle ödeme emrinin
kesinleşmesi ve sonrasında yapılan hacze karşı açılan
davada ancak haczin hukuka uygunluğunun incelenebilecek
olması, söz konusu alacağın tespit ve istenmesine
ilişkin olup, kesinleşmiş bulunan tahakkuk ve tahsile
ilişkin işlemlerin hacze itiraz aşamasında
incelenemeyecek olması ve haczin yapıldığı tarihte
borcun ödenmemiş olması sebepleriyle alacağın tahsili
amacıyla yapılan hacizde hukuka aykırılık yoktur.
Danıştay 4. Dairesi E.2003/1945 K.2003/2734 T.6.11.2003
Davacı şirketin faaliyeti Sermaye Piyasası Kurulu (SPK)
tarafından geçici olarak durdurulmuş olup, bu tarihten
itibaren malvarlığı üzerinde SPK'nın tasarruf yetkisinin
bulunması, 2499 sayılı SPK’nın 4487 sayılı kanunla
değişik 46. maddesinin 1/h ve 2. fıkralarına göre kurul
tarafından faaliyeti geçici olarak durdurulan kurumların
malvarlıklarının haczedilemeyeceği, teminat
gösterilemeyeceği, rehnedilemeyeceği ve başlamış olan
tüm icra takiplerinin kendiliğinden duracak olması ve
geçici durdurma kararından sonra vergi borçlarının
tahsili amacıyla da olsa şirket malvarlığının
haczedilemeyecek olması sebepleriyle faaliyeti geçici
olarak durdurulan davacı şirketin vergi borçlarının
tahsili amacıyla adına kayıtlı araca konulan haciz yasal
değildir.
Danıştay 7. Dairesi E.2000/2004 K.2002/1097 T.14.3.2002
6183 sayılı yasanın 54. maddesinde amme alacağının
cebren tahsiline ilişkin kısmın, cebren tahsil ve takip
esasları başlıklı birinci bölümde yer alan düzenlemelere
göre cebren tahsil yollarına başvurulması için öncelikle
cebren takip usulleri olan ödeme emri tebliği ya da
alacak teminata bağlanmış ise borcun ödenmemesi halinde
teminatın paraya çevrileceği hususunun tebliği
gerektiğinden; haciz işleminden önce kendilerine
herhangi bir ödeme emri tebliği edilmediğini ileri süren
davacı şirket hakkında uygulanan haciz işleminde, davalı
idarece de bu durumun aksi iddia edilmediğinden ve ödeme
emri tebliğ edilmeden doğrudan uygulandığından yasal
isabet yoktur.
ÖZELGELERDE
GAYRİMENKUL SERMAYE İRADI
1. Bursa Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 2.4.2007 tarih ve
1656 sayılı özelgesi
“Gelir Vergisi Kanunu’nun 94. maddesi uyarınca
şirketinizin işyeri olarak kiraladığı gayrimenkule
ilişkin olarak (avans olarak ödenenler dahil) nakden
veya hesaben yaptığı kira ödemeleri sırasında, mülk
sahibinin Gelir Vergisi'ne mahsuben tevkifat yapması
zorunludur. Madde düzenlemesinden de anlaşılacağı üzere,
kira bedellerinin avans mahiyetinde ileriki ayların kira
bedeli de peşin olmak üzere ödenmesinin yani yapılan
ödemenin ileri ay veya yıllara ilişkin olmasının
tevkifat açısından bir önemi bulunmamaktadır. Bu
sebeple, peşin yapılan kira ödemelerinde de ödeme
tarihinde geçerli olan tevkifat oranı üzerinden tevkifat
yapılması gerekir.”
2. Bursa Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 9.3.2007 tarih ve
26 sayılı özelgesi
“Gayrimenkul sermaye iradında safi iradın tespiti için
mülk sahiplerinin, gerçek gider usulünü veya hasılatın
yüzde 25’i oranında götürü gider usulünü seçmeleri
mümkündür. Kiraya verilen mal ve haklar dolayısıyla
yapılan ve bunlara sarf olunan borçların faizleri ile
konut olarak kiraya verilen bir adet gayrimenkulün
iktisap yılından itibaren beş yıl süre ile iktisap
bedelinin yüzde 5’i ve kiraya verilen mal ve haklar için
ayrılan amortismanlar da gerçek gider usulünü seçen mülk
sahibinin yapabileceği indirimler arasında yer
almaktadır. Bu giderlerin safi iradının tespitinde
indirim konusu yapılabilmesi için, gayrimenkulün iktisap
edilmiş ve dolayısıyla iktisap maliyetinin oluşmuş
olması gerekir. Bu hüküm ve açıklamalar gereğince, yapı
kooperatifinden satın alınan ancak halen aidat ödemeleri
devam eden ve tapu kütüğünde alıcı adına tescili
yapılmamış yani Türk Medeni Kanunu hükümleri gereğince
mülkiyeti henüz kazanılmamış gayrimenkulün
kiralanmasından elde edilen gayrimenkul sermaye iradı
safi iradının tespitinde, kooperatife yapılan aidat
ödemelerinin ve yukarıda belirtilen giderlerin indirim
konusu yapılması mümkün değildir.”
3. İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 26.2.2007 tarih
ve 3352 sayılı özelgesi
“Gelir Vergisi Kanunu'nda; gayrimenkul sermaye iradı
sahibinin kira olarak doğan alacağını başka bir şahsa
ivazlı veya ivazsız temliki de (İvazlı temliklerde
tahsil şartı aranması kaydıyla) tahsil hükümde kabul
edilmiştir. Bu hüküm gereğince, eşinizle hisseli olarak
sahip olduğunuz gayrimenkulden elde edilen kira
gelirinin, eşinizle boşanmanız sonrasında mahkeme kararı
gereğince, eşinize düşen kira gelirinin de nafakaya ek
olarak tarafınıza bırakılması halinde, tapuda hisseli
olarak sizin ve eski eşinizin adına kayıtlı
gayrimenkulden elde edilen iradın hisseleriniz oranında
beyan edilmesi gerekir. Bu halde gerek sizin gerekse
diğer hisseli pay sahibi eşinizin, Gelir Vergisi
Kanunu’nun 21. maddesinde düzenlenen ve binaların mesken
olarak kiraya verilmesinde uygulanan istisnadan maddede
yazılı koşulların da yerine getirilmesi koşulu ile ayrı
ayrı yararlanmanız ve istisna tutarını aşan kısmı beyan
etmeniz gerekmektedir.”
4. İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 14.2.2007 tarih
ve 13384 sayılı özelgesi
“Murisinizin (miras bırakan) sahibi olduğu vakıftan
murisin vasiyeti gereğince herhangi bir hizmet karşılığı
olmaksızın vakfın yıllık gelirinden alınan pay, Gelir
Vergisi Kanunu'nun 70. maddesinin son fıkrası
düzenlemesi gereğince gayrimenkul sermaye iradı olarak
kabul edilir. Bu gelirin ise yine Gelir Vergisi
Kanunu’nun 92. maddesi gereğince yıllık beyanname ile
beyan edilmesi gerekir.”
Veysi Seviğ / Yorum
Referans / 15.08.2007 |