BİZE NEDEN TEK YÜZ
YETMİYOR ?
İnsan ilişkilerimize dönüp baktığımızda; her şeyin bir
iç, bir de dış yüzünden bahsederiz. Bu nerdeyse
kanıksanmış bir hal almıştır. Halbuki her şeyin bir yüzü
vardır. Yani doğru bir tanedir. Olayın oluş şekli
tekdir. Ama biz gerçeği gizleyerek, olayın bir dış
yüzünü yaratırız. Dolaysıyla meselenin bir iç yüzü, bir
de dış yüzü ortaya çıkar.
Bu durum çok nadir hallerde belki büyük bir olayı önleme
adına doğru kabul edilebilir. Bu tür durumlarda iyi
niyet vardır. Ve olayın kötü yönleri gizlenir. İyi
önleri ön plana çıkarılır. Ya da muhtemel bir çatışmayı
önlemeye yönelik olur. Bizim kastettiğimiz kötü niyetli,
şahsi çıkar güden değiştirmelerdir.
Her şeyin gerçeğini gizlemeye başlarız. Bu durum
alışkanlık haline geldiği takdirde; işimize gelmediği,
menfaatimize dokunduğu yerde hep meseleyi çarpıtarak
diğer bir şekilde anlatırız. Hatta bazen normal bir
arkadaşlık ilişkisinde bile, gerçekleri saklarız.
Zararımıza olmayacak ve karşının eline koz vermeyecek
şekilde çarpıtarak olayı anlatırız.
Bu davranışı bazen masum sebeplerle bazen de çıkarımız
için yaparız. Bazen de “kişilik” halini aldığından devam
eder gider.
Bu tutuma “iki yüzlülük” demek yerinde olur. Nedir iki
yüzlülük ? TDK sözlüğünde: Özü sözü bir olmayan, yüze
gülen, riyakâr, mürai olarak tanımlanmıştır. Bu tanımın
uygulamada sonuçlarını yorumlamak gerekirse iki yüzlülük
şu nedenlerle kendini gösterir:
- Çıkarına geldiği için,
- Birini koruma amaçlı,
- Bir şeyi gizlemek amacıyla,
- Kendini güvene almak için,
- Birini kaybetmemek için,
- Korktuğu için,
- Çok sevdiği için,
- Huy edindiğimiz için,
- Güvensizlik nedeniyle,
- Kandırmak için vb. sebepler yüzünden ortaya çıkar.
İki yüzlülük, er geç ortaya çıkmaktadır. Bunu kısa
vadeli çıkarı için kullananlar, belki amaçlarına ulaşmış
olurlar, belki ortaya çıksa da onlar için önemli
değildir. Ancak, karşıdaki kişiyi kesinlikle
kaybederler. Aslında kaybeden tarafın karşıdaki değil,
kendilerinin kaybettiğini çok sonra anlarlar.
İki yüzlülüğü, bazen aile bireylerine, çocuklarımıza
doğruları yanlış söyleyerek de yaparız. Hatta olayın
gerçeğini anlatmanın yanlış olduğunu düşünürüz. Yerine
yanlış bir şeyler uydurarak anlatırız. Çocuklarımızın
her şeyi anladığını ve bizim zekamıza yakın bir zekaya
sahip olduklarını unuturuz. Böylece çocuklarımız da iki
yüzlülüğe alışmış olurlar ki; işte iki yüzlülüğün
temelini ilk burada atarız.
İki yüzