TÜRKİYE’DE
HAZİNE VE BORÇ YÖNETİMİ
I- GİRİŞ
Osmanlı Devletinde Hazine, çeşitli
aşamalardan geçtikten sonra, 1863 yılında Maliye
Nezareti bünyesinde Hazine-i Vezne'nin kurulmasıyla son
şeklini almıştır. Hazine-i Vezne, devlet gelir ve
giderlerini zaman ve mekan itibariyle denkleştirilmesi
olarak tanımlanan hazinenin klasik fonksiyonlarını yani
hazine işlemlerini Merkez Bankası kurulmadan önce
aşağıdaki gibi yerine getirirdi:
Vilayete bağlı birimlerin nakit
açık veya fazlası olan idari birimlerden nakit açığı
olan birimlere nakit aktarılırdı. Böylece çıkan sonuç
vilayetin kendi hesaplarıyla birleştirilerek vilayetin
nakit durumu tespit edilirdi. Vilayetin nakit fazlası
varsa, bu fazlalık merkezdeki kasaya gönderilir, şayet
nakit açığı varsa merkezden nakit istenirdi.
Cumhuriyet döneminde Hazine-i
Vezne 1927 yılına kadar Maliye Vekaleti bünyesindeki
konumunu korumuş, 1927 yılı Bütçe Kanunu ile ‘Hazine-i
Vezne ve Muamelat-ı Nakdiye Müdüriyeti'ne
dönüştürülmüştür. 18 Mayıs 1929 tarih ve 1452 sayılı
Kanun ile ‘Muamelat-ı Nakdiye Müdürlüğü'ne, 29 Mayıs
1936 tarih ve 2996 sayılı Kanun ile de ‘Nakdiye
Müdürlüğü'ne dönüştürülen Hazine, 29 Mayıs 1936 tarih ve
2996 sayılı Kanun ile de ‘Nakit İşleri Genel Müdürlüğü'
adını almış ve 10 Ağustos 1942 tarih ve 4286 sayılı
Kanun ile de ‘Hazine Genel Müdürlüğü'ne
dönüştürülmüştür.
Daha sonra 6 Temmuz 1960 tarih ve
13 sayılı geçici Kanunla ‘Milletlerarası İktisadi
İşbirliği Teşkilatı'nı da bünyesine alarak ‘Hazine Genel
Müdürlüğü ve Milletlerarası İktisadi İşbirliği Teşkilatı
Genel Sekreterliği' adını almıştır. 13 Aralık 1983 tarih
ve 188 sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile
Başbakanlığa bağlı Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığı
oluşturulmuştur. Müsteşarlık Bünyesindeki Kamu
Finansmanı, Dış Ekonomik İlişkiler ve Banka ve Kambiyo
Başkanlıkları Hazine fonksiyonlarını üstlenmiştir. Daha
sonra, 8 Haziran 1984 tarih ve 232 sayılı Kanun Hükmünde
Kararname (KHK) ile bu birimler Genel Müdürlük olarak
düzenlenmişlerdir. Bu KHK, bazı ufak değişikliklerle 4
Nisan 1986 tarih ve 3274 sayıyla Kanunlaşmıştır. Bu yapı
da, bazı alt birimlerin görev ve işlevlerini
genişleterek ana hizmet birimi haline getiren 4 Mayıs
1989 tarih ve 376 sayılı KHK ile bir kere daha
değiştirilmiştir.
Müsteşarlık Merkez Teşkilatı 14
Ağustos 1991 tarih ve 436 sayılı KHK ile bir kez daha
değişikliğe uğrayarak, Devlet Planlama Teşkilatı
bünyesindeki, Teşvik ve Uygulama, Yabancı Sermaye ve
Serbest Bölgeler Başkanlıklarını Genel Müdürlükler
olarak bünyesine almıştır.
Son defa,16 Eylül 1993 tarih ve
508, sayılı KHK ile yeniden düzenlenen HDTM bir kez daha
yapısal değişikliğe uğrayarak 9 Aralık 1994 tarih ve
4059 sayılı Kanun ile Dış Ticaret'ten ayrılarak "Hazine
Müsteşarlığı" adı ile bugünkü adı ve yapısına
kavuşmuştur. (Hazine Müsteşarlığı,
http://www.hazine.gov.tr/hmtarihce.htm)
II- HAZİNENİN TANIMI VE İŞLEVLERİ
Ekonomi politikalarının tespitine
yardımcı olmak ve bu politikalar çerçevesinde hazine
işlemleri, kamu finansmanı, kamu iktisadî teşebbüsleri
ve devlet iştirakleri, ikili ve çok taraflı dış ekonomik
ilişkiler, uluslararası ve bölgesel ekonomik ve malî
kuruluşlarla ilişkiler, yabancı ülke ve kuruluşlardan
borç ve hibe alınması ve verilmesi, ülkenin finansman
politikaları çerçevesinde sermaye akımlarına ilişkin
düzenleme ve işlemlerin yapılması, bankacılık ve sermaye
piyasası, yurt dışı müteahhitlik hizmetleri, sigorta
sektörü ve kambiyo rejimine ilişkin faaliyetler ile
yatırım ve yatırım teşvik faaliyetlerini düzenlemek,
uygulamak, uygulamanın izlenmesi ve geliştirilmesine
ilişkin esasları tespit etmek amacıyla Hazine
Müsteşarlığının kurulmasına karar verilmiştir. (Hazine
Müsteşarlığı, http://www.hazine.gov.tr/teskilat.htm)
Hazine kavram ve kurum olarak iki
anlam içermektedir.
