Yasa
koyucu bir ödemenin gider olarak kabul
edilebilmesi için belirli olmasını (tutarsal,
zamansal), belgeye dayanmasını ve işle ilgili
olmasını zorunlu tutar. Bununla birlikte kanun
hükmünde de gider çeşidine göre bazı şartlar
öngörülmüş olabilir.
Dolayısıyla bir ödemenin gider olarak
kaydedilmesi konusunda karar verebilmek için
kanun hükmüne ve ilgili kanunun konu hakkındaki
yaklaşımına hakim olmak gerekir.
Zarar,
ziyan ve tazminat ödemelerinde de bu durum
geçerlidir. Söz konusu ödemeler, ilgili kanun
maddelerinde belirtilen ve kanunun ruhundan
anlaşılan özellikleri taşımaları şartıyla gider
olarak kaydedilebilir.
Bu
çalışmamızda zarar, ziyan ve tazminat giderleri
konusu irdelenecektir. İlk bölümde konuya
ilişkin kavramlar tanımlanmıştır. İkinci bölümde
bu tür ödemelerin gider olarak
kaydedilebilmeleri için taşımaları gereken
özellikler açıklanmış olup, son bölümde
uygulamaya ilişkin özellik arz eden hususlar
yorumlanmıştır.
Çalışmamızda üzerinde
görüş birliği sağlanamayan ve ayrıntılı bir
şekilde irdelenmesi gereken konulara yer
verilmemiştir. Örneğin “sulh anlaşmaları
sonucunda ödenen zarar, ziyan ve tazminatlar”
konusu ile “zarar, ziyan ve tazminatların
tevkifat karşısındaki durumu”
tartışmalı olduğundan çalışmamıza dahil
edilmemiştir.
A-KONU İLE İLGİLİ BİLİNMESİ GEREKEN KAVRAMLARIN
YORUMU:
Diğer
hukuk dallarından farklı olarak kendine özgü
kavram ve kuralları olan vergi hukukunun
yorumlanmasına ilişkin en önemli düzenleme VUK’
nun 3. maddesinde yer almaktadır.
Söz
konusu maddeye göre, vergi kanunları lafzı ve
ruhu ile hüküm ifade eder. Lafzın açık olmadığı
hallerde vergi kanunlarının hükümleri,
konuluşundaki maksat ve diğer maddeleri ile
bağlantısı göz önünde bulundurulur.
Madde hükmünden
anlaşılacağı gibi, vergi kanunları yorumlanırken
öncelikle lafzın yani ilgili kanun maddesi
metninin dikkate alınması gerekmektedir.
Bu düşünceden hareketle çalışmamızın temelini
oluşturan GVK’ nun 40 ncı maddesinin 3 üncü
bendinde geçen birkaç kavramın açıklanması
gerekmektedir.
a-Mukavelename:
Mukavele yani
Türkçesi sözleşme (bağıt, akit, kontrat),
hukuki sonuç doğurmak amacıyla iki veya daha çok
kişinin, kuruluşun karşılıklı ve birbirine uygun
irade beyanlarıyla gerçekleşen işlem;
mukavelename ise bu işlemi gösteren belge
olarak tanımlanabilir.
GVK’ nun 40.
maddesinin 3 numaralı bendinin lafzından
anlaşılan, yapılacak mukavelenin mutlaka
belgeye dayandırılması (mukavelename) gerektiği,
varlığı ve gerçekliği ispat edilebilir olmasına
rağmen, sözlü olarak yapılmış bir anlaşma
hükmüne dayanan zarar, ziyan ve tazminat
ödemelerinin gider olarak kabul
edilemeyeceğidir.
Söz
konusu kavramlara ilişkin özellikli bir durumda
Danıştay Dördüncü Dairenin 16.4.1973 tarih,
E.1972/1833, K.1973/2019 sayılı kararında göze
çarpmaktadır. Söz konusu kararın özeti “ Yeniden
satın alınan kamyonun işletmeye getirilişi
sırasında yapılan kaza için yazılı bir belgeye
göre ödenen tazminat 40/3 de yazılı mukaveleye
dayanılarak ödenmiş olmadığından gider
yazılamaz.” şeklindedir. Danıştay kararının
gerekçesinde de açıkça görüldüğü üzere ödenen
tazminatın gider olarak kabul edilebilmesi için
herhangi bir yazılı belge olması yeterli
değildir. Oluşacak zararların önceden tahmin
edilip üstlenilmesi ve dolayısıyla da iş
mukavelenamesinin başlangıçta düzenlenmesi
gerekmektedir.
