Ünlü Halk Ozanı Hilmi
Şahballı
Hilmi Şahballı 01.10.1953 tarihinde Kahramanmaraş'ın Türkoğlu kazasında
dünyaya geldi. İlk ve orta öğrenimini Kahramanmaraş'ta tamamladı. Şiir
yazmaya 1972 yılında başladı. 1973 yılında Dengin Plak şirketinin
düzenlemiş olduğu Aşıklar Yarışması'nda 1.nci seçilerek kendisine "ŞAH"
unvanı verilir ve o günden sonra "Hilmi Şahballı" olarak tanınır. Sonrada
Mahkeme kararı ile soyadını "Şahballı" olarak değiştirir.
ÇOBAN ŞAHBALLI
Bir köyümüz vardı baykuşu çoktu Yıldızları saya saya büyüdük Fakir yoksulduk ya anlımız aktı Karda kızak kaya kaya büyüdük
Anam teşt içinde yurdu başımı
Bizi çimdirirken gör telaşını Bazlamaya katık yaptım aşımı Teh dürümü yiye yiye büyüdük
Kışın dam loğlardık kürürdük
karı
Av avlardık bulamazdık avcarı Ne pantol bilirdik nede şalvarı Uzun fistan giye giye büyüdük
Dut toplamak için ağaca
çıkardık
Ölümden korkmazdık daldan sarkardık Horozun sesine erken kalkardık Ezan sesi duya duya büyüdük
Sarılar köyündür oban
Şahballı
Dilde destan elde saban Şahballı Boşa büyüklenme Çoban Şahballı Dağda davar yaya yaya büyüdük
O DA YANDI BEN DE
YANDIM
Derman bulunmaz yaraya
Oda yandı bende yandım Dağlar girince araya Oda yandı bende yandım
Kerem'sen Aslı'yım dedi
Can bağımı hedefledi Ben yandıkça yar üfledi Oda yandı bende yandım
Şahballı'm neydim ne oldum
Yüze güleni dost bildim Ne güldürdüm nede güldüm Oda yandı bende yandım
YÜRÜYORUM
Karlı dağların ardından
Yare doğru yürüyorum Yunus'un feyiz aldığı Yere doğru yürüyorum
Kâh atlıyım kâh yayayım
Hangi derdime yanayım Ben bu âlemde rüyayım Sırra doğru yürüyorum
Şahballı'm konan göçecek
Dünya fani ölüm gerçek Kula şefaat edecek Er'e doğru yürüyorum
DUYGUNUN ESERİ
Güzel seni sana tarif edeyim
Çünkü sevda vardır yolun ucunda Gönül uslanmıyor nere gideyim Bülbülün figanı gülün ucunda
Ne kadar meth etsem az
geliyor az
Hepsi sende mevcut cilve, iş ve naz Yanakların elma dudağın kiraz Sandım bal akıyor dilin ucunda
Gözlerin şaheser kirpiğin
oktur
Gülüşün ölümcül hastaya doktor Velhasıl cihanda menendin yoktur Sanki bir gül açmış dalın ucunda
Hilmi Şahballı'yım alayım
kadan
Görünüşün berrak bir duru sudan Kavuşmadan göz edersem dünyadan Ruhum görmek ister salın ucunda
EFENDİ
Şu dağların arkasında köyüm
vardır efendi
Ne okul ne suyum vardır efendi Bir çift tatlı sözcük sizden Hemen bağlanırız özden Alkış bizden şak şak bizden Değişmeyen huyum vardır efendi Borçlu doğuyor bebekler Bir derdine bini ekler Perişanlık hat safhada Anadolu hizmet bekler efendi
Şu dağların arkasında hastam
vardır efendi
Ne doktor ne ilaç vardır efendi Yine ben oldum aldanan Yüze güleni dost sanan 5 yılda bir hatırlanan oyum vardır efendi Sizler eğlenirken barda Açlıktan ölenler burda Yediğiniz lokmalarda Payım vardır efendi
Şu dağların arkasında acım
vardır efendi
