Reddi mirasçılar vergi borcundan
sorumlu tutulmaz
Mirasçılar, murisin vergi
borçlarından sorumlu olmak istememeleri halinde mirasın
reddi için üç ay içinde sulh hukuk mahkemesine başvuruda
bulunabilir. Mirasın reddedilmesi halinde tarh edilen
vergilerle ilgili ihbarnamelerin vergi dairesi
tarafından tereke hakimliğine tebliğ edilmesi
gerekmektedir.
SORU: Babamın sahibi bulunduğu iş yeri inceleme
aşamasındayken, hayatını kaybetti. Bir süre sonra
inceleme sona erdi. İncelemeyi yapan görevli bize, daha
açıkçası bana konuyu anlatarak, bu konuda ortaya çıkan
verginin mirasçılar tarafından ödenmesi gerektiğini
ifade etti. Bana ve kardeşim ile anneme salınan vergi
karşısında kanuni haklarımızı kullanabilir miyiz?
Hakkımızda yapılan bu işlem doğru mudur?
YANIT: Vergi Usul Yasası'nın 12'inci maddesi hükmü
uyarınca "ölüm halinde mükelleflerin ödevleri, mirası
reddetmemiş kanuni ve mansup mirasçılarına geçer." Bir
başka açıdan Vergi Usul Yasası, mükelleflerin ödevlerini
yerine getirmelerinin mümkün olamayacağı durumlarda
boşluk bırakmamak için söz konusu yükümlülükten kimlerin
sorumlu tutulacağını belirlemiş bulunmaktadır.
Türk Medeni Kanunu'nun 495'inci maddesi hükmü gereği
olarak "Miras bırakanın birinci derece mirasçıları onun
altsoyudur. Çocuklar eşit olarak mirasçıdırlar."
Aynı kanunun 499'uncu maddesinde hükme bağlandığı üzere
sağ kalan eş de birlikte bulunduğu zümreye göre miras
bırakanın altsoyu (çocukları) ile birlikte mirasın
dörtte birine sahip olmaktadır. Altsoyun olmaması
halinde bu pay miras bırakanın ana ve baba zümresi ile
birlikte mirasçı olursa mirasın yarısıdır.
Mirasçıların murisin vergi borçlarından sorumlu olmak
istememeleri halinde mirasın reddi için Medeni Kanun
uyarınca ölüm tarihinden itibaren Medeni Kanun'un
606'ıncı maddesi hükmü gereği olarak üç ay içinde sulh
mahkemesine başvurarak mirası reddedebilirler.
Ancak bu bağlamda mahkeme kararının ölüm tarihinden
itibaren üç ay içinde alınıp alınmamasının bir önemi
yoktur. Burada önemli olan ölüm tarihinden itibaren üç
ay içinde red için mahkemeye başvurulmuş olunmasıdır. Bu
aşamada mirasın reddedilmesi halinde tarh edilen
vergilerle ilgili ihbarnamelerin vergi dairesi
tarafından tereke hakimliğine tebliğ edilmesi
gerekmektedir.
Eğer mirasın reddi söz konusu değilse mirasçılar miras
payları oranında miras bırakanın vergi borçlarından
sorumlu olacaklardır.
Oluşan bir yargı kararına göre de mükellef adına
düzenlenen ihbarnamelerin mirasçıların birine tebliği,
murisin malvarlığının ölümden sonra bölünüp mirasçıların
kişisel malvarlığı niteliğini kazanıncaya kadar geçen
safhada mevcut olan miras şirketinin (mirasçıların
tümünün) ölenin borcundan haberdar olup bu tutarı
borçlanması, böylece vergi alacağının tahakkuku sonucunu
doğurmaktadır.
