VERGİ VE TAHRİR
I.GİRİŞ
Vergi Usul kanununun üçüncü bölümünde tahrir ile ilgili
olarak, tahrire dayanan tarh ve tahrire göre, vergi
tarhı açıklanmıştır. Kuşkusuz, meslek mensupları olarak
bizler sürekli olarak vergi kanunları ile ilişki
içerisindeyiz . Bu anlamda tahrir kavramını bir kez daha
tarihsel boyutu ile irdelemekte fayda vardır.
Türk Dil Kurumu tahrir sözcüğünü, tahrir, isim, eskimiş
(tahri:ri) Arapça ta§r³r
1.Yazma, kitabet, kompozisyon
2.tahrir heyeti
olarak tarif etmektedir.
Bununla birlikte son cümlede geçen heyet kavramı,
sözcüğe resmiyet kazandırmaktadır.
Elbetteki bizim ele alacağımız tahrir kavramı,
resmiyette yazma kavramı ile kayıtlama anlamında
ilişkilendirilebilecektir.
II.AÇIKLAMA VE TARİHİ BAKIŞ
Bilindiği üzere, Fatih Sultan Mehmet döneminden itibaren
toprak sahiplerinin ,vergi yükümlülüklerinin sayısı
tahrir defterine kaydedilirdi(1).
Tarihi yönü ile ‘Bu defterler, Tuna’dan Kafkaslara,
Basra körfezine kadar uzanan ve günümüzde 30’ dan fazla
Yabancı Devleti içerisine alan sahaya ait bilgileri
ihtiva etmektedir. Defterlerin XV. yüzyıldan başlanmak
üzere en eskileri İstanbul’da Devlet Arşivleri Genel
Müdürlüğü Osmanlı Arşivinde, XVI. yüzyıl sonrası ile
XVII. yüzyılın ilk yarısında tanzim edilmiş olanları,
yani Osmanlı Devletince son zamana kadar kullanılan
Tahrir Defterleri ise Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü
Tapu Arşiv Dairesi başkanlığında bulunmaktadır.
Söz konusu defterler Mer’a, yaylak, kışlak ve sınır
ihtilafları ile köylerin kadimlik ve muhdeslik
hususlarının tespitinde bugün dahi mesnet teşkil
etmektedir.
Merkez arşivinde bulunan Tahrir Defterleri Mufassal,
İcmal, Evkaf, Ruznamçe, Cebe ve Mustahfazat ile Derdest
olarak adlandırılmaktadır. Bunlardan Mufassal, İcmal ve
Evkaf Defterlerinin yukarıda kısaca tanımları
yapılmasına rağmen taşıdıkları önem itibariyle bunların
tanzim ve içerikleri bakımından da açıklayıcı bilgi
verilmesi gerek görülmüştür.
Mufassal Defterleri; Mufassal Defterleri genellikle
fihrist ve tahriri yaptıran padişaha ait tuğradan sonra,
Sancakta uygulanacak esasları, kanun ve nizamları ihtiva
eden bir sancak kanunnamesi ile başlar, daha sonra kaza
ve nahiye sırasıyla Has, Zeamet ve Tımar adını
verdiğimiz dirliklerin gelir kaynaklarını, köy ve
mezralarda yaşayan insanların aile reisi isimleriyle
birlikte, dini inançlarını, iktisadi durumlarını
belirleyen defterlerdir.
İcmal Defterleri; Yukarıda belirtildiği gibi Sultandan
başlayarak Sipahilere kadar has, tımar, zeamet
sahiplerini belirleyen defterlerdir. Bunlara Mufassal
defterlerinin özeti de denilebilir. Çünkü, Mufassal
defterler esas alınarak tanzim edilmişlerdir.
Evkaf Defterleri; Yine yukarıda Arazi Kanunnamesiyle
belirlenen Evkaf (Vakıf) arazi paragrafında tanımı
yapılan vakıf arazilerinin kayıtlarını, çeşitlerini,
mütevellilerini, görevlilerin maaş durumlarını belirten
defterlerdir.Ruznamçe Defterleri; Padişahın fermanıyla
yapılan arazi bağışları, zeamet ve timarların emrine
verilmiş köylerin isimleriyle köy sakinlerinin akçe
hesabıyla verecekleri vergi miktarlarını belirleyen ve
maaş defteri addedilen defterlerdir.
