ama acaba yapılan bu
işlem yasal mı? Bu işlemin yasal dayanakları nelerdir?
Yerel mahkemeler ve Yargıtay bu olaya nasıl bakmaktadır?
Geçtiğimiz günlerde bir yakınım, pür telaş beni buldu.
Buldu diyorum esasında nerdeyse kendini kaybetmiş
vaziyetteydi. Sosyal Güvenlik Kurumundan gelen bir yazı
onu şoke etmişti. Gelen yazıda emeli maaşının kesilerek
geriye doğru 10 yıllık ödenen maaş da geri isteniyordu.
Alınan 50.000 TL gecikme faiziyle birlikte 80.000 TL
olmuştu. Ömründe bu kadar parayı bir arada görmeyen
yakınımın şoke olması gayet doğaldı. Yakınım 1967
yılında ilk defa sigortalı olmuş, daha sonra geldiği
İstanbul’da meşhur Sümerbank defterdar fabrikası’nda
çalışmış orası kapanınca da 25 yılın dolmasını beklemeye
başlamıştı. 1989 yılında kardeşinin bulunduğu
Avusturya’ya turist olarak gitmiş ve orada bulduğu
mevsimlik ve geçici işlerde çalışmıştı.1992 yılında 25
yılın dolmasıyla emeklilik hakkını kazanmış 1.5.1992
tarihinde de emekli olmuştu. Emekli olduktan sonra da
bir müddet daha yurtdışına gitmiş ve 10.10.1997
tarihinde kesin dönüş yaparak bir daha yurtdışına
gitmemiş. 2009 yılında aklına yurtdışı çalışmalarını da
değerlendirmek gelmiş ve emekliliğinin yeniden
hesaplanmasını istemiş. İşte olay bu.
KANUNİ DAYANAKLAR:
Konumuza en uygun düzenleme elbette
Yurt Dışında Bulunan Türk Vatandaşlarının Yurt Dışında
Geçen Sürelerinin Sosyal Güvenlikleri Bakımından
Değerlendirilmesi hakkındaki 3201 sayılı kanundur.
Bu kanunun altıncı maddesinin B fıkrasında “(Değişik:
17/4/2008-5754/79 md.) (Değişik birinci paragraf:
16/6/2010-5997/15 md.) Kanun hükümlerinden yararlanmak
suretiyle aylık bağlananlardan tekrar yurt dışında
yabancı ülke mevzuatına tabi çalışanlar, ikamete dayalı
bir sosyal sigorta ya da sosyal yardım ödeneği alanların
aylıkları, tekrar çalışmaya başladıkları veya ikamete
dayalı bir ödenek almaya başladıkları tarihten itibaren
kesilir. Türkiye'de sigortalı olarak çalışmaya
başlayanlar hakkında 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı
Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun
sosyal güvenlik destek primine tabi olarak çalışılmasına
ilişkin hükümleri uygulanır”
denilmektedir. Buradan da çok
iyi anlaşılacağı üzere bu hüküm yurt dışında çalışan
Türk işçilerinin bu hizmetlerini değerlendirerek emekli
olması halini düzenlemiştir. Olayımızda ilgili kişi
sadece Türkiye’deki çalışmalarından dolayı emekli olmuş;
hizmet birleştirmesi yapmamıştır. Bu olayın buradaki
düzenleme ile uzaktan veya yakından hiçbir ilgisi
yoktur. Şayet ilgili kişi yurt dışındaki hizmetlerini de
değerlendirerek emekli olmuş olsaydı ve bundan sonra
yurt dışında çalışsaydı veya işsizlik ödeneği alsaydı,
kanun kapsamına girer ve aylığının kesilmesi söz konusu
olabilirdi. Veya bu kişi yurt içinde çalışmaya
başlasaydı bu durumda elbette ya maaşının kesilmesini
veya Sosyal Güvenlik Destekleme Primi ödeyeceğini tercih
edebilirdi. Buradaki şartlar gerçekleşmediğine göre
emeklinin aylığını kesmek için başka bir mevzuat var
mıdır?
