Promosyon ürünlerine sevk irsaliyesi yok
Maliye Bakanlığı promosyon
ürünlerinde sevk irsaliyesi düzenlemesine
yayınladığı tebliğ ile gerek görmedi. Ancak dar
kapsamlı olan bu tebliğin yanı sıra şirketler tüm
promosyon ürünleri için Vergi Daireleri'nden özelge
alınması sorunları ortadan kaldırır.
PROMOSYONA İRSALİYE
SORU: Pazarlamasını yapmakta olduğumuz ev aletleri
ile birlikte maket oyuncak niteliğinde ve
ürünlerimizi sembolize eden bazı hediye ve promosyon
amacına yönelik bazı eşyalarının da dağıtımını
yapmaktayız. Dağıtımını yaptığımız bu ürünler yapmış
olduğumuz ilanlarda da yer almaktadır.
Ürünlerimizi ana bayilere taşırken irsaliye
düzenliyoruz. Promosyon ve tanıtım amacına yönelik
olarak dağıttığımız malzemeler için de irsaliye
düzenlememiz gerekir mi?
YANIT: Vergi Usul Yasası'nın 230/5. maddesinin
parantez içi hükmü gereği olarak "Malın alıcıya
teslim edilmek üzere satıcı tarafından taşındığı
veya taşıttırıldığı hallerde, satıcının, teslim
edilen malın alıcı tarafından taşıttırılması veya
taşınması halinde alıcının taşınan veya taşıttırılan
mallar için sevk irsaliyesi düzenlemesi ve taşıtta
bulundurması" gerekmektedir.
Bu bağlamda yasal düzenleme gereği sevk irsaliyesi
üzerindeki numaranın düzenlenecek olan fatura
üzerine yazılması zorunludur.
Maliye Bakanlığı tarafından yayımlanan Vergi Usul
Yasası 379 sayılı Genel Tebliği'nin dördüncü
bölümünde yer alan açıklamalardan da anlaşılacağı
üzere "ilaç mümessillerinin hekimlere verilmek
üzere, tanıtım amaçlı olarak beraberlerinde
bulundurdukları ve ticari mal kapsamında olmayan
promosyon ürünleri ile numune ürünleri ve numune
ilaçlar için sevk irsaliyesi düzenlenmeyecektir.
Buna karşılık satılan malların alıcıya teslim
edilmek üzere satıcı tarafından taşınması halinde
taşınan ürünler için sevk irsaliyesinin düzenlenmesi
zorunlu olmaktadır.
Diğer yandan Maliye Bakanlığı sözü edilen tebliğ
ile, ticari mal niteliğinde olmayan broşür, bloknot,
kalem gibi promosyon ürünleri ile numune ilaçların
hekimlere verilmek üzere firmaların satış
mümessilleri tarafından taşınması sırasında ticari
mal sevkiyatı izlenimi verecek büyüklükte veya
mahiyette olmamak şartıyla sevk irsaliyesi
düzenlemesine gerek görülmemiştir.
Maliye Bakanlığı tarafından tebliğ ile yapılan bu
açıklama dar anlamda daha çok promosyon ürünlerini
kapsamaktadır. Sorunuzda sözü edilen ürünler ilk
bakışta promosyon niteliğinde dağıtımı mümkün olan
ürün tipleri arasında yer almış olsa bile konuya
ilişkin olarak bulunduğunuz il Vergi Dairesi
Başkanlığına başvurarak bir mukteza(özelge)
almanızda yarar olacaktır. (V. Seviğ)
ASGARİ GEÇİM İNDİRİMİNDE ÇOCUK
SORU: Ben orta çaplı bir kurumda muhasebe sorumlusu
olarak çalışıyorum. İş yerimizde 275 kişi
çalışmaktadır. Şirketimiz çalışanlarının aile
durumlarını belirleyebilmek amacıyla gerekli
formları bastırarak dağıttım. Çalışanlarımızın bir
bölümünün eşleri de çalışıyor.
