Sahte Belge İçin Fiktif Para Hareketleri
Son yıllarda finans
dünyasında kullanılan enstrüman ve yöntemler hızlı bir
dönüşüm sürecine girmiştir. Yaşanan gelişmelerle
birlikte, para hareketleri noktasında, her ihtiyaca göre
dizayn edilen yeni ödeme biçimleri ortaya çıkmaktadır.
Bunun yanında kullanılan finansal yöntemlere ülkemizden
de ciddi anlamda katkılar yapıldığı söylenebilir.
Özellikle “fiktif
para hareketleri”
ve “muvazaalı
işlemler” hususunda
yadsınamaz ilerlemeler söz konusu.
Yazımızın giriş kısmında
ironik olarak ele aldığımız konu aslında iktisadi
bünyemizde gündeme getirilmesi ve üzerinde durulması
gereken bir husustur.
Fiktif sözcüğü ingilizce
“fictive” kelimesinde; yanıltıcı, uydurma gibi
anlamlarla kullanılmakla beraber ülkemizde de benzer
anlamıyla yaygın olarak kullanılmaktadır. Gerçek bir
işlemi yansıtmayan, karşılığı olmayan ve sadece ilgili
belgelerde veya banka dekontlarında görünmesi istenen;
bankaya para yatırma, çek düzenleme, para çekme, havale
vb. işlemler fiktif işlemler olarak karşımıza
çıkmaktadır.
Fiktif işlemlerin borçlar
hukukundaki muvazaa kavramı ile yakın ilişkisi vardır.
Çünkü bu işlemlerle ulaşılmak istenen sonuç, muvazaa’dır.
Muvazaa kavramı ise 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun
18’inci maddesinde yer almakta olup, doktrinde
tarafların, gerçekte herhangi bir işlem yapmayı
düşünmedikleri halde, sırf üçüncü kişilere karşı onları
aldatmak amacıyla bir işlem yapmış gibi gözükmek için
görünüşte bir işlem yapmaları olarak
tanımlanmaktadır. Borçlar hukukuna göre bu tür
bir işlem mutlak butlanla sakattır. Yani kurulmasından
itibaren geçerli sayılmama sonucunu doğurur. Bu
kavramlara kısaca değindikten sonra asıl konumuza
geçmekte fayda var.
Kayıtdışı
ekonomiyle mücadelede, piyasada ödemelerin banka veya
diğer finans kurumlarından yapılması önemli bir araç
olarak algılanmaktadır. Başta Maliye Bakanlığı olmak
üzere bazı bakanlık veya kurumlar, yapılan parasal
işlemlerin bankalardan yapılmasını zorunlu kılan
düzenlemelere gitmekte. Bazen de, bankalardan yapılan bu
işlemler, gerçek
durumu peçeleme
vazifesini görmektedir.
İncelemelerde
karşılaşılan durumuyla,
mükellefler bazen kullandıkları sahte faturalar için
muvazaa yoluna giderek çek düzenlemekte, bu bedelleri
banka üzerinden ödenmiş gibi göstererek fiktif para
hareketleri gerçekleştirmektedirler. Buradaki amaç
ödemeleri ispatlama yoluyla sahte faturaya gerçekmiş
gibi bir izlenim kazandırmaktır. Konuyu daha iyi
anlatabilmek için aşağıda iki farklı durum ele alınmış
ve sonuçları irdelenmeye çalışılmıştır.
Örnek 1:
Mükellef bay A temin ettiği sahte fatura için sahteci
bay S adına çek keşide etmiş, çek bankadan ödenmiştir.
Fakat denetim elemanı işlemin gerçekleştiği günkü
işlemler ile ilgili bankadan ayrıntılı ekstreyi
istediğinde ve ödemeye ilişkin araştırmasını
derinleştirdiğinde, parayı çekenin Bay S olmadığını ve
Bay S’ye böyle bir ödemenin yapılmadığını tespit
etmiştir.