b-İlam:
Genel olarak ilam,
bir davanın mahkemece nasıl bir hükme
bağlandığını gösteren resmi belge
olarak tanımlansa bile, 193 sayılı GVK’ nun 40.
maddesinin 3 numaralı bendinde geçen ilam
kavramından; ödemeye mahkeme kararı ile
hükmedilmesi anlaşılmalıdır. Ayrıca ödeme emri
verir nitelikteki ilamları anlamak
gerekmektedir. Örneğin zarar tespitine yönelik
mahkeme kararları bu anlamda ilam kabul edilerek
ödenen tazminat gider yazılamaz.
c- Zarar ve Ziyan:
Zararın kelime
anlamı, “bir şeyin, bir olayın yol açtığı çıkar
kaybı veya olumsuz, kötü sonuçtur.”
Ziyan ise zarar anlamına gelmektedir.
Zarar ile ziyan kavramları arasında ayırt edici
en önemli özellik ziyanın şu ya da bu nedenle
işletmeye ait bir ekonomik değerin yok olmasını
anlatım için kullanılıyor oluşudur. Sonuç olarak
ziyan da bir zarar daha geniş anlamda bir
giderdir. Ziyan sözcüğü için bir maliyet
yararının hiç yarar sağlamadan tükenmesidir
diyebiliriz. Örneğin bir yangın sonucu işletme
varlıkları ziya uğramıştır. Çoğunlukla yangın
sonucu işletmenin zarar ziyanı şu kadardır
denir, zarar ve ziyan sözcükleri birçok konunun
anlatımında bir arada kullanılır.
d- Tazminat:
Zarar karşılığı
ödenen para, ödence
olarak tanımlayabileceğimiz tazminat kavramı
haksız bir fiil işleyen kimse tarafından
diğerinin zarar ve ziyanını karşılamak üzere
ödenen meblağ olarak da tanımlanabilir.
B-ZARAR, ZİYAN VE TAZMİNAT ÖDEMELERİNİN GİDER
OLARAK KAYDEDİLEBİLMESİ İÇİN GEREKEN UNSURLAR
a-
İşle İlgili Olması:
Zarar,
ziyan ve tazminat ödemelerinin gider olarak
kabul edilebilmesi için taşımaları gereken en
önemli özellik zarar ve ziyanın işle ilgili
olmasıdır. GVK 40/3. maddede yer verilen “işle
ilgili olması” ibaresinden “kazancın elde
edilmesi ve idame ettirilmesi” ile ilgili
olmasını anlamamız gerekmektedir.
Danıştay Dördüncü Dairenin 26.06.1973 tarih ve
E.1972/5492, K.1973/3604 sayılı kararı “…….193
sayılı Gelir Vergisi Kanununun 40. maddesinin 3
numaralı fıkrası hükmüne göre ödenmiş bulunan
bir tazminatın masraf yazılabilmesi için
tazminatı gerektiren olayın işle ilgili olması
ve mukaveleye, ilama veya kanun emrine
dayanması gerektiği, olayda ise ölen kişi ile
işveren arasında mukavele mevcut olmadığı gibi
böyle bir tazminatın ödenmesi hususunda kanun
hükmü de bulunmadığı, sırf hamiyet duygularına
istinaden ödenen tazminatın gider yazılamayacağı
gerekçesiyle onayan Temyiz Komisyonu kararı
doğrudur.” şeklindedir. Söz konusu karar ödenen
tazminatın işle ilgili olmamasına dayanmaktadır.
Peki
yapılan ödemenin kazancın elde edilmesi ve idame
ettirilmesi ile ilgili olup olmadığını nasıl
tayin edebiliriz?
Söz
konusu ilişkinin varlığını ortaya koyabilecek
temel gösterge ve ölçüler yapılan giderle
(ödenen zarar, ziyan ve tazminatla) kazancın
elde edilmesi veya idamesi arasında bir illiyet
bağının bulunması ve giderlerin kazancın elde
edilmesine yönelik olmasıdır.