Cebe; zırhlı asker anlamında olup, savaş için orduya
iltihak ettirilecek şahısların isimlerini ihtiva eden
defterlerdir. Mustahfazat Defterleri; Bunlara Kal’a
defterleri de denilmekte olup, Kal’a (Kale)
Muhafızlarının isimlerini ihtiva eden defterlerdir.
Anadolu ve Rumeli Yoklama Defterleri; Cebe defterlerinin
ihtiva ettikleri konuları içermektedirler.
Derdest Defterler; Köy ve Sancaklardaki tımarların
isimlerini belirleyen defterlerdir.
Vakfı Ceddid Defter ve Belgeleri; Genellikle
Sultanların, Vezirlerin, Validelerin vakfettikleri
yerleri kapsayan defterlerdir . Merkez arşivinde
içlerinde Fatih Sultan Mehmet”in 65.30 x 0.38 metre
ebadın da Ceylan Derisi üzerine yazılmış Ayasofya Camii
Vakfiyesinin de yer aldığı birçok vakfiyelerle ferman ve
irade şeklindeki buyruklar yer almaktadır.’(2)
yine konuya ilişkin,’ONYEDİNCİ YÜZYILDA OSMANLI DEVLETİ:
BUHRAN, YENİ ŞARTLAR VE ISLAHAT ÇABALARI HAKKINDA GENEL
BİR DEĞERLENDİRME’ başlıklı makalesinde Sayın Mehmet Öz*
XVII. Yüzyılda Osmanlıların malî problemler karşısında
gelirleri arttırma çabalarını ve malî yönetimdeki
değişimi inceleyen Darling, cizye ve avârız vergilerinin
önem kazanmasına paralel olarak bürokraside bu alanda
yapılan yeni düzenlemeleri de ele almıştır. [24] Aynı
konudaki bir makalesinde ise, Osmanlı malî yönetimindeki
değişmelerin bozulma/inhitat olarak değil yeni şartlara
intibak olarak değerlendirmesi eğiliminde olduğunu bir
kez daha ortaya koymuştur. Osmanlıların yeni şartları
dikkate aldığına dair verilen örneklerden birisi,
eskiden bir yerden başka bir yere göç edenlerin on yıl
geçmeden yeni yerlerinde kaydedilmeyip eski yerlerine
gitmeye mecbur edilmelerinin aksine 17. yüzyılda böyle
kişilerin bulundukları yerde vergi mükellefi olarak
kaydedilmesidir. [25]On yedinci yüzyılda ‘klasik’
yapılarda görülen değişikliklerin en önemlilerinden
birisi ve belki de birincisi tımar sistemindeki
değişmedir. Geleneksel anlayışa göre tımar sistemi ihmal
edilmeye, tımarlar hak sahiplerine değil ekâbir
adamlarına verilmeye başlanmış ve mirî topraklar şu veya
bu yolla belirli kişilere verilmiştir. Tımar
sistemindeki değişimin bir bozulma değil, yeni şartların
bir zorlaması olduğu çok açıktır. Ateşli silahların
yaygınlaşması ve piyadenin öneminin artışına paralel
olarak devletin ücretli asker sayısını arttırması ve
dirlik olarak tahsis edilen gelirleri nakdî vergilere
dönüştürme çabaları sonucunda tımar sistemi zayıflamaya
başladı. “Gelenekçi” ıslahatın en tipik örneği sayılan
IV. Murad dönemi ıslahatlarına baktığımızda, 1632’de
tımar sisteminde yapılan düzenlemenin hiç de katı
“gelenekçi” bir özellik sergilemediğini görürüz. İdeal
kanunun şartlarını dikkate almaksızın mevcut durumu ibka
eden bu reformun amacı taşradaki karışıklığı düzeltmek
ve Bağdat’ı geri almaktı. Bütün tımar ve zeametlerin
yoklaması yapılmış, beratlar yenilenmiştir. Bu reform,
Osmanlı devletinin kurumsal güç ve esnekliğinin 17.
yüzyılda da devam ettiğinin bir göstergesi olarak
yorumlanabilir. [26] Yine tımar sistemi ile ilgili
olarak bürokraside de yeni tedbirler geliştirildi.