Söz konusu çalışanların beyanına göre ben asgari
geçim indirimi hesaplayarak kendilerine
yansıtacağım. Ancak burada aklıma takılan bir soru
var.
Eğer ücret geliri elde edenlerin eşleri de çocukları
için asgari geçim indiriminde bulunurlarsa, ileride
yapılacak bir incelemede ortaya çıkan bu durumdan
kim ceza alacaktır?
YANIT: Ücretliler, medeni durumları ve çocuk
sayıları ile eşinin iş ve gelir durumu hakkında
işverene "Aile Durumu Bildirimi" vermek
zorundadırlar. Bu bildirim 256 seri numaralı Gelir
Vergisi Genel Tebliğ ekinde yer almaktadır.
Çalışanın durumunda evlenme, boşanma, ölüm, doğum ve
benzeri gibi hallerden dolayı herhangi bir
değişiklik olması halinde bu değişiklikler çalışan
tarafından işverene bir ay içerisinde
bildirilecektir.
Asgari geçim indirimi oranını etkileyen
değişiklikler, söz konusu değişikliğin işverene
bildirildiği tarih itibariyle uygulanacaktır. Bu
uygulamada eşin çalışmadığı ve herhangi bir
gelirinin olmadığına ilişkin olarak aksi tespit
edilmediği sürece ücretlinin beyanı yeterli
olacaktır.
Şahsi, medeni haller veya aile durum hakkında
gerçeğe aykırı beyanlar ile veya sair suretlerle
verginin noksan tahakkuk ettirilmesine veya haksız
yere geri alınmasına sebebiyet vermek de vergi ziyaı
hükmündedir.
Dolayısıyla çalışanın medeni durumu hakkında yanlış
bilgi vermesi veyahut da hem kendisinin ve hem de
eşinin eş ve çocukları için gereksiz yere asgari
geçim indirimi uygulanmasına neden olacak şekilde
yanıltıcı beyanda bulunması halinde, bu davranışı
ile vergi ziyaına neden olmuş sayılacak ve kendisi
hakkında bu yönde işlem yapılacaktır.
Çalışanın "Aile Durumu Bildirimi"ni yanıltıcı
biçimde doldurması halinde ortaya çıkacak vergi
ziyaından doğrudan kendisi sorumlu olacaktır. (V.
Seviğ)
FATURADAKİ ADRES
SORU: Kesmiş bulunduğumuz bir fatura nedeniyle
yapılan araştırmada fatura sahibi adresinde
bulunamadı. Vergi denetim elemanı söz konusu kişinin
fatura üzerinde gösterilen adreste bulunmadığını,
daha açıkçası sözü edilen adreste böyle bir yerin
bulunmadığını iddia ederek hakkımızda ceza davası
açtı.
Biz malı satın alanın fatura istemesi halinde
kendilerine fatura vermek zorundayız. Fatura üzerine
adres yazma zorunda olduğumuzdan fatura isteyene
adresini soruyoruz. Fatura üzerinde alıcının
adresini onun vermiş olduğu bilgiye uygun olarak
yazıyoruz. Bu durumdan da biz sorumlu oluyoruz.
Bunun bir mantığı var mıdır ?
YANIT: Vergi Usul Yasası'nın 231. maddesinin başlığı
"Fatura Nizamı" olarak belirlenmiştir. Sözü edilen
maddenin 6. bendinin parantez içi hükmü gereği
olarak "fatura düzenlemek zorunda olanlar,
müşterinin adı ve soyadı ile bağlı olduğu vergi
dairesi ve hesap numarasının doğruluğundan
sorumludur. Bu bağlamda da yasal düzenleme gereği
olarak fatura düzenleyenin istemesi halinde müşteri
kimliğini ve vergi dairesi hesap numarasını gösterir
belgeyi malı satana ibraz etmek zorundadır."