Zarar, ziyan veya
tazminatın işle ilgili olması, işin gereğinden
de kaynaklanmalıdır. Tazminat ödemesi ticari
faaliyetin doğal sonucu olmalıdır. Örneğin,
işletme sahibi, işle ilgili faaliyetini normal
usul ve yöntemlerin dışında hileli, muvazaalı
işlemlerle yürütürken tazminat ödemek zorunda
kalmışsa, bu ödeme sözleşme veya ilam gereği de
olsa işle ilgili olduğu halde gider olarak
kazançtan indirilemeyecektir.
b-Mukavelename, İlam veya Kanun Emrine
Dayanması:
Ödenen
zarar, ziyan ve tazminat bir mukaveleye, bir
ilam veyahut da bir kanun emrine istinat
etmelidir. Mesela Borçlar Kanununa göre, haksız
muameleden doğan borçlar, istihdam edenlerin
mesuliyetinden husule gelen tazminatlar gibi…
GVK’ nun 40/3
maddesinde kanun hükmüne, mukaveleye veya ilama
göre ödenen işle ilgili zarar, ziyan ve
tazminatların gider yazılacağı belirtilmiştir.
İlama dayanan zarar, ziyan ve tazminat bellidir.
Somuttur. Çünkü ilamda niçin ödeneceği ve
ödenecek tutar kesin olarak belirtilmektedir.
Ancak gerek kanuna göre, gerek mukaveleye göre
ödenen zarar ziyan ve tazminatın kapsamı
belirsizdir. Çünkü kanun veya sözleşme zarar,
ziyan, tazminat ödenmesinin doğrudan dayanağı
olmamaktadır. Kanun ya da sözleşmeye dayanılarak
verilen mahkeme kararı (ilam) zarar, ziyan,
tazminat ödemesinin dayanağı olmaktadır.
Dolayısıyla kanuna, sözleşmeye dayanılarak
zarar, ziyan, tazminat ödenmesi sulh yoluyla
olabilir. Ancak sulh yoluyla ödenen zarar ziyan
ve tazminat ödemelerinin gider olarak
kaydedilmesi konusunda farklı görüşler
bulunmaktadır. Konunun ayrıntılarına
çalışmamızın ilerleyen bölümlerinde yer
verilmiştir.
c-
Ödenmiş Olması:
Söz konusu zarar, ziyan ve tazminatların gider
olarak kabul edilmesi yasa metninde ödeme
koşuluna bağlanmıştır. Bu nokta önemlidir.
Uygulamada ticari kazançlarda tahakkuk esasının
geçerli olmasından hareketle zarar, ziyan ve
tazminatların tahakkuk etmesi durumunda gider
olarak kaydedildiği görülmektedir. GVK’ nun
40/3. maddesinde “ödenen” ibaresi yer aldığından
fiilen ödeme gerçekleşmeden yapılacak gider
kayıtlarının mali karın tespitinde kanunen kabul
edilmeyen gider olarak dikkate alınması
gerekmektedir.
d-İşletme Sahibinin Şahsi Kusurundan
Kaynaklanmamış Olması:
Ticari
kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi
sürecinde, mükellefin suçuna bağlı olarak doğmuş
olan zarar, ziyan ve tazminatların ticari
kazancın tespitinde gider olarak dikkate
alınması imkanı bulunmamaktadır.
Bu
noktada, uygulamada, tartışmalara ve
karışıklıklara neden olan temel sorun, gider
yazılabilecek zarar, ziyan ve tazminatın
kaynağında yer alan manevi unsurun yani kusur
unsurunun varlığıdır. Nitekim idarenin genel
yaklaşımı, teşebbüs sahibinin kusurunun
bulunduğu ödemelerin gider yazılamayacağı
şeklindedir.
Ancak bu
noktada GVK’ nın 40/3 ve 41/5’ nci maddeleri
birlikte değerlendirildiğinde, teşebbüs
sahibinin kusurlu olması ile teşebbüs sahibinin
fiilinin suç oluşturması durumlarının
birbirinden ayrılarak değerlendirilmesi
gerektiği bir gerçektir. Nitekim, zarar, ziyan
ve tazminat niteliği kazanan bir ödemede genel
çerçevede ödemeyi yapanın kusuru olduğu için
ödemede bulunmaktadır. Diğer bir ifade ile,
zarar, ziyan ve tazminat ödemeleri genel olarak
ödemeyi yapan tarafın kusurunun bulunduğu bir
durumu telafi için öngörülmektedir. Dolayısıyla
da zarar, ziyan ve tazminat ödemesini yapanın
kusuru bulunması durumunda, ödemenin ticari
kazancın tespitinde gider olarak dikkate
alınamayacağı şeklindeki bir yaklaşım, GVK’ nın
40/3’ üncü bendini uygulanamaz bir duruma
sokacaktır.