Sistemin önem kaybetmesine paralel olarak klasik
tahrirler-istisnalar dışında- terk edildiğinden eski
kayıtlardaki aksaklıkların giderilmesi için yeni
defterler ve kayıt usulleri ihdas edildi. [27]
demektedir.(3)
Ayrıca, ‘OSMANLI IMPARATORLUGU’NDA MÎRÎARAZI REJIMI VE
TAHRİR GELENEGI ‘ başlıklı yazısında Doç. Dr. Mehtap
ÖZDEGER ,’Mîrî Arazi Rejimi başlığı altında
Osmanli devletinde, kurulus zamanindan itibaren bütün
topraklarin mülkiyeti devlete yani millete mal edilerek
mîrî arazi rejimi tesis edildi. Osmanli imparatorlugu
sinirlari dahilinde, üzerinde nüfus ve arazi tahriri
yapilmis olan sancak ve vilâyet reâyâsi arazi ve ziraî
tasarruflarinda eksiksiz mîrî arazi rejiminin hukukuna
tâbi oldular.
Böylece, mîrî topraklar üzerinde çiftlik tasarruf eden
reâyâ, ancak bu hukukun sart ve kaideleri dahilinde
topraklari kullanma hakkina sahip bulundular. Reâyâya bu
araziler sartli kiracilik yoluyla verilmektedir. Yalniz
araziler babadan ogula intikal ettiginden yani irsî
kiracilik hususu bir hukuka baglandigindan, reâyâyi
topraklari üzerinde çok emanet olma düsüncesinden ve
kaygisindan uzak tutmaktadir. Mîrî arazi ve tatbikatiyla
ilgili kanûn hükümleri, umumî kanûnnâmelerde ve icap
ettikçe de sancak kanûnlarinda, bütün tafsilatiyla yer
almis bulunmaktadir. 1541 yilinda nüfus ve arazi sayimi
yapilan Budin sancagi defterinin bas kisminda bulunan ve
arazi tasarrufuyla ilgili yazilan bu mukaddime Ebüssuud
efendiye aittir: “ve
Mîr kelimesi amir kelimesinin kisaltilmisi olup, mîr
unvani da amir unvani gibi hükümdarlar için
kullanilmaktadir. Osmanli Türkçesinde bu kelime, devlete
ait olmak üzere mîrî sifati olarak
kullanilmaktadir. R. Levy, “Mîr”, Islam Ansiklopedisi,
C. 8, s. 344; Ayrica bkz., Osmanli devrinde mîrî
kelimesi ile baslayan, çesitli unvanlar bulunmaktadir,
Mehmet Zeki Pakalin,
Osmanli Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlügü, Istanbul
1983, C. 2, s. 542 vd.
Devlete yani hazineye ait araziler üzerinde tesis edilen
çiftlik büyüklügünde veya daha küçük ziraî topraklar
üzerinde, kiraci tarzinda yerlestirilmis olan köylünün
herhangi bir mülkiyet hakki mevcut degildi. Böyle bir
çiftligi veya tarlayi satamaz, bir yere veya sahsa
bagislayamaz, vakfedemez, kendi adina bir baska sahsa da
kiralayamadigi gibi topragini ekmemek gibi bir
serbestlige de müsaade edilmemekteydi(Barkan, 1940:33).
Ancak, devletin yaptigi ve kanûn maddelerinde her
konuyla ilgili ayri ayri ifade edilen, hükümlerin
bütünlügü bir ziraî organizasyonu ortaya koymaktadir ki
ayni zamanda böyle bir ziraî isletmeciligin prensipleri
de ifade edilmektedir. Reâyâ için çiftliginde devamli ve
eksiksiz tarim faaliyetlerini yürütmek
mecburi ve zaruri bir hayat olarak devam etmektedir.
Neticede elde ettigi bol mahsulle
mükellefiyetlerini yerine getirdigi gibi sahip oldugu
yüksek bir payla da geçimini temin
etmektedir.
