Muhasebe  

Maliye

Vergi

Sigorta

İletişim

  MUHASEBE MAKALE/YORUM :   17.04.2008
    

  Ana Sayfa 

  Muhasebe Forum 

  2008 Çalışmaları

  Asgari Geçim İndirimi Rehberi

  Transfer Fiyatlandırması Reh.

  Staj-Stajyer Rehberi

  2008 Pratik Bilgiler

 Yasal Uyarı

 

 

 


Kadir Dodi

Serbest Muhasebeci Mali Müşavir

İşletme Yönetimi Bilim Uzmanı

kadirdodi@ahsel.com.tr

 

 VERGİ VE TAHRİR
 

I.GİRİŞ

Vergi Usul kanununun üçüncü bölümünde tahrir ile ilgili olarak, tahrire dayanan tarh ve tahrire göre, vergi tarhı açıklanmıştır. Kuşkusuz, meslek mensupları olarak bizler sürekli olarak vergi kanunları ile ilişki içerisindeyiz . Bu anlamda tahrir kavramını bir kez daha tarihsel boyutu ile irdelemekte fayda vardır.

Türk Dil Kurumu tahrir sözcüğünü, tahrir, isim, eskimiş (tahri:ri) Arapça ta§r³r


1.Yazma, kitabet, kompozisyon

2.tahrir heyeti

olarak tarif etmektedir.

Bununla birlikte son cümlede geçen heyet kavramı, sözcüğe resmiyet kazandırmaktadır.

Elbetteki bizim ele alacağımız tahrir kavramı, resmiyette yazma kavramı ile kayıtlama anlamında ilişkilendirilebilecektir.

II.AÇIKLAMA VE TARİHİ BAKIŞ

Bilindiği üzere, Fatih Sultan Mehmet döneminden itibaren toprak sahiplerinin ,vergi yükümlülüklerinin sayısı tahrir defterine kaydedilirdi(1).