Bu
nedenle, uygulamanın açıklık kazanması için
kusurlu fiil ile fiilin suç oluşturması
durumlarının birbirinden ayrılması
gerekmektedir. Nitekim, suç oluşturan fiillerde
manevi unsur olarak her zaman için kusur (kast
ya da taksir) bulunmakla birlikte, her kusurlu
fiil suç oluşturmayacaktır. Haksız fiilden
kaynaklı olan tazminat ödemeleri, haksız fiilin
kurucu unsuru olarak kusur öğesini içerse bile,
eğer, haksız fiil aynı zamanda ceza normu
anlamında bir ceza kuralını ihlal etmiyorsa,
yani teşebbüs sahibi açısından tazminat
ödemesine neden olan fiil açısından suç
oluşmuyorsa, ödenen tazminat vergi uygulamaları
açısından gider olarak değerlendirilebilir.
Ancak, işlenen fiil
haksız fiil unsurlarını taşımak yönünden
tazminat ödemesine kaynaklık etmekle birlikte,
aynı zamanda, ceza hukuku anlamında suç teşkil
ediyorsa, ödenen tazminatın gider olarak
değerlendirilemeyeceği açıktır.
Şunu da unutmamak
gerekir ki, kast (ve taksir) adli nitelikli
suçlar açısından bir nitelik olup, idari
nitelikli suçlar açısından aranmaz. Bir başka
ifade ile TCK anlamında suç niteliği taşımayan
fiillerin (örneğin, idari vergi suçları veya
trafik suçları vb) cezalandırması için kast veya
taksiri aramaya gerek yoktur. İşlenmesi halinde
kasta veya taksire dayanan suçtan değil,
kurallara aykırılığı cezalandıran suçtan
bahsedilir.
Konuya farklı bir açıdan bakarsak, tazminat
davasının konusunu haksız fiiller, ceza
davasının konusunu ise, yasanın cezalandırdığı
eylemler yani suçlar oluşturur. Ne var ki,
genellikle haksız fiillerde suç niteliği
bulunur. Bu iki kavram arasındaki fark ise şöyle
özetlenebilir:
Haksız fiil, özel hukuk, suç ise kamu hukukunun
bir dalı olan ceza hukuku alanına girer. Ceza
hukuku ile haksız fiil kuralları farklı amaçlar
içerirler. Amaçtaki ayrım, yaptırım gücü
yönünden de kendini gösterir. Bu bağlamda, suçun
yaptırımı ceza, haksız fiilin ise
giderim/tazminattır.
Suçların yasallığı
ilkesi, cezalandırılan eylemlerinin, yasada
birer birer sayılarak gösterilmesini gerektirir.
Oysa, haksız fiiller genel olarak unsurları ile
tanımlanmakla birlikte ayrıca fiiller bazında
ayrı ayrı belirtilmemiştir.
Bu
nedenle gerçekleştirilen haksız fiil, ceza
davasına konu olmuş ve dava sonucunda tazminat
ödemesine karar verilmiş ise, ödenen tazminat
mali karın tespitinde kanunen kabul edilmeyen
gider niteliğindedir. Ancak söz konusu haksız
fiil yasada cezalandırılacak bir eylem değilken
tazminat ödenmesini gerektirebilir. Bu durumda
haksız fiil nedeniyle yapılacak ödeme gider
olarak kaydedilebilir.
C-UYGULAMADA KARŞILAŞILABİLECEK ÖZELLİKLİ
DURUMLAR
a-İşletme
çalışanlarının hatası nedeniyle üçüncü kişilere
ödenen zarar, ziyan ve tazminatlar:
Çalışanların hatası nedeniyle ödenen tazminat
bedellerinin gider olarak kaydedilebilmesi için
tazminat ödemesine neden olan fiilde işletme
sahibi müdebbir bir tüccar gibi davranmış
olmalı, sorumluluğunun gerektirdiği önlemleri
almasına rağmen tazminat ödemesini gerektiren
zarar ve ziyan oluşmalıdır.
Örneğin,
Taşıma işletmesinde Borçlar Kanununa göre
istihdam edenin mesuliyeti vardır. Dolayısıyla,
istihdam edilen şoförün tamamen kendi kusuru ile
trafik kazasına neden olması ve bu kazada
kusursuz olanların tedavi giderlerinin ve ölüm
tazminatının ödenmesi yönünden işletme sorumlu
tutulacaktır. İşletmenin bu tazminat ödemelerini
gider yazması ve kazancından indirmesi
mümkündür. Ancak işletme sahibinin Borçlar
Kanununda belirtilen önlemleri almış olması
gerekir. İşletme sahibi alması gereken önlemleri
almamışsa, bu tazminat ödemesini gider
yazamayacaktır.
