|
Türkiye'de
uygulanan teşvikler ve yabancı sermaye
Ülkemizde "masa altı" teşviklerin dahi tartışıldığı
bir süreçte Türkiye'deki mevcut teşvikleri ve
yabancı sermaye üzerindeki etkisini tartışmakta
fayda olacaktır.
Son yıllarda Türkiye'ye yönelen ve geçmiş yıllar ile
kıyaslandığında yüksek sayılabilecek bir yabancı
sermaye girişi görmekteyiz.
Uluslararası firmaların bir ülkeye veya bir sektöre
yatırım yapma kararı alırken göz önüne aldıkları
birçok farklı ve ölçülebilir kıstaslar vardır.
İnanılanın aksine sağlanan vergi teşvikleri bu
kıstaslar arasında ilk sıralarda yer almamaktadır.
Yapılan çalışmalarda uluslararası firmaların yatırım
yapacak ülkeleri belirlerken öncelikli olarak:
- Tahmin edilebilir ve yabancı sermayeli firmalara
negatif ayrımcılık yapmayacak, işlerini idame
ettirmek için gayri meşru yollara sapmalarına gerek
olmayacak bir idari yapı,
- İstikrarlı bir ekonomik ortam,
- Yakın pazarlara ulaşmaları için geniş imkânlar,
- Yeterli ve aynı zamanda ulaşılabilir kaynaklar ve
tabii ki insan kaynağı,
- Tarafsız bir yargı sistemi aradıkları ortaya
çıkmaktadır.
Vergi sistemleri ve verilen teşviklerin miktarı ve
nitelikleri yukarıdaki şartları taşıyan ülkeler
arasında tercih yaparken bir kıstas olarak karşımıza
çıkmaktadır.
Yukarıda saydığımız kıstaslar unutmamak gerekir ki
sadece uluslararası yatırımcı için değil yerli
sermayemiz için de vazgeçilmez unsurlardır.
Türkiye'de teşvik uygulamaları:
Ekonomik literatürde "teşvik" kavramı, belirli
ekonomik ve sosyal faaliyetlerin diğerlerine oranla
daha fazla ve hızlı gelişmesini sağlamak amacıyla,
kamu tarafından çeşitli yöntemlerle verilen nakdi
ve/veya gayri nakdi destek, yardım ve özendirmeler
olarak tanımlanmaktadır.
Türkiye'de uzun yıllar boyunca devlet tarafından
verilen teşviklerin özel sektörünün gelişmesini
ciddi anlamda desteklediğini görebiliriz.
Türkiye'de ilk ciddi devlet yardımı uygulaması,
Osmanlı İmparatorluğu'nun son döneminde çıkartılan
14.12.1913 tarihli "Teşvik-i Sanayi Kanunu
Muvakkatı"dır. Bu kanun daha sonra Cumhuriyet
döneminde bu yönde yapılacak çalışmalara da
rehberlik edecektir.
1927 tarihinde Teşvik-i Sanayi Kanunu günün
şartlarına uygun olarak yeniden düzenlenmiştir.
Teşvik uygulamaları değişik isimler altında bugüne
kadar bazen artarak bazen de azalarak süre
gelmiştir.
