KÂRIN EKLENDİĞİ SERMAYENİN AZALTILMASI
SORU: Şirketimiz geçtiğimiz yıllarda kâr dağıtmayarak
sermayesine eklemiş bulunmaktadır. Bu nedenle de
sermayeye eklenmesi sağlanan kâr payları üzerinden
sermaye artırımı yapıldığı dönemlere ilişkin olarak
öngörülen oranlarda kâr dağıtımı ile ilgili stopaj
yapılmamıştır. Şimdi söz konusu şirketin sermayesinin
azaltılması gündeme gelmiş bulunmaktadır. Bu durumda
şirkette sermaye azaltılmasına gidilmesi halinde durum
ne olacaktır? Ayrıca söz konusu şirketin enflasyon
düzeltme farklarından dolayı da sermayede bir artış
sağlanmıştır. Bu durum sermaye azaltılmasını nasıl
etkileyecektir?
YANIT: Her şeyden önce daha önceki yıllarda şirket
sermayesine eklenmiş olan geçmiş yıl kârlarının, şirket
sermayesinin azaltımı aşamasında azaltılan bu farkla
ilgili olarak eğer ortaklara bir ödeme yapılırsa, bu
takdirde yapılan ödemeler kâr dağıtımına bağlı bir işlem
olarak kabul edilmeli ve stopaja (vergi kesintisine)
tabi tutulmalıdır.
Diğer taraftan bilindiği üzere Vergi Usul Yasası'nın
mükerrer 298.maddesinin (A) fıkrasının 5.bendinde yer
alan açıklama uyarınca "Pasif kalemlere ait enflasyon
fark hesapları, herhangi bir suretle başka bir hesaba
nakledildiği veya işletmeden çekildiği takdirde, bu
işlemin yapıldığı dönemlerin kazancı ile
ilişkilendirilmeksizin, bu dönemde vergiye tabi tutulur.
Ancak öz sermaye kalemlerine ait enflasyon farkları
düzeltme sonucu oluşan geçmiş yıl zararlarına mahsup
edilebilir veya kurumlar vergisi mükelleflerince
sermayeye ilave edilebilir. Bu işlemler kar dağıtımı
sayılmaz."
Bu durumda daha önce sermayeye eklenmiş olan pasif
kalemlere ait enflasyon fark hesaplarının, şirketin
sermaye azaltımı yapması sebebiyle ortaklara dağıtılması
halinde, işletmeden çekilen tutarların öncelikle
kurumlar vergisine tabi tutulması, vergi sonrası
dağıtılan kazancın da kâr dağıtımına bağlı vergi
kesintisine konu edilmesi gerekmektedir. (V. Seviğ)
YURT DIŞI ÇIKIŞ YASAĞI
SORU: Nevşehir Vergi Dairesi'ne borcum olduğu için
hakkımda yurtdışına çıkış yasağı konuldu. Anayasa
Mahkemesi Pasaport Kanunu'nun 22. maddesindeki ilgili
kısmı iptal etmişti. Bu yasak şimdi 6183 sayılı Kanuna
eklemek istenmektedir. Bu düzenleme de Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi'ne ve anayasa aykırı durumdadır.
Şimdi bu kanuna bireysel olarak itirazda bulunabilir
miyum veya dava başvuru sürecini kaçırdığım için yeni
uygulamayla tekrar dava açma hakkını elde edebilir
miyim? (R. Tanrıkulu)
YANIT: Halen Plan ve Bütçe Komisyonu'nda bulunan tasarı
düzenlemesinin Anayasa'ya aykırı olduğu yolundaki
görüşünüze katılıyorum. Bu konuyu daha önce köşemde
yazmıştım. İleride tekrar değinmeyi düşünüyorum. Ancak
tasarı yasalaşırsa, bireylerin doğrudan Anayasa
Mahkemesine başvuru yapması mümkün değil. Düzenleme
ancak, mevcut bir dava yoluyla Anayasa Mahkemesi'ne
götürülebilir. Sorunuzda dava açma süresini
kaçırdığınızı yazmaktasınız. Ancak bu gibi hallerde,
idareden yasağın kaldırılmasını talep edip, idarenin
reddi üzerine yeniden bir dava hakkı yaratabilirisiniz.
