|
Devrolan KDV sorunu çözülmelidir
KDV'nin asıl hedefi
Türkiye'deki nihai tüketicilerdir. Teorik olarak mal
veya hizmetler nihaî tüketim aşamasına kadar sıfır
oranda KDV'ye tabi tutulsa ve KDV uygulaması bu son
aşamada yapılsa bile Devletin vergi kaybı olmaz.
Ancak KDV Kanunumuz, vergi emniyeti nedeniyle üretim
girdilerinin veya satılmak üzere satın alınan veya
ithal edilen malların temininde de KDV ödenmesini
öngördüğü için tüccar, sanayici gibi nihaî tüketici
konumunda olmayan firmalar, bu alımları nedeniyle
KDV ödemek zorunda kalmaktadırlar.
Her ne kadar mükelleflere, yüklendikleri bu KDV'leri
kendi teslim veya hizmetleri nedeniyle
müşterilerinden tahsil edecekleri KDV'den indirme
hakkı verilmiş ise de KDV yükleniminin ağır bastığı
(devrolan KDV çıkan) aylarda, indirimle
giderilememiş olan (devrolan) KDV bir süre
mükellefin sırtında kalmaktadır.
Bunun anlamı, devrolan KDV tutarlarına eşit
miktardaki finansman kaynağının Devlet tarafından
tutulması ve faizsiz olarak kullanılmasıdır.
Devrolan KDV'nin mükellefe nakden iadesi veya kamu
borçlarına mahsubu, halen geçerli KDV mevzuatına
göre mümkün değildir. Mesela mükellef stopaj
açısından borçlu ise, devrolan KDV alacağı göz ardı
edilerek stopaj tutarı ödetilmekte, ödemezse gecikme
zammına maruz kalmaktadır.
Halbuki KDV'nin asıl hedefi nihaî tüketicidir.
Mükelleflerin KDV yüzünden yük altında kalmaması
esastır.
KDV mükellefleri görünüşte KDV adı altında bir
gidere maruz olmamakla beraber, devrolan KDV çıkan
aylarda, finansman açısından yük altında
kalmaktadırlar.
KDV'nin uygulandığı batılı ülkelerde KDV
mükellefleri, teslim KDV'leri ağır basmışsa aradaki
farkı Devlete öderler, yüklendikleri KDV ağır
basmışsa aradaki farkı derhal geri alırlar. Olması
gereken de budur.
Fakat devletimiz mükelleflerin parasını faizsiz
olarak kullanmaktan vazgeçmediği için ve/veya kendi
sorumluluğunda olan vergi kaçağı ihtimalini ileri
sürerek, çözüm önerilerine karşı duyarsız
kalmaktadır.
Bu duyarsızlığın reel ekonomiye zarar verdiği,
yatırımı cezalandırdığı, istihdamı daralttığı,
yabancı sermaye girişini önlediği vergi kaçakçısı
olmayan mükellefleri de devrolan KDV çıkan aylar
boyunca mağdur ettiği ortadadır.
Dürüst mükellefler, dürüst olmayanların neden olduğu
vergi kaçakları yüzünden maruz kaldıkları
haksızlıklardan ve kötü mükellef muamelesi görmekten
bıkmışlardır.
Vergi kaçağının mevcudiyeti dürüst mükelleflerin
mağdur edilmesine gerekçe olamaz.
Maliye İdaresi yetkilileri mükelleflerin beyan
ettiği devrolan KDV'ye inanmamakta, bunun hasılat
gizlenmesinden, sahte belgeye dayalı KDV
indiriminden kaynaklanmış olabileceğini
düşünmektedir. Bunda gerçek payı olmakla beraber
bunu denetlemek ve önlemek görevi altında olan
Maliye İdaresi'nin böyle bir gerekçe ile devrolan
KDV sorununu çözmekten kaçınması doğru değildir.
Kaldı ki, devrolan KDV beyanlarının önemli bir kısmı
hile içermeyen, gerçeği aksettiren alacak beyanları
olup, dürüst olmayan mükelleflerin varlığı ileri
sürülerek dürüst mükelleflerin mağdur edilmesi
yanlıştır.
Bir yabancı sermayeli şirketin Türkiye'de çok büyük
bir kongre merkezi, otel ve eğlence parkı kurmaya
niyetlendiğini varsayalım. Bu firma arsa alımı ve
inşaat için yükleneceği KDV'nin finansmanına
yıllarca katlanacağını öğrendiğinde, bu yükü yatırım
ve işletme maliyetine dahil edecek ve belki de sırf
bu yüzden yatırımı Türkiye'de yapmaktan
vazgeçecektir. Görüldüğü gibi devrolan KDV sorunu,
yatırımları ve istihdamı engellemekte olup, hiç
olmazsa yatırım kaynaklı olan, belli büyüklüğün
üzerindeki devrolan KDV'lere çözüm getirilmelidir.
Devrolan KDV sorununun, haksız iadelere fırsat
vermeden ve Gelir İdaresi'ni zorlamadan çözülmesi
mümkündür. Vergi emniyetinin sağlanması adına,
devrolan KDV iadesinin veya mahsubunun incelemeye,
teminat mektubuna veya YMM tasdik raporuna tabi
olduğu hükme bağlanabilir.
Yukarıda açıkladığımız nedenlerle, yatırımlar ve
istihdam üzerinde olumsuz etki yapan devrolan KDV
sorununun çözülmesi gerektiği görüşündeyiz.
Mehmet Maç
Yeminli Mali Müşavir
mehmet.mac@bdodenet.com.tr
22.06.2007
MuhasebeNet.Net |
|