İŞLETMELERİN KURUMSALLAŞMA VE ŞİRKETLEŞME GEREKLİLİKLERİ
I-GİRİŞ
Şirketleşme ve şirket yapılandırması günümüzde
KURUMSALLAŞMA olarak adlandırılmakta ve önemi ülkemizin
yaşamış olduğu ekonomik krizlerden sonra her geçen gün
daha da artarak devam etmektedir. İçinde bulunmuş
olduğumuz global krizden etkilenmemek, duygu ve
hislerimizle değil de bilimsel verilere hareket ederek
en az etkilenebilir, yapacak olduğumuz akılcı yatırım ve
planlamalarla hem şirketimizi ayakta tutabilir hem de
büyüme ivmemizi sürdürebiliriz.
İşte
bütün bunları başarabilmek için gerekli olan en önemli
etken sağlıklı bir veri kaynağı, iyi yapılmış görev
dağılımı, güvenilir bir muhasebe, anlaşılır bir
raporlama ve sistemli bir otokontrol mekanizmasıdır.
Üretim maliyetlerimizden, ödeyecek olduğumuz vergilere
kadar her şeyimizi yıllık bazda planlayabiliriz
Bunun
yanında gıda sektörü gibi zorlu sektörde faaliyet
göstermenin güçlüğüne hijyen, sağlıklı olma ve her gün
aynı lezzeti tutturabilme gibi devamlılık isteyen
konularda sürekli aynı başarıyı gösterebilmek hiçte
kolay bir iş değildir.
Gıda
sektöründe faaliyet gösterip marka olmayı başarmış
birçok firmanın başarısının arkasında iyi bir iş
planlaması, istikrar, doğru yer ve zamanda doğru
hareketi yapabilme, hijyen, temizlik ve sağlık
standartlarını sadece belge üzerinde değil bizzat
uygulayarak hayata geçirmekten geçmektedir.
TSE
belgesinin bile hiçbir öneminin kalmadığı, İSO belgesi
olmayan firmanın neredeyse kalmadığı, gıda sektörü için
olmazsa olmaz olan
ISO 22000 HACCP BELGESİ
alanında lider olan bütün firmalarda olduğu günümüzde,
tüketiciler de hızla bilgilenerek güvenilir marka imajı
olan yerlerden alışveriş yapmaktadır.
Hiç
kuşkusuz marka olmanın en önemli şartı reklam olmasına
karşın, sürdürülebilir ve güvenilir marka olmanın şartı
da ŞİRKET YAPILANMASI’ndan geçmektedir.
Açmış
olduğumuz iş yerinde, seçmiş olduğumuz bayiimize,
işyerimizde çalışan elemandan, bayiimizin tezgahtarına
kadar her şey markanızın bir temsilcisi olduğunu asla
unutmayın.
II-
HERKES NİÇİN ŞAHIS İŞLETMESİ YERİNE ŞİRKET KURUYOR?
Şirketleşme her şeyden önce kurumsallaşma ve ticari
itibar demektir. Şahıs işletmesinin kurulup ticari
faaliyete başlayabilmesi sıradan bir A4 kağıdına yazılan
dilekçe ile mümkün olabilecek kadar basittir. Kapanışı
da keza aynı şekilde yoldan geçen vatandaşa kızıp
kapatıyorum ben diyecek kadar da kolay.
Bunun
yanında şirket kurmak ise bazı sorumluluklar ve
yükümlülükler getirmektedir. Öncelikle en az 2 ortağın
olması, bir ana sözleşmenin hazırlanarak koyulacak
sermayenin, yapılacak işin, merkez ve şubelerinin
yazılarak bir taahhüt altına girilmesi demek şirket
kurmak. Yapılacak işin konusuna göre bir takım
mercilerden izin alınması demektir. Meslek odaları ve
birliklerine bağlı olarak hareket etmek demek. Bir iş
yaparken ortaklarına danışarak karar almak, bu kararı
Ticaret Sicil Gazetesinde ilan ettirerek şirket ile
ilişkili bütün borçlu ve alacaklılara duyurmuş olmak
demektir. Yani kafalarına göre ben böyle istedim, yaptım
oldu değil, yasal izin ve prosedürlerle olabilmek
demektir.
