BANKACILIK SEKTÖRÜNDE YABANCI SERMAYE ARTIŞ RİSKİ
Basit
bir anlatımla Yabancı ait olmayandır. Hepimizin bildiği
gibi zor anlarda, mutlu anlarda, acılarda, kayıplarda ve
kazançlarda yoktu çünkü yabancı, sonradan geldi o, her
zaman dışarıdaydı. Sabit olanın belki de hakli bir
korumacılık güdüsüne, sabit olanın kendi emeğine karşı
duyduğu himayecilik ve korumacılık hissinin ürünü olan
pek nazik olmayan tavırlara maruz kalmak zorundadır.
Elif Şafak 'Araf' romanında yabancı hakkında: 'Kim
gerçek yabancı “ bir ülkede yaşayıp başka bir yere ait
olduğunu bilen mi, yoksa kendi ülkesinde yabancı hayati
sürüp, ait olacak başka bir yeri olmayan mı?” demiştir.
Evet, mevcut problem dışardan gelen yabancılar mı yoksa
içimizdekiler mi önce içimizdekinin halledelim dememiz
gerekiyor ama dışarıdan gelen tehdit her geçen gün
büyüyor. Yabancı sermaye hegemonyası tatlı yüzünden
dolayı ülkeye artık rahat bir şekilde girebilmektedir.
Türkiye’deki mevcut yabancı sermaye üzerinde konuşmak
gerekirse tehlikenin boyutu sektörsel anlamda kendini
iyice hissettirmektedir. Şöyle ki; Fabrikalarımız
yabancılara satılırken kıyamet koparılırken neden
bankalar yabancılara satılırken kimse en ufak tepki
göstermemektedir.
Fabrikanın ne yaptığı bellidir, mal üretir hizmet
yaratır, ama banka ne yapar Türk halkı bunu pek düşünmez
çünkü gelişmekte olan ülkeler için en büyük sorun
bankacılık sistemindedir. Halk bankacılığa problem
olarak bakmaktadır. Aslında bakmaktadır kelimesi bu
durumu tam olarak karşılamaz halka problem teşkil eden,
sürekli batan, hortumcular için vurgun kaynağı,
güvensizlik abidesidir bankalar o yüzdendir ki
bankalarımızın kime satıldığı kimlerle ortaklık
yaptığıyla ilgilenilmez. Sadece ekonomi sayfalarında
hızla geçilen sayfaların arasında kaybolup gider.
Türk bankacılık sistemi halkın gözleri diğer taraflara
çevrilmiş olsa dahi atlanacak bir olgu değildir. Çok net
olarak karşımızda duran yabancı sermaye sıcak para
ilişkisi bankalarımızı fazlasıyla tehdit etmektedir.
Neden yabancı sermaye tehdit unsuru oluşturmaktadır
Daha reel daha sade bir örnekle anlatırsak Türk
yaylalarında beslenen inek, koyun ve keçinin bu
topraklara kurulmuş Hollanda Tesisi tarafından peyniri,
sütü, yoğurdu üretilmektedir. Bu Hollanda firmasından
maaş alan Türk vatandaşı üretilen peyniri, sütü, yoğurdu
satın aldığında maaşını Hollanda firmasına geri
vermektedir. Bu verilen Türk paralarının Hollanda’ya her
an göç edebilir durumda bulunması anlamına gelmektedir.
Yabancı sermaye sayesinde Türk ekonomisi canlanmakta
mıdır? Evet, canlanmaktadır, uyurken uyuyan bir insana
su dökersek de canlanmaktadır. Ama geçici bir
canlanmadır tekrar uykuya dalması an meselesidir.
Mutlak ki yabancı sermayenin ülkeye girişi çok önemli
ekonomik ve sosyal katkılar yapmaktadır. Yabancı sermaye
yerine ve uygulanışına göre büyük bir nimet veya büyük
bir musibettir. Parasal kaynaklar üretilen malın veya
yaratılan bir hizmetin neticesidir. Mal veya hizmet yok
ise yoksa para da olmaz. Yatırımı yapan veya yapacak
olan yabacı şirketler hammadde, ucuz emek ve kendilerine
sağlanan kolaylıklardan elbette ki faydalanmayı
hedeflemektedir.
