KURULUŞ GİDERLERİ VE
PEŞTEMALLIKLAR
Peştemallık tutarı 600 YTL'yi aşıyorsa aktifleştirme
şart
Kurumların kuruluş ve
örgütlenme harcamalarının giderleştirilmesi veya
aktifleştirilmesi mükellefin tercihine bırakılıyor.
Ancak, kuruluş ve örgütlenme giderlerinden farklı olan
peştamallıklar 600 YTL'nin üzerindeyse aktifleştirilmesi
zorunlu.
KURULUŞ GİDERLERİ VE PEŞTEMALLIKLAR
SORU: Vergi Usul Kanunu'nun 282.maddesinde kurumlar
vergisi mükelleflerinin ilk tesis ve taazzuv
giderlerinden bahis edilmektedir. Bu maddede ayrıca
peştemallıkların da kayıtlarda ve işletme bilançosunda
yer alabileceği hususu hükme bağlanmıştır. Bu kanunda
yer alan giderler ile peştemallık hangi tür giderleri
kapsamaktadır?
YANIT: Kısaca ilk tesis ve taazzuv giderleri, kurumların
tesisi (kuruluşu) veya yeni bir şubenin açılması veya
işlerin devamlı bir suretle genişletilmesi için yapılan
ve karşılığında maddi bir kıymet iktisap edilmeyen
giderlerdir. Bu tür harcamalar bir anlamda "Kuruluş ve
örgütlenme giderleri" olarak da tanımlanabilir.
İlk tesis ve taazzuv giderleri kurumlar için söz
konusudur. Bu bağlamda ilk tesis ve taazzuv giderleri,
kurumların kuruluşu, yeni bir şube açılması veya işlerin
devamlı surette genişletilmesi aşamalarında meydana
gelir.
Kuruluş aşamasında yapılması söz konusu olan harcamalar;
* İş ve piyasa etüdü ile proje ve fizibilite raporunun
hazırlanması
* Şirket ana sözleşmesinin hazırlanması
* Kuruluş aşamasında yapılan seyahatler
* Ayni sermaye tahsisi halinde ayni sermaye ile ilgili
olarak yapılan ekspertiz ücreti ödemesi, mahkeme ve
bilirkişi ödemeleri,
* Kuruluş genel kurul toplantısı
* İşletmenin (kuruluşun) ve pazarlanan ürünlerin
tanıtımı için yapılan reklam harcamaları,
* Kurumun hukuki kuruluşunu tamamladığı günden, normal
faaliyetine başladığı ana kadar yapılan genel idare
giderleri,
* İşçi ve diğer personelin intibak eğitimi giderleri,
Olarak belirlenebilir.
Bu giderlerin bir bölümü kurumun resmen tescil
tarihinden önce yapılmış olabilir. Bu bağlamda da
kurumun tescilinden önce yapılan bu tür giderde,
kurumların ilk tesis ve taazzuv giderleri olarak kabul
edilir.
Diğer yandan şirketler faaliyet aşamasında benzer
nitelikte harcamalar yapabilir. Örneğin;
* Sermaye artırımı veyahut halka açılma sırasında
yapılan harcamalarla,
* Tahvil veyahut da finansman bonosu ihracı için yapılan
harcamalar,
* Birleşme, devir, şekil değiştirme dolayısıyla yapılan
giderler,
* Yeni şube açılması için yapılan giderler,
* İşlerin genişletilmesi için yapılan giderler,
İlk tesis ve taazzuv gideri olarak kabul edilmektedir.
Kurumların ilk tesis ve taazzuv giderlerinin yapıldığı
yılda giderleştirilmesi veyahut da aktifleştirilmesi
konusunda mükellefler kendi tercih haklarını
kullanmaktadırlar.
Peştemallıklar ise "Bir ticari işletmenin, bulunduğu
yerin önemi, sahip olduğu şöhret, tutmuş olduğu müşteri
kitlesi ve benzeri unsurlara bağlı olarak bilanço
değerlerine ilave olarak sahip olduğu değeri ifade eder.
Gerçekte "bir işletme başarılı faaliyetlerinin sonucu
olarak bilanço değerlerinin üzerinde ilave bir değere (peştemallığa)
sahip olabilir. Ancak, bu değeri, değerleme konusu
yaparak bilançosuna dahil etmesi mümkün değildir. Bu
değerler ancak işletmenin devri halinde işletmeyi devir
alan kişi tarafından değerleme konusu yapılabilir.