Tarihi yönü ile ‘Bu defterler, Tuna’dan Kafkaslara, Basra körfezine kadar uzanan ve günümüzde 30’ dan fazla Yabancı Devleti içerisine alan sahaya ait bilgileri ihtiva etmektedir. Defterlerin XV. yüzyıldan başlanmak üzere en eskileri İstanbul’da Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivinde, XVI. yüzyıl sonrası ile XVII. yüzyılın ilk yarısında tanzim edilmiş olanları, yani Osmanlı Devletince son zamana kadar kullanılan Tahrir Defterleri ise Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Tapu Arşiv Dairesi başkanlığında bulunmaktadır.
Söz konusu defterler Mer’a, yaylak, kışlak ve sınır ihtilafları ile köylerin kadimlik ve muhdeslik hususlarının tespitinde bugün dahi mesnet teşkil etmektedir.
Merkez arşivinde bulunan Tahrir Defterleri Mufassal, İcmal, Evkaf, Ruznamçe, Cebe ve Mustahfazat ile Derdest olarak adlandırılmaktadır. Bunlardan Mufassal, İcmal ve Evkaf Defterlerinin yukarıda kısaca tanımları yapılmasına rağmen taşıdıkları önem itibariyle bunların tanzim ve içerikleri bakımından da açıklayıcı bilgi verilmesi gerek görülmüştür.
Mufassal Defterleri; Mufassal Defterleri genellikle fihrist ve tahriri yaptıran padişaha ait tuğradan sonra, Sancakta uygulanacak esasları, kanun ve nizamları ihtiva eden bir sancak kanunnamesi ile başlar, daha sonra kaza ve nahiye sırasıyla Has, Zeamet ve Tımar adını verdiğimiz dirliklerin gelir kaynaklarını, köy ve mezralarda yaşayan insanların aile reisi isimleriyle birlikte, dini inançlarını, iktisadi durumlarını belirleyen defterlerdir.
İcmal Defterleri; Yukarıda belirtildiği gibi Sultandan başlayarak Sipahilere kadar has, tımar, zeamet sahiplerini belirleyen defterlerdir. Bunlara Mufassal defterlerinin özeti de denilebilir. Çünkü, Mufassal defterler esas alınarak tanzim edilmişlerdir.
Evkaf Defterleri; Yine yukarıda Arazi Kanunnamesiyle belirlenen Evkaf (Vakıf) arazi paragrafında tanımı yapılan vakıf arazilerinin kayıtlarını, çeşitlerini, mütevellilerini, görevlilerin maaş durumlarını belirten defterlerdir.Ruznamçe Defterleri; Padişahın fermanıyla yapılan arazi bağışları, zeamet ve timarların emrine verilmiş köylerin isimleriyle köy sakinlerinin akçe hesabıyla verecekleri vergi miktarlarını belirleyen ve maaş defteri addedilen defterlerdir.
Cebe; zırhlı asker anlamında olup, savaş için orduya iltihak ettirilecek şahısların isimlerini ihtiva eden defterlerdir. Mustahfazat Defterleri; Bunlara Kal’a defterleri de denilmekte olup, Kal’a (Kale) Muhafızlarının isimlerini ihtiva eden defterlerdir.
Anadolu ve Rumeli Yoklama Defterleri; Cebe defterlerinin ihtiva ettikleri konuları içermektedirler.
Derdest Defterler; Köy ve Sancaklardaki tımarların isimlerini belirleyen defterlerdir.
Vakfı Ceddid Defter ve Belgeleri; Genellikle Sultanların, Vezirlerin, Validelerin vakfettikleri yerleri kapsayan defterlerdir . Merkez arşivinde içlerinde Fatih Sultan Mehmet”in 65.30 x 0.38 metre ebadın da Ceylan Derisi üzerine yazılmış Ayasofya Camii Vakfiyesinin de yer aldığı birçok vakfiyelerle ferman ve irade şeklindeki buyruklar yer almaktadır.’(2)
yine konuya ilişkin,’ONYEDİNCİ YÜZYILDA OSMANLI DEVLETİ: BUHRAN, YENİ ŞARTLAR VE ISLAHAT ÇABALARI HAKKINDA GENEL BİR DEĞERLENDİRME’ başlıklı makalesinde Sayın Mehmet Öz* XVII. Yüzyılda Osmanlıların malî problemler karşısında gelirleri arttırma çabalarını ve malî yönetimdeki değişimi inceleyen Darling, cizye ve avârız vergilerinin önem kazanmasına paralel olarak bürokraside bu alanda yapılan yeni düzenlemeleri de ele almıştır. [24] Aynı konudaki bir makalesinde ise, Osmanlı malî yönetimindeki değişmelerin bozulma/inhitat olarak değil yeni şartlara intibak olarak değerlendirmesi eğiliminde olduğunu bir kez daha ortaya koymuştur. Osmanlıların yeni şartları dikkate aldığına dair verilen örneklerden birisi, eskiden bir yerden başka bir yere göç edenlerin on yıl geçmeden yeni yerlerinde kaydedilmeyip eski yerlerine gitmeye mecbur edilmelerinin aksine 17. yüzyılda böyle kişilerin bulundukları yerde vergi mükellefi olarak kaydedilmesidir. [25]On yedinci yüzyılda ‘klasik’ yapılarda görülen değişikliklerin en önemlilerinden birisi ve belki de birincisi tımar sistemindeki değişmedir. Geleneksel anlayışa göre tımar sistemi ihmal edilmeye, tımarlar hak sahiplerine değil ekâbir adamlarına verilmeye başlanmış ve mirî topraklar şu veya bu yolla belirli kişilere verilmiştir. Tımar sistemindeki değişimin bir bozulma değil, yeni şartların bir zorlaması olduğu çok açıktır. Ateşli silahların yaygınlaşması ve piyadenin öneminin artışına paralel olarak devletin ücretli asker sayısını arttırması ve dirlik olarak tahsis edilen gelirleri nakdî vergilere dönüştürme çabaları sonucunda tımar sistemi zayıflamaya başladı. “Gelenekçi” ıslahatın en tipik örneği sayılan IV. Murad dönemi ıslahatlarına baktığımızda, 1632’de tımar sisteminde yapılan düzenlemenin hiç de katı “gelenekçi” bir özellik sergilemediğini görürüz. İdeal kanunun şartlarını dikkate almaksızın mevcut durumu ibka eden bu reformun amacı taşradaki karışıklığı düzeltmek ve Bağdat’ı geri almaktı. Bütün tımar ve zeametlerin yoklaması yapılmış, beratlar yenilenmiştir. Bu reform, Osmanlı devletinin kurumsal güç ve esnekliğinin 17. yüzyılda da devam ettiğinin bir göstergesi olarak yorumlanabilir. [26] Yine tımar sistemi ile ilgili olarak bürokraside de yeni tedbirler geliştirildi. Sistemin önem kaybetmesine paralel olarak klasik tahrirler-istisnalar dışında- terk edildiğinden eski kayıtlardaki aksaklıkların giderilmesi için yeni defterler ve kayıt usulleri ihdas edildi. [27] demektedir.(3)