Bu
itibarla ticari faaliyetleri esnasında sermaye
yetersizliği yaşayan işletme ve şirketler banka ve
finans kurumlarından kredi alarak finansman açıklarını
kapatmakta, gayrimenkul, araç alımı gibi yüksek
tutardaki sabit varlıkların alımı için kredi kullanma
ihtiyacı hissetmekte, bayilik ve distribitörlük gibi
anlaşmalar yaparken ve resmi ve özel kurumların
ihalelerine girerken karşılarında ciddi bir müessese
görmek isteyen karşı taraflar şirketleri tercih
etmektedirler.
Siz
olsanız bir günde kapatılıp pılını pırtını toplayıp
gidebilecek bir şahısla mı yoksa tamamen kanunlarla
kurulup yasal prosedürü olan şirketlerle mi iş yapmak
istersiniz.
III- ŞİRKET KURMANIN
AVANTAJLARI NELERDİR?
a-Alacaklılara Karşı Sorumluluklar
Açısından
Şahıs
firmalarında, firma sahibi bütün mal varlığı ile
alacaklılarına karşın sorumludur. Olur ya işler kötü
gider, sağa sola, bankalar ve vergi daireleri ile SSK
gibi kamu kurumlarına borçlanır. İşte böylesi olması
muhtemel kötü ve üzücü durumlarda alacaklılar açacakları
alacak davası sonucunda firma sahibinin bütün mal
varlığına el koyabilir.
Limited Şirketlerde ise sermaye taahhüt borcunu tamamen
yerine getirmiş ortağın, artık şirket borçlarından
sorumluluğu söz konusu olmaz. Ancak sermaye taahhüt
borcu bulunan ortak, şirket borçlarından, şirketin ödeme
gücü olmaması kaydıyla, bakiye sermaye taahhüt borcu ile
sınırlı olarak sorumlu olup, aşan kısımdan sorumluluğu
yoktur. Bu nedenle şirketten alacaklı olanlar,
alacaklarını şirketten alamadıkları takdirde, bir başka
deyişle şirket aleyhine yapılan takibin semeresiz
kalması durumunda, şirket ortağına, şirkete olan borcu
dolayısıyla müracat edebilir. Sermaye ödemesini şirkete
yapmış bir ortaktan şirket adına olan hiç bir ticari
alacak talep edilemez.
Şirketin kamu kurum ve kuruluşlarına olan borçları ise
biraz farklı olup ortağın sermayesi oranında
sorumlulukları vardır. Yani ortak şirketin %50 sine
sahip ise vergi, ceza, SSK Primi borçlarının % 50 si
oranında ortaktan talep edilir. 6183 sayılı Amme
Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkındaki Kanun’un 35.
maddesinde 29.7.1998 tarihine kadar yer alan eski hükme
göre, limited şirket ortakları, şirketçe ödenmeyen ve
şirketten tahsil imkanı bulunmayan kamu alacaklarından
dolayı, şirkete koydukları veya koymayı taahhüt
ettikleri sermaye tutarı ile sorumlu bulunmakta ve
takibata tabi tutulmaktaydı. Bu hüküm 29.07.1998
tarihinden itibaren 4369 Sayılı Kanunla değiştirilerek,
ortakların sorumlulukları daha da ağırlaştırılmıştır.
Yeni hükme göre, limited şirket ortakları, şirketten
tahsil imkanı bulunmayan amme alacaklarının tamamından,
kendi sermaye payları oranında, doğrudan doğruya ve
sınırsız olarak sorumlu ve bu Kanun hükümleri gereğince
takibata tabi bulunmaktadırlar.
Limited şirketlerle ilgili bu düzenleme 29.7.1998
tarihinden sonra doğan borçlar için geçerlidir.