Vergi kimlik numarasının ve bağlı bulunduğu vergi
dairesinin doğru tespit edilememesi halinde alıcının
yapılan araştırmalarda adresinde de bulunamaması
durumunda satışın kime yapıldığı konusu tartışılır
hale gelmektedir. Bu durum aynı zamanda Vergi Usul
Yasası'nın 171. maddesinde yer alan "Mükellefin
hesap ve kayıtlarının yardımıyla üçüncü şahısların
vergi karşısındaki durumlarını" tespit etmeyi de
zorlaştırmaktadır.
Vergi Usul Yasası'nda bu olumsuzlukları gidermek
amacıyla faturanın şekil şartlarında "Müşterinin
adı, ticaret unvanı, adresi, varsa vergi dairesi ve
hesap numarası" bilgilerinin de yer alması gerekli
görülmüştür.
Faturada alıcı konumunda olan kişinin arandığında
bulunamaması rve fatura üzerinde yer alan adresin
doğru çıkmaması hallerinde inceleme elamanı mevcut
yasa maddelerinden hareketle mükellefler hakkında
işlem yapabilmektedirler.
Fatura üzerinde ismi yazılı kişiye ulaşılamaması
halinde Vergi Usul Yasası'nın 359/1. maddesi
kapsamında "gerçek olmayan veya kayda konu
işlemlerle ilgisi bulunmayan kişiler adına hesap
açma" fiilinin varlığından bahis edilebilmektedir.
Bu fiilin cezası altı aydan üç yıla kadar hapis
cezasıdır. (V. Seviğ)
LİMİTED ŞİRKETLERDE ASGARİ SERMAYE
SORU: Bizim bir limitet şirketimiz var ve sermayesi
1000.- YTL. 31.12.2007 tarihine kadar sermaye artışı
yapamazsak akibetimiz ne olur? (H. KOCAKAYA)
YANIT: Sorunuz 27 Aralık'da bana ulaştı. Sıralamada
öncelik verecektim ki, bu arada 2/2007 sayılı İç
Ticaret Tebliği ile limited şirketlerin
sermayelerini asgari tutar olan 5.000 YTL'ye
artırımı için Ticaret Sicil Müdürlüklerine müracaat
süresi 31.12.2008 tarihine kadar uzatıldı. Ancak
sorunuzun en azından 31.12.2008 tarihine kadar
artırım için müracaat yapılmazsa ne olur şekli ile
yine yanıtlanması gerektiğine inanıyorum. Şirket
sermayelerinin asgari tutarlarını yükselten Bakanlar
Kurulu Kararında ve yetki maddesinde, bu konuda bir
hüküm olmadığından, şirketinizin bu yükümlülüğü
yerine getirilmesi halinde münfesih sayılması veya
doğrudan bir yaptırımla karşılaşması mümkün
değildir. Ancak Sanayi ve Ticaret Bakanlığı TTK md.
274 uyarınca şirketin feshi için bir dava açabilir.
Bu davada ise mahkeme, bu eksikliğin giderilmesi
için size yeniden bir mehil vermesi gerekecektir.