Ayrıca, ‘OSMANLI IMPARATORLUGU’NDA MÎRÎARAZI REJIMI VE TAHRİR GELENEGI ‘ başlıklı yazısında Doç. Dr. Mehtap ÖZDEGER ,’Mîrî Arazi Rejimi başlığı altında
Osmanli devletinde, kurulus zamanindan itibaren bütün topraklarin mülkiyeti devlete yani millete mal edilerek mîrî arazi rejimi tesis edildi. Osmanli imparatorlugu sinirlari dahilinde, üzerinde nüfus ve arazi tahriri yapilmis olan sancak ve vilâyet reâyâsi arazi ve ziraî tasarruflarinda eksiksiz mîrî arazi rejiminin hukukuna tâbi oldular.

Böylece, mîrî topraklar üzerinde çiftlik tasarruf eden reâyâ, ancak bu hukukun sart ve kaideleri dahilinde topraklari kullanma hakkina sahip bulundular. Reâyâya bu araziler sartli kiracilik yoluyla verilmektedir. Yalniz araziler babadan ogula intikal ettiginden yani irsî kiracilik hususu bir hukuka baglandigindan, reâyâyi topraklari üzerinde çok emanet olma düsüncesinden ve kaygisindan uzak tutmaktadir. Mîrî arazi ve tatbikatiyla ilgili kanûn hükümleri, umumî kanûnnâmelerde ve icap ettikçe de sancak kanûnlarinda, bütün tafsilatiyla yer almis bulunmaktadir. 1541 yilinda nüfus ve arazi sayimi yapilan Budin sancagi defterinin bas kisminda bulunan ve arazi tasarrufuyla ilgili yazilan bu mukaddime Ebüssuud efendiye aittir: “ve

Mîr kelimesi amir kelimesinin kisaltilmisi olup, mîr unvani da amir unvani gibi hükümdarlar için kullanilmaktadir. Osmanli Türkçesinde bu kelime, devlete ait olmak üzere mîrî sifati olarak
kullanilmaktadir. R. Levy, “Mîr”, Islam Ansiklopedisi, C. 8, s. 344; Ayrica bkz., Osmanli devrinde mîrî kelimesi ile baslayan, çesitli unvanlar bulunmaktadir, Mehmet Zeki Pakalin,
Osmanli Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlügü, Istanbul 1983, C. 2, s. 542 vd.

Devlete yani hazineye ait araziler üzerinde tesis edilen çiftlik büyüklügünde veya daha küçük ziraî topraklar üzerinde, kiraci tarzinda yerlestirilmis olan köylünün herhangi bir mülkiyet hakki mevcut degildi. Böyle bir çiftligi veya tarlayi satamaz, bir yere veya sahsa bagislayamaz, vakfedemez, kendi adina bir baska sahsa da kiralayamadigi gibi topragini ekmemek gibi bir serbestlige de müsaade edilmemekteydi(Barkan, 1940:33). Ancak, devletin yaptigi ve kanûn maddelerinde her konuyla ilgili ayri ayri ifade edilen, hükümlerin bütünlügü bir ziraî organizasyonu ortaya koymaktadir ki ayni zamanda böyle bir ziraî isletmeciligin prensipleri de ifade edilmektedir. Reâyâ için çiftliginde devamli ve eksiksiz tarim faaliyetlerini yürütmek
mecburi ve zaruri bir hayat olarak devam etmektedir. Neticede elde ettigi bol mahsulle
mükellefiyetlerini yerine getirdigi gibi sahip oldugu yüksek bir payla da geçimini temin
etmektedir.

