1) Giriş:
Vergi mükellefler tarafından
vergi kanunlarının uygulanmasına ilişkin olarak nakden
iadesi talep edilen vergilerin vergi idaresi tarafından
iadenin dayanağı olan kanun maddesinin farklı
yorumlanması nedeniyle reddedilmesi üzerine
mükelleflerce iade talebinin reddi yolundaki idari
işlemin iptali için vergi mahkemeleri nezdinde açılan
davalarda verilen yürütmenin durdurulması kararları ve
daha sonra esasa ilişkin olarak verilen kararlar üzerine
iadenin yapılıp yapılmayacağı yönündeki kişisel
görüşümüz yazımızın konusunu oluşturmaktadır.
2- Konuya ilişkin düzenlemeler:
2577 sayılı İdari Yargılama
Usulü Kanunu'nun (2.) maddesi (1.) fıkrasında idari
uyuşmazlıklara konu olabilecek idari dava türleri;
a) "İdari işlemler hakkında
yetki, şekil, sebep,konu ve maksat yönlerinden biri ile
hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için
menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan iptal
davaları,
b) İdari eylem ve işlemlerden
dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar
tarafından
açılan tam yargı davaları,
c) Tahkim yolu öngörülen
imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinden doğan
uyuşmazlıklar hariç, kamu hizmetlerinden birinin
yürütülmesi için yapılan her türlü idari sözleşmelerden
dolayı taraflar arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin
davalar"
olarak belirlenmiştir.
Aynı kanunu "Kararların
sonuçları" başlıklı 28. md.'sinde;
1. "(4001 sayılı kanunun 13.
md.'si ile değişen fıkra) Danıştay, Bölge İdare
Mahkemeleri, İdare ve Vergi Mahkemeleri'nin esasa ve
yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının
icaplarına göre idare, gecikmeksizin işlem tesis etmeye
veya eylemde bulunmaya mecburdur. Bu süre hiçbir şekilde
kararın idareye tebliğinden başlayarak 30 günü geçemez.
Ancak, haciz veya ihtiyati haciz uygulamaları ile ilgili
davalarda verilen kararlar hakkında bu kararların
kesinleşmesinden sonra idarece işlem tesis edilir
2. (4001 sayılı kanunun 13.
md.'si ile değişen fıkra) tam yargı davaları hakkındaki
kararlardan belli bir miktarı içerenler gelen hükümler
dairesinde infaz ve icra olunur.
3. Danıştay, Bölge İdare
Mahkemeleri, İdare ve Vergi Mahkemeleri kararlarına göre
işlem tesis edilmeyen veya eylemde bulunulmayan hallerde
idare aleyhine Danıştay ve ilgili idare mahkemede maddi
ve manevi tazminat davası açılabilir.
4. Mahkeme kararlarının (4001
sayılı kanunun 13. md.'si ile değişen kelime) 30 gün
içinde kamu görevlilerince kasten yerine getirilmemesi
halinde ilgili, idare aleyhine dava açılabileceği gibi,
kararı yerine getirmeyen kamu görevlisi alyhine de
tazminat davası açılabilir.
5. Vergi uyuşmazlıklarına
ilişkin mahkeme kararlarının idareye tebliğinden sonra
bu kararlara göre tespit edilecek vergi, resim, harçlar
ve benzeri mali yükümlülükler ile zam ve cezaların
miktarı ile ilgili idarece mükellefe bildirilir.
6. Tazminat ve vergi
davalarında kararın idareye tebliğinden itibaren infazın
gecikmesi sebebiyle idarece kanuni gecikme faizi ödenir"
hükmüne yer verilmiştir.
3- İdari uygulama ve uygulamaya
ilişkin eleştirilerimiz
Vergi İdaresince iade talebinin
reddi yolundaki idari işlemlerin işlemin muhatabınca
dava konusu edilmesi de bu kapsamda mümkün
bulunmaktadır. Bu yöndeki işlemin dava konusu yapılması
halinde yargı organınca verilecek kararın sonucuna göre
işlem tesis edilmesi yoluna gidileceği açıktır. Ancak
dava konusu yapılan idari işlem için dava konusu
edilmekle birlikte yürütmenin durdurulması talebinde de
bulunulmuş ve yürütmenin durdurulması kararı verilmiş
olması halinde esasa ilişkin karar beklemeksizin
yürütülmekte olan idari işlemin yürütülmesinin de
durdurulması gerekmektedir. Burada yürütmeyi durdurmadan
anlaşılması gereken idarenin davaya konu oluşturduğu
işlemin yürütülmesinin durdurulmasıdır. Nakden iade
talebinin reddi üzerine açılan davada yürütmenin
durdurulmasına karar verilmesi halinde idarece tesis
edilen "Nakden İade Talebinin Reddi" yolundaki işlemin
durdurulmasıdır Yani bu karar iadenin yapılması sonucunu
doğurmaktadır. Yürütmenin durdurulması kararı üzerine
iadenin yapılmaması yönünde bir görüşe katılmak mümkün
değildir, çünkü böyle bir düşünce yürütmenin
durdurulması talebinin reddi ile eş anlamlı hale
gelecektir ki, mahkemece bu yönde bir karar verilmiş
olmasının hukuksal sonucunu görmek mümkün olmayacağından
bu tür davalarda bu yönde talepte bulunulması da
anlamını yitirmiş olacaktır.