Mülga 506 sayılı Sosyal Sigortalar
Kanunu’nun ilgili 63. maddesinin A bendi “Bu Kanuna
göre yaşlılık aylığı almakta iken, sigortalı olarak
çalışmaya başlayanların yaşlılık aylıkları çalışmaya
başladıkları tarihte kesilir” demektedir. Bu
düzenleme yurt içi çalışmalarla ilgili olup yurtdışı
çalışmaları kapsadığına dair maddenin hiçbir yerinde bir
emareye dahi rastlanmamaktadır. Maddenin devamından bu
düzenlemenin tamamen yurt içi çalışmaları kapsadığı
düzenlemenin mantığından anlaşılmaktadır. Çünkü çalışmak
isteyenlerin iki tercihle karşı karşıya oldukları, ya
maaşının kesilerek yeniden bütün sigorta kollarına tabi
olmaları ya da sosyal güvenlik destekleme primi
ödeyeceklerini belirtmeleri istenmektedir. Yurt dışında
çalışan kişinin Türkiye’ye gelerek “benim maaşımı kesin
ben yurtdışında çalışmak istiyorum” demesi muhaldir.
Veya “sosyal güvenlik destekleme primi ödeyeceğim”
demesi halinde ise bunu Türkiye’ye mi yoksa Avusturya’ya
mı ödeyeceği ise tamamen belirsizdir.
Meri 5510 sayılı Kanunun konuyu
düzenleyen “Yaşlılık aylığının başlangıcı, kesilmesi
veya sosyal güvenlik destek primi ödenmesi” başlıklı
30. maddesi ise Değişik üçüncü fıkra:
17/4/2008-5754/18 md.) Bu Kanunun yürürlüğe girdiği
tarihten sonra ilk defa sigortalı olan kişilerden
yaşlılık aylığı bağlandıktan sonra;
a)
4 üncü maddenin birinci
fıkrasının (b) bendinin (4) numaralı alt bendi hariç
olmak üzere bu Kanuna göre veya yabancı bir ülke
mevzuatı kapsamında çalışmaya başlayanların yaşlılık
aylıkları, çalışmaya başladıkları tarihi takip eden
ödeme dönemi başında kesilir. Bunlardan bu Kanuna tabi
çalıştıkları süre zarfında 80 inci maddeye göre
belirlenen prime esas kazançları üzerinden 81 inci madde
gereğince kısa ve uzun vadeli sigorta kolları ile genel
sağlık sigortasına ait prim alınır” demektedir.
Buradan
anlaşıldığına göre 5510 sayılı kanuna göre işe başlayıp
emekli olanlar yurt dışında çalışırlarsa Türkiye’de
almakta oldukları yaşlılık maaşları kesilecektir. Mülga
506 sayılı kanuna göre emekli olanların yurt dışında
çalışmasının yasak olduğuna dair bu kanunda da bir hüküm
bulunmamaktadır.
Mülga 506 sayılı
kanunun Primlerin Ödenmesi başlıklı 80. maddesine
göre (Değişik beşinci fıkra: 22/2/2006 – 5458/6 md.)
Kurumun, süresi içinde ödenmeyen prim ve diğer
alacaklarının tahsilinde, 6183 sayılı Amme Alacaklarının
Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 51 inci, 102 nci ve 106
ncı maddeleri hariç diğer maddeleri uygulanır”
denmektedir.
Yine aynı kanunun
Zamanaşımı ve Hakkın Düşmesi başlıklı 99. maddesi
– (Değişik: 29/4/1986 3279/5 md.) “Bu Kanunda aksine
hüküm bulunmayan hallerde, iş kazalarıyla meslek
hastalıkları ve ölüm sigortalarından hak kazanılan gelir
ve aylıklar, hakkı doğuran olay tarihinden itibaren beş
yıl içinde istenmezse zamanaşımına uğrar. Bu durumda
olanların gelir ve aylıkları, yazılı istek tarihini
takip eden aybaşından itibaren başlar.
Geçici iş göremezlik ödeneğini veya herhangi bir döneme
ilişkin gelir veya aylığını beş yıl içinde almayanların,
söz konusu ödenek, gelir veya aylıkları ödenmez.”
Sigortalı için belirtilen bu süre aynı zamanda kurum
alacakları hakkında da geçerlidir. Buna göre kurum
emekli birinin sosyal güvenlik destekleme primi ödemeden
çalıştığını tespit ederse bu kişinin yaşlılık maaşını
kesip ödenen aylıkları gecikme faiziyle birlikte
sigortalıdan isteyebilecektir.
Ayrıca meri 5510 sayılı kanunun 93.
maddesinde düzenlenen “Devir, temlik, haciz ve Kurum
alacaklarında zamanaşımı” başlıklı maddenin
(Değişik ikinci fıkra: 17/4/2008-5754/56 md.)
