Şüpheli Alacak Ne Zaman
Giderleştirilmeli?
Mükellefler tahsili şüpheli hale gelen
ticari
alacaklarını,
bazı şartları taşıması şartıyla vergi mevzuatımıza göre
gider olarak yazabilmektedir.
Bu şekilde yazılan gider, dönem gelirini ve dolayısıyla
vergi matrahını azaltır. Böyle bir hak kanunda yer
almasına rağmen hangi dönemde gider yazılacağına dair
mevzuatta net bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu nedenle
bu durum, denetim elemanları tarafından düzenlenen
inceleme raporlarında eleştiri konusu yapılabilmektedir.
Peki şüpheli alacaklar ne zaman giderleştirilecektir?
Bizde bu yazımızda,
şüpheli alacağın ne zaman giderleştirilmesi gerektiği
konusunda yargının görüşleri, idarenin görüşü ve kendi
görüşümüzü ortaya koymak suretiyle olayı irdelemeye
çalışacağız.
213 sayılı VUK'nun 323 maddesinde;"Ticari
ve zirai kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile
ilgili olmak şartıyla;
1. Dava veya icra safhasında bulunan alacaklar;
2. Yapılan protestoya veya yazı ile bir defadan fazla
istenilmesine rağmen borçlu tarafından ödenmemiş bulunan
dava ve icra takibine değmeyecek derecede küçük
alacaklar; şüpheli alacak sayılır.
Yukarıda yazılı şüpheli alacaklar için değerleme gününün
tasarruf değerine göre pasifte karşılık ayrılabilir.
Bu karşılığın hangi alacaklara ait olduğu karşılık
hesabında gösterilir. Teminatlı alacaklarda bu karşılık
teminattan geri kalan miktara inhisar eder.
Şüpheli alacakların sonradan tahsil edilen miktarları
tahsil edildikleri dönemde kar-zarar hesabına intikal
ettirilir."
şeklinde hüküm altına alınmıştır.
213 sayılı
VUK'nun ilgili maddesine göre şüpheli hale gelen bir
alacak için karşılık
ayırmak için öncelikle ticari ve zirai kazancın elde
edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili olması
gerekiyor.
Diğer gelir unsurları açısından söz konusu olmamaktadır.
Yani daha
önce yasal defterelere hasılat olarak kaydedilen ve
yasa metninde belirtilen şartları taşıyan alacaklar
karşılık ayırmak suretiyle giderleştirilebilir. Ancak
yukarıda belirttiğimiz
kanun metninde,
şüpheli hale gelen alacağın ne zaman gider yazılacağı
konusunda net bir hüküm
bulunmamaktadır.
Karşılığın zamanlaması hususunda net ve anlaşılır bir
hükmün kanunda yer almaması
uygulamada,
mükellefler ile denetim elemanları arasında “cezai” bir
takım fikir ayrılıklarının doğmasına vesile olabiliyor.
Madde metninde yer alan "değerleme gününün tasarruf
değerine göre pasifte karşılık ayrılır" hükmünden
hareketle
idare olaya,
alacağın şüpheli hale geldiği dönemde karşılık
ayrılacağı şeklinde
görüşünü ortaya koymaktadır. (Örn. Bursa V.D.B.’nin
11.02.2008
tarihli özelgesi)
Ayrıca denetim elemanları tarafından yapılan
incelemelerde de bu yönde raporlar düzenlenmektedir.
Kısacası idaredeki yaygın kanaat,
alacağın şüpheli hale geldiği dönemde giderleştirileceği
şeklindedir.
Danıştay’ın
ise bu konuyla ilgili farklı kararları bulunmaktadır.
Vermiş olduğu
bazı
kararlarda mükelleflerin sonraki dönemde de kanun
maddesindeki şartları taşıması şartıyla,
şüpheli alacaklarına
karşılık ayırabileceğine
hükmetmiştir. Danıştay’ın idari yargının üst mercii
olması hasebiyle, kanun yorumu mali idarenin ve denetim
elemanlarının yorumundan daha önceliklidir. Böyle
olmakla birlikte, karşılık ayırma konusunda Danıştay’ın
bunun tam tersi durumda kararları da mevcuttur.