İşletme
çalışanının ehliyetinin olmaması, aracın trafiğe
çıkmasının önceden yasaklanmış olması, kazanın
hukuki ya da teknik eksikliklerden kaynaklanmış
olması halinde ödenen zarar, ziyan ve
tazminatlar kişinin kişilik kusurundan doğmuş
kabul edilir. Dolayısıyla da ticari ya da kurum
kazancından indirilemez.
b-Yapılan bir iş
sözleşmesinde bazı koşullarla yer alan tazminat
ödemeleri:
Konuyu bir örnek üzerinden açıklarsak, bir
taşıma şirketi müşterileriyle yaptığı taşıma
sözleşmesi ile taşıma sırasında kaybolan
malların bedelini tazminat olarak ödemeyi
yükümlenmiş ise, kaybolan malların bedelini
tazminat olarak ödeyecek ve dönem içinde ticari
ya da kurum kazancından düşebilecektir. Ancak,
sözleşme yoksa ya da sözleşme olmasına rağmen
sözleşmede tazminat ödeme yükümlülüğü yoksa o
zaman kaybolan mal nedeniyle ödenen tazminat
ticari ya da kurum kazancından
indirilemeyecektir.
c- Yayın yoluyla
işlenen suçlar nedeniyle ödenen tazminatlar:
193 sayılı GVK’ nun
41’
nci maddesinin 10 numaralı bendine göre basın
yoluyla işlenen fiillerden veya radyo ve
televizyon yayınlarından doğacak maddi ve manevi
zararlardan dolayı ödenen tazminat giderlerinin
ticari kazanç veya kurum kazancından indirilmesi
mümkün değildir.
ç- Kıdem tazminatı
karşılıkları:
Kıdem tazminatlarının gider yazılması konusunda
maliye ile yargı farklı düşünmektedir. Maliye
gider yazılması açısından kıdem tazminatının
fiilen ödenmesini öngörürken, yargı organları
ticari kazançlarda tahakkuk esasından hareketle
ödemenin kesinleşmesini yeterli görmektedir. Bu
şartlar altında kıdem tazminatının ödenmesi veya
en azından ödenecek aşamaya gelmesi halinde
gider yazılması gerektiği söylenebilir.
d- Zarar, ziyan ve
tazminatların gider yazılma zamanı:
İşle ilgili
zarar, ziyan ve tazminatların gider
yazılabilmesi ödenme şartına bağlandığından
kesinleşmesine rağmen ilgili olduğu yılda
ödenmeyenlerin gider olarak dikkate alınmasına
imkan yoktur. Zarar, ziyan tazminatların ilgili
(ait) olduğu yılda değil de ileriki yıllarda
kesinleşmesi ve ödenmesi durumunda, ödendiği
yılda gider yazılır.
Örneğin nakliyecilikle uğraşan mükellefin,
nakliye sırasında meydana gelen bir trafik
kazası taşınan malda hasar meydana gelmesi
durumunda zarar gören tarafa mahkeme ilamına
dayanarak ödediği tazminat ödendiği yılda gider
yazılabilir.
e- Yurt dışı kişi
ve kurumlara ödenen zarar ziyan tazminatlar:
Yurt dışı kişi ve
kurumlarla ilgili gelir veya kurumlar vergisi
mükelleflerinin, bu kişi ve kurumlarla ilgili
işlemlerine ilişkin olarak herhangi bir şekilde
zarar, ziyan ve tazminat ödemesi gerekebilir.
Yurt dışına yapılacak bu tarz tazminat
ödemelerinin, yurt içindeki ödemelerden farklı
bir karakteri bulunmamaktadır. Ancak ödemenin
yurt dışına yapılmış olması vergi denetim
elemanları tarafından karşıt inceleme imkanını
büyük ölçüde ortadan kaldırdığı ve şüphe
uyandırdığı için belgelendirme konusunda
dikkatli olunmalıdır. Yurt dışı ile ilgili
tazminat ödemesinde, fiktif olma, ya da muvazaa
kuşkusunun oluşmasını önlemek için, tazminata
konu olabilecek mukavelenin gerek Türkiye,
gerekse karşı tarafın ülkesindeki hukuk
kurallarınca tartışmasız bir şekilde geçerli
olan resmi şekil şartlarını havi şekilde
düzenlenmiş olması icap eder. Ayrıca, tazminatın
ödenmesinden sonra, karşı taraftan, bu
tazminatın alındığına ve şirket defterlerine
kaydedildiğine dair bir yazının temini ve karşı
şirketin kuruluşu, ortakları ve hukuki yapısı
ile ilgili resmi belgelerin de temininin mümkün
olması halinde resmi bir makamca tasdik edilmiş
bir şekilde ibraz edilebilir tarzda hazırlanması
ödemenin hukukiliğinin izahı bakımından önemli
bir husustur. Diğer taraftan, bu nevi ödemelerin
yurt dışına transferinin yasalara uygun şekilde
yapılmış olması şarttır.