Bu arada bildiğiniz gibi yeni TTK Tasarısı TBMM
gündemindedir. Eğer bu tasarı yasalaşırsa, limitet
şirketlerin asgari sermayeleri 5.000 YTL olmak
durumundadır. Halen Adalet Komisyonunda bulunan
"Türk Ticaret Kanununun Yürürlüğü Ve Uygulama Şekli
Hakkında Kanun" Tasarısı ile şirketlere asgari
sermayelerini bu tutara yükseltmeleri için üç yıllık
süre tanınmaktadır. Bu süre içinde bu yükümlülük
yerine getirilmediği takdirde şirket, infisah etmiş
kabul edilecektir (B. Doğrusöz)
YÖNETİM KURULU KARAR ALMA SAYISI
SORU: Anonim şirket statüsündeki şirketimizin
yönetim kurulu üç kişiden oluşmaktadır. Ancak
üyelerden birisi paylarını devretti ve yönetim
kurulundan istifa etti. Bu güne kadar hukukçular
hep, "sizin karar alabilmeniz için bütün
üyelerinizin, yani üçünüzünde toplantıya katılmış
olması gerekir" dedikleri için şu anda toplantı da
yapamıyoruz. Pay sahiplerimizden biri yurtdışında
olduğundan toplantılara gelemiyor ve bu yüzden genel
kurul toplantılarını da ilanlı yapmak zorundayız. Bu
da zaman alıyor. Bu durumda şirkete işlerlik
kazandırmak için ne yapabiliriz. (B. Karaali)
YANIT: Ticaret Kanunun 315. maddesine göre, anonim
şirketlerin yönetim kurulunda istifa veya ölüm gibi
bir sebeple boşalma olduğu hallerde, yönetim kurulu
ilk genel kurul toplantısına kadar görev yapmak
üzere pay sahiplerinden birini geçici olarak yönetim
kuruluna atayabilir. Hukukçuların "üç kişilik
yönetim kurullarında toplantı yeter sayısının yine
üç kişi olduğu" şeklindeki sözleri doğru olmakla
birlikte bu kural, üç kişilik yönetim kurulunda
boşalma halinde üye atanmasına ilişkin olarak
yapılacak toplantılarda uygulanmamaktadır. Bu
nedenle yönetim kurulunuz istifa sonrası kalan iki
kişi ile toplanarak bir üçüncü kişiyi yönetim
kuruluna atayabilir. Ancak bu atamanın geçerli
olması için kararın tescil ettirilmesi zorunludur.
Bu atamanın ayrıca ileride yapılacak ilk genel
kurulun onayına sunulması da gerekmektedir. (B.
Doğrusöz)
YARGI KARARLARINDA
KDV'DE İSTİSNA EDİLMİŞ İŞLEMLERDE İNDİRİM
Danıştay 9. Dairesi E.2005/5326 K.2006/3610
T.4.10.2006
İhtilaf konusu dönemde davacının mal ve hizmet
aldığı bir kısım mükellefler hakkında olumsuz tespit
bulunması nedeniyle özel esaslara göre 4 kat teminat
gösterilmesi şartı yerine getirilmediğinden bahisle,
davacının mahsuben iade talebinin kabul edilmeyerek,
adına ödeme emri düzenlenmişse de; hurdacılık
faaliyetinde bulunan ve KDV Kanunu'nun 9. maddesi
gereğince tevkif ettiği vergileri sorumlu sıfatıyla
beyan ederek ödemiş olan davacının, katma değer
vergilerinin vergi borçlarına mahsubu istemiyle
yaptığı başvurusunun, 70 seri no'lu KDV Tebliğinin
6. maddesi uyarınca haklarında olumsuz rapor bulunan
mükelleflerden mal ve hizmet alışları olsa dahi
genel esaslara göre yerine getirilmesi
gerektiğinden, özel esaslara göre değerlendirilerek
kabul edilmemesi suretiyle düzenlenen ödeme emrinde
yasal isabet bulunmamaktadır.
Danıştay 9. Dairesi E.2005/3546 K.2006/1454
T.19.4.2006
Yükümlü şirketin, kesinleşen özel tüketim vergisi
borcunun tahsili amacıyla düzenlenen ödeme emrinin
iptali istemiyle açtığı davada; Yükümlü şirketin
ihracattan kaynaklanan KDV iadesinden doğan alacağı
için iade alınması yerine indirim yolunu tercih
etmiş olması, ancak daha sonra bu tercihi
değiştirerek mahsup yoluyla iade talebinde bulunmuş
olması, mahsup dilekçesinin verildiği tarihte
indirim işlemlerinin tamamlanmış olması ve bu tarih
itibariyle artık katma değer vergisi iade alacağı
bulunmaması sebepleriyle, mahsup işleminin
yapılmamasına bağlı olarak kesinleşen kamu
alacağının tahsili amacıyla düzenlenen ödeme emrinde
isabetsizlik yoktur.
Veysi Seviğ - Bumin
Doğrusöz
Referans / 16.01.2008
|