Kavram olarak, kişi,
kurum veya devletlerin sahip oldukları taşınır ve
taşınmaz değerli mallar ile çeşitli hakları gösteren
belgeleri, kurum olarak, devletlere ait değerlerin
saklandığı yerler ve bunların yönetiminden sorumlu
kurumları ifade etmektedir.
Kurum olarak Hazinenin işlevi ise,
Kamu kesiminin elinde bulunan para ve parayı temsil eden
belgelerin saklanması, değerlendirilmesi, kullanımının
planlanması ve yürütülmesi faaliyetleridir. Hazinenin
temel işlevleri şunlardır:
- Devletin
mal varlığını temsil eder
- Devletin
nakit akımını düzenler
- Devletin
parasının yabancı paralarla değişimi konusunda kural
koyucu ve başlıca uygulayıcılardan birisidir.
- Madeni
para basımının tek yetkilisidir
- Kamu
teşebbüslerinde devletin sermayedarlık haklarının
temsilcisidir.
- Devlet
adına borçlanmanın karar vericisi ve
uygulayıcısıdır. (Eğilmez, 2004,s.15)
A)
Hazineye para girişi sağlayan kaynaklar
- Vergi,
resim, harç gibi zorunlu yükümlülüklerin tahsil
edilmesi
- Devletin
taşınmaz mallarının satışı, kiralanması veya başka
bir şekilde işletilmesinden sağlanan gelirler,
- Devletin
çeşitli iktisadi işletmelerinden elde edilen ve
hazineye devredilen karlar, temettü gelirleri.
- Kamu
mülkiyetindeki iktisadi işletmelerin çeşitli
yöntemlerle özelleştirilmesinden elde edilen
gelirler,
- İç ve
dış borçlanmalar,
- İç ve
dış hibeler ve yardımlar,
- Devletin
mülkiyetinde bulunan taşınır malların satışı,
kiralanması veya işletilmesinden elde edilen
gelirler,
- Kamu
parasının yatırıldığı bankalardaki hesaplar ve
tahvil gibi kaynaklardan elde edilen faiz ve benzeri
getiriler,
- Devlete
ait bazı tekel hakları ve imtiyazlarının belirli
kurum ve kuruluşlara kullandırılmasından elde edilen
gelirler,
- Değerli
kağıtların satışından elde edilen gelirler, vergi
cezaları, trafik cezaları ve diğer para cezaları.
Yukarıda
sayılan gelirler, hibeler, yardımlar, bağışlar,
özelleştirme gelirleri gibi istisnalar dışında
süreklilik gösterir. (Eğilmez, 2004,s.44)
B)
Devletin giderleri:
a)
Süreklilik gösteren giderleri:
- Kamu
kesiminde çalışan memur ve işçilerin maaş, ücret,
yolluk, hastalık ve tedavi giderleri,
- Devletin
doğrudan yürüttüğü yatırım faaliyetlerinin
gerektirdiği giderler,
- Çeşitli
sübvansiyonlar ve destekleme giderleri,
- Devlet
hizmetlerinin gerektirdiği mal ve hizmetlerin satın
alınması veya kiralanması karşılığı yapılan
ödemeler,
- Devletin
iç ve dış borçlanmalarının vadesi gelen anapara ve
faiz ödemeleri.
b)
Süreklilik göstermeyen giderler:
- Başka
devletlere veya uluslar arası kurumlara yönelik hibe
ve yardımlar,
- Savaş,
deprem, doğal afetler ve diğer olağanüstü hallerin
gerektirdiği çeşitli giderler,
- Çeşitli
tazminatlar.
Devlet gelirlerindeki genel
eğilimin süreklilik olmasına karşılık devlet
giderlerinde genel eğilimin düzensiz bir akım görünümü
izlemesi, bu iki kalem arasında finansman dengesinin
kurulmasını zorlaştırır. Aynı uyumsuzluk, gelirlerin
toplandığı ve giderlerin yapıldığı yerlerin farklılığı
nedeniylede ortaya çıkabilir. Gelir ve giderlerin Zaman
ve yer itibariyle uyumlaştırması Hazinenin klasik
görevi olan kamu parasının yönetimi işlevinin temelini
oluşturur. (Eğilmez, 2004,s.46)
III-
TÜRKİYEDE PARA AKIMI YÖNETİMİ
Türkiye’de, gelir ve giderlerin
zaman ve yer itibariyle uyumlaştırılması, Tek Hazine
Hesabı adı verilen bir yöntem çerçevesinde
yürütülmektedir. Bu yöntemde, çeşitli il veya bölgelerde
toplanan kamu gelirlerinin, öncelikle o il veya
bölgelerin giderlerinin karşılanmasında kullanılması,
artan miktarın diğer il veya bölgelerin ihtiyaçları için
transfer edilmesi söz konusudur.
Hazinenin Türkiye Cumhuriyet
Merkez Bankası nezdinde bir Tek Hazine Hesabı, taşra
ödemelerini yapmaktan sorumlu birimler olan
defterdarlıkların bulundukları illerdeki Ziraat Bankası
şubelerinde birer Defterdarlık Tek Hazine Hesabı
bulunmaktadır.
Hazinenin taşra ödemeleri Merkez
Bankası şubelerinde, Merkez bankası şubelerinin
bulunmadığı yerlerde ise bankanın muhabiri durumundaki
Ziraat Bankası şubeleri aracılığıyla yürütülmektedir.
Defterdarlıklar, il merkezinde tahsil ettikleri
gelirleri bu hesaba yatırmakta, ödemelerini de kendi
kasa mevcutlarının yanı sıra bu hesap üzerine çek kesmek
suretiyle bankadan yapmaktadırlar.