Iste Osmanli devletinde, mîrî arazi rejiminin ve ona
bagli olarak müesseselesen timar sisteminin
uygulanabilmesi, nüfus ve arazi sayimlarina bagli
bulunmaktadir. Osmanli devletinde, bütün imparatorluga
ait olmak üzere, çesitli zamanlarda genel nüfus ve arazi
tahrirleri yapildigi gibi, ihtiyaç hasil oldukça da bazi
sancak ve vilâyetlerin tahrirleri, belli bir zamani
beklemeden tekrar yapilmakta idi.’şeklinde açıklama
getirmektedir. (4)
Osmanli imparatorlugunun merkezi idaresi, bu tahrirlerle
bir nüfus sayimi yaptirdigi gibi ayni zamanda
topraklarin kullanilis tarzlari ile çiftlikler olarak,
nüfusa göre sayilarini da tespit ettirmektedir. Her köy
ve mezreada hasil olan, mahsulün miktar ve degerlerinin
bilinmesiyle imparatorluk çapinda genel olarak, malî
teskilatlanmanin üzerine kurulan, timar sisteminin
kaynaklari da belirlenmektedir.
Aynı yazıda Osmanli Devletinin Idarî, Malî Yönetiminin
Tesisi Için Nüfus ve Arazi Tahrirleri başlığı altında,
‘Osmanli devletinin 16. yüzyilin sartlari içerisinde,
genis sahalara yayilanimparatorlugu, bir merkezden
basariyla idare etmesi, herhalde nüfus, arazi ve vergi
tahrirlerinin mükemmel ve gerçek sonuçlarinin idareciler
tarafindan bilinmesinin neticeleri olsa gerektir.
Osmanli devletinin yapmis oldugu sayim evraklarinin
tanzim edilip, sadece muhafaza edilen vesikalar serisi
olmadigini, merkezi otoritenin mahallinden gelen bu
resmi bilgilerle, her zaman idaresini, tekrar merkezden
her sancak ve vilâyete daha basarili bir tarzda
yönlendirdigi bilinmektedir.’denilmekle yapılan işlemin
ciddiyeti ifade edilmekle beraber,’Nüfus ve arazi
tahrirleriyle vergi sayimlari, sikça tekrarlandigi gibi
bir imparatorluk dahilinde, malî mükellefiyeti olan
nüfus ile bütün tarim topraklari vebunlar üzerindeki
vergi yükü, eksilmeyen bir denetimle muhafaza edilirken
devlet bütçesinin de mevcudiyeti korunmakta ve neticede
rakamlarla ifade edilen ve çesitli kaynaklardan terekküp
eden bütçe tesekkül etmekteydi. Ömer Lütfi Barkan, nüfus
ve arazi tahrir defterleri üzerine yapmis oldugu, genis
çapli ve derinlemesine arastirmalarla, Osmanli
imparatorlugunun, sosyal, iktisadî, malî ve askerî
varligini kesin rakamlarla ifade edilir hale getirmistir
ki, bu ancak nüfus, arazi tahrirleriyle, vergi
sayimlarinin, muntazam ve eksiksiz yapilmasi, ayrica her
yil mahsullerden alinan ösrün alinma zamaninda her seyin
yeniden denetlenmesiyle mümkün olmaktaydi. Bütün idarî
ve malî teskilatlanmasini, nüfus ve arazi tahrirlerinin
bilgi ve degerleri üzerine kuran Osmanli devleti, belki
tarihte ilk defa böyle bir imparatorluk çapinda
birbirini takip ederek tamamlayan sayimlar yaptirabilme
teskilat ve imkânina sahip oldu. Imparatorluk dahilinde
on binlerce köy, mezrea ile sehir ve kasabalarin tahriri
çok güçlü bir teskilatlanmayi icap ettirmistir. Yalniz,
Anadolu eyaletinde, 1520-1535 yillari arasinda yapilan
tahrir neticelerine göre 12.701 köy, 78 kasaba, 76 sehir,
1.969 cemaat bulunmaktadir(Barkan,
I.A.C.12.:289)’denilmek suretiyle mevcut durum
istatistiki olarak betimlenmektedir.(5)
Bilakis,’Osmanli Imparatorlugu’nda tüm ziraî topraklar
devlete yani mîrîye mal edilmistir. Böylece, üç kitaya
yayilmis büyük bir cografya içinde yasayan az nüfusun
kendi basina hareket ederek belirli yerlere inzivaya
çekilmesi önlenmistir. Söyle ki, mîrî araziler üzerinde
tesis edilen çiftlikler reâyâya sartli icâr yoluyla
verilmis, köylünün topragini terk etmemesi için de belli
müeyyideler getirilmistir. Mesela, topragini belli bir
neden olmaksizin terk eden köylüden, çift bozan resmi
alinmasi ve sahip-i arzin yani sipahisinin köylüyü belli
bir süre zarfinda bulmasi halinde tekrar topraginin
basina geri getirmesi gibi. Osmanli devletinin, mîrî
toprak rejimi uygulamasinin icabi olarak, toprak
mülkiyetinin ve ziraî hayatin bütün tafsilati, reâyâsi
ile birlikte tahrir defterlerine yazilmis bulunmaktadir.