29.7.1998 tarihinden önce doğmuş borçlar için ise,
ortakların sorumluluğu konusunda anılan maddenin eski
şekli geçerlidir. Yeni hükme göre, örneğin 5 milyar TL
sermayeli bir limited şirkette 1 milyar TL’lık iştirak
payı bulunan yani yüzde 20 ortaklık payı olan bir
ortağın, şirketin vergi dairesine olan 500 milyar TL
tutarındaki borcundan kaynaklanan sorumluluğu borcun
yüzde 20’si olan 100 milyar TL olacaktır. Ortakların
buradaki sorumluluğu müteselsil değil, müşterek
sorumluluktur. Dolayısıyla her bir ortak borcun
tamamından değil, sadece hissesi oranındaki kısım için
takip edilebilir.
b-Vergi ve Giderlerin Kayıt
Edilmesi Açısından
Şahıs
işletmelerinde kesilen faturalar hasılat olarak kayıt
edilmekte, üretim için alınan ham madde ve yardımcı
malzemeleri alış olarak ve kira, elektrik, telefon, su
ve personel giderleri masraf olarak kayıt edilerek
aradaki fark vergilendirilmektedir. Basit bir hesaplama
yöntemi olan bu sistem ile çıkan vergi matrahı üzerinden
Gelir Vergisi ödenmektedir. Matrah yükseldikçe de vergi
oranı artmakta doğal olarak ödenen vergi de fazla
olmaktadır.
1.1.2008 tarihinden geçerli olmak üzere Gelir
Vergisi Oranları |
7.800 Yeni Türk Lirasına kadar |
%15 |
19.800 YTL'nin 7.800 YTL'si için 1.170 YTL,
fazlası |
%20 |
44.700 YTL'nin 19.800 YTL'si için 3.570 YTL,
fazlası |
%27 |
44.700 YTL'den fazlasının 44.700 YTL'si için
10.293 YTL, fazlası |
%35 |
Yukarıdaki tablodan da anlayacağınız gibi kar arttıkça
vergi de artacaktır. Oysa Limited Şirketler Kurumlar
vergisi ödedikleri için %20 olan sabit kurumlar vergisi
oranı üzerinden vergilerini öderler. Limited şirketleri
kullanmış oldukları çeklerin koçan masrafından, bankaya
ödemiş oldukları komisyonlara kadar, kredi kartlarının
pos masraflarından, Beyannameler için ödemiş oldukları
damga vergisine birçok harcamayı gider olarak
gösterebilmektedirler. Hal böyle olunca da hem vergi
oranı daha düşük hem de şirketin yapmış olduğu her türlü
masrafı gider kayıt edebilmektedirler. İş yükü fazla,
cirosu yüksek olan işletmeler açısından bu çok
önemlidir. Çünkü birçok harcamasını gider olarak
gösteremediklerinden fazladan vergi ödemektedirler.
Ancak bir çok işyeri sahibi Muhtasar (Stopaj), SSK ve
KDV nin de şirket olunduğunda azalacağını
düşünmektedirler.
Bu
konudaki tereddütleri gidermek için bu vergilerin neler
olduğunu ve nasıl hesaplandığını anlatırsak sanırım
kafalarda soru işaretleri kalmamış olur.
SONUÇ
Şirketlerde Genel Müdür ya da Yönetim Kurulu Başkan veya
Üyesi olmak deyim yerinde ise tam bir ateşten gömlek.
Hal böyle olunca da özellikle bu görevlerde bulunan
kimselerin İŞÇİ SAĞLIĞI VE İŞ GÜVENLİĞİ ile VERGİ USUL
KANUNU VE TÜRK TİCARET KANUNU KARŞISINDAKİ
SORUMLULUKLARI konusunda çok iyi bir eğitimden geçerek
bilinçlenmelerinde fayda vardır. Bunun yanında Şirket
yapılandırmasına giderek sorumluluk devri yanında hukuki
sorumluluklarını da devir etmeleri hem şirketlerinin
geleceği hem de şahsi gelecekleri açısından faydalı
olacaktır.
MURAT ÇELİK
İnşaat ve Şirketler Muhasebesi Uzmanı
www.muhasebenet.net
02.04.2009
|