Serbest Meslek Erbabı
Kazançlarının Elde Edilmesi Neden Tahakkuk Esasına
Bağlanmalıdır ?
Geçen haftaki
yazımızda
serbest meslek faaliyetlerinde katma değer vergisinin
doğumunun hizmetin ifası ile (tahakkuk esası ile)
gerçekleştiği konusunu ele almış ve bu faaliyetlerden
elde edilen kazançlar ve bu kazançlara ilişkin usul
hükümlerinde tahsil esasının kabul edildiğine
değinmiştik.
Yine yazımızda, her ne kadar kanun hükümleri ve
uygulamasında tutarsızlık bulunmadığına değinsek de,
vergilendirmede adalet ve eşitsizlik ilkeleri açısından
tutarsızlıkların var olduğunu düşündüğümüzden dolayı;
serbest meslek kazançlarının tahakkuk esasına bağlanması
ve usul hükümlerinin buna göre düzenlenmesi şeklinde bir
çözüm önerisinde bulunmuştuk.
Yazımıza birçok meslek mensubu ilgi göstermiş ve sorunun
serbest meslek faaliyetlerinde katma değer vergisinin
tahsil esasına bağlanarak çözülmesi gerektiği yönünde
eleştirilerini belirtmişlerdir.
Neden bu şekilde düşündüğümüzü aşağıda ifade etmeye
çalışacağız.
Bir Anayasa Mahkemesi Kararında* vergilendirmede eşitlik
ilkesi (yargı ve doktrinde kabul edildiği şekilde);
benzer durumda bulunanlara eşit muamele, farklı koşullar
altında bulunanlara ise farklı muamele olarak
tanımlanmaktadır. Bu ilke vergilendirmede adalet
ilkesinin tamamlayıcısı ve hatta olmazsa olmazıdır.
Bu noktada şu sorunun cevabının araştırılması
gereklidir:
193 Sayılı Gelir Vergisi Kanunumuz(GVK)** neden ticari
kazançlar için tahakkuk esasını kabul ederken serbest
meslek kazançları için tahsil esasını öngörmektedir?
Serbest meslek faaliyeti bir hizmet ifasıdır. Ancak,
yine bir hizmet ifası olan ve ticari kazanç olarak
değerlendirilen hizmet işletmelerinin kazançlarında
neden tahsilat esası geçerli değildir? Örneğin, özü
itibariyle aynı faaliyeti sunan bir mali müşavir ile
faaliyet konusu mali müşavirlik hizmetleri olan bir
sermaye şirketinin vergi kanunları karşısındaki
durumları neden farklılaşmaktadır?
213 Sayılı Vergi Usul Kanununun ve GVK’nın,
gerekçelerinde serbest meslek kazançlarında neden tahsil
esasının kabul edildiğine dair herhangi bir açıklama
bulunmamaktadır. Yani, kanun koyucu açısından tahsil
esası öteden beri kabul edilmiş ve bu güne kadar
korunmuş bir olgudur.
Doktrinde ise tahsil esasının kabulüne ilişkin iki ana
görüş mevcuttur. Şöyle ki (Görüşler özetlenerek
aktarılmaya çalışılmıştır.);
1-) “Elde etme hukuki ve ekonomik tasarrufun
oluşmasıdır. Tasarruf ise gelirin miktar ve mahiyet
itibariyle kesinleşmesi demektir. Serbest meslek
kazançlarında ise bazı durumlarda kazancın ne zaman
kesinleşeceği belli edilememektedir. Bu nedenle de
serbest meslek kazançları için tahsil esası uygundur.”
Aynı durum hizmet işletmeleri için de kaçınılmazdır.
Uygulamada bu tür işletmeler ifa ettikleri hizmetleri
belirli aralıklarla tahakkuk ettirmektedirler. Örneğin
hizmet öncesi yapılan sözleşmelerin gerçekleşmelerine
göre aylık bazda sınırlandırabilmektedirler.
2-) “Ticaret maddi sermayeye dayanmaktadır. Dolayısıyla,
ticari işletmeler ilerideki alacaklarını kullanarak
(sermaye etkisi ile) kazanç elde edebilirler. Bu nedenle
ticaret işletmelerinin her zaman ödeme gücünün var
olduğu kabul edilir. Ancak serbest meslek faaliyeti
mesleki bilgiye ve şahsi sermayeye dayanmaktadır. Bu
nedenle serbest meslek kazançlarında ödeme gücü
tahsilatla doğar. Dolayısıyla serbest meslek
faaliyetlerinde kazancı elde etme tahsil esasına
bağlanmıştır.”
Ticari işletmelerde ödeme gücünün var olduğu düşüncesi
bir varsayımdır. Varsayımın geçerli olduğu durumlar için
yukarıdaki görüşe katılmak mümkündür. Ancak, sermaye her
zaman ödeme gücünün göstergesi olmayabilir. İşletmelerde
borçlar varlıkların üstünde çıkabilir. Bu durumda
sermaye etkisi kazanç doğursa da, varlıklar borçları
karşılamadıkça işletmenin ödeme gücü vardır ve
yeterlidir denilebilir mi? Ödeme gücü yetersiz olan bu
işletmeler için tahakkuk esasının uygulanması yukarıdaki
görüşe ne kadar uygundur?
Sonuç itibariyle; serbest meslek kazançlarında tahsil
esasının uygulanmasının ne mevzuatta ne de doktrinde
açık ve ika edici bir nedenini bulamamaktayız. Bu
durumda benzer durumda bulunan serbest meslek kazançları
ile faaliyet konusu hizmet sunulması olan ticari
kazançların vergilemede eşitlik ilkesi gereği aynı
esaslara bağlanması ve bu yolla Gelir ve Vergi Usul
kanunlarının Katma Değer Vergisi Kanununun mantığı ile
paralel hale getirilmesi ile bilinen tutarsızlığın
giderilmesi gerektiği görüşündeyiz.
*20.03.2008 Tarihli ve 2004/94 Esas, 2008/83 Karar
Sayılı Anayasa Mahkemesi Kararı.
**Eski ve yeni kurumlar vergisi kanunlarımız, kurum
kazancının tespitinde 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanununun
ticari kazançlara ilişkin hükümlerinin uygulanacağını
belirttikleri için kazancın elde edilmesi konusunda
kurumlar vergisi mükellefleri ayrıca açıklanmamıştır.
Osman F. ÇANAKKALE
Vergi Denetmeni
22.12.2008
www.muhsebenet.net
Diğer makaleleri
-Serbest
Meslek Kazançlarında Tahsilat Olmasa da Katma Değer
Vergisi
(KDV)
Doğar
(16.12.2008)
-Sahte
belgeyi Ba formunda bildirmemenin ağır sonucu
(03.12.2008)
-Serbest
Meslek Makbuzu Yerine Geçen Pos Cihazı Fişine İlişkin
Ceza Uygulaması
(24.11.2008)
|