Söz konusu ihbarnameler ile ilgili olarak varsa yapılan
incelemede sözü edilen ve sizce mevcut yasal düzenleme
ile örtüşmeyen hususlar hakkında yargı yoluna başvurma
hakkınız bulunmaktadır. (V. Seviğ)
ÇALINTI MALA GİDER
PUSULASI
SORU: Dükkanımdan servis yapılabilmesi için bir şahıstan
satın almış olduğum motosiklet yüzünden hırsızlık
suçlaması ile hakkımda dava açıldı. Bir süredir
faaliyette bulunduğum yerde tanıştığım bir kişiden satın
alarak servis yapmak üzere kullandığım motosikletin
çalıntı olduğunu ben nasıl anlayabilirdim. Şimdi bu
motosikleti bana satanı da bulamıyorum.
YANIT: Vergi Usul Yasası'nın 234. maddesi hükmü gereği
olarak birinci ve ikinci sınıf tüccarlar, kazancı basit
usulde tespit edilenlerle defter tutmak mecburiyetinde
olan serbest meslek erbabının ve çiftçilerin vergiden
muaf esnafa yaptırdıkları işler veya onlardan satın
aldıkları emtia için tanzim edip işi yapana veya emtiayı
satana imza ettirecekleri gider pusulası vergiden muaf
esnaf tarafından verilmiş fatura hükmündedir. Bu belge
birinci ve ikinci sınıf tüccarların, zati eşyalarını
satan kimselerden satın aldıkları altın, mücevher gibi
kıymetli eşya için de tanzim edilir.
Yasal düzenleme gereği gider pusulası işin mahiyeti,
emtianın cins ve nev'i ile miktar ve bedelini ve iş
ücretini ve işi yaptıran ile yapanın veya emtiayı satın
alan ile satanın adlarıyla soyadlarını (Tüzel kişilerde
ünvanlarını) ve adreslerini ve tarihi ihtiva eder ve iki
nüsha olarak tanzim ve bir nüshası işi yapana veya malı
satana tevdi olunur.
Gider pusulası, seri ve sıra numarası dahilinde teselsül
ettirilir.
Vergi Usul Yasası'nda yer alan bu düzenleme uyarınca
vergi mükellefi olamayan ve özellikle sattığı mal için
fatura veremeyen kişilerden ticari kazanç sahiplerinin
satın almış oldukları malları gider pusulası ile
kanıtlamaları gerekmektedir.
Gider pusulası düzenlenirken gerek görüldüğü takdirde
malı satanın kimliğini de tespit ederek işlem yapılması,
yapılan işlemin güvenilir halde olması için zorunludur.
Size mal satanın kim olduğunu belirlemeden ve Vergi Usul
Yasasında yer alan düzenlemeyi dikkate almadan yapmış
olduğunuz işlem dolayısıyla ortaya çıkan sorunun çözümü
için mutlak suretle sizin yargı önünde bu malı satın
aldığınızı ispat etmeniz gerekmektedir. Bu durumda dahi
çalıntı malı satın almak suretiyle ortaya çıkan hukuki
durumdan dolayı da ayrıca sorumlu tutulmanız mümkündür.
Gider pusulasında bulunması gereken asgari bilgiler yasa
maddesinde sayılmak suretiyle belirtilmiştir. Bu
bilgilerin eksik olması veya hiç bulunmaması halinde
gider pusulası aynı yasanın 353. maddesinin (1) numaralı
bendine göre hiç düzenlenmemiş sayılarak özel usulsüzlük
cezasına konu edilmektedir.( V. Seviğ)
YARGI KARARLARINDA
KANUNİ TEMSİLCİLERİN ÖDEVİ
Danıştay Vergi Dava Daireleri Genel Kurulu E.2006/9
K.2006/119 T.26.5.2006
1998 ve 1999 yıllarının çeşitli dönemlerine ait olup X
Anonim Şirketi'nden tahsil imkanı bulunmadığı ileri
sürülen muhtelif vergi borçlarının tahsili amacıyla
davacı adına kanuni temsilci sıfatıyla ödeme emirleri
düzenlenmişse de; olayda 14.7.1997 tarihli yönetim
kurulu kararıyla davacının da aralarında bulunduğu altı
kişiye şirketi temsil yetkisi tanınmasına rağmen
8.11.1997 tarihli yönetim kurulu kararıyla temsil
yetkisinin değiştirildiği ve bu kararla temsile yetkili
kılınanlar arasında davacının bulunmadığının anlaşılmış
olması, ödeme emirlerine konu amme alacağının 1998
yılının ocak dönemi ve sonrasına ait olması ve
davacının, şirketin kanuni temsilcisi olmadığı dönemlere
ilişkin amme alacaklarından sorumlu tutulmasına olanak
bulunmaması sebepleriyle, davacı adına düzenlenen ödeme
emirlerinde hukuka uygunluk yoktur.