Iste Osmanli devletinde, mîrî arazi rejiminin ve ona bagli olarak müesseselesen timar sisteminin uygulanabilmesi, nüfus ve arazi sayimlarina bagli bulunmaktadir. Osmanli devletinde, bütün imparatorluga ait olmak üzere, çesitli zamanlarda genel nüfus ve arazi tahrirleri yapildigi gibi, ihtiyaç hasil oldukça da bazi sancak ve vilâyetlerin tahrirleri, belli bir zamani beklemeden tekrar yapilmakta idi.’şeklinde açıklama getirmektedir. (4)

Osmanli imparatorlugunun merkezi idaresi, bu tahrirlerle bir nüfus sayimi yaptirdigi gibi ayni zamanda topraklarin kullanilis tarzlari ile çiftlikler olarak, nüfusa göre sayilarini da tespit ettirmektedir. Her köy ve mezreada hasil olan, mahsulün miktar ve degerlerinin bilinmesiyle imparatorluk çapinda genel olarak, malî teskilatlanmanin üzerine kurulan, timar sisteminin kaynaklari da belirlenmektedir.

Aynı yazıda Osmanli Devletinin Idarî, Malî Yönetiminin Tesisi Için Nüfus ve Arazi Tahrirleri başlığı altında, ‘Osmanli devletinin 16. yüzyilin sartlari içerisinde, genis sahalara yayilanimparatorlugu, bir merkezden basariyla idare etmesi, herhalde nüfus, arazi ve vergi tahrirlerinin mükemmel ve gerçek sonuçlarinin idareciler tarafindan bilinmesinin neticeleri olsa gerektir. Osmanli devletinin yapmis oldugu sayim evraklarinin tanzim edilip, sadece muhafaza edilen vesikalar serisi olmadigini, merkezi otoritenin mahallinden gelen bu resmi bilgilerle, her zaman idaresini, tekrar merkezden her sancak ve vilâyete daha basarili bir tarzda yönlendirdigi bilinmektedir.’denilmekle yapılan işlemin ciddiyeti ifade edilmekle beraber,’Nüfus ve arazi tahrirleriyle vergi sayimlari, sikça tekrarlandigi gibi bir imparatorluk dahilinde, malî mükellefiyeti olan nüfus ile bütün tarim topraklari vebunlar üzerindeki vergi yükü, eksilmeyen bir denetimle muhafaza edilirken devlet bütçesinin de mevcudiyeti korunmakta ve neticede rakamlarla ifade edilen ve çesitli kaynaklardan terekküp eden bütçe tesekkül etmekteydi. Ömer Lütfi Barkan, nüfus ve arazi tahrir defterleri üzerine yapmis oldugu, genis çapli ve derinlemesine arastirmalarla, Osmanli imparatorlugunun, sosyal, iktisadî, malî ve askerî varligini kesin rakamlarla ifade edilir hale getirmistir ki, bu ancak nüfus, arazi tahrirleriyle, vergi sayimlarinin, muntazam ve eksiksiz yapilmasi, ayrica her yil mahsullerden alinan ösrün alinma zamaninda her seyin yeniden denetlenmesiyle mümkün olmaktaydi. Bütün idarî ve malî teskilatlanmasini, nüfus ve arazi tahrirlerinin bilgi ve degerleri üzerine kuran Osmanli devleti, belki tarihte ilk defa böyle bir imparatorluk çapinda birbirini takip ederek tamamlayan sayimlar yaptirabilme teskilat ve imkânina sahip oldu. Imparatorluk dahilinde on binlerce köy, mezrea ile sehir ve kasabalarin tahriri çok güçlü bir teskilatlanmayi icap ettirmistir. Yalniz, Anadolu eyaletinde, 1520-1535 yillari arasinda yapilan tahrir neticelerine göre 12.701 köy, 78 kasaba, 76 sehir, 1.969 cemaat bulunmaktadir(Barkan, I.A.C.12.:289)’denilmek suretiyle mevcut durum istatistiki olarak betimlenmektedir.(5)
Bilakis,’Osmanli Imparatorlugu’nda tüm ziraî topraklar devlete yani mîrîye mal edilmistir. Böylece, üç kitaya yayilmis büyük bir cografya içinde yasayan az nüfusun kendi basina hareket ederek belirli yerlere inzivaya çekilmesi önlenmistir. Söyle ki, mîrî araziler üzerinde tesis edilen çiftlikler reâyâya sartli icâr yoluyla verilmis, köylünün topragini terk etmemesi için de belli müeyyideler getirilmistir. Mesela, topragini belli bir neden olmaksizin terk eden köylüden, çift bozan resmi alinmasi ve sahip-i arzin yani sipahisinin köylüyü belli bir süre zarfinda bulmasi halinde tekrar topraginin basina geri getirmesi gibi. Osmanli devletinin, mîrî toprak rejimi uygulamasinin icabi olarak, toprak mülkiyetinin ve ziraî hayatin bütün tafsilati, reâyâsi ile birlikte tahrir defterlerine yazilmis bulunmaktadir. Toprak, reâyâ ve hâsilat üzerine kurulan bu teskilatlanma, ayni zamanda idarî, malî ve askerî teskilatlanmanin da esasini teskil etmekteydi. Tahrirler vasitasiyla, Osmanli devleti her seviyedeki vergilendirme dolayisiyla devletle fertlerin