Genel hesaplaşma haftada bir kez
merkezde yapılmaktadır. Tek Hazine Hesabı yönetiminin
kapsadığı dönem bir haftalık bir dönemdir. Hesap her
Çarşamba akşamı kesilip, Perşembe sabahı yeniden
açılmakta ve dolayısıyla çarşambadan çarşambaya kadar ki
bir haftalık dönemi kapsamaktadır. Hesabın kesin
sonuçlarının Türkiye genelinde alınması ve kesin
hesaplaşmanın yapılması Cuma gününü bulmakta, çıkan
genel kesin sonuca göre Hazine TC ziraat Bankası
karşısında ya alacaklı yada borçlu duruma girmektedir.
(Eğilmez, 2004,s.52-53)
IV- BORÇ YÖNETİMİ
Bütçe açığını kapatılarak, bütçe
dengesinin kurulmasını sağlayan yöntemlerden biri de
açığın borçlanma yoluyla finansmandır. İç ve dış borç
ayrımı milli ekonomi üzerindeki etkileri yönünden önem
taşır. Bunların milli gelir üzerindeki etkileri de
farklıdır. Dış borçlar alındıkları zaman milli geliri
artırıcı etki yaparken, iç borçlar milli gelirin miktarı
yönünden bir değişiklik yaratmazlar. İç borçlar,
devletin siyasi sınırları içinde, vatandaşlara veya
çeşitli kuruluşlara başvurarak sağladığı kaynaklardır.
Bütçe açığı, kamu harcamalarının
vergi gelirleri ile karşılanamaması durumunda ortaya
çıkmaktadır. Bütçe açığı, parasal ve / veya borçlanma
yoluyla finanse edilmektedir. Parasal finansman merkez
bankasının parasal tabanı artırılması yoluyla
sağlanırken, özellikle gelişmekte olan ülkelerde
borçlanma yoluyla finansman iç veya dış borçlanma
şeklinde ortaya çıkmaktadır.(Çolak, Atan,
www.idari.cu.edu.tr/sempozyum/bil4.htm).
Bütçe açığının borçla finanse edilmesi tercihi nedeniyle
borçlanmaları idare edecek, yönetecek kurumlara ve
stratejilere ihtiyaç duyulmaktadır. Bu çerçevede:
1)
Borç
yönetimi, devlet borçlarının
etkin bir şekilde yönetilmesi için bir strateji
geliştirilmesi ve yürütülmesi sürecidir. En basit tanımı
ile etkin borç
yönetimi, düşük maliyet ve asgari risk ile piyasalardan
fon sağlanmasıdır.
Etkin borç yönetimi genelde gelişmiş ülkelerde bağımsız
bir bünyede veya Hazine ya da Maliye Bakanlığı gibi bir
kurum bünyesinde kurulan borç ofisleri ile
yürütülmektedir. Ülkelerin şartlarına göre ister
bağımsız ister bir kurum bünyesi altında kurulsun, borç
yönetiminin borç ofisleri aracılığı ile risk yönetiminde
tam olarak uzmanlaşabileceği ve bu sayede verimli olarak
çalışabileceği ortaya atılmaktadır. Çünkü risk
yönetiminin farklı bir uzmanlık gerektirdiği ve bu
birimlerde çalışan kişilerin tek bir konuda
yoğunlaşmasının uygun olacağı savunulmaktadırlar. Borç
yönetimi konusunda bir çok OECD ülkesi ve gelişmekte
olan ülkelerde yapılan reformlar sonucunda temel olarak
üç önemli husus ortaya çıkmıştır. Bunlar borç
yönetiminin politik baskılara maruz kalmaması, borç
yönetimde çalışan kişilerin teknik bakımından yeterli
olması ve teknik alt yapının sağlanmasıdır.
(Ateş,
http://www.hazine.gov.tr/arastirma_inceleme/ar_inc31.pdf)
Kamu borç yönetimi, temel olarak
devletin gerek duyduğu finansmanın sağlanması amacıyla
borç yönetim stratejilerinin oluşturulması ve
uygulanması, maliyet ve risk hedeflerini yerine
getirilmesinin yanısıra, etkin ve likit tahvil
piyasaların oluşturulması ve geliştirilmesi gibi diğer
borç yönetim hedeflerinin de karşılanması olarak
tanımlanmaktadır. (Pehlivan,
http://www.marmara.edu.tr/maliyesempozyumu/tebligler/5-2.doc)
Borç yönetimi, Hazine’nin toplam
nakit ihtiyacını maliyet unsurunu göz önüne alarak
yönetme sürecidir. Bu süreçte, devletin finansman
maliyetinin uzun vadede minimize edilmesi amaçlanır.
İyi bir borç yönetiminin temel amaçları, kamu dışı
sektörlerden kamu kesiminin borçlanma gereği kadar
finansman sağlama, uzun vadede risk primini ve
dolayısıyla maliyeti minimize etme ve para politikasıyla
eşgüdümlü bir borçlanma programı yürütme olmalıdır
(DPT,2001:122).
Devletin kamu sektörü borçlarını
bir iktisat ve maliye politikası aracı olarak kullanması
şeklinde de tanımlanan borç yönetimi, sonuçları yönünden
para politikasını desteklemek amacıyla da kullanılan bir
yöntemdir. Borç yönetimi, borç miktarında ve borçların
bileşiminde yani vade ve alacaklılar itibariyle
dağılımında ayarlama yapmak şeklinde gerçekleşir.