Öte yandan İdari Yargılama
Usulü Kanunu'nun 28. md.'si hükmünde hangi kararlara
göre işlem tesis edilmesi mecburiyeti bulunduğu, hangi
kararlara göre kararları kesinleşmesinden sonra işlem
tesis edileceği açık bir şekilde belirtilmiştir. Bu
hükümler doğrultusunda Danıştay, Bölge İdare
Mahkemeleri, İdare ve Vergi Mahkemeleri'nin esasa ve
yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarından haciz
veya ihtiyati haciz uygulamaları ile ilgili davalar
nedeniyle verilen kararlar dışındaki kararlar uyarınca
otuz gün içinde işlem tesis edilmesi zorunluluğunun
bulunduğu açıktır.
Fakat Maliye Bakanlığı'nca
emsal bir olay nedeniyle İzmir Defterdarlığı'na verilen
24.03.2005 tarih ve 13807 sayılı yazılarında;
"...Yürütmenin durdurulması
kararı verilen dava dosyalarına ilişkin olarak mahkeme
tarafından esas hakkında karar verilinceye kadar idari
işlemin mevcut haliyle bırakılması, başka bir ifade ile
ilgililerin dava konusu yaptıkları idari işlemin
uygulanmasının dava sonuna kadar ertelenmesi ve esasa
ilişkin olarak verilecek karar uyarınca işlem yapılması
gerekmekte olup, dolayısıyla yürütmenin durdurulmasına
ilişkin verilen karar üzerine katma değer vergisinin
iade edilmesi mümkün bulunmamaktadır" denilmek suretiyle
yürütmenin durdurulması kararları üzerine iade talebinin
yerine getirilemeyeceği yönünde uygulamaya yer
vermektedir.
Ancak bu yöndeki uygulamanın
yeni hukuksal sorunlara yol açacağı kaçınılmazdır.
Yürütmenin durdurulması kararının farklı bir yorumla
uygulanmasının engellenmesi davacıya 2577 sayılı İdari
Yargıla Usulü Kanunu'nun 28/6. md.'si hükmü uyarınca
kanuni gecikme faizi isteme hakkını doğuracaktır.
Çünkü yürütmenin durdurulması
kararının yerine getirilmemek suretiyle iade işleminin
yapılmaması ile davaya konu olan iade tutarından mahrum
kalan davacının bu tutardan mahrum kaldığı süre için
kanuni faiz talep etmesi doğal bir sonuçtur. Zira
"Yürütmenin durdurulması müessesesi ile dava konusu
idari işlemin hukuka aykırılık teşkil edip etmediği
hukuksal açıdan denetlenmekle birlikte esasa ilişkin
kararın verilmesine kadar geçen süreç içinde davacı
aleyhine ortaya çıkabilecek olan telafisi imkansız
zararları ortadan kaldırılması amaçlanmaktadır.
Danıştay 3. Dairesi'nce verilen
bir kararda (09.03.1978 tarih ve 1978/151 esas, 1978/199
karar sayılı) yürütmenin durdurulmasına dair kararların
iptali istenilen tasarrufu ve onun sonucu olan işlemleri
durduracağı ve bu tasarruf ve işlemlerin tesislerinden
ve icralarından önceli hukuki durumun yürürlüğe
girmesini sağlayacağı belirtilmiştir. Buradan açıkça
anlaşılmaktadır ki idarece iade isteminin reddi yönünde
tesis edilen idari işlemin yürütmenin durdurulması
istemi ile davaya konu edilmesi sonucunda yürütmenin
durdurulmasına karar verilmiş olması halinde bu karar
uyarınca iade işleminin yerine getirilmesi hukuka uygun
bir sonuç olarak karşımıza çıkacaktır.