Danıştay 4.Dairesi E.2005/1472 K.2006/187 T. 16.2.2006
Yönetim Kurulu üyesi olduğu X A.Ş'nin vadesinde
ödenmeyen vergi borçlarının tahsili amacıyla davacının
teminat olarak gösterdiği gayrimenkulün satış işleminin
iptali istemiyle açılan dava yerel mahkemece
reddedilmişse de; Vergi Usul Kanununun 10 ve 6183 Sayılı
Kanununun 57. maddeleri hükümlerine göre, şirket
borçlarından dolayı kanuni temsilcilerin takip
edilebilmesi için öncelikle borçlu şirketin takip
edilmesi ve bu takip sonucu borcun şirket tüzel
kişiliğinden tahsilinin imkansız hale gelmesi ve ancak
bundan sonra kanuni temsilci adına ödeme emri düzenlenip
borcun tahsiline çalışılması gerekmekte olup, olayda
borçlu şirket adına düzenlenen ödeme emirlerine karşı
açılan davalar kesinleşmemiş dolayısıyla şirket
hakkındaki yasal takip yolları tamamlanmamıştır. Bu
durumda borcun şirketten tahsilinin olanaksız hale
geldiği açıkça ortaya konulup kanuni temsilci olan
davacı adına da ödeme emri düzenlenerek takip edilmeden,
davacının şirket borçları nedeniyle teminat olarak
gösterdiği gayrimenkule uygulanan haciz sonrası satış
işleminde ve bu işleme karşı açılan davayı reddeden
yerel mahkeme kararında yasal isabet yoktur.
Danıştay 4. Dairesi E.2004/1885 K.2005/572 T.7.4.2005
Davacı adına, kanuni temsilcisi ve ortağı olduğu X Ltd.
Şti.'nin 1996-1998 yılları vergi borçlarının tahsili
amacıyla ödeme emirleri düzenlenmişse de; VUK'nun
10.mad. göre, kanuni temsilcilerin tüzel kişilerin vergi
ve buna bağlı borçlarından dolayı sorumlu tutularak
takip edilebilmeleri için, bu kişilerin borcun ait
olduğu dönemde kanuni temsilci olmaları gerekmekte olup,
kanuni temsilci olmadıkları döneme ilişkin borçlardan
dolayı takip edilebilmelerinin mümkün olmaması, bu
kişilerin sorumluluğunun kanuni temsilci oldukları süre
ile sınırlı olması, dolayısıyla borcun ait olduğu
dönemde kanuni temsilcilik sıfatı bulunmayanların, bu
borçlardan dolayı sorumlu tutulmalarına ve anılan madde
hükmü uyarınca kanuni temsilci sıfatıyla takip
edilmelerine olanak olmaması ve davacının borçlu şirkete
1.5.1998 tarihli hisse devir sözleşmesi ile devraldığı
hisseler sonucu ortak olduğu, 5.5.1998 günlü ortaklar
kurulu toplantısında şirket müdürlüğüne seçildiği ve bu
durumun 3.7.1998 günlü Türkiye Ticaret Sicil Gazetesinde
tescil ve ilan edildiğinin anlaşıldığı olayda dava
konusu ödeme emirleri ile istenilen borçların
1996-1998/3. dönemine ilişkin olup borçların tamamının
davacının kanuni temsilci olarak göreve başlamasından
önceki dönemlere ilişkin olması sebepleriyle, davacının
kanuni temsilci sıfatıyla takip edilmesinde ve
düzenlenen ödeme emirlerinde yasal isabet yoktur.