Kurumun prim ve diğer alacakları ödeme süresinin dolduğu
tarihi takip eden takvim yılı başından başlayarak on
yıllık zamanaşımına tâbidir. Kurumun prim ve diğer
alacakları; mahkeme kararı sonucunda doğmuş ise mahkeme
kararının kesinleşme tarihinden, Kurumun denetim ve
kontrolle görevli memurlarınca yapılan tespitlerden
doğmuş ise rapor tarihinden, kamu idarelerinin
denetim elemanlarınca kendi mevzuatı gereğince
yapacakları soruşturma, denetim ve incelemelerden doğmuş
ise bu soruşturma, denetim ve inceleme sonuçlarının
Kuruma intikal ettiği tarihten veya bankalar, döner
sermayeli kuruluşlar, kamu idareleri ile kanunla
kurulmuş kurum ve kuruluşlardan alınan bilgi ve
belgelerden doğmuş ise bilgi ve belgenin Kuruma intikal
ettiği tarihten itibaren, zamanaşımı on yıl olarak
uygulanır. Bu alacaklar için 89 uncu madde gereğince
hesaplanacak gecikme cezası ve gecikme zammı, 88 inci
maddede belirtilen ödeme süresinin son gününü takip eden
günden itibaren uygulanır” demektedir.
Bu madde gereğince
çalışma “Kurumun denetim ve kontrolle görevli
memurlarınca yapılan tespitlerden doğmuş bir rapor”
ile veya diğer şekillerde ortaya konmalıdır. Ortada bir
tespit, inceleme ve rapor olmadan emeklinin aylığı
kesilemez.
YARGITAY KARARLARI:
Konuyla ilgili
mukarrar hale gelen Yargıtay Kararlarında durum bütün
açıklığı ile ortaya konmuşken kurumun bu uygulamasını
anlamak ve hukuk devleti ilkeleri ile bağdaştırmak
imkansızdır. Aşağıya alıntıladığımız kararlarda Yargıtay
ısrarla emekli kişinin seçme hakkından bahsetmektedir.
Seçme hakkı olmayan kişinin maaşının kesilmesi anayasal
düzene aykırı bulunmaktadır. Ayrıca kanunun 63.
maddesindeki düzenlemenin ise yurt içi çalışmasını
düzenlediğini ise ısrarla vurgulamaktadır. Yasalarda
emeklinin yurt dışında çalışmasını yasaklayan herhangi
bir açık hüküm bulunmamaktadır.
Anılan Yargıtay
kararlarının birinde “Ayrıca kişinin, yurtdışındaki
sosyal sigortalar kurumundan primlerini alıp almadığı ve
oradaki sosyal güvenlik kuruluşlarından haklarını
kaybedip etmedikleri gözetilmemekte, kısaca kişi, sosyal
güvencesiz bir şekilde ortada bırakılmaktadır. Böyle bir
uygulama ise hiçbir yönden hukuksal kabul edilemez ve
yasalarca korunamaz. Belirtilen nedenlerle, Kurumun;
yurtdışında çalışılan veya ilişkinin devam ettiği
saptanan süreler için yaşlılık aylığını kesmesi ve
ödenen aylıkların geri alınması yerine, yaşlılık
aylığının iptali ile iptal tarihine kadar ödenen
aylıkların geri alınması usul ve yasaya aykırıdır”
denilmektedir.
Ki bu karara göre de çalışılan dönem için ödenen
aylıkların iadesi istenebilirse de bu dönem dahi
zamanaşımına uğramıştır.
Yine bir başka Yargıtay kararında konu
bütün açıklığı ile ortaya konmuştur. Kararda aynen
“Davacının 506 sayılı Yasaya
tabi olarak çalıştığı prim ödeme gün sayısının 7800 gün,
sigortalılık başlangıcının da 25.8.1952 tarihi olduğu,
göz önünde tutularak SSK.nın 60/A-c maddesi gereğince
yaşlılık aylığı bağlandığı dosyadaki bilgi ve
belgelerden açıkça anlaşılmaktadır. Öte yandan, Sosyal
Sigortalar Kanununun 63-A maddesine göre, bu kanuna
göre, yaşlılık aylığı almakta iken, sigortalı olarak
çalışmaya başlayanların yaşlılık aylıkları çalışmaya
başladıkları tarihte kesilir. Madde ile; Türkiye'de 506
sayılı Yasaya tabi sigortalı olarak çalışanların
amaçlandığı açıktır. Başka bir anlatımla, yurt dışındaki
çalışmaların, 506 sayılı Yasaya tabi sigortalı olarak
değerlendirilmesine olanağı olmadığı ortadadır. Nitekim
bu yön aynı maddenin (B) bendinde, sigortalı olarak bir
işte çalışmaya başlayanların yazılı talepte bulunmaları
halinde yaşlılık aylıklarının ödenmesine devam
olunacağı, ancak bunlardan % 24 oranında sosyal güvenlik
destek priminin kesileceği, bu primin 1/4'ü sigortalı
hissesi 3/4 işveren hissesi olduğu açıkça
vurgulanmıştır. Kuşkusuz sosyal güvenlik destek primi
kesecek işverenin Türk işveren olduğu açık seçiktir.
