Hata
ve düzeltme
Hemen her hukuk dalı, kendi açısından
“hata” kavramına yer vermiştir. Hata, ceza hukukunda
suçun unsurlarına bağlı olarak ve özellikle yanılma hali
ile dikkate alınırken, borçlar hukukunda iradeyi
sakatlayan bir hâl olarak düzenlenmiştir.
Hata hâli ve kavramı Vergi Usul Kanunumuzda da yer
bulmuş ve Kanunun 116. maddesinde “vergiye müteallik
hesaplarda veya vergilendirmede yapılan hatalar yüzünden
haksız yere fazla veya eksik vergi istenmesi veya
alınmasıdır” şeklinde tanımlanmıştır.
İzleyen maddelerde hata, hesap hataları ve vergilendirme
hataları olmak üzere iki ana türe ayrılmıştır.
Kanunun 117. maddesinde yer alan hesap hataları üç
grupta toplanmıştır. Bunlar sırasıyla şunlardır.
1. Matrah hataları: Vergilendirme ile ilgili beyanname,
tahakkuk fişi, ihbarname, tekalif cetveli ve kararlarda
matraha ait rakamların veya indirimlerin eksik veya
fazla gösterilmiş veya hesaplanmış olmasıdır.
2. Vergi miktarında hatalar: Vergi nispet ve
tarifelerinin yanlış uygulanması, mahsupların yapılmamış
veya yanlış yapılmış olması, birinci bentte yazılı
vesikalarda verginin eksik veya fazla hesaplanmış veya
gösterilmiş olmasıdır.
3. Verginin mükerrer olması: Aynı vergi kanununun
uygulanmasında belli bir vergilendirme dönemi için aynı
matrah üzerinden bir defadan fazla vergi istenmesi veya
alınmasıdır.
Vergilendirme hataları ise Kanunun 118. maddesinde dört
grupta düzenlenmiştir. Bunlar da sırasıyla şu
şekildedir.
1. Mükellefin şahsında hata: Bir verginin asıl borçlusu
yerine başka bir kişiden istenmesi veya alınmasıdır;
2. Mükellefiyette hata: Açık olarak vergiye tabi olmayan
veya vergiden muaf bulunan kimselerden vergi istenmesi
veya alınmasıdır.
3. Mevzuda hata: Açık olarak vergi mevzuuna girmiyen
veya vergiden müstesna bulunan gelir, servet, madde,
kıymet, evrak ve işlemler üzerinden vergi istenmesi veya
alınmasıdır.
4. Vergilendirme veya muafiyet döneminde hata: Aranan
verginin ilgili bulunduğu vergilendirme döneminin yanlış
gösterilmiş veya süre itibariyle eksik veya fazla
hesaplanmış olmasıdır.
Görüldüğü gibi, vergi hukukunda hatadan söz edebilmek
için, varlığı ileri sürülen hataların bu aktardığımız
hâllerden birisinin kapsamı içerisinde yer alması
gerekmektedir. Eğer varlığı ileri sürülen hata, bu
hallerden her hangi birine uymuyorsa, vergi hukukunun
hata ve düzeltme hükümlerinden yararlanmak söz konusu
olamaz.
Öte yandan hata ve düzeltme müessesesi, sadece Vergi
Usul Kanunu uyarınca yapılan vergilendirme işlemleri
için öngörülmüştür. Vergi ile ilgili diğer işlemler için
bu hükümlerden yararlanmak mümkün değildir. Örneğin Amme
Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun uyarınca
tanzim ve tebliğ edilen ödeme emrine karşı, düzeltme
talebi mümkün değildir. Bu nedenle ödeme emrine karşı
tek başvuru yolu yargı yoludur.
Vergilendirme işlemlerinde hata, mükellef tarafından da
yapılabilir, idare tarafından da. Eğer hata mükellef
tarafından yapılmışsa, mükellefin usulünce düzeltme
istemesi gerekmektedir. İdarenin hata yaptığı hallerde
ise vergi idaresi hatayı re’sen düzeltme hak ve
yetkisine sahiptir.
Uygulamada mükelleflerin hatalara karşı düzeltme
istemlerinin çok büyük çoğunluğu idare tarafından
reddedilmektedir. Mükelleflerin böyle bir durumda, redde
karşı yargı yoluna başvurma hakları elbette ki
mevcuttur.
Yargı yoluna başvuru usulü Vergi Usul Kanunumuzda,
düzeltme talebinin dava açma süresi içerisinde yapılıp
yapılmadığına göre farklı şekilde düzenlenmiş, dava açma
süresi geçtikten sonra yapılan düzeltme başvurularının
reddi halinde yargıya başvurmadan önce Maliye
Bakanlığına müracaat koşulu getirilmiştir.
Yargı Kararlarına baktığımızda ise, yargının Kanunun
düzeltme hükümlerini, lafzi yorumla değerlendirdiğini ve
kapsamını oldukça sınırlayıcı şekilde dar yoruma tabi
tuttuğunu görmekteyiz.
Gerek idarenin redçi tutumu, gerekse yargısal yorum,
kanunun bu müessesesinin mükelleflere hak sağlayıcı
şekilde işlev görmesine engel olmaktadır. (Bu konuya
gelecek yazımızda da devam edeceğiz).
Bumin Doğrusöz Referans /
10.09.2007 |