Vergi Mevzuatında Sadeleştirme
Tartışması
Bilindiği üzere Mart ayı gelir
vergisi mükelleflerin, Nisan ayı ise kurumlar
vergisi mükelleflerin beyanname verdiği
dönemlerdir. Bu dönemlerde mükelleflerin önceki
yıla ait safi gelirlerini beyan etmesi
gerekiyor. Tabi mükellefler beyanname verirken
vergi mevzuatımızın girift olmasından dolayı
çoğu zaman zorlandıkları kaçınılmaz olmaktadır.
Özellikle kira geliri elde eden
gelir vergisi mükellefi tanıdıklarımızdan
beyanname ile ilgili olarak birçok soru geldi.
Gelen sorularda götürü-gerçek gider farklılığı,
istisna durumu, diğer gelirlerle birlikte
gelirlerin toplanması, tevkifat durumu ve buna
benzer hususlarda mükelleflerin gelirlerini
beyan ederken bayağı bir zorlandıklarını
müşahade ettik.
Bununla beraber, “Biz
bir vatandaş olarak vergimizi
ödemek istiyoruz. Ama bir
türlü şu vergi mevzuatından anlamıyoruz.
Yani beyanneme vermek için illaki profesyonel
birisinden yardım mı almam gerekiyor”
serzenişleri ile de karşılaşmadık değil. Bazen
de, insanlardaki “anlayamadığından korku duyma”
refleksi, ekonomik alanda “vergiden kaçınma”
tepkisine yaslanabiliyor.
Aslında mükellefler bu tür
durumlarda (kendi beyannamesini kendisinin
dolduramadığının vermiş olduğu burukluğu
saymazsak) uzmanlara ve özellikle meslek
mensuplarına başvurarak sağlıklı bilgiler
ışığında beyanlarını yapabilmektedir. Ama işi
vergicilik ve muhasebecilik olanlarda ise durum
daha çatallı bir hal alıyor. Doktrinde her bir
vergi türü için bir kanun düzenlenme yoluna
gidilmiştir. Bu kanunların birçok maddesinde de
Maliye Bakanlığı’na düzenleme yapma yetkisi
tanınmış, buna mukabil yüzlerce tebliğ,
sirküler, yönetmelik çıkarılmıştır. Bunların
arasında adeta el yordamı ile yolunuzu bulmak
durumunda kalıyorsunuz. Durum böyle olunca da
vergi mevzuatını basitleştirme ve sadeleştirme
tartışmaları başlıyor.
İki Farklı Yaklaşım
Vergi mevzuatında sadeleştirme
konusu, yalnızca günümüzün konusu olmayıp uzun
süreden beri tartışıla gelmektedir. Mevzuatta
sadeleştirme taraftarlarının temel savı;
sadeleştirilmiş bir mevzuat ile vergi
kanunlarının adil,
geniş tabanlı, etkin ve uygulanabilir
olacağı düşüncesi etrafında şekillenmektedir.
Hatta bazı güncel yazarlar, mevzuattaki
karmaşanın bilerek ve istenerek sağlanmış bir
durum olduğunu belirtip, bunu dayatanların gizli
gündemlerinden bahisle olaya açıklık getirmeye
çalışmışlardır. Sonuç olarak, bunlara göre,
vergi mevzuatında basitleştirme ve sadeleştirme
ile subjektif uygulamaların da önüne
geçilebilir.
Bunun karşısında vergi
mevzuatının basitleştirilmesini
ütopik-uygulanamaz olarak görenler ise,
günümüzde gelirin elde edilme şekillerinin ve
buna yönelik kullanılan finansal enstrümanların
çok çeşitli olduğu, bir vergi sisteminin de tüm
gelirleri kavrayıcı-kapsayıcı olması
gerektiğinden hareket ile görüşlerini
açıklamaktadırlar. Bu görüşe göre ayrıca devlet,
ekonomi politikası gereği bir takım gelirleri
teşvik edebilir, bir kısım faaliyetleri ise
sınırlandırma yoluna gidebilir, dolayısıyla
bunun için vergi mevzuatına eklemeler yapmak
kaçınılmaz olur. Dahası, bölgesel ve ekonomik
entegrasyonlardan, uluslararası anlaşmalardan
kaynaklanan yeni mevzuat düzenlemeleri, gün
geçtikçe daha da artarak vergi mevzuatını
kalabalıklaştıracaktır. (Örn.Tranfer
Fiyatlandırması, Kontrol Edilen Yabancı Kurum
Kazancı vb. Uygulamalar)
Yukarıda açıklanan görüşlerin
ikisinde de haklılık payı vardır ve tam olarak
birbirinin zıddı olmamakla birlikte ulaşılan
sonuç itibari ile farklılaşmaktadır.