Toprak, reâyâ ve hâsilat üzerine kurulan bu
teskilatlanma, ayni zamanda idarî, malî ve askerî
teskilatlanmanin da esasini teskil etmekteydi. Tahrirler
vasitasiyla, Osmanli devleti her seviyedeki
vergilendirme dolayisiyla devletle fertlerin
irtibatini tesis etti. Nitekim, Osmanli devleti kendine
münhasir devirlerinde, vergisini tam toplayabilen
tarihteki sayili devletlerden biri olmustur.(6) bir
başka kaynağa göre tahrir ‘Osmanlı Devleti’nde toprağın
mülkiyet ve tasarruf hukukunun, reâyânın
yükümlülüklerinin ve vergi cins ve miktarlarının belli
usul ve kaidelere göre tespit ve kaydedilmesi.’Arazi
tahrirleri, Osmanlılardan evvelki Türk-İslâm
devletlerinde de yapılmıştır. Araplar, Mısır’da ve
İspanya’da; Selçuklular, İran’da; İlhanlılar Hint’te,
nüfus ve arazi tahrirleri yaptırmışlardır. Osmanlılarsa
bu tahrir şeklini mükemmel bir hâle getirerek,
imparatorluk bünyesindeki geniş memleketlerde tatbik
edip, Osmanlı malî-idarî sisteminin esası hâline
getirmişlerdir.’denilmek sureti ile ifade
edilmektedir.(7)
‘Osmanlı idaresine geçen bölgeler, nizam ve teşkilât
içerisinde, timar sisteminin gereği olarak, gelir
kaynaklarının tespiti maksadıyla tahrire tabi tutulurdu.
Tahrir esnasında, Osmanlı Devletindeki yerleşme
merkezleri (şehir, kasaba, köy, mezra ve çiftlik) ve
buralarda yaşayan, vergi vermekle mükellef evli veya
bekar şahısların tek tek isimleri, yetiştirilen
mahsuller ve bunlardan alınan vergiler, meslek grupları
vs. ayrı ayrı yazılırdı.
Fethi takiben yapılan ilk tahrirden sonra, zaman zaman
yeni bir padişahın tahta çıkması, umumî olarak meydana
gelen değişiklikler, vergi gelirlerinin herhangi bir
surette artmış veya eksilmiş görünmesi ve defter harici
kalmış yerlerin deftere sokulması gibi muhtelif
sebeplerle tahrirler yenilenirdi. Padişahların uzun süre
tahtta kalma dönemlerindeyse, bu tahrirlerin 30 yılda
bir tekrarlanmaları kanundu.’(8)
‘Arazi tahriri işinin sorumluluğunu üstlenen kişiye;
emîn, mübaşir, muharrir, il yazıcısı, vilayet kâtibi
gibi isimler veriliyordu. Tahrirlerin; rüşvet ve
suiistimale meydan vermeden kemâl-i adâlet üzere
yürütülmesi için bu mesûliyetli işe umumiyetle tecrübe
ve bilgi sahibi nüfuzlu beyler veya kadılar tayin
olunuyordu. Her emînin yanında defterin yazılması ve
tanzîmini üzerine alan, işin tekniğini iyi bilen bir de
kâtip bulunmaktaydı. Ayrıca tahrir işlemi, her bölgenin
kadısının da murakabesi altında yürütülmekteydi.’(9)
‘Tahrir tamamlandıktan sonra, timarların yeni vaziyetini
aksettiren timar icmal defterleri hazırlanır, ayrıca o
bölgenin bütün teferruatını belirten mufassal defterler
temize çekilerek padişah katına sunulurdu. ‘(10)
Tahrir usulünün 16. yüzyılın sonuna kadar muntazam bir
şekilde devam ettiği, 17. yüzyıl ortalarından itibarense
çeşitli iç ve dış meseleler yüzünden, yavaş yavaş terk
olunduğu anlaşılmaktadır. Bugün elde mevcut bulunan
tahrir defterlerinden binlercesi, İstanbul’da Osmanlı