irtibatini tesis etti. Nitekim, Osmanli devleti kendine münhasir devirlerinde, vergisini tam toplayabilen tarihteki sayili devletlerden biri olmustur.(6) bir başka kaynağa göre tahrir ‘Osmanlı Devleti’nde toprağın mülkiyet ve tasarruf hukukunun, reâyânın yükümlülüklerinin ve vergi cins ve miktarlarının belli usul ve kaidelere göre tespit ve kaydedilmesi.’Arazi tahrirleri, Osmanlılardan evvelki Türk-İslâm devletlerinde de yapılmıştır. Araplar, Mısır’da ve İspanya’da; Selçuklular, İran’da; İlhanlılar Hint’te, nüfus ve arazi tahrirleri yaptırmışlardır. Osmanlılarsa bu tahrir şeklini mükemmel bir hâle getirerek, imparatorluk bünyesindeki geniş memleketlerde tatbik edip, Osmanlı malî-idarî sisteminin esası hâline getirmişlerdir.’denilmek sureti ile ifade edilmektedir.(7)
‘Osmanlı idaresine geçen bölgeler, nizam ve teşkilât içerisinde, timar sisteminin gereği olarak, gelir kaynaklarının tespiti maksadıyla tahrire tabi tutulurdu. Tahrir esnasında, Osmanlı Devletindeki yerleşme merkezleri (şehir, kasaba, köy, mezra ve çiftlik) ve buralarda yaşayan, vergi vermekle mükellef evli veya bekar şahısların tek tek isimleri, yetiştirilen mahsuller ve bunlardan alınan vergiler, meslek grupları vs. ayrı ayrı yazılırdı.
Fethi takiben yapılan ilk tahrirden sonra, zaman zaman yeni bir padişahın tahta çıkması, umumî olarak meydana gelen değişiklikler, vergi gelirlerinin herhangi bir surette artmış veya eksilmiş görünmesi ve defter harici kalmış yerlerin deftere sokulması gibi muhtelif sebeplerle tahrirler yenilenirdi. Padişahların uzun süre tahtta kalma dönemlerindeyse, bu tahrirlerin 30 yılda bir tekrarlanmaları kanundu.’(8)
‘Arazi tahriri işinin sorumluluğunu üstlenen kişiye; emîn, mübaşir, muharrir, il yazıcısı, vilayet kâtibi gibi isimler veriliyordu. Tahrirlerin; rüşvet ve suiistimale meydan vermeden kemâl-i adâlet üzere yürütülmesi için bu mesûliyetli işe umumiyetle tecrübe ve bilgi sahibi nüfuzlu beyler veya kadılar tayin olunuyordu. Her emînin yanında defterin yazılması ve tanzîmini üzerine alan, işin tekniğini iyi bilen bir de kâtip bulunmaktaydı. Ayrıca tahrir işlemi, her bölgenin kadısının da murakabesi altında yürütülmekteydi.’(9)
‘Tahrir tamamlandıktan sonra, timarların yeni vaziyetini aksettiren timar icmal defterleri hazırlanır, ayrıca o bölgenin bütün teferruatını belirten mufassal defterler temize çekilerek padişah katına sunulurdu. ‘(10)
Tahrir usulünün 16. yüzyılın sonuna kadar muntazam bir şekilde devam ettiği, 17. yüzyıl ortalarından itibarense çeşitli iç ve dış meseleler yüzünden, yavaş yavaş terk olunduğu anlaşılmaktadır. Bugün elde mevcut bulunan tahrir defterlerinden binlercesi, İstanbul’da Osmanlı Arşiviyle Ankara’da Tapu-Kadastro Genel Müdürlüğü Kuyûd-i Kadime Arşivinde bulunmaktadır. Bu defterler sayesinde bugün, üç kıtaya yayılmış bulunan, koca Osmanlı Devletinin bir işbaşı manzarasını görmek mümkün olmaktadır. Gerçekten de; bundan dört-beş yüz sene evvel Türkiye’nin her köşesinde mevcut sipahiyle toprağa bağlanmış köylüyü, devleti bir ucundan diğerine kat ederek geniş ölçüde münasebet temin eden yollar boyunca derbent bekleyen, yol ve köprü tamir eden ve kervansaraylara hizmet eden insanları, madenci, güherçileci, şapcı, tuzcu ve yağcı gibi türlü mükellefiyetleri olan halkı ve nihayet her türlü baç ve rüsum toplanan geçit, pazar ve gümrük mahallerini yerli yerinde ve vazife başında görmek, imparatorluk denilen bu muazzam makinenin çarklarının nasıl işlediğini anlamak bakımından çok önemlidir. (10)
8/9/10www.turktarihi.org/kavramlar/tahrir.htm