İstenilen Bilgiye Daha Kolay
Ulaşılabilir
Mevzuatta sadeleştirme ve
basitleştirmenin yapılamayacak olması, bilgiye
ulaşmanın da zor olması anlamına gelmeyebilir.
Kanaatimize göre herkesin istediği bilgiye daha
rahat ulaşabileceği, işlemlerine buna göre yön
verebileceği, açık ve uygulanabilir bir takım
yöntemlere yer verilebilir.
Mükelleflerin ilgili mevzuata
kolaylıkla ulaşabilmeleri için, tebliğ ve
sirküler şeklinde düzenlemelerin, her
düzenlemenin farklı bir numara ile yayınlanması
yerine, aynı numaradaki tebliğ veya sürküler
üzerinde değişiklik yapılarak konulara açıklık
getirilmesi uygun olabilir. Aynı
konular hep aynı tebliğlerde düzenlenebilir
ve bu tebliğlerin içerdiği konularda
değişiklik meydana gelecekse yine aynı
tebliğde
değişiklik yapılabilir. Böylece konu
başlıkları ve içerik
daha bir sistematik hale gelmiş olur.
Örnek verecek olursak 213 sayılı
Vergi Usul Kanunu’nda yer alan amortisman mevzuu
ile ilgili, güncel olarak yapılacak
açıklamaların her biri için ayrı bir tebliğ
yayımlanacağına, bununla ilgili tek bir tebliğ
yayımlanıp eğer amortisman konusunda yapılacak
ek bir açıklamaya gerek duyulursa, bu tebliğ
üzerinde yapılması sağlanabilir. Bu suretle
yapılan değişikliklerin ilgilileri tarafından
izlenmesi oldukça kolay olacaktır. Yine örneğin,
KDV iadeleri konusunda, daha önce aynı konuda
birçok tebliğ yayınlanmasına rağmen yeni
tebliğler yayımlanmaktadır. Bunda da KDV
iadeleri ile ilgili önceki tebliğlerden biri
temel alınıp (Örneğin 84 nolu Tebliğ) sonradan
gelecek değişikliklerin bu tebliğ üzerinde
yapılması yoluna gidilebilir ve böylece
değişikliklerin izlenmesi kolaylaştırılabilir.
Sonuç Olarak
Kanımızca ideal olanı anlaşılır,
kavranabilir ve basitleştirilmiş bir vergi
hukuku yapısıdır. Buna ilave olarak vergi
ödeyicilerinin, muhatap oldukları mevzuatı
kavrayabilmeleri için uygulaması kolay ve
sadeleştirilmiş bir vergi mevzuatı, hukuk
devletinin de anayasal bir gereğidir. Ancak,
gerek günümüz ekonomik faaliyetlerinin
karmaşıklığı, gerekse de uluslararası ekonomik
ilişkilerin oldukça üst düzeyde olması, ilaveten
kamu harcamalarının hızla artmasının doğal
sonucu olarak hükümetlerin vergisel bağlamda tüm
ekonomik aktiviteyi azami derecede kavramaya
yönelik performatif tavırları, vergi hukukunun
sadeleştirilmesini neredeyse imkansız hale
getirmektedir.
Vergi mevzuatında içkin olan bu
karmaşıklığa karşın, mükelleflerin iş ve
işlemleri ile ilgili açıklamalara kolayca
ulaşabilmeleri ise imkan dahilindedir. Vergi
kanunlarındaki maddelerin uygulanmasına yön
veren ve vergi sistemimizde çok önemli bir yere
sahip olan tebliğ-sirküler tasarımının, adeta
bir yön tabelaları gibi kullanılabilecek şekilde
düzenlenmesi, vergi mükellefleri ve
uygulayıcıları açısından önemli bir kolaylık
olacaktır.
Diğer taraftan yürürlükteki her
türlü mali kuralın uygulanması nihayetinde dönüp
dolaşıp “insan unsuru” na dayanmakta olup, keyfi
uygulamaların da önüne geçilebilmesi için
gerekli adımların atılması kaçınılmaz
olmaktadır.
Mahmut SUÇİÇEK
Vergi Denetmeni
mahmutsucicek@gmail.com
www.muhasebenet.net
19.04.2010
Diğer makaleleri
Yasal
Uyarı |