Bu yararlandığı olanaklar neticesinde yatırım yaptığı
ülkenin o iş kolunda kalifiye eleman yetişmesi, rekabet
gücü, piyasada hareketlilik, yan sanayinin gelişmesi ve
bunların yerli sermayeye etkisi gibi getirileri söz
konusudur. Yabancı sermayeye inanmamak kadar sonsuz bir
inanış içinde olmakta son derece yanlıştır. Olmayan
sektörleri ülkemize davet etmek iyi olduğumuz
sektörlerde başarabileceğimiz noktalarda çalışmak onlara
ihtiyaç duymadığımız hissettirmek; akilli ve yeri
geldiğinde pragmatik olmak kuraldır. Yabancı sermaye
güvenli değildir her zaman risk taşır.
Bankalarımızdaki Yabancı Sermaye
Para tek başına yarar değildir yarar olan bir bütün
olarak paranın önüne geçen ülke çıkar ve menfaatleridir.
İşte tam bu noktada gündemi oldukça meşgul etmesi
gereken bankalarımızdaki yabancı sermaye payının
artışına gelmek istiyorum. Türk bankacılık sektöründe
yabancı sermaye payının Mayıs 2006 itibariyle yüzde
32.19 seviyelerinde. Bu tam anlamıyla büyük bir riske
doğru yürüdüğümüzün göstergesidir.
Son iki yıl içinde yapılan yabancı ortaklıkları
kısaca hatırlatmak gerekirse;
Dışbank, Fortis’e
Demirbank HSBC’ye
TMSF elindeki Sitebank Yunan Novabank'a .
TEB'in yüzde 50'sini Fransız BNP'ye
Yapı Kredi, TMSF tarafından Unicredito-Koç ortaklığına
Finansbank, Yunan NBG'ye
Garanti Bankası' nın kontrol hissesinin yarısı GE
Finance'a
Adabank, bir Kuveyt finans kuruluşuna
Tekfenbank, Yunan EFG'ye
Denizbank, Dexia'ya satıldı
Bu şu an içinde tesip edebildiğimiz satışlar Oyakbank,
Ziraat Bankası, Halk bank ve Vakıf bankında satılacak
olduğu söylentileri yukarıdaki 32;,19>ülkemizin
bankacılık sektörünün lokomotifi durumundaki bu
bankaların da satışı ile yabancı sermaye oranının yüzde
60;>üzerine çıkması bekleniyor. Peki bu oran normal mi ?
Avrupa Birliği Ülkelerindeki Bankalarda Yabancı
Sermaye Oranı
Almanya’da yüzde 5, İtalya’da yüzde 8, İspanya’da yüzde
10, Hollanda’da yüzde 11, Danimarka’da yüzde 17,
Avusturya ve Fransa’da yüzde 19, Yunanistan’da ise yüzde
20 görüldüğü gibi mevcut durum bile bu ülkelerin çok
üzerinde seyrediyor.
IMF ye Bağlı Ülkelerdeki Bankalarda Yabancı Sermaye
Oranı
Estonya’da yüzde 100, Çek Cumhuriyeti’nde yüzde 95,
Slovakya’da yüzde 93, Meksika’da yüzde 82, Macaristan ve
Polonya’da yüzde 65, Arjantin’de yüzde 48, Peru’da yüzde
47 oranlarına sahip.
Sonuç olarak yukarıdaki tablolara ve rakamlara bakarak
nereye doğru gittiğimizi anlamak bile bizim için büyük
bir gelişme olacaktır. Hiçbir şey yapmamak durumdan
haberdar olmamak demek değildir en azından bu acı
tabloyu bilelim. Çünkü yapabilecek çok da bir şeyimiz
kalmadı.
İlker ERSERİM
ilkerserim@firatymm.com
Fırat YMM Denetçisi
|