Devlet borçları bir iktisat politikası aracı olarak da
değerlendirildiğinde, bunların bütçe ile olan sıkı
ilişkisi biraz gevşemektedir. Çünkü artık sadece
bütçedeki gelir eksikliğinin kapatılması nedeniyle
borçlanılmamakta, bunun yanında, sırf ekonomiyi
etkilemek ve yönlendirmek amacıyla da borç alınmaktadır
(DPT,2001; Emil ve Gelberi,1996).
Birçok gelişmiş ülkede Hazine
içinde örgütlenmiş Borç Yönetimi Bölümleri vardır. Borç
yönetimi ile ilgilenen bu
bölümlerin temel fonksiyonları şunlardır;
• Bütçenin açık veya fazla vermesi
durumlarına göre borçlanmak ya da borcu eksiltmek,
• Bütçe denkliğinden bağımsız
olarak, nakit giriş ve çıkışının uyumsuz olması (nakit
açığı oluşması) durumunda günlük açıkları ortadan
kaldıracak şekilde nakit hareketlerini uyumlaştırmak,
• Vadesi gelmiş borçları tekrar
borçlanma yoluyla kapatmak.
Borçların vade ve getiri
kriterlerinin değiştirilmesi bakımından oldukça önemli
olan borç yönetimi, istikrar kazanmak isteyen ekonomiler
için ciddi bir strateji geliştirme aracıdır. Ancak, bu
aracın iyi kullanılamamasının sonuçları ağır olacaktır.
Özellikle kısa vadeli borçların ödenmesi sırasında yeni
kısa vadeli borçlanma araçlarının kullanılması,
gelişmekte olan ve yüksek reel faize katlanan ülkelerin
bütçelerinde faiz şokları yaratabilecektir.
A) Borç Yönetiminin Amaçları
Kamuoyunun güvenini kazanmış iyi
bir borç yönetimi, ülkenin içinde bulunduğu yüksek reel
faiz ve kısa vade sarmalından
kurtulmasını sağlayabilecek önemli anahtarlardan
biridir. Borç yönetimi, bu hedeflere ulaşmak amacıyla
yapılandırılmalı, kanuni desteğe kavuşturulmalıdır;
• Hükümetin finansal pazarlara
girişini sağlamak,
• Borçlanma maliyetini minimize
etmek,
• Hükümetin borçlanması sırasında
pazar etkilerini minimize etmek,
• Borçlanma araçlarının
çeşitliliğini sağlamak,
• Devlet kağıtlarının ikinci el
piyasalarda etkin kullanımını sağlamak,
• Dengeli bir vade yapısı
oluşturmak,
• Bono piyasalarının sağlıklı
gelişimine destek vermek,
• Hane halklarını tasarrufa teşvik
etmek
• Para programı ve borçlanma
programının koordinasyonunu sağlamak.
Devletin borçlanma ihtiyacının
karşılanması: Kamu kesimi dengesinin açık vermesi
durumunda, bu açığın kapatılması
borç yönetiminin temel amacıdır. İyi bir borç yönetimi,
ülke koşullarına ve piyasa durumuna göre açığın
kapatılmasında uygulanabilecek alternatiflerden en etkin
ve verimli olanını seçmeyi ve sağlıklı bir şekilde
uygulamayı gerektirir.
Hükümetin finansal pazarlara
girişinin sağlanması: Borç yönetiminin amaçlarından
biri de,
devletin borçlanma gereğinin
oluştuğu dönemde finansal pazarlara girişin
sağlanmasıdır. Bu amaca ulaşmak, devletin finansal
piyasalarda kaliteli ve güvenilir. bir müşteri olarak
kabul görmesi ile mümkün olabilir. Bu nedenle, alıcı
durumundaki bütün müşterilerde, elinde devlet kağıdı
tutma isteğinin uyandırılması başarılı bir borç
yönetiminin anahtarlarındandır. Bu güvenin
oluşturulmasının birinci şartı, devletin teklif ettiği
faiz oranının piyasa koşullarında olması, ikinci şartı
ise ödemelerin zamanında yapılıyor olmasıdır.
Borçlanma maliyetinin minimize
edilmesi: Borçlanma maliyetinin düşürülmesinde
dikkat
edilmesi gereken unsurlar
şunlardır;
• Her borçlanma sırasında piyasa
koşulları çerçevesinde en iyi şartlarda borçlanmaya
çalışılmalıdır.
• Faiz ödemelerinin bütçe içindeki
payının arttığı ülkelerde maliyet unsuru çok önemli
hale gelmiştir. Bu ülkelerde
maliyetin yanında borçlanma türleri ve araçları da ciddi
bir çeşitlenme göstermelidir.
• Devletin borçlanma sırasında
daha geniş bir alıcı kesimine ulaşmak için kullandığı
aracılara ödeyeceği komisyonlar
maliyetin minimize edilmesi sırasında göz önünde
bulundurulmalıdır.
Hükümetin borçlanması
sırasında pazar etkilerinin minimize edilmesi:
Devletin borçlanma
işlemi sırasında ya da ikincil
piyasalarda faizler ve kıymet fiyatlarında yaşanabilecek
kararsızlık ve belirsizliklerin önüne geçmek borç
yönetiminin görevleri arasındadır. Bu belirsizliğin
önüne geçmenin en uygun yolu, devletin borçlanma
miktarlarını ve günlerini bir program dahilinde
piyasalara duyurmasıdır.
Borçlanma araçlarının
çeşitliliğinin sağlanması: Kamu açıklarının,
dolayısıyla borçlanma ihtiyacının artarak devam ettiği
durumlarda borç yönetiminin iki önemli misyonu ortaya
çıkmaktadır.