Görüleceği üzere bu konu hakkında net bir bakış açısı
mevcut değil. Bizim görüşümüz
ise,
kanun metninde yer alan şartları taşıyan şüpheli
alacakların sonraki dönemlerde de gider yazılabileceği
şeklindedir. Çünkü sonraki dönemlerde karşılık ayrılması
şüpheli alacak vasfını etkilemez. Yani bir dönem şüpheli
alacak olan bir alacak sonraki dönem başka türlü bir
olacak olamaz. Aksi takdirde mükelleflere kanunla
verilen bir hakkın
yorum farklılığından dolayı
bertaraf edilmesi yoluna gidilmiş olacaktır.
Aslında mükelleflerin alacağın şüpheli hale geldiği
dönemde değilde bir sonraki dönemde karşılık ayırması
hazinenin lehine olmaktadır. Şüpheli hale gelen alacak
kar zararı etkilediğinden,
ilk dönemde gider
yazılmış olsaydı,
ilk dönemin
karı
azalacak,
dolayısıyla ödenmesi gereken vergi azalacaktı. Oysa
mükellef
ilk
dönemde gider yazmayıp, sonraki dönemde gider yazdığı
için,
erteleyebileceği bir vergi tutarını, tersine, ilk
dönemde ödemiş olacaktı. Burada, şüpheli alacağı sonraki
dönemde giderleştirdiğinde ancak ve ancak sonraki
dönemin matrahını azaltabilecektir.
Bu defa,
alacağın şüpheli hale geldiği dönemde mükellefin kar
değilde zarar ettiğini kabul edelim. Böyle bir durumda
ise mükellef o dönemde gider yazmış olsaydı,
şüpheli
alacak tutarı kadar bir zarar artışı olacaktı ve sonraki
dönemde elde edilecek kardan beyanname üzerinden indirim
konusu yapacaktı.
Mükellef
zarar ettiği dönemde değilde sonraki dönemde şüpheli
hale gelen alacağı gider yazmış olsaydı,
o kadarlık bir kar azalışı
ile birlikte
önceki dönemin zararı beyanname üzerinden indirim konusu
yapılacaktı. Dolayısıyla
her durumda mükellefin lehine bir durum ortaya
çıkmamaktadır.
Dolayısıyla giderleştirme olayına salt seçimlik hak
olarak bakılması ve ilgili dönemde bu hak
kullanılmazsa sonraki dönemde kullanılmaz kanısı
doğru olmamaktadır. Kanunun lafzından da böyle bir ifade
yer almamaktadır. Benzer bir hususta, örneğin amortisman
mevzuunda kanun koyucu, amortisman gideri indirimininde
süre seçeneğini kesin çizgilerle sınırlamakta, seçimlik
bir hak bırakmaktadır (VUK. Md: 320). Oysa şüpheli
alacaklarda süre kısıtı madde metninde yer almamaktadır.
Durum böyle olmakla birlikte,
her olayın kendine özgü özellikleri
olabilir ve uygulamayı etkileyen parametreleri
içerisinde barındırabilir. Ancak yukarıda bahsettiğimiz
durumlarda hazinenin zararından bahsetmek mümkün
değildir.
Buna rağmen yapılan
incelemelerde buna dayanarak mükellef adına yapılan
tarhiyatlar,
hakkaniyete uygun düşmemektedir. Ama herşeye rağmen,
ben sorun yaşamak istemiyorum diyorsanız alacağın
şüpheli hale geldiği dönemde gider yazmanızı
salık veriyoruz.
Mahmut SUÇİÇEK
Vergi Denetmeni
mahmutsucicek@gmail.com
www.muhasebenet.net
www.vergisigorta.com
17.12.2009
Diğer makaleleri |