Mevcut teşvik unsurları:
Günümüze geldiğimizde uygulanan teşvikleri birkaç
alt başlıkta incelemek mümkündür:
1- Yatırımlarda devlet yardımları (Yatırım teşvik
belgesi uygulamaları)
a. KDV istisnası
b. Gümrük vergisi istisnası
c. Faiz desteği
d. Kaynak Kullanımı Destekleme Fonu istisnası
2- KOBİ'lere sağlanan destekler
a. Danışmanlık desteği
b. Yurtdışı pazar araştırma destekleri
c. Fuar desteği
d. Yeni girişimci desteği
e. Proje desteği
f. Patent desteği
3- İhracata yönelik devlet yardımları
a. Çevre maliyetlerinin desteklenmesi
b. Pazar araştırmasına yönelik yardımlar
c. Yurtdışında milli veya bireysel düzeyde
gerçekleştirilen fuar katılımlarının desteklenmesi
d. Yurtdışı ofis-mağaza, işletme-marka tanıtım
faaliyetleri yardımları
e. Türk ürünlerinin yurtdışında markalaşması ve Türk
malı imajının yerleştirilmesine yönelik
faaliyetlerin desteklenmesi
f. İstihdam yardımı
g. AR-GE destekleri TÜBİTAK ve Dış Ticaret
Müsteşarlığı nakit destekleri
4- Gelişmekte olan bölgelere tanınan vergi
teşvikleri
a. Gelir vergisi stopajı desteği
b. Sigorta prim desteği
c. Bedelsiz yatırım yeri tahsisi
d. Enerji desteği
5- Teknoloji geliştirme bölgelerindeki destekler
a. Kurumlar vergisi istisnası
b. Gelir vergisi istisnası
c. Katma değer vergisi istisnası
6- Serbest bölgeler
a. Kurumlar vergisi istisnası (üretim firmaları ile
sınırlı)
b. KDV istisnası
c. Gümrük vergisi istisnası
7- Diğer vergi destekleri
a. AR-GE indirimi
Özet olarak baktığımızda ülkemizin uyguladığı teşvik
politikaların çok dağınık olduğunu görebiliriz.
Teşvik sisteminin çok verimli olduğunu ve gerek
yabancı gerekse yerli sermayeyi ülkemizde yatırıma
yöneltmek noktasında olumlu etkisi olduğunu söylemek
çok gerçekçi olmayacaktır.
Son yıllarda yatırım ortamını iyileştirmek için
ciddi adımlar atılmış olmakla beraber vergi
mevzuatlarında tanınan teşvik unsurları konusunda
ciddi bir ilerleme sağlanamamış hatta geriye
gidilmiştir.
Özellikle yıllar boyunca devam etmiş yatırım
indirimi mekanizmasını ortadan kaldırarak bölgesel
ve sektörel tercihlere göre vergi teşviklerinin
verilme imkanı da ortadan kaldırılmıştır.
Yetkililerin yapması gereken en kısa süre içerisinde
sektörel ve bölgesel ihtiyaçları da göz önünde
bulundurarak özellikle istihdamı artıracak ve
istihdam üzerindeki vergi yükünü azaltacak bir
teşvik sistemi ortaya koymaktır.
Bu teşvik sistemi aynı zamanda sektörel ihtiyaçlara
da cevap vermelidir. Örnek olarak Türkiye'nin belki
de yeni tekstil yatırımlarına değil tekstilde marka
yaratmaya yönelik yatırımlara destek vermelidir (Turquality
Projesi güzel bir örnektir). Bir diğer örnek olarak
otomotiv yan sanayii, beyaz eşya gibi sektörlerin
belirlenerek desteklenmesi gerekmektedir.
Tabii ki bu çalışmaları yaparken sektörel ve
bölgesel gereksinmelerin çok detaylı incelenmesi ve
yatırım çekme noktasında bize rakip olan
Bulgaristan, Romanya, Polonya gibi ülkelerin
uyguladıkları vergi ve/veya diğer teşvik
unsurlarından daha az olmayan desteklerin
yatırımcılara tanınması gerekmektedir.
Unutmamak lazımdır ki Avrupa Birliği ile imzalamış
olduğumuz "Gümrük Birliği" anlaşmasının doğal bir
sonucu olarak İstanbul pazarında ürün satmayı
amaçlayan bir sanayi tesisinin Bulgaristan'da veya
Bolu'da faaliyet göstermesi arasında neredeyse
hiçbir fark kalmamıştır.
Son olarak belirtmemiz gerekir ki, serbest
bölgelerin de başta bölgesel depolama merkezleri ve
bölgesel hizmet merkezleri olma potansiyelleri göz
önüne alınarak Avrupa Birliği'ne tam üyelik
gerçekleşene kadar yeni istihdam yaratmak amacıyla
en efektif şekilde kullanılması gerekmektedir.
Cenk Ulu
PricewaterhouseCoopers, Direktör
16.05.2007
muhasebenet.net
|
|