Günümüz vergi Usul kanununda üçüncü bölümün altında tahrire dayanan tarh başlığı altında,
Tahrire Göre Vergi Tarhı
Madde 36 - Tahrire göre vergi tarhı, verginin tahrir usulü ile tespit edilen matrahlar üzerinden hesaplanmasıdır.
Tahrir İhbarnamesi
Madde 37 - Tahrir usulü ile tespit edilen matrahlar, vergi dairesi tarafından "Tahrir ihbarnamesi" ile mükelleflere tebliğ olunur.
İhbarnamenin Muhteviyatı
Madde 38 - Tahrir ihbarnamesi aşağıda yazılı malumatı ihtiva eder:
1. İhbarnamenin sıra numarası;
2. İhbarnamenin tanzim tarihi;
3. Verginin nev'i;
4. Mükellefin soyadı va adı (Tüzelkişilerde unvanı);
5. Mükellefin açık adresi;
6. Bina veya arazinin mevkii (Mahalle veya köy, sokak ve kapı numarası);
7. Bina veya arazinin nev'i, büyüklüğü, genişliği;
8. Bina veya arazinin tahrir numarası;
9. Tahmin olunan gayrisafi irat veya kıymet;
10. Gayrisafi irada göre bulunan safi irat;
11. Verginin nispeti;
12. Verginin miktarı;
13. İtiraz süresi;
14. İtiraz şekli.
Tekalif Cetveli
Madde 39 - Tahrire dayanan tarhda yıllık vergiler, vergi dairesince mahalle ve köy itibariyle doldurulan tekalif cetvellerinde gösterilir.
Tekalif cetvellerinde aşağıdaki malumat bulunur:
1. Mükelleflerin soyadı ve adı (Tüzelkişilerde unvanı);
2. Mükelleflerin adresleri;
3. Binaların kesinleşen gayrisafi iradı; arazinin kesinleşen kıymeti (Aynı mükellefe ait binaların iradı ve arazinin kıymeti toplam olarak gösterilir);
4. Binaların safi iradı;
5. Tahakkuk eden vergi.(11)
Olarak yeralmaktadır.


III.SONUÇ


Vergi kanunları da tarihsel süreç içerisinde önemli değişimler göstermektedir.Bu değişimlerin temelinde asıl belirleyici olan, Devlet’in kendisidir.Bununla birlikte dönemin öznel koşullarının etkinliği de elbetteki tatışma götürmez bir gerçekliktir.
Tahrir konusunu, Saygıdeğer Hocalarımı anarak ve onların engin akademik bilgilerini meslektaşlarımızla paylaşarak değinmiş olduk.
‘Kalın sağlıcakla ve Sevgi ile’
 

Kadir Dodi
Serbest Muhasebeci Mali Müşavir
İşletme Yönetimi Bilim Uzmanı

www.muhasebenet.net
kadirdodi@ahsel.com.tr
17.04.2008
 

 


Copyrıght © 2005 -2008  www.muhasebenet.net- www.muhasebenet.com - Türkiye'nin muhasebe rehberi. Her hakkı saklıdır.