Bunlardan biri, yeni finansal
ürünler ortaya çıkarmak suretiyle borçlanma araçlarının
çeşitlenmesini sağlamak, diğeri de yeni müºteri
potansiyeli yaratmaya çalışmaktır. Farklı özelliklere
sahip borçlanma araçlarına sahip olmanın borç yönetimi
bakımından iki önemli avantajı vardır. İlk olarak pazar
şartlarının çok ani ve önemli değişiklikler göstermesi
durumunda farklı borçlanma araçları kullanılması
borçlanma işlemini kolaylaştırabilecektir. İkinci
olarak ise borçlanma maliyetinin minimize edilmesi ve
vade uyumsuzluklarının giderilmesi gibi amaçlar, farklı
borçlanma araçları kullanılarak daha kolay
gerçekleştirilebilecektir.
Devlet kağıtlarının ikinci el
piyasalarının etkin işlemesinin sağlanması: Devlet
kağıtları için,
geniş, derin, likit ve iyi işleyen
bir ikincil piyasasının oluşturulması borç yönetiminin
önemli
amaçlarından biridir. Etkin bir
ikincil piyasa, yapılacak borçlanmalarda önem taşıyan
fiyat ve risk unsurları için göstergeler
sağlayacağından, borç yönetimi için önem taşıyacaktır.
Ayrıca, iyi işleyen bir ikincil piyasa, yeni
borçlanmalara olan talebi artıracaktır.
Dengeli bir vade yapısının
oluşturulması: Vade farklılıklarının giderilmesi
kamu borç stokunun idare edilmesinde önemli bir
unsurdur. Aynı tarihlere gelen toplu ödemeler veya yakın
tarihlerde olan toplu girişler nakit dengesini
bozacağından iyi bir borç yönetiminin vade ile ilgili
değişkenleri iyi kontrol etmesi gereklidir. Borç
yönetimi planlanırken, uzun vadeli borçlanma yanında,
vadesi gelmiş borçların yeni ihalelerle karşılanması
gereği de göz önünde bulundurulmalıdır.
Bono piyasalarının sağlıklı
gelişimine destek verilmesi: Mali politikaların
önceliği, derin ve
etkin bir finansal yapılanmanın
sağlanmasıdır. İyi bir borç yönetimi, piyasalara
derinlik ve çeşitlilik kazandırarak bu etkinliği
artırmada önemli rol oynar. Bunu başarmak için ise,
hem finansal örgütlerin geliştirilmesi, hem de ilgili
nüfusun borçlanma araçları hakkında bilgi sahibi
yapılması gereklidir.
Hane halklarının tasarrufa
teşvik edilmesi: Genel ekonomik politikalar
açısından hane halklarının uzun vadeli tasarrufa teşvik
edilmesi önem taşımaktadır. Özellikle enflasyonla
mücadelenin ön plana çıktığı ve
uzun vadeli yatırımları artırma ihtiyacının doğduğu
hallerde bu önem artmaktadır. Borç yönetimi, hane
halklarına yönelik borçlanma araçları çıkarmak suretiyle
bu yönde bir tasarruf eğilimi doğurabilir.
Para programı ile borçlanma
programının koordinasyonunun sağlanması: Devletin
borçlanma işlemleri piyasalardan yüklü miktarlarda para
çekilmesine, borç ödemeleri ise bir likidite fazlasına
yol açmakta, bu gelişmeler de piyasa faiz oranlarını
etkilemektedir. Bu nedenle iyi bir borç yönetiminin para
programı ile uyumlu bir şekilde yürütülmesi büyük önem
taşımaktadır.
2000 yılında yapılan bir ankete
göre OECD ülkeleri arasında borç yöneticilerinin
politika hedeflerine ilişkin olarak borç yönetimi
hedefleri dört ana başlık altında toplanmaktadır:
1.
Devletin ihtiyaç duyduğu finansmanı karşılamak,
2.
Borçlanma maliyetlerini en aza indirgemek,
3.
Riskleri kabul edilebilir bir düzeyde tutmak,
4.
Sermaye piyasalarını desteklemek,
Bu çerçevede, kamu borç yönetimi ilkelerinin
kapsamı;
1.
Kamu borç yönetim ilke ve hedeflerinin açık bir
şekilde belirlenmesi,
2.
Maliyetlerin yanısıra kamu borç portföyünün
taşıdığı mali risklerin analizi,
3.
Borç yönetimi hedefleri ile para politikası
hedeflerinin ve sorumluluklarının birbirinden
ayrıştırılması ve koordinasyonunun sağlanması,
4.
Borç düzeyinin artışına limit getirilmesi,
5.
Operasyonel riskin en aza indirgenmesi amacıyla
borç yönetimi ile ilgili kurumsal yapılanmanın
iyileştirilmesi ve etkinleştirilmesi,
6.
Kamu borç yönetimi ile ilgili kuruluşların
sorumluluk ve yükümlülüklerinin açıkça tanımlanması,
hususlarını da içerek şekilde geliştirilmiştir.