Aksi yöndeki uygulamanın
Anayasa'mızın 138. md.'si son fıkrasında yer alan
"Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme
kararlarına uymak zorundadır; Bu organlar ve idare,
mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve
bunların yerine getirilmesini geciktiremez" hükmüne
aykırılık teşkil edeceği açıktır. Zira, madde hükmünde
mahkeme kararları denilerek esasa ve yürütmenin
durdurulmasına ilişkin kararlar yönünden bir ayrıcalık
öngörülmemiş olduğundan her türlü mahkeme kararlarının
bu kapsamda değerlendirilmesi kaçınılmaz bir sonuçtur.
Diğer taraftan VUK'nun Özel Ödeme Zamanları başlıklı
112. md.'sinin 4369 sayılı kanununun 2. md.'si ile
eklenen ve 01.01.1999 tarihinden itibaren yürürlüğe
giren 4. bendinde; "Fazla veya yersiz olarak tahsil
edilen veya vergi kanunları uyarınca iadesin gereken
vergilerin, ilgili mevzuatı gereğince mükellef
tarafından tamamlanması gereken bilgi ve belgelerin
tamamlandığı tarihi takip eden 3 ay içinde iade
edilmemesi halinde, bu tutarlara 3 aylık sürenin
sonundan itibaren düzeltme fişinin mükellefe tebliğ
edildiği tarihe kadar geçen süre için aynı dönemde 6183
sayılı kanuna göre belirlenen tecil faizi oranında
hesaplanan faiz, 12. md. hükümlerine göre red ve iadesi
gereken vergi ile birlikte mükellefe ödenir" hükmüne yer
verilmiş olup, yukarıda açıklandığı şekilde iade
talebinin reddi yolundaki idari işlemin iptali için
vergi mahkemeleri nezdinde açılan davalarda verilen
yürütmenin durdurulması kararına istinaden iade
işleminin yerine getirilmemesi halinde davacının sözü
edilen 112. md.'ye istinaden faiz talep hakkı
doğmaktadır. Ancak bu kez talep edilen faizin hangi
süreler içinde hesaplanması gerekeceği yönünde
tereddütlerle karşılaşılacaktır. Zira, iade için kanunen
gerekli olan belgelerin yasal süresi içinde tamamlanmış
olmasına karşın idarece başka bir eksiklik ileri
sürülmeksizin konunun esasına ilişkin farklı yorumlar
nedeniyle iade işleminin yerine getirilmemesi durumunda
hesaplanması gereken faiz için esas alınması gereken
süre iade talebinin yapıldığı tarihi takibinden 3.ayın
bitimi olmalıdır. Aksi takdirde idareye sınırsız bir
yorum hakkı tanınarak mükellefler aleyhine bu yönde
sıkça karşılaşılabilecek idari tasarruflara rastlamak
mümkün olacaktır.
Faiz için esas alınması gereken
sürenin hesaplanmasına ilişkin olarak yürütmenin
durdurulması kararının idareye tebliğ edildiği tarihin
esas alınması gerektiği yönünde görüşlere de rastlamak
mümkündür. Bu görüşe göre de, iadenin yapılabilirliğinin
yürütmenin durdurulması kararına göre ortaya çıktığı
ileri sürülerek sürenin bu yöndeki kararın idareye
tebliğ edildiği tarihten itibaren başlaması gerektiği
ileri sürülebilmektedir. Konuya ilişkin olarak farklı
görüşler bulunmakla birlikte yargı organlarınca olaya
hangi açıdan yaklaşıldığı önem arz etmektedir.
Zira yerel mahkemece yeminli
mali müşavir raporuna istinaden talep edilen iadenin
yerine getirilmemesi üzerine açılan davanın esasa
ilişkin sonucu uyarınca yapılan iade tutarı için faiz
talebiyle ayrıca açılan davada;
"KDV alacağının iadesi yolunda
dava açan davacının, davanın lehine sonuçlanmasının
ardından iade istemiyle idareye yaptığı başvuru
tarihinden itibaren üç aylık sürenin bitimi ile idarece
düzeltme fişinin davacıya tebliğ edildiği tarihe kadar
geçen gün için 6183 sayılı yasanın 48. maddesine göre
belirlenerek faizin davacıya iade edilmesi..." yönünde
karar verilmiş olup, Danıştay 7 Dairesi'nin 24.2.2005
tarih ve 2005/237 sayılı kararı da bu doğrultudadır.
4-Sonuç:
Uygulamanın tarafları arasında
yaşanılan farklı yorumlar ve idari işlemler gerek 2577
sayılı yasa da gerekse VUK'nun da yapılacak
değişiklilerle kesin bir kurala bağlanmasıyla idare ve
mükellefler arasındaki sorunların azaltacağı gibi, yargı
organlarının da gereksiz yere meşgul edilmesini
önleyecektir.
KAYNAK:
Turgut Candan, Açıklamalı İdari
Yargılama Usulü Kanunu s. 632, Ankara, 2006, Ekim
|