Kaldı ki Tasarının yasalaşması ile birlikte, yasal
dayanak değiştiğinden bütün yurt dışı çıkış yasaklarının
düşmesi ve idare tarafından yeniden konulması
gerekecektir. Bu durumda yasağın yeniden konulması, yeni
bir idari işlem olacağından, bu işleme karşı da dava
açabilirisiniz. (B. Doğrusöz)
YARGI KARARLARINDA ARAZİ VERGİSİNDE MÜKELLEFİYET
Danıştay 9. Dairesi E.2005/552 K.2006/499 T.23.2.2006
X Derneğine ait taşınmaz üzerine tapuda davacı vakıf
lehine 99 yıllığına müstakil ve daimi hak olarak inşaat
hakkı tesis ve tecil edildiği, imar uygulamasından sonra
taşınmazın 14 imar parseline bölünerek bu parsellerin
1997-2001 yıllarına ilişkin emlak vergisi
beyannamelerinin irtifak hakkı sahibi olarak davacı
vakıf tarafından verilip, vergilerinde vakıf tarafından
ödendiğinin anlaşıldığı olayda, davacı vakfın, düzeltme
ve şikayet yoluyla terkin ve iade istemiyle yaptığı
başvurunun reddine dair işlemin iptali ve ödenen
vergilerin iadesi istemiyle açtığı dava mahkemece
reddedilmişse de; olay tarihinde yürürlükte olan 743
no'lu Türk Medeni Kanunu'nun 703.md.irtifak hakkı, 714
ila 753.md.de intifa ve üst hakkı tanımlanmıştır. Buna
göre, mülkiyet hakkının sağladığı bazı yetkilerin
kullandırılmasına imkan veren irtifak hakkının
çeşitlerinden olan intifa hakkı ile üst hakkının hüküm
ve sonuçları birbirinden farklı olup, intifa hakkı ile
üzerinde tesis edilen taşınmazdan tam bir yararlanma
yetkisi elde edilmekteyken, üst hakkı ile sadece inşaat
yapmak veya mevcut bir yapıyı muhafaza etmek yetkisi
elde edildiğinden, üst hakkı ile intifa hakkının
sağladığı tüm yetkilerin kullanılmasının mümkün
olmaması, Emlak Vergisi Kanununda, arazinin irtifak
hakkının sahibinin değil, intifa hakkı sahibinin vergi
mükellefi olduğunun belirtilmiş olması ve emlak
vergisine konu arsalar üzerinde inşaat hakkına sahip
olan davacı vakfın emlak vergisi mükellefi olduğunun
kabul edilemeyecek olması sebepleriyle, X Derneğine ait
taşınmaz üzerinde davacı vakıf lehine tesis edilen
inşaat hakkının, intifa hakkı olarak değerlendirilerek
vakfın emlak vergisi mükellefi olduğu gerekçesiyle
davayı reddeden mahkeme kararı yasal isabetten
yoksundur.
Danıştay 9. Dairesi E.2001/5536 K.2003/57 T.21.1.2003
Yükümlünün …İli, .. ilçesi, …Köyünde bulunan arsası
nedeniyle adına 1998-1999 yılları için salınan emlak
vergisinin kaldırılması için açtığı dava yerel mahkemece
reddedilmişse de; Emlak Vergisi Kanununa göre arazi
tabirinin arsaları da kapsaması ve belediye ve mücavir
alan sınırları dışında bulunan arsaların; ticari, sınai
ve turistik faaliyetlerde kullanılmadığı takdirde
araziler için getirilen muafiyetten yararlanabilecek
olması karşısında, olayda yükümlüye ait belediye ve
mücavir alan sınırları dışında bulunan taşınmazın
ticari, sınai ve turistik faaliyetlerde kullanıldığı ya
da kiraya verildiği hususlarında idarece yapılmış bir
tespit bulunmadığından, söz konusu taşınmazın emlak
vergisi kanunun 14/g maddesinde yer alan muafiyetten
yararlandırılması gerekmektedir.
Danıştay 9. Dairesi E.1995/2092 K.1996/2619 T.18.9.1996
Yükümlülerin maliki bulunduğu taşınmazın 1993 yılında
kısmi kamulaştırılması nedeniyle kamulaştırma bedeli ile
emlak vergisi değeri arasındaki fark üzerinden 1990 ilâ
1993 yıllarına ilişkin olarak yapılan cezalı emlak
vergisi tarhiyatı sonucu tahsil edilen vergi ve gecikme
zammının iadesi talebiyle açtıkları davada; ihtilafa
konu taşınmazın davalı idarece 1993 yılında alınan
kamulaştırma kararı ile kamulaştırdığı sabit olup,
taşınmazın kamulaştırma tarihi olan 1993 yılında imar
programına alındığının kabul edilmesinin gerekmesi ve
kamulaştırmanın yapıldığı 1993 yılından itibaren
kamulaştırılan taşınmazın emlak vergisini ödeme
yükümlülüğünün davalı idareye geçecek olması sebebiyle
1993 yılı emlak vergisinin davalı idareden, 1990 ilâ
1992 yıllarına ait emlak vergisinin ise davacılardan
istenilmesi gerekmekte olup, 1990 - 92 yıllarına ilişkin
tarhiyatın onanmasına 1993 yılına ilişkin olarak tahsil
edilen vergi, ceza ve gecikme zammının iadesine karar
veren mahkeme kararında hukuka aykırılık yoktur.