f- İş kazası
nedeniyle ödenen tazminatlar:
193 sayılı GVK’ nun
“İndirilecek Giderler” başlıklı 40. maddesinin
3. bendinde; işle ilgili olmak şartıyla,
mukavelenameye veya ilama veya kanun emrine
istinaden ödenen zarar, ziyan ve tazminatların
ticari kazancın tespitinde gider olarak
indirilebileceği belirtilmiştir.
Ek olarak 41.
maddenin 6. bendinde ise, her türlü para
cezaları ve vergi cezaları ile teşebbüs
sahibinin suçlarından doğan tazminatların gider
olarak indirilemeyeceği hükme
bağlanmıştır.Örneğin iş kazasında mükellef
kusurlu bulunduysa kaza nedeniyle çalışana
ödenen tazminatlar gider olarak kabul
edilmeyecektir.
Ancak yargıya
intikal eden iş kazaları ile ilgili
uyuşmazlıklarda, mükellefler söz konusu kazanın
oluşmasından kısmi olarak kusurlu
bulunabilmektedirler. Bu durumda ödenen tazminat
bedellerinin ne kadarlık kısmı gider olarak
kaydedilebilecektir?
Vergi
idaresi bir olay dolayısıyla açıkladığı
görüşünde, mükellefin mahkeme tarafından kazadan
%60 oranında kusurlu bulunması nedeniyle
ödeyeceği tazminat bedelinin %60’ nın Gelir
Vergisi Kanunu’nun 41/6. maddesine göre indirim
konusu yapılamayacağını, ancak, işçinin %40
oranında kusurlu bulunması nedeniyle ödenecek
maddi ve manevi tazminat ile yasal faizlerin
işçinin kusuru oranında (%40) (ödemenin
yapıldığı dönemde) Gelir Vergisi Kanunu’nun
40/3. maddesine göre indirim konusu yapılmasının
mümkün olduğunu belirtmiştir.
g- Kamu düzenine
aykırı fiiller dolayısıyla ödenen tazminatlar:
İşletme sahibinin kamu düzenine
aykırı fiileri dolayısı ile ödediği tazminatı
kısmen de olsa masraf kaydı suretiyle, bu düzeni
korumakla görevli devlete intikal ettirmesi
kabul edilemez.
Vergi idaresi,
bir olay dolayısı ile açıkladığı görüşünde,
istiap haddinden fazla yüklenen bir kamyonun yol
açtığı zararın telafisi için ödenen tazminatın
gider olarak kaydedilmesini yukarıdaki gerekçe
ile kabul etmemiştir.
h- Kanun emrine
istinaden yapılan ödemeler ile kanuna aykırı
fiiller nedeniyle yapılan ödemeler:
Gider kaydedilen tazminat ödemelerinden birini
de kanun emrine istinaden yapılanlar teşkil
etmektedir. Bu noktada önemli bir ayrım, kanun
hükmüne istinaden yapılan ödemenin, kanuna
aykırı fiilden kaynaklanan ödemeden farklı
olmasıdır. Örneğin, 1475 sayılı İş Kanununda
belirlenen kıdem tazminatının ödenmesi kanun
hükmüne göre yapılan bir ödeme niteliğindedir.
Ancak, kanuna
aykırı fiiller nedeniyle ödenen zarar, ziyan ve
tazminatlar cezai mahiyette ödemeler olduğu için
kazanç tespitinde gider olarak
değerlendirilemez. Bu çerçevede Danıştay
Dördüncü Dairenin 08.01.1986 tarih, E.1984/3196,
K. 1986/25 sayılı kararının hüküm kısmında yer
alan gerekçede “mevduat munzam karşılıklarının
süresi içinde T.C. Merkez Bankası’ na
yatırılmaması nedeniyle ödenen cezai faizin
kurum kazancının tespitinde gider olarak
yazılmasının mümkün olmadığı” ifadeleri örnek
olarak gösterilebilir.