(Pehlivan, http://www.marmara.edu.tr/maliyesempozyumu/tebligler/5-2.doc)
Türkiye’de borçlanma politikasında
en önemli değişiklik 1986 yılında yapılmıştır. Bu yılda
(3274 sayılı Kanunla) yapılan değişiklik ile borç
yönetimi, hazinenin Maliye Bakanlığından ayrılması ile
birlikte ayrı bir yapıya kavuşturulmuştur. 1980 li
yılların ikinci yarısından itibaren, bütçe dışında
(1050, 832, 2886 sayılı Kanunlar gibi temel mali
mevzuata tabi olmayan) Devletin mali disiplininden
kopuk, bir çok fon oluşturulmuştur. Bu fonlar sayesinde
bütçenin kapsamı daraltılmış ve hükümet üzerindeki
Parlamentonun bütçe yapma hakkı dolayısı ile
Parlamentoya hesap verme sistemi de büyük ölçüde göz
ardı edilmiştir. (SOLAK,
www.marmara.edu.tr/maliyesempozyumu/tebligler/1-3.doc)
Ülkemizde borç yönetimine ilişkin
işlemler 2003 yılına kadar değişik kanunlara konulan
hükümlerle yürütülmeye çalışılmıştır. Borç yönetimi ve
borçlanma işlemlerinden sorumlu kurum görünürde Hazine
Müsteşarlığı olmasına rağmen, yapılan düzenlemelerle
borç yönetimini ilgilendiren hususlarda farklı kanunlar
çıkartılmış, borçlanma yetkisi ise büyükşehir
belediyeleri, belediyeler gibi farklı otoritelere de
bırakılmıştır. Bu durum, borçlanmaya ilişkin hukuki
yapıyı karmaşık ve çok başlı bir hale getirmiştir.
B) Devleti
İç Borçlanmaya İten
Sebepler:
-
Devletin gelir ve giderleri
arasında yer ve zaman bakımından uyumsuzluk olması,
-
Yeni vergi koymanın veya
mevcut vergileri arttırmanın siyasi, ekonomik ve
sosyal sebeplerle sınırlandırılması,
-
Normal gelir kaynakları ile
ödenemeyen iç borçların ödenmesi için yeniden
borçlanmaya ihtiyaç duyulması,
-
KİT’lerin ağırlıklı bir yapıya
sahip olduğu ekonomilerde bunların açıklarının
karşılanabilmesi,
5.
Beklenmeyen durumların ortaya çıkmasında doğan
finansman ihtiyaçlarının karşılanabilmesi,
İç borçlanmanın kamu finansmanında
kullanılması, Yeni Klasik Makro İktisat okulundan R.
Barro’ya göre uzun dönemde tıpkı vergi artışı gibi etki
yaratacaktır. ( Barro,1974 ). R. Barro tarafından ileri
sürülen bundan dolayı da Ricardo – Barro Denkliği (
kimi çalışmalarda sadece Ricardo Denkliği olarak
adlandırılmaktadır ) bireylerin cari dönemde
borçlanmada ortaya çıkan bir artışın, uzun dönemde
borcun geri ödenmesinde vergilerin artırılması ile
kendisinin servet stokunun düşeceğini düşünerek, iç
borçlanma döneminde elde ettiği faiz geliri nedeniyle
tüketimini değil, tasarrufunu artıracağı şeklinde
açıklanabilir. Ricardo – Barro Denkliğine karşı
geliştirilen görüşlerde ise bireylerin borç yükünün
gelecek kuşaklarca aktarması nedeni ile gelişimin bu
yönlü olmadığı savunulmaktadır. Ricardo denkliği
üzerine yapılan ampirik çalışmalarda, farklı ülkeler
için değişik sonuçlar elde edilmiştir. Kimi ülkelerde
Barro’yu doğrulayan sonuçlar elde edilirken bazı
ülkelerde iç borçlanma tasarrufu artırmamakta tam aksine
tüketimi artırmaktadır. .(Çolak, Atan,
www.idari.cu.edu.tr/sempozyum/bil4.htm)
Bütçe açığının borçlanma ile
finansmanında, Türkiye’de iç borçlanma öne çıkmaktadır.
Türkiye’de uygulanan istikrar programının başarılı
olmasında, bütçe açığının hangi yöntemle ve hangi
maliyet ile finanse edildiği anahtar rol oynayacaktır.
İç borçlanma, bütçe açıklarını finanse edilmesinde tek
başına kullanılmamakta, çoğu zaman parasal finansmanla
desteklenmektedir. Özellikle ihale yöntemiyle bankacılık
sektöründe yapılan borçlanmalarda likidite sıkışıklığı
çekilmesi durumunda, TCMB , piyasayı fonlayarak bu
sıkışıklığın aşılmasında aracı olmaktadır. Türkiye
Ekonomisinde 1995 sonrası ortaya çıkan kronik bütçe
açığı sorunu , bütçe açığının finansmanında iç
borçlanma ve para arzındaki artış arasındaki ikameyi
ortadan kaldırmış ve iç borçlar ile bütçe açığı,
birbirlerini destekleyen bir paradoks şekline
dönüşmüştür. .(Çolak, Atan,
www.idari.cu.edu.tr/sempozyum/bil4.htm)
Vade ve Faiz Oranları 2002 yılında
satılan bono ve tahvillerde yıllık ortalama vade 210 gün
iken 2003 yılında 277 güne yükselmiş, yıllık ortalama
bileşik faiz oranı ise yüzde 63.7’den yüzde 44.37’ye
düşmüştür. 2003 yıllık aralık ayında yüzde 28.04’e kadar
gerileyen ortalama bileşik faiz oranı 2004 yılında 23.12
- 28.93 bandında dalgalanarak Eylül ayında yüzde 25.59
olmuştur.