Peştemallıkların ilk tesis ve taazzuv giderlerinden
farkı ise soyut olmalarıdır. Belirli bir tutarın
üzerindeki peştemallık tutarının aktifleştirilmesi
zorunlu iken, ilk tesis ve taazzuv giderlerinde
aktifleştirme mükellefin ihtiyarındadır. Bu bağlamda
peştemallıklarda belli bir tutarın aktifleştirilmesi,
gelir ve kurumlar vergisi mükelleflerinin her ikisi için
de geçerli iken, ilk tesis ve taazzuv giderlerinin
aktifleştirilmesi sadece kurumlar vergisi mükellefleri
için geçerlidir.
Vergi Usul Yasası'nın 282. maddesine göre gerçek ve
tüzel kişilerde peştemallıkların aktifleştirilebilmesi
için 2008 yılında 600 YTL'yi aşması gerekmektedir. (V.
Seviğ)
DAR MÜKELLEFLERİN KÂR PAYI
SORU: Dar mükellef konumundaki bir şirketin sahibi
bulunduğu hisse nedeniyle kendisine yapılan kâr payı
ödemesinde sorun yaşanmaktadır. Söz konusu kurumun
yurtdışındaki temsilcisi devamlı bir şekilde kendilerine
ait kâr payından tevkifat yapılamayacağını iddia
etmektedir. Durumun aydınlatılmasını istiyoruz.
YANIT: Gelir Vergisi Yasası'nın 94/6-b maddesinin (i) ve
(ii) alt bentleri uyarınca, tam mükellef kurumlar ile
Türkiye'de işyeri veya daimi temsilcisi aracılığıyla kâr
payı elde eden mükellef kurumlara yapılan kâr payı
ödemeleri üzerinden vergi kesintisi yapılmaması
gerekmektedir. Ancak, özellikle halka açık şirketlerce
ihraç olunan hisse senetlerinin maliklerinin kim olduğu
dağıtımı yapacak şirket tarafından bilinmediğinden, bu
hisselere isabet eden kâr payları üzerinden gelir
vergisi kesintisi yapılıp yapılmayacağı ve kesilen
tutarların ne şekilde mahsup/iade edileceği hususlarında
uygulamada duraksama olmaktadır.
Türk Ticaret Kanunu'nun 409. maddesinde, anonim
şirketlerce ihraç olunan hisse sentlerinin hamiline veya
nama yazılı olacağı, 417. maddesinde de, şirketlerin
nama yazılı hisse senedi sahiplerini ad; soyadı ve
adresleriyle pay defterlerine kayıt etmeleri gerektiği
hususu hükme bağlanmıştır.
Buna göre, kâr payı dağıtacak şirketin ihraç ettiği nama
yazılı hisse senetlerinin kimlerin elinde bulunduğunun
pay defterinden tespiti mümkün olduğundan, tam/dar
mükellefiyet esasında kurumlar vergisi mükellefi olanlar
adına (kurumlar vergisinden muaf olanlar ile kurumlar
vergisine tabi olmayanlar hariç) kayıtlı bulunan
senetlere isabet eden kâr payı tutarları üzerinden
tevkifat yapılmayacaktır.
Diğer yandan, halka açık şirketler tarafından ihraç
olunan ve borsada işlem gören nama veya hamilin yazılı
hisse senetlerine ilişkin kâr payı dağıtımlarında, söz
konusu hisse senetlerinin maliklerinin tam mükellef
kurumlar olduğunun belirlenmesi halinde bunlara
yapılacak kâr payı ödemeleri üzerinden vergi kesintisi
yapılmayacaktır.
Hisse senetlerinin maliklerinin hukuki statülerinin ve
mükellefiyet bilgilerinin kâr payı dağıtacak şirkete
bildirilmemesi veya hisse senedi sahipleri tarafından
kanıtlanamaması halinde, kâr dağıtımını yapacak şirketin
vergi sorumluluğundan kurtulabilmesi için söz konusu
hisse senetlerine isabet eden kâr payı ödemelerinin
tamamı üzerinden, vergi kesintisi yapması gerekecektir.
(V. Seviğ)
TAHSİL EDİLMEYEN KİRA GELİRİ
SORU: Sahibi bulunduğum dükkânın kirasını kiracım 2007
yılının son üç ayında ödemedi. Bu durumu bana bildirdi.
Ancak kendisi bu kira bedellerini beni alacaklandırmak
suretiyle göstermiş ve dolayısıyla kira ödemeleri
üzerinden yapılan stopajları muhtasar beyanname ile
beyan ederek ödemiştir. Şimdi, ben elde etmediğim bu
kira gelirlerini beyannameme dâhil etmedim.
Kiracımın vergi dairesine ödemiş bulunduğu stopajları da
ben beyannamem üzerinden hesaplanan gelir vergisinden
indirim konusu yapmadım. Bu durum benim için sorun olur
mu?