Örnek 2:
Muvaazalı işlemler konusunda daha tecrübeli olan ve
yanında bu konuda kendisine uzman bir akıl hocası edinen
Mükellef bay B, sahte olarak temin ettiği belgelere
karşılık olarak sahteci bay S adına çek keşide etmiş,
ödeme bankadan yapılmıştır. Denetim elemanı bankadan
ayrıntılı bilgi istediğinde, parayı gerçekten bay S nin
çektiğini görmüştür. Bununla beraber, bay S nin para
hareketleri incelediğinde, aynı miktardaki paranın
üçüncü bir hesaba havale edildiği bu hesapta
incelendiğinde sözkonusu paranın, sahte belgeyi kullanan
Mükellef Bay B ye bir bumerang gibi tekrar döndüğünü
tespit etmiştir. Tabii; para tutarı, bu dolaşımını yüzde
2-3’lük bir kayıpla (sahtecinin komisyonu)
tamamlamıştır.
İnceleme
elemanları, özellikle 306 nolu Vergi Usul Kanunu Genel
Tebliği yayınlandıktan sonra,
sahte belge kullanımında
hapis cezası ve 3 kat vergi cezasını öngören 213 sayılı
VUK.’nun 359’uncu maddesini uygulayabilmek için, bilerek
kullanma şartını aramaktadırlar.
Bunun içinde kasıt
unsurunun ortaya konması gerekmektedir. Bu tarz
incelemelerde, objektif bir kanıta ulaşarak mükellef
hakkında kaçakçılık raporu düzenlemek her zaman kolay
olmamaktadır.
Subjektif karinelerden
hareketle kaçakçılık raporunun yazılmasında ise vergi
yargısı bu raporları düşürebilmektedir.
Fakat yukarıdaki iki
olayda da, kasıt unsuru bariz olarak ortaya çıkmıştır.
Buna dayanarak mükellef hakkında kaçakçılık raporu
düzenlenebilecektir.
Yukarıdaki örneklerde,
mükellefler Bay A ve Bay B kullanmış oldukları sahte
belgeleri gizlemek amacıyla muvazaalı işlem yaparak
fiktif para hareketleri gerçekleştirmişlerdir. Fakat bu
işin sonunda kaçakçılık suçu için aranılan kasıt
unsurunu, denetim elemanına adeta altın tepside
sunmuşlardır. Halbuki böyle bir zahmete hiç girilmese,
kullanılan belgelerde yer alan KDV lerin reddiyatı ve
üzerinde uzlaşılabilecek bir kat vergi ziyaı cezası ile
kurtulmaları olası olacaktı.
Görüleceği üzere,
teknolojideki gelişmelerin serencamına paralel olarak
Gelir İdaresi Başkanlığı’nın otomasyon sistemine yapmış
olduğu ciddi yatırımlarla, denetim elemanlarının bilgiye
ulaşmaları çok daha kolay olmaktadır. Bunun yanında
finansal kuruluşlardan sağlanan bilgilerin akış hızı,
yukarıda bahsettiğimiz muvazaalı işlemlerin ve fiktif
para hareketlerinin tespitini çok daha kolay
kılmaktadır. Bu nedenle mükelleflerin bu tür konularda
daha dikkatli olmaları kendi lehlerine olacaktır. Aksi
taktirde, dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan
olmanın burukluğu, hüzünlü bir vedayı zorunlu hale
getirip kaygı güllerinin açmasına yol açabilir.
Ödemeyi çek veya havale ile yap gerisini merak etme,
telkininde bulunan akıl hocalarının ise, böyle
zamanlarda arandıklarında telefonları meşgule düşürüp,
sırra kadem basmaları da ayrı bir üzüntü vesilesi
olacaktır.
Ayrıca yaklaşmakta olan
kurban bayramı nedeniyle herkesin kurban bayramını en
içten dileklerimle kutlarım.
Mahmut SUÇİÇEK
Vergi Denetmeni
mahmutsucicek@gmail.com
www.muhasebenet.net
www.vergisigorta.com
24.11.2009
Diğer makaleleri |