|
Vergi davalarında yürütmenin durdurulması
Anayasamızın 125 (5). maddesine göre, "İdari işlemin
uygulanması halinde telafisi güç veya imkansız
zararların doğması ve idari işlemin açıkça hukuka
aykırı olması şartlarının birlikte gerçekleşmesi
durumunda gerekçe gösterilerek yürütmenin
durdurulması kararı verilebilir". İdari Yargılama
Usulü Kanunu m. 27(3)'e göre ise vergi
mahkemelerinde dava açılması, tahsil işlemlerini
durdurmaktadır. Bu kapsamda, yargı organından ayrıca
bir talepte bulunulmasına ve mahkemenin de bu yönde
bir karar vermesine gerek yoktur. İlk derece
yargılamasında durum böyleyken, temyize veya itiraz
yoluna başvurulması kendiliğinden yürütmeyi
durdurmamakta, bazı şartların varlığı ve davacının
bu yönde bir talebi ile bu yönde bir karar alınması
gerekmektedir. Görüldüğü üzere temyiz veya itiraz
aşamasında yürütmenin durdurulması kararı verilmesi
için telafisi güç ya da imkânsız zararların doğacak
olması ve ilk derece mahkemesinin kararının açıkça
hukuka aykırı olması koşulu aranmaktadır. Mahkemeye
tevdi edilen dava dilekçesi ve ekleri incelendiğinde
hukuka aykırılık açık olarak görüldüğünde yürütmeyi
durdurma kararı verilmelidir.
Aslolan yürütmenin
durdurulması
Uygulamada ise mahkemeler kendisine sunulan belge ve
bilgilerden açık olarak görülebilen durumlarda dahi
konunun ayrıntılarına girmekte, davalı İdare'nin
savunmasını istemekte, bu savunma geldikten sonra
konuyu değerlendirerek görüşünü açıklamaktadır.
Hatta bazen savunmalarda davacının ortaya koyduğu
hususların aksine bir açıklama dahi yer
almamaktadır. Bütün bu işlemler ise sürenin
gereğinden çok fazla bir şekilde uzamasına sebep
olabilmektedir. Mahkemeler daha doğru karar verelim,
daha çok bilgi toplayalım derken, yürütmenin
durdurulmasının temel amacından da uzaklaşmakta,
davacının muhtemel zararının önlenmesi gayesini
ihmal etmektedirler. Oysa mahkemeler bu tür
durumlarda davacı iddialarının doğru olabileceği
yönünde bir kuşku duymaları halinde hemen yürütmenin
durdurulması kararı vermelidirler. Daha sonra
İdare'nin açıklamaları bu kararın doğru olamayacağı
kanaatini oluşturursa yürütmenin durdurulması
kararını kaldırabilirler. Bu konuda bir engel
yoktur. Zaten amaç da budur.
Mükellefin hakları
İşte size bir örnek. Mükellefe İdare tarafından
yıllar öncesine ait bir vergi borcu olduğu
iddiasıyla ödeme emri gönderilir. Mükellefin bu tür
bir borçtan haberi olmadığı gibi, zamanaşımı süresi
dahi çoktan dolmuştur. İdare, mükellefe adresini
bulamadıklarını, bu sebeple ilanen tebligat
yaptıklarını belirtir. Bu ilandan mükellefin haberi
olmadığı için vergi borcu kesinleşmiştir. Mükellef
dava açar. Davasında İdare'nin elinde tebligat için
gereken bütün adreslerinin bulunduğunu ispatlar.
Üstelik İdare bir süredir başka vesilelerle kendisi
ile yazışma yapmaktadır. Zaten adresleri de uzun
zamandır aynıdır. Yürütmenin durdurulmasını ister.
Mahkeme İdarenin ilk savunmasını almak ister. Aradan
zaman geçer. Mükellef ailesi ile giderken yolda
arabası durdurulur. Eşi ve çocukları arabadan
indirilerek arabasına el konur. Mahkeme iki ay sonra
yürütmeyi durdurma talebini hiçbir gerekçe
göstermeden reddeder. Dava devam eder. Mükellef ilk
yürütmeyi durdurma talebinde belirttiği sebeplerin
doğru olduğu anlaşıldığından davayı uzun bir süre
sonra kazanır. Bu esnada mükellef arabasını
alabilmek için tamamen haklı olduğu halde İdare'nin
talep ettiği borcu da ödemiştir.
Aradan geçen zaman zarfında mükellef bugüne kadar
bütün vergilerini titizlikle ödediği halde neden
İdare tarafından böyle bir muameleye tabi
tutulduğunu anlamaya çalışmaktadır. Hata kimdedir
dersiniz.
"Mükellef haklarının bu kadar ayaklar altına
alınmasında mı?
"Bilinen adreslerin varlığına rağmen mükellefi
ilanen tebligatla takip eden memurda mı?
"Bu durum en baştan beri belgeleriyle ortaya
konmuşken yürütmenin durdurulması kararını vermeyen
vergi mahkemesinde mi?
"Hakkaniyet bekleyen vergi mükellefinde mi?
Kararı siz verin.
VERGİ ve HUKUK / Hakan Üzeltürk
huzelturk@superonline.com
Dünya online / 04.05.2007
MuhasebeNet.Net |
|