Arşiviyle Ankara’da Tapu-Kadastro Genel Müdürlüğü Kuyûd-i
Kadime Arşivinde bulunmaktadır. Bu defterler sayesinde
bugün, üç kıtaya yayılmış bulunan, koca Osmanlı
Devletinin bir işbaşı manzarasını görmek mümkün
olmaktadır. Gerçekten de; bundan dört-beş yüz sene evvel
Türkiye’nin her köşesinde mevcut sipahiyle toprağa
bağlanmış köylüyü, devleti bir ucundan diğerine kat
ederek geniş ölçüde münasebet temin eden yollar boyunca
derbent bekleyen, yol ve köprü tamir eden ve
kervansaraylara hizmet eden insanları, madenci,
güherçileci, şapcı, tuzcu ve yağcı gibi türlü
mükellefiyetleri olan halkı ve nihayet her türlü baç ve
rüsum toplanan geçit, pazar ve gümrük mahallerini yerli
yerinde ve vazife başında görmek, imparatorluk denilen
bu muazzam makinenin çarklarının nasıl işlediğini
anlamak bakımından çok önemlidir. (10)
8/9/10www.turktarihi.org/kavramlar/tahrir.htm
Günümüz vergi Usul kanununda üçüncü bölümün altında
tahrire dayanan tarh başlığı altında,
Tahrire Göre Vergi Tarhı
Madde 36 - Tahrire göre vergi tarhı, verginin tahrir
usulü ile tespit edilen matrahlar üzerinden
hesaplanmasıdır.
Tahrir İhbarnamesi
Madde 37 - Tahrir usulü ile tespit edilen matrahlar,
vergi dairesi tarafından "Tahrir ihbarnamesi" ile
mükelleflere tebliğ olunur.
İhbarnamenin Muhteviyatı
Madde 38 - Tahrir ihbarnamesi aşağıda yazılı malumatı
ihtiva eder:
1. İhbarnamenin sıra numarası;
2. İhbarnamenin tanzim tarihi;
3. Verginin nev'i;
4. Mükellefin soyadı va adı (Tüzelkişilerde unvanı);
5. Mükellefin açık adresi;
6. Bina veya arazinin mevkii (Mahalle veya köy, sokak ve
kapı numarası);
7. Bina veya arazinin nev'i, büyüklüğü, genişliği;
8. Bina veya arazinin tahrir numarası;
9. Tahmin olunan gayrisafi irat veya kıymet;
10. Gayrisafi irada göre bulunan safi irat;
11. Verginin nispeti;
12. Verginin miktarı;
13. İtiraz süresi;
14. İtiraz şekli.
Tekalif Cetveli
Madde 39 - Tahrire dayanan tarhda yıllık vergiler, vergi
dairesince mahalle ve köy itibariyle doldurulan tekalif
cetvellerinde gösterilir.
Tekalif cetvellerinde aşağıdaki malumat bulunur:
1. Mükelleflerin soyadı ve adı (Tüzelkişilerde unvanı);
2. Mükelleflerin adresleri;
3. Binaların kesinleşen gayrisafi iradı; arazinin
kesinleşen kıymeti (Aynı mükellefe ait binaların iradı
ve arazinin kıymeti toplam olarak gösterilir);
4. Binaların safi iradı;
5. Tahakkuk eden vergi.(11)
Olarak yeralmaktadır.
III.SONUÇ
Vergi kanunları da tarihsel süreç içerisinde önemli
değişimler göstermektedir.Bu değişimlerin temelinde asıl
belirleyici olan, Devlet’in kendisidir.Bununla birlikte
dönemin öznel koşullarının etkinliği de elbetteki
tatışma götürmez bir gerçekliktir.
Tahrir konusunu, Saygıdeğer Hocalarımı anarak ve onların
engin akademik bilgilerini meslektaşlarımızla paylaşarak
değinmiş olduk.
‘Kalın sağlıcakla ve Sevgi ile’
Kadir Dodi
Serbest Muhasebeci Mali Müşavir
İşletme Yönetimi Bilim Uzmanı
www.muhasebenet.net
kadirdodi@ahsel.com.tr
17.04.2008
|