C) Devletin Dış Borçlanmaya
Gitmesinin Sebepleri:
-
Devletin kendi sermaye
piyasasından borçlanma imkanının olmaması,
-
Devletin döviz ihtiyacı içinde
olması,
-
Devletin milli paranın
değerini korumak için gerekli rezerv ihtiyacı içinde
olması,
-
Gelişmiş ülkelerden
borçlanmanın faiz yüklerinin daha düşük olabilmesi,
-
Gelişmiş ülkelerin gelişmekte
olan ülkeleri borçlanmaya zorlamaları, olarak
sıralanmaktadır. ( Akdiş, www.ceterisparibus.net/turkiye/guncel.htm)
Mali yıl bütçe kanununda
belirtilen başlangıç ödenekleri toplamı ile tahmin
edilen gelirler arasındaki fark, net borçlanma
limitidir. Bütçe finansmanında dış borçlanmanın payı
yüzde 3,3.ten yüzde 10,1.e yükselmiş ve yüzde 101,1.lik
pay ile iç borçlanma 2004 yılında da ana finansman
kaynağı olmuştur
Net
borçlanma limiti mali yıl bütçe kanununda belirtilen
başlangıç ödenekleri toplamı ile tahmin edilen gelirler
arasındaki fark olarak tanımlanmaktadır. Bu tanımdan
hareketle, 2005 yılı için net borçlanma limiti 29,1
milyar YTL olarak belirlenmiştir . Ayrıca, borçlanma
limitinin mali yıl içerisinde, Bakanlar Kurulu kararıyla
yüzde 5 oranında artırılması mümkün olup borçlanma
limiti 30,6 milyar YTL’ye yükselmektedir.
(Hazine Müsteşarlığı: Kamu Borç
Yönetimi Raporu, Mayıs 2005)
Etkin borç ve risk yönetimi ile
“Stratejik Ölçüt” uygulamasına 2004 yılında başlanmış
olup bu kapsamda; toplam borçlanmanın ağırlıklı olarak
TL cinsinden yapılması; nakit iç borçlanmanın TL cinsi
sabit faizli enstrumanlarla yapılması; piyasa koşulları
çerçevesinde, toplam iç borçlanma vadesinin bir yılın
üzerine çıkartılması; − likidite riskinin azaltılması
amacıyla yeterli miktarda rezerv tutulması
hedeflenmiştir.
2004 yılında, İhale ve Doğrudan
Satış yöntemleriyle Devlet İç Borçlanma Senetleri (DİBS)
ihraç edilmiştir. Daha önceki yıllarda olduğu gibi
ağırlıklı olarak ihale yöntemi kullanılmıştır. Bu
kapsamda toplam borçlanmanın yüzde 98’i ihale
yöntemiyle, yüzde 2’si ise doğrudan satış yöntemiyle
yapılmıştır. Borçlanmaların yüzde 84’ü sabit faizli,
yüzde 16’sı ise değişken faizli enstrümanlarla
gerçekleştirilmiştir. Para birimine göre dağılımı ise
yüzde 9,7 döviz cinsi ve yüzde 90,3 oranında TL cinsi
DİBS’lerden oluşmuştur.
Kamu Borç Yönetiminin
etkinleştirilmesi ve kamu borçlanmasında istikrarın
sağlanması, DİBS ikincil piyasasının derinleştirilmesi
ve finansal sistemin geliştirilmesi amacıyla, piyasa
yapıcılığı sistemi 2004 Eylül – 2005 Ağustos dönemini
kapsayacak şekilde uygulamaya konmuştur. Bu çerçevede 12
adet banka ile sözleşme imzalanmıştır. (Hazine
Müsteşarlığı, 2004 faaliyet raporu,
http://www.hazine.gov.tr/duyuru/rapor/faaliyet_raporu_2004.pdf)
Dış borçlanma, fon fazlası bulunan
ekonomilerden fon açığı bulunan ülkelere yönelik
akımlardır. Kaynaklarına göre dış borçlanma şöylece
sınıflandırılabilir:
A.
Devletler arası dış borçlanmalar
B.
Uluslararası kuruluşlardan (IMF, Dünya Bankası gibi) dış
borçlanma
C.
Piyasalardan tahvil ihracı karşılığı dış borçlanma
D.
Yabancı bankalardan borçlanma
Dış borçlanma bu borçlanmayı yapan
ülkeler açısından da iki başlıkta toplanabilir:
(a) Kendi parası cinsinden
dış borçlanma yapanlar (ABD, İngiltere, Fransa, Almanya,
Japonya gibi gelişmiş ülkeler)
(b) Yabancı paralar
cinsinden dış borçlanma yapan ülkeler (Türkiye,
Arjantin, Brezilya, Macaristan, Rusya gibi ülkeler)
(Eğilmez, www.mahfiegilmez.nom.tr)
V- SONUÇ
VE DEĞERLENDİRME:
“Türkiye’de Hazine ve Borç
Yönetimi”ni konu alan bu çalışmamızda, birinci bölümde
hazinenin tarihçesine yer verilmiş, ikinci bölümde ise
hazinenin tanımı ve işlevleri konu edilmiştir. Üçüncü
bölümde ülkemizde para akım yönetimi, dördüncü bölümde
de borç yönetimi irdelenmiştir. Sonuç olarak vurgulamak
gerekirse; Osmanlı döneminden bu yana çeşitli
aşamalardan geçen Hazine, 1994 yılında bu günkü modern
şeklini alarak, kamu finansmanı, mali piyasalar, ve dış
ekonomik ilişkiler konularında ekonomi politikalarının
belirlenmesine katkıda bulunmaktadır.
Türkiye’de gelir ve giderlerin
zaman ve yer bakımından uyumlaştırılması Tek Hazine
Hesabı yöntemiyle yürütülmektedir. Kavram ve kurum
olarak farklı anlamlar içeren Hazine; kişi, kurum veya
devletlerin sahip oldukları taşınır ve taşınmaz değerli
mallar ile çeşitli hakları gösteren belgeler ile
devletlere ait değerlerin saklandığı yerler ve bunların
yönetiminden sorumlu kurumları ifade etmektedir.
Hazinenin işlevi ise, kamu kesiminin elinde bulunan para
ve parayı temsil eden belgelerin saklanması,
değerlendirilmesi, kullanımının planlanması ve
yürütülmesi faaliyetleri olarak tanımlanmaktadır.