ÖZELGELERDE EMLAK VERGİSİ
1- İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 4.4.2005 tarih
ve 2043 sayılı özelgesi;
"Medeni Kanunu'nun ‘Terekenin Resmen Yönetilmesi'
başlıklı 592. maddesi uyarınca mirasın yönetimi tereke
memuruna bırakılabilir. Tereke memuru aynı Kanunun 593.
maddesi uyarınca, mirasbırakanın alacaklarını tahsil
etmek ve borçlarını ödemekle yükümlü kılınmıştır. Emlâk
Vergisi Kanunu'nunda (EVK) yönetimini tereke
memurlarının üstlendiği gayrimenkullerin emlâk
vergisinden muaf olacağı yönünde bir düzenlemenin de
olmaması karşısında, tereke memurunun yönetimini
üstelendiği gayrimenkuller için mirasbırakan adına
tahakkuk edecek vergiyi de ödemesi gerekir."
2- İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 26.4.2006 tarih
ve 2426 sayılı özelgesi;
"Hazineden satın alınan taşınmazlar 4706 sayılı
Kanunu'nun 7. maddesi uyarınca satın alma tarihlerinden
itibaren 5 yıl süre ile emlâk vergisine tabi
tutulmazlar. Bununla beraber, söz konusu arsa üzerine
alıcılar tarafından daha sonra inşa edilen binalar için
arsaya ilişkin vergi değeri dikkate alınmaksızın
hesaplanacak bina vergisinin ödenmesi gerekir."
3- İzmir Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 18.8.2006 tarih ve
2332 sayılı özelgesi;
"EVK'nın 30/3. maddesinde, kanunlar veya diğer kamu
düzeni koyan mevzuat hükümleri ile tasarrufları
kısıtlanan bina, arsa ve arazilerin vergilerinin,
kısıtlamanın devam ettiği sürece 1/10 oranında tahsil
edileceği düzenlenmiştir. 17.11.1986 Resmi Gazete
tarihli konuya ilişkin Yönetmeliğin 3. maddesinde
ayrıca, imar planları bulunmakla beraber imar programına
dahil olmadığı için üzerinde sadece geçici inşaat
yapılmasına izin verilen ve tapuya bu konuda şerh
konulan arsaların da tasarrufunun, geçici inşaata etkili
olmamak üzere kısıtlanmış kabul edileceği
belirtilmiştir. Ancak, bu kısıtlama imar tatbikatı
yapılsın veya yapılmasın tapuya şerh konulduğu tarihten
itibaren 10 yıldan fazla olamaz. Bu hüküm ve
düzenlemeler uyarınca, ilçe sınırları içerisinde bulunan
ve imar planına dahil edilmemiş arsa, geçici inşaata
izin verilmiş olması ve tapuya bu konuda şerh düşülmüş
olması şartıyla en fazla 10 yıl kısıtlı emlâk vergisine
tabi tutulur. Söz konusu arsa üzerine inşa edilen geçici
binanın vergisi ise bina değeri üzerinden tahsil
edilir."
4- İzmir Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 13.6.2007 tarih ve
1528 sayılı özelgesi;
"EVK'nın 1. ve 12. maddelerinde Türkiye sınırları
içerisinde bulunan bina, arazi ve arsaların emlâk
vergisine tabi olduğu düzenlenmiştir. Serbest Bölgeler
Kanunu'nun 6. maddesinde serbest bölgelerinin sadece
gümrük bölgesi dışında olduğu yönünde bir açıklamaya yer
verilmiş, ayrıca, EVK'nın geçici ve daimi muafiyetlere
ilişkin 5., 15. ve 22. maddelerinde serbest bölgelerde
yer alan taşınmazların emlâk vergisinden daimi veya
geçici olarak muaf olduklarına ilişkin herhangi bir
düzenlemeye yer verilmemiştir. Bu sebeple, belediye
sınırları içerisindeki serbest bölgede yer alan
gayrimekullerin emlâk vergisinden muafiyeti söz konusu
değildir."
Veysi Seviğ - Bumin Doğrusöz
07.05.2008 |