Bundan başka, Türkiye ile Federal Almanya arasında
imzalanan sosyal güvenlik anlaşmasında da, yaşlılık
aylığının kesileceğine ilişkin bir düzenlemenin de
mevcut olmadığı da söz götürmez”
Bir başka kararda Yargıtay emekli iken
yurt içinde çalışmaya başlayan bir işçinin bile emekli
maaşının kesilmesini anayasal hakkın elinden alınması
olarak kabul etmiştir. Bu kararda
“Dava konusu olayda davacı yaşlılık
aylığının kesilmesi yönünden kuruma yazılı başvuruda
bulunmamıştır. Yaşlılık aylığı almaya devam ettiği bir
dönemde 15'er günden bir aylık süre sigortalı bir işte
çalışmış ve bu çalışması karşılığı prim tahakkuk
ettirilmiştir. Davacı, % 24 oranında sosyal güvenlik
destek primi ödeyeceği yerde bu miktarın çok üzerinde
73. maddeye göre prim ödemiştir. Dahası, mahkemece
davacıya "sosyal güvenlik destek primi adı altında"
ikinci kez prim ödettirilmiştir. Yine olayda kaçak işçi
çalıştırmak ve prim kaybına yol açmak gibi bir durumda
söz konusu değilken sırf yazılı başvuru bulunmadığı
gerekçesi ile davacının yaşlılık aylığının kesilmesi ve
aylarca aylıktan yoksun bırakılması yasaya ve adalete
uygun düşmez. Kaldı ki, davacının imzasını taşıyan
11.4.1997 tarihli 080785 sayılı "tekrar işe giriş
bildirgesi" başlıklı bildirgede sigorta sicil numarası
yerine emekli tahsis numarasının kuruma bildirilmiş
olması 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 63.
maddesinin B bendinde aranan yazılı başvuruya ilişkin
davacının bir irade bildirimi olarak kabul edilmesi
gerektirir. Kurumun böyle bir durumda yapacağı işlem,
iştirakçilerin Anayasal Sosyal Güvenlik haklarını
hatırlatma ve onları bilgilendirme görevini ifa ederek
iştirakçisini 63. madde yönünden tercihini belirlemesi
için uyarmak veya ödenen primlerden % 24 oranında Sosyal
Güvenlik Destek Primi karşılığını bloke ederek,
fazlasına iade etmekten ibaret olmalıydı.
Bunun aksine bir uygulama hem Anayasal
Sosyal Güvenlik ilkesinin özüne hem de anılan 63.
maddenin getirilmiş amacına ters düşer. O nedenle
Kurumun, yaşlılık aylıklarını kesmesi ve ödenen
aylıkları geri isteme kararı alması yasaya aykırıdır”
denilmektedir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 30.5.2001
verdiği bir kararda ”Yaşlılık aylığı almakta iken
yeniden çalışmaya başlayan sigortalıya Sosyal Sigortalar
Kanunu ile alternatifli bir sistem getirmiştir.
Sigortalı hangi sistemi tercih ettiğini açıkça ortaya
koymadan yaşlılık aylığının kesilmemesi gerekir” diyerek
yepyeni bir içtihat ortaya koymuştur. Bu kararda “Dava
konusu olayda davacı yaşlılık aylığının kesilmesi
yönünde Kuruma yazılı başvuruda bulunmamıştır. Yaşlılık
aylığı almaya hak kazandığı dönemde 2 ay süre ile
sigortalı bir işte çalışmış ve bu çalışması karşılığı
tüm sigorta kollarından prim tahakkuk ettirilerek Sosyal
Güvenlik Destek Priminin çok üzerinde 73. maddeye göre
prim ödenmiştir. Yine olayda kaçak işçi çalıştırma ve
prim kaybına yol açmak gibi bir durum da söz konusu
değilken sırf yazılı başvuruda bulunmadığı gerekçesi ile
davacının yaşlılık aylığının kesilerek aylarca aylıktan
yoksun bırakılması yasaya ve adalete uygun düşmez.