YANIT: Yasal düzenleme gereği olarak beyannamenize dâhil
olmayan bir gelir üzerinden yapılan vergi tevkifatını,
beyan ettiğiniz gelirler üzerinden hesaplanan gelir
vergisinden indirim konusu yapamazsınız. Bilindiği üzere
gayrimenkul sermaye iratlarında gelirin elde edilmesi
tahsil esasına bağlanmıştır. Buna göre tahsil esasına
göre gayrimenkul sermaye iradına konu olacak bir gelir
unsurunun vergilendirilebilmesi için mutlaka tahsil
edilmiş olması gerekmektedir. Ayrıca nakden tahsilât,
kira bedelinin Türk Parası veya yabancı para ile
ödenmesini ifade eder. Alınan çek bedelleri de nakden
tahsilât olarak kabul edilmektedir. (V. Seviğ)
TRANSFER FİYATLANDIRMASI FORMU
SORU: Kurumlar vergisi beyannamesi ekinde verilemesi
gereken "Transfer Fiyatlandırması, Kontrol Edilen Kurum
Kazancı Ve Örtülü Sermayeye İlişkin Form"da sorulan
"ilişkili kişilere ilişkin bilgiler" tablosunda bütün
ilişkili kişileri yazmak zorunda mıyız. Yoksa sadece yıl
içerisinde ticari ilişkide bulunulan ilişkili kişilere
yer vermemiz yeterli midir? (K. Erginoğlu)
YANIT: Söz konusu formda sorular ilişkili kişiler
tablosunda, görüşümce, sadece yıl içerisinde çeşitli
şekillerde ticari ilişki kurulmuş olan ilişkili
kişilerin yer verilmesi yeterlidir. Bu Formun amacı,
kurumun ilişkili kişilerini tanımak değil, ilişkili
kişilerle olan işlemlerden idarenin haberdar olmasını
temindir. Öte yandan Transfer Fiyatlandırmasına ilişkin
Genel Tebliğin 7.1 maddesinde "kurumlar vergisi
mükelleflerinin ilişkili kişilerle bir hesap dönemi
içinde yaptıkları mal veya hizmet alım ya da satım
işlemleri ile ilgili olarak" söz konusu formun
doldurulup beyanname ekinde verileceğinin açıklanması da
görüşümüzü doğrulamaktadır. (B Doğrusöz)
YARGI KARARLARINDA
KDV'DE İNDİRİM
Danıştay 4. Dairesi E.2006/63 K.2006/283 T.23.2.2006
Davacı hakkında gerçeği yansıtmayan faturaları gider
kaydederek haksız yere indirime sebebiyet verdiğinden
bahisle cezalı tarhiyat yapılmışsa da; KDV Kanunu md.
29/1'de, mükelleflerin yaptıkları vergiye tabi işlemler
üzerinden hesaplanan katma değer vergisinden kendilerine
yapılan teslimler dolayısıyla hesaplanarak düzenlenecek
fatura ve benzeri vesikalarda gösterilen katma değer
vergisini indirebilecekleri, Vergi Usul Kanununun 3/B
maddesinde ise vergilendirmede vergiyi doğuran olay ve
bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyetinin esas
olduğu hükme bağlanmış olup, vergilendirmeye esas
belgelerin gerçek mahiyette olduğunun, belgeyi
düzenleyenin iştigal konusu, satmış göründüğü emtia veya
yapmış olduğu hizmet bakımından organizasyonu, ekipmanı,
işin gerektirdiği kadar işçi çalıştırması, alımların
gerçekliği, ödevlerini yerine getirmiş olması gibi
tespitler neticesinde anlaşılabilecek olması ve olayda
ise sadece davacıya emtia satan şirketlerin adreslerinde
bulunamamaları nedeniyle tarh dosyaları üzerinden
yapılan inceleme sonucu bu firmaların düzenlediği
faturaların gerçek olmadığı sonucuna varılarak tarhiyat
yapılmış olması sebepleriyle, başkaca hiçbir tespit
yapılmadan varsayıma ve eksik incelemeye dayanılarak
yapılan tarhiyatta isabet yoktur.