Bütçe açığının kapatılarak, bütçe
dengesinin kurulmasını sağlayan yöntemlerden biri de
açığın borçlanma yoluyla finansmandır. Ülkeler çeşitli
nedenlerle borçlanmaya giderlerken, kamu borç yönetimi
maliyet ve risk hedeflerine ulaşmak amacıyla stratejiler
belirlemektedir. Ülkemizde borç yönetimi ve borçlanma
işlemlerinden sorumlu kurum Hazine olmasına rağmen,
çeşitli kanunlarla belediyelere de borçlanma yetkisi
verilmiştir. Bütçe açığının borçlanma ile
finansmanında, Türkiye’de iç borçlanma öne çıkmaktadır.
Türkiye’de uygulanan istikrar programının başarılı
olmasında, bütçe açığının hangi yöntemle ve hangi
maliyet ile finanse edildiği anahtar rol oynamaktadır.
2004 yılında uygulanmaya başlanan
Etkin Borç ve Risk Yönetimi ile “Stratejik Ölçüt”
kapsamında; toplam borçlanmanın ağırlıklı olarak TL
cinsinden yapılması, toplam iç borçlanma vadesinin bir
yılın üzerine çıkartılması ve likidite riskinin
azaltılması amacıyla yeterli miktarda rezerv tutulması
hedeflenmiştir.
Mali yıl bütçe kanununda
belirtilen başlangıç ödenekleri toplamı ile tahmin
edilen gelirler arasındaki fark olarak tanımlanan net
borçlanma limitine göre ise 2005 yılı içinde 29,1 milyar
YTL borçlanma öngörülmüştür.
Türkiye, istikrarlı mali
politikalar ve yapısal reformlar uygulanmak suretiyle,
kamu borçlarının Maastricht kriterleri çerçevesinde
azaltılması., dalgalı kur rejimi kapsamında kesin bir
enflasyon hedefi politikası yürütülerek, enflasyonun
yüzde onlar seviyesine düşürülmesi, özel sektörün
öncülük ettiği, sürdürülebilir nitelikli ve kalkınmaya
imkan sağlayan istikrarlı bir ekonomik ortam
oluşturulması konusunda oldukça önemli başarılar
sağlamıştır.
Türk Lirası güçlenerek reel faiz
oranlarında düşüş sağlanmış, net kamu borcu önceki
yıllara oranla azalma göstermiştir. Borç yükü ile
finansman hususunda etkin hazine yönetimi sayesinde
olumlu gelişmeler kaydedilmiştir. Pozitif makro ekonomik
dengelerle birlikte, başarılı ekonomik program, muhtemel
riskleri azaltmış, dolayısıyla kamu borcu hakkındaki
endişeleri hafifletmiştir. Güçlü Türk Lirası ve sıkı
para politikalarının desteğiyle enflasyonun program
hedefleriyle bir noktada kesişmesi, Merkez Bankası faiz
oranlarında düşüşlere zemin hazırlamış, bunun sonrasında
da Hazinenin borçlanma maliyeti aşağıya çekilmiştir.
Uygulanan politikalarla borç stokunun milli gelire oranı
azalmış, Hazine uzun vadelerle borçlanma imkanına
kavuşmuştur.
Bugüne kadar Hazine, düşük
borçlanma maliyetleri ve geniş yatırımcı tabanıyla, ters
para ikamesi ve düşük enflasyondan en çok faydalanan
kurum olmuştur. Kronik enflasyonun dizginlenmesi ve borç
dinamiklerindeki gelişmeyle, Türkiye ekonomisi elverişli
bir ekonomik aşamaya girmiştir. Özel sektörün öncülük
ettiği ekonomik kalkınmaya olanak sağlayan istikrarlı
bir ekonomik çevre oluşturulmuştur. 2003 yılından
itibaren Türkiye’de enflasyon düşerken yüksek büyüme
hızları yakalanmıştır.
KAYNAKÇA:
-
Bütçe ve Mali
Kontrol Genel Müdürlüğü,
http://www.bumko.gov.tr/istatistik/IV_1.pdf
|
-
DPT, 2001:122
|
-
Gürkan ATEŞ,
http://www.hazine.gov.tr/arastirma_inceleme/ar_inc31.pdf
|
-
Hazine
Müsteşarlığı, 2004 faaliyet raporu,
http://www.hazine.gov.tr/duyuru/rapor/faaliyet_raporu_2004.pdf
|
-
Hazine Müsteşarlığı: Kamu Borç Yönetimi
Raporu, Mayıs 2005
|
-
Hazine Müsteşarlığı: Kamu net borç stoğu
2004 yıl sonu gerçekleşmeleri
|
-
http://www.hazine.gov.tr/teskilat.htm
|
-
Mahfi EĞİLMEZ, Hazine, 2004
|
-
Metin SOLAK, Bütçe yönetimi ile borç
yönetiminin ayrılmasının konsolide bütçeye
yansımaları
|
-
Nilgün PEHLİVAN, Risk analizine dayalı kamu
borç yönetimi
|
-
Prof.Dr. Muhammet AKDİŞ, Türkiye’nin borç
gelişimi sorunlar-öneriler
|
-
www.iubam.org/HAZİNE%20VE%20BORÇ%20YÖNETİMİ.ppt
|
-
Yrd. Doç.
Ömer Faruk ÇOLAK, Arş.Gör. Murat ATAN, Bütçe
Açıklarını Finanse Etmeye Yönelik
Politikaların Etkileri,
www.idari.cu.edu.tr/sempozyum/bil4.htm
|
|