Dertli anam bacım vardır efendi Melhem olan yok yaraya emekler gitti araya Yazık fakır fukaraya kıyım vardır efendi At gözlüğü takmış göze Tepeden bakarlar bize Diyeceğim vardır size Rüyam vardır efendi
VAKTİ DOLANA KADAR
Zerre zerre arı çiçekten balı
Süzer gider vakti dolana kadar Rüzgar ıslık çalar doğa sevdalı Tozar gider vakti dolana kadar
Gelinin iffeti havası duvak
Harç sağlam olmazsa dökülür suvak Merteklik olunca kesilir kavak Uzar gider vakti dolana kadar
İyi düşün dostum bu dünya var
ya
Bazen yüze güler bazen angarya Yıldızlar sandaldır gökyüzü derya Yüzer gider vakti dolana kadar
YAYLA KIZI
Yayla kızı neden benden
kaçarsın
Sensiz gitmek mümkün değil Sevdiğim Kuşlar gibi yükseklerden uçarsın Elin tutmak mümkün değil Sevdiğim
Benliğimi sevgin ile
sardırdın
Şu Başımı taştan taşa vurdurdun Bezirganım işlerimi durdurdun Alıp satmak mümkün değil Sevdiğim
Sen lale sümbülsün kırmızı
gülsün
Biraz himmet eyle Şahballı gülsün Menekşemi güzel sen mi güzelsin Ayırt etmek mümkün değil Sevdiğim
ANLATAMADIM
Ömrüm geldi geçti boş
hayallerle
Bir türlü ben beni duyuramadım Hiç vefa görmedim sevdiklerimden Derdimi kimseye anlatamadım
Boş kovaya damla oldum
dolmadı
Doluya damladım dolu almadı Son şansımdır hiç ümidim kalmadı Bir türlü ben beni duyuramadım
Şansımı aradım kaçtı fizana
Ümitlerim düştü kaynar kazana Gülüp geçtim moralimi bozana Kendimi kimseye anlatamadım
Gülüp eğlenmeyi çoktan
unuttum
Yazık oldu gençliğime yas tuttum Ben çevremi ben annemi unuttum Bir türlü sesimi duyuramadım
CEVİZ AĞACI
Hani biri vardı yıllar öncesi
Yaprağın yolardı o benim işte Kazmayla kürekle arık yaparak Bahçeyi sulardı o benim işte
Akşam sabah hiç gölgenden
çıkmazdı
Tembel yatar işe güze bakmazdı Bir atkısı vardı hiç bırakmazdı Boynuna dolardı o benim işte
Ayaklarım yalın yırtıktı
yakam
Bir canlı kuluyla olmazdı şakam Bir kırık saz ile nefreti makam Söylerdi çalardı o benim işte
Bazen başı ipe giden gibiydi
Bazen ruhsuz kalmış beden gibiydi Bazen suyu kesik fidan gibiydi Açılır solardı o benim işte
Kuşlar uçamazdı senin
gölgende
Çünkü lastik sapan var idi bende Yoğurt pekmez yerken koyu gölgende Parmağın yalardı o benim işte
Hatırlıyor musun bak geldi
yine
Yumruğun vururdu hep sinesine Deliler misali kendi kendine Ağlardı gülerdi o benim işte
Bir Şahballı vardı sorma ne
için
Şimdi hatırladın kavruldu için Komşu kızına hoş görünmek için Hep namaz kılardı o benim işte
AĞLIYOR
Suçsuz yere bir hücreye
atıldım
Kırıldı kalemler ferman ağlıyor Kendi dostlarımca taşa tutuldum Bendeki dertlere derman ağlıyor
Malımı mülkümü ettiler tapu
Sonunda yüzüme kapandı kapı Kendinden olunca baltanın sapı Toprak sancılandı orman ağlıyor
Âşıklar çalardı yanık sazları
Şahballı ordaydı bahar yazları Yaylada yas tutmuş Yörük kızları Çıkrık boynun bükmüş kirmen ağlıyor
|