ÖZELGELERDE YILLARA
YAYGIN İNŞAAT
1. Adana Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 7.2.2008 tarih ve
492 sayılı özelgesi;
"GVK'nın 44. maddesinde, geçici ve kesin kabul usulüne
tabi işlerde, geçici kabulün yapıldığını gösterir
tutanağın idarece onaylandığı tarihin işin bitim tarihi
olarak kabul edileceği düzenlenmiştir. Devlet İhale
Kanunu'nun 63. maddesinde ise, yapılmakta olan işle
ilgili olarak yapılan keşifte ve sözleşmede
öngörülemeyen iş artış veya eksilişleri sebebiyle işin
keşif bedelinde meydana gelen artışın %30'u geçmesi
halinde, sözleşmenin feshedilebileceği düzenlenmiştir.
Uygulamaya ilişkin olarak yayımlanan ‘Bayındırlık İşleri
Şartnamesi'nin 19. ve 47. maddelerinde ise 2886 sayılı
Kanunun 63. maddesinde belirtilen şartların
gerçekleşmesi halinde sözleşmenin bozulacağı ve tasfiye
edilebileceği, tasfiye halinde ise işin müteahhitçe
yapılan kısımları için, tasfiye onay tarihi geçici kabul
tarihi olacağı düzenlenmiştir. Bu hükümler gereğince,
31.8.2005 tarihinde başlanılan ancak keşif artışının
kanuni oranı geçmesi sebebiyle feshedilen ve tasfiyesine
karar verilen işle ilgili olarak bu zamana kadar
yapılmış olan kısımlar için, tasfiyenin onay tarihi
geçici kabul tarihi sayılacaktır. Söz konusu şirketinde
bu tarihi işin bitim tarihi olarak kabul ederek, işle
ilgili kâr veya zararını bu tarih itibariyle belirlemesi
ve ilgili yıl beyannamesine dâhil etmesi gerekir."
2. İzmir Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 8.1.2008 tarih ve
267 sayılı özelgesi;
"İnşaat, genellikle demir, çimento vs. gibi iptidai
maddelerden bir yapı veya bunların mütemmim cüzilerinin
imali niteliğindedir. Onarım ise, bir gayrimenkulün
iskeleti dışında harap olan kısımlarının yeniden
yapılması ile ilgili büyük ölçüdeki tamirat ve yenileme
faaliyetidir. GVK'nın 42. maddesi yıllara sirayet eden
onarım ve inşaat işlerine ilişkin bir düzenleme olup,
İnşaat firması ile yapılan sözleşme kapsamında yapılan
bitki temini ve peyzaj işlerinin, GVK md. 42 kapsamında
faaliyetlerden kabul edilmesi ve bu madde hükümlerine
göre vergilendirme işlemlerine tabi tutulması mümkün
değildir. Bununla beraber, faaliyet süresince söz konusu
işlerle ilgili istihkak ödemeleri tevkifata tabi
tutulmuş ise, düzeltme hükümlerine göre işlem yapılması,
mahsup/iade taleplerinin yapılması ilgili uygulamalara
ilişkin mevzuat hükümlerine riayet edilmesi şartıyla
mümkündür."
3. İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 26.12.2007
tarih ve 27415 sayılı özelgesi;
"Sözleşmeye bağlı olarak Ekim 2005 tarihinde başlanılan
işin Mayıs 2007 tarihinde fesh edilmesi halinde, işin
geçici kabul rejimine bağlı olup olmadığına
bakılmaksızın bitim tarihi sözleşmenin fesh edildiğinin
ilgili tarafa tebliğ edildiği tarih kabul edilir. Bu
sebeple Ekim 2007 tarihinde fesh edildiği tebliğ edilen
yıllara yaygın inşaat işinden elde edilen gelir 2007
yılı gelir vergisi beyannamesiyle beyan edilmesi
gerekir."
BAŞARI İSTENMEDİĞİ YERE GELMEZ
A. Palmer
Veysi Seviğ - Bumin Doğrusöz
Referans/17.12.2008 |