Danıştay 7. Dairesi E.2003/2142 K.2004/3752 T.31.12.2004
2001 yılı yasal defter ve belgelerini incelemeye ibraz
etmeyen davacı şirketin indirimlerinin kabul edilmemesi
sebebiyle 2001 yılından 2002 yılına devreden katma değer
vergisinin bulunmadığından bahisle, 2001 yılına ait KDV
beyannamelerinin yeniden düzenlenmesi sonucu adına 2002
yılı değişik dönemleri için cezalı KDV tarhiyatı
yapılmıştır. İşlemlerin yasal defter ve belgelerin haklı
bir mazeret bulunmaksızın verilen sürede incelemeye
ibraz edilmemesi sebebine dayandığı anlaşıldığı olayda,
her ne kadar davacı dava dilekçesinde, defter ve belge
isteme yazısında yer alan "bizzat gelerek veya yazı ile
durumunuzu bildiriniz" ibaresi uyarınca verilen süre
içinde inceleme elemanına gidilerek faturaların davalı
idarede bulunduğunun, defterlerin ise istenildiği
takdirde ibraz edilebileceğinin bildirildiği iddia
etmişse de, bu iddiaya usulüne uygun olarak tutulan bir
tutanak ya da belge ile tevsik edilmediğinden itibar
edilemez. Esasen faturaların istenildiği sırada davalı
idarede olduğu dosyada bulunan mevcut teslim
tutanağından anlaşılmakta ise de yasal defterlerin ibraz
edilmemiş olması ve söz konusu faturaların defterlere
süresi içerisinde ve usulüne uygun olarak
kaydedildiklerinin kanıt yükü kendine düşen davacı
tarafından kanıtlanamamış olması sebepleriyle, davacının
indirimlerinin kabul edilmemesinde yasaya aykırılık
bulunmadığından 2002 yılına devreden KDV bulunmayan
davacı hakkında tesis edilen işlem hukuka uygundur.
Danıştay 7. Dairesi E.2000/9550 K.2003/4909 T.3.12.2003
İlgili dönem defter ve belgelerinin incelemeye ibraz
edilmesinin ikinci kez istenilmesi üzerine, ilgili dönem
defter ve belgelerinin kaybolduğu bildirilerek ibraz
edilmemesi ve ilgili yıllara ilişkin mal alınan firma ve
kişilerinin isimlerinin de hatırlanmadığı söylenerek
inceleme elemanına verilmemesi sebebiyle, davacı
şirketin ilgili yıl indirimleri kabul edilmeyerek
hakkında cezalı tarhiyat yapılmıştır. Katma Değer
Vergisi Kanunu'nun 29 ve 34. md.ne göre, yüklenilen
KDV'nin indirim konusu yapılabilmesi için bu verginin
fatura veya benzeri belgeler üzerinde ayrıca
gösterilmesi ve söz konusu belgelerin kanuni defterlere
kaydedilmesi şarttır. Bu şartlardan herhangi birinin
yasada belirtilen mücbir sebepler mevcut olmaksızın
yerine getirilmemesi halinde, mükelleflerin
yüklendikleri KDV'ni indirim konusu yapmaları mümkün
değildir. Defter ve belgelerini saklamakla görevli olan
mükellefin, olayda dönemi geçmiş ve muameleleri
tamamlanmış defter ve belgelerinin kaybolduğunu
belirtmesine karşın bu hususu mahkeme kararıyla
belgelememesi, mal aldığı kişileri hatırlayamaması ve
ayrıca zayi ilanının yapıldığı gazete tarihinin defter
ve belgelerin istenmesinden 2 ay sonra olması
sebepleriyle, indirimlerin kabul edilmemesi suretiyle
yapılan tarhiyatta yasaya aykırılık yoktur.
ŞİRKET KURULUŞU İÇİN YAPILAN HARCAMALAR
* İş ve piyasa etüdü ile proje ve fizibilite raporunun
hazırlanması
* Şirket ana sözleşmesinin hazırlanması
* Kuruluş aşamasında yapılan seyahatler
* Ayni sermaye tahsisi halinde ayni sermaye ile ilgili
olarak yapılan ekspertiz ücreti ödemesi, mahkeme ve
bilirkişi ödemeleri,
* Kuruluş genel kurul toplantısı
* İşletmenin ve pazarlanan ürünlerin tanıtımı için
yapılan reklam harcamaları,
* Kurumun hukuki kuruluşunu tamamladığı günden, normal
faaliyetine başladığı ana kadar yapılan genel idare
giderleri,
* İşçi ve diğer personelin intibak eğitimi giderleri,
FAALİYET AŞAMASINDA YAPILAN HARCAMALAR
* Sermaye artırımı veya halka açılma sırasında yapılan
harcamalar.
* Tahvil veya finansman bonosu ihracı için yapılan
harcamalar.
* Birleşme, devir, şekil değiştirme dolayısıyla yapılan
giderler.
* Yeni şube açılması için yapılan giderler.
* İşlerin genişletilmesi için yapılan giderler.
Kurumların kuruluş ve örgütlenme harcamalarının
giderleştirilmesi veya aktifleştirilmesi mükellefin
tercihine bırakılıyor. Ancak, kuruluş ve örgütlenm...
( KB)
Veysi Seviğ - Bumin Doğrusöz
Referans / 09.04.2008 |