ı-Akitlerde cezai
şart olarak ödenen tazminatlar:
GVK’
nun
41’
nci maddesinin
6’
ncı bendinde “Her türlü para cezaları ve vergi
cezaları ile teşebbüs sahibinin suçlarından
doğan tazminatlar” ın gider olarak kabul
edilmeyeceği hüküm altına alınmıştır. Bununla
birlikte anılan bentte, akitlerde ceza şartı
olarak derpiş edilen tazminatların, cezai
mahiyette tazminat sayılmayacağı hükmüne de yer
verilmiş dolayısıyla da söz konusu tazminat
ödemelerinin gider olarak kaydedilebilmesine
imkan tanınmıştır.
Danıştay Dördüncü Dairenin 29.03.1971 tarih,
E.1970/5715, K. 1971/2494 sayılı kararının hüküm
kısmında yer alan gerekçede “Ödevlinin İmar
İskan Bakanlığı ile akdettiği sözleşme hükümleri
uyarınca anılan Bakanlığa ödediği tazminatı
gider yazdığı, akitlerde ceza şartı olarak
derpiş edilen tazminatların cezai mahiyette
sayılamayacağının Gelir Vergisi Kanununun 41
inci maddesinin 5 inci bendinin parantez
içindeki kısmı ile hükme bağlandığı gerekçesiyle
salınan vergiyi terkin eden Temyiz Komisyonu
kararı doğrudur.” ifadeleri yer almaktadır.
Gerekçeden de anlaşıldığı gibi eğer tazminat,
sözleşme oluşturulurken kararlaştırılmışsa ceza
olarak değil, işin idamesi için yapılan bir
ödeme olarak kabul edilir. Bu durumda söz konusu
ödeme mali karın tespitinde gider olarak
kaydedilmelidir.
i- Zarar ziyan ve
tazminatları Elde Edenlerin durumu:
Gelir
Vergisi Kanunu’ nda tahsil edilen bu tür
paraların hasılat olarak dikkate alınacağına
ilişkin açık bir hüküm bulunmamaktadır. Ancak
ticari, zirai ve mesleki faaliyet nedeniyle
mükellef olanların iş, işletme ve meslekleriyle
ilgili olarak elde edecekleri zarar, ziyan ve
tazminatları diğer hasılatları gibi kazancın bir
unsuru olarak dikkate almaları gerekmektedir.
Diğer taraftan
mükellef olmayan kişilerce alınan zarar, ziyan
ve tazminat bedellerinin ise gelir vergisine
tabi olması genel olarak söz konusu değildir.
Ancak gayrimenkullerin tahliyesi ile kiracılık
hakkının devri nedeniyle alınan tazminatlarla,
kanunla belirlenmiş sınırlar üzerinde yapılan
bazı tazminat ödemelerinin (kıdem tazminatı)
Gelir Vergisi Kanunu’ nda belirlenmiş olması
nedeniyle vergiye tabi tutulması gerekmektedir.
j-Zarar ziyan ve
tazminatların tevkifat karşısındaki durumu:
Vergi
tevkifatı istihkak sahiplerinin gelir
vergilerine mahsuben yapılmaktadır.
Mükelleflerin zarar, ziyan ve tazminat
ödemelerini serbest meslek erbabı, mal ve
haklarını kiraya verenler veya çiftçilere
yapmaları durumunda bu ödemelerin tevkifata tabi
tutulup tutulmayacağı hususunda Kanunda bir
hüküm bulunmamaktadır. Kanundaki ifadelerin
yorumuyla serbest meslek erbabı ve gayrimenkul
sermaye iradı sahiplerinden tevkifat yapılması
mümkün hale getirilirse de, çiftçiler için aynı
yorumu yapmak çok daha zordur. Çünkü;
çiftçilerden alınan zirai mahsul için yapılan
ödemelerden zirai ürünlerin türüne göre farklı
oranda tevkifat yapılması hükme bağlanmıştır.
Bilindiği üzere fabrikaların çevreyi
kirletmeleri sonucunda ziya uğrayan tarım
ürünleri için mahkeme kararlarına istinaden
çiftçilere tazminat ödemeye mahkum edilmeleri
oldukça yaygınlaşmış bulunmaktadır. Ödeyen
işletmeler tarafından gider yazılan bu tür
tazminatlardan tevkifat yapılıp yapılmayacağı
hususu bir yasal boşluk olarak ortaya
çıkmaktadır.
k-Ödemelerin Katma
Değer Vergisine Tabi olup olmadığı hususu:
3065 sayılı Katma
Değer Vergisinin konusuna; ticari, sınai, zirai
faaliyet ve serbest meslek faaliyeti
çerçevesinde yapılan teslim ve hizmetler
girmekte olup, bu teslim ve hizmet işlemlerinin
karşılığını teşkil eden bedel verginin matrahını
oluşturmaktadır. Ayrıca Kanunun 24. maddesinde
sayılan bazı unsurlar da matraha dahil
edilmektedir. Bu hükümler karşısında işle ilgili
olmaklar birlikte mal ve hizmet karşılığı
olmayan zarar, ziyan ve tazminat ödemelerinin
katma değer vergisine tabi olduğunu söylemek
mümkün değildir.