Kurumun böyle bir durumda yapacağı işlem,
iştirakçilerinin Anayasal sosyal güvenlik haklarını
hatırlatma ve onları bilgilendirme görevini ifa ederek
iştirakçisinin 63. madde yönünden tercihini belirlemesi
için uyarmak veya ödenen primlerden Sosyal Güvenlik
Destek Primi karşılığını bloke ederek, fazlasını iade
etmekten ibaret olmalıdır. Bunun aksine bir uygulama,
hem Anayasal sosyal güvenlik ilkesinin özüne hem de
anılan 63. maddenin getiriliş amacına ters düşer. O
nedenle Kurumun, yaşlılık aylıklarını kesmeye ve
aylıkları ödememeye ilişkin işlemi yasaya aykırıdır”
denilmektedir.
Konumuza benzer bir olayda Yargıtay Hukuk
Genel Kurulu başlı başına konuyu ele almış ve genel
hukuka, anayasal düzene ve meri kanuna uygun olarak
“Yurtdışındaki çalışmalarını borçlanmak suretiyle
yaşlılık aylığına hak kazanan sigortalının yurtdışındaki
çalışmasını devam ettirmesi halinde yaşlılık aylığı
kesilmez” diyerek konuyu bütün yönleriyle
tartışmanın dışına çıkarmıştır. Kararda
“Başka bir anlatımla, yurt dışında
çalışanların, 506 Sayılı Yasaya tabi sigortalı olarak
değerlendirilmesine olanak olmadığı ortadadır. Hal böyle
olunca, Sosyal Sigortalar Kanununun 60/H ve 62.
maddeleri yalnız Türkiye'de çalışmak suretiyle yaşlılık
aylığına hak kazanan sigortalılara uygulanacağı, yurt
dışındaki çalışmalarını borçlanmak suretiyle yaşlılık
aylığına hak kazanan sigortalılar için uygulanmayacağı
tartışmasızdır. Öte yandan, Türkiye ile Federal Almanya
arasında imzalanan Sosyal Güvenlik Anlaşması'nda da,
yaşlılık aylığı bağlanması için sigortalının işinden
ayrılacağına ilişkin bir düzenlemenin mevcut olmadığı da
söz götürmez.
Bundan başka, bir an için davacıya
yaşlılık aylığı bağlanması için işinden ayrıldığı kabul
edilse de, tekrar çalışmaya başlaması durumunda,
hakkında 506 Sayılı Yasanın 63. maddesinin uygulanacağı
söylenemez. Zira 63/B bendinde öngörülen %24 oranındaki
sosyal güvenlik destek priminin 3/4 oranındaki işveren
hissesini ödeyecek işverenin, Türk işveren olduğu, Alman
işveren olmadığı açıktır”
denilerek konu bütün
yönleriyle vuzuha kavuşturulmuştur.
Yukarıdaki bilgiler
ve ilgili mevzuat birlikte incelendiğinde görülecektir
ki emekli olduktan sonra yurtdışında çalışanların ve
işsizlik ödeneği alanların yurt içinde aldıkları
yaşlılık aylıklarının kesilmesini gerektiren herhangi
bir yasal mevzuat yoktur. Ancak konuya tam anlamıyla
vakıf olamayan bürokratlar biz aylığını keselim, geriye
doğru on yıllık ödenen aylıkları da isteyelim, ilgili
kişi hukuki mücadelesini sürdürür ve davayı da kazanırsa
aylığını yeniden alır, diye düşünmektedirler. Oysa
sosyal güvenlik hakkı, hele hele yaşlılık aylığı ve
sağlık yardımları gibi haklar, vazgeçilemez ve
devredilemez haklardandır. Sosyal ve hukuk devleti
iddiasında olan bir devleti yönetenlerin gri kalmış
mevzuatı devlet lehine yorumlamak gibi bir hakkı ve
lüksü olamaz. Bu tür durumlarda yorum, halk ve vatandaş
lehine olmalıdır. Gerçekten tereddüde mahal bir şey
varsa bu durumda yasal mevzuat gözden geçirilmeli ve bu
tür durumlar yasal hale getirilmelidir. Yoksa işin
kolaycılığına kaçıp, yaşlılık maaşı gibi insanın en zor
zamanda sığındığı bir geliri elinden almak, bu hakkına
ulaşmasını engellemek, derdini makro paşaya anlat demek
idareyi elinde bulunduranlara yakışmaz.
SMMM İbrahim BALCIOĞLU
ibalcim@gmail.com
Diğer makaleleri:
-Odalarda
Yönetimler Nasıl Şekilleniyor
-İstirahatli
Olanların İdareye Bildirilmesi
|