SONUÇ
Zarar,
ziyan ve tazminat ödemelerinin gider niteliğinin
tespiti ve yorumuna ilişkin bu çalışmamızda, ilk
olarak konuya ilişkin kavramların sözlük
anlamlarına yer verilmiş ardından kanun
metinlerinden hareketle vergi hukuku açısından
taşıdıkları ek anlamlar ortaya konulmuştur.
Sonrasında gider olarak kaydedilebilme koşulları
irdelenmiş, ardından uygulama da
karşılaşılabilecek özellikli durumlar; konuyla
ilgili yargı kararları, idarenin belirttiği
görüşler ve doktrinlerden hareketle açıklanmaya
çalışılmıştır.
Söz konusu
ödemelerin gider olarak kabul edilebilmesi, söz
konusu ödemenin; mukavelename, ilam veya kanun
emrine dayanmasına, işle ilgili olmasına,
ödenmiş olmasına, işletme sahibinin şahsi
kusurundan kaynaklanmamış olmasına bağlıdır.
Bununla birlikte yapılacak bu tür ödemelerin
miktarsal ve zamansal olarak önceden belirli
olması da gereklidir.
Başlangıçta da
belirttiğimiz gibi üzerinde görüş birliğine
varılmamış olan konulara çalışmamızda yer
verilmemiştir. Örneğin “sulh anlaşmaları
sonucunda ödenen zarar, ziyan ve tazminatlar”
konusu ile “zarar, ziyan ve tazminatların
tevkifat karşısındaki durumu” konusu başka bir
çalışma da ayrıntılı olarak incelenmelidir.
KAYNAKÇA
Ø
Mehmet
Akif ÖZMEN, Gelir ve Kurumlar Vergisi
Beyanname Rehberi, Vergi Denetmenleri
Derneği Yayını, Ankara, 2008.
Ø
Gürol ÜREL,
Güncel Vergi Usul Kanunu Uygulaması,
Maliye ve Hukuk Yayınları, 2. Baskı, Ankara,
2007.
Ø
Türk
Dil Kurumu Türkçe Sözlüğü, 10. Baskı,
Ankara, 2005.
Ø
Atlar Ömer
ARPACI, “Ticari Kazancın Tespitinde Zarar, Ziyan
ve Tazminatlar”, Mali Pusula, Sayı: 25.
Ø
Salih
ÖZEL, “Zarar, Ziyan ve Tazminatların Vergi
İlişkisi”, Mali Pusula, 2007, Sayı:30.
Ø
Recep
TURGAY, Gelir Vergisi Kanunu ve Tatbikatı-1.Cilt,
Uycan Basım, 4. Baskı, İstanbul, 1976.
Ø
Şefik
ÇAKMAK, Gelir ve Kurumlar Vergisi Beyanname
Düzenleme Rehberi, Oluş Yayıncılık, 2007.
Ø
Gelir
Vergisi Rehberi, Gelirler Kontrolörleri
Derneği Yayını, 6. Baskı, Ankara, 2006.
Ø
Doğan
ŞENYÜZ, Vergi Ceza Hukuku, Ekin Kitabevi
Yayınları, Bursa, 2005.
Ø
Tahir
ERDEM, “ Haksız Fiil-Suç Ayrımında Ödenen
Tazminatların Gider Boyutu”, Vergi Sorunları,
Sayı: 190.
Ø
Gelir
Vergisi Kanunu Yorum ve Açıklamaları, Oluş
Yayıncılık, 2007, Nisan, Ankara, S: 410
ŞENYÜZ,
Doğan, Vergi Ceza Hukuku, Ekin
Kitabevi Yayınları, Bursa, 2005, S:11
Kaynak: VERGİ DENETMENLERİ DERNEĞİ VERGİ
RAPORU DERGİSİ
Kemal Serkan KESKİN
Vergi Denetmeni
kskeskin@gmail.com
Diğer makaleleri
-Aile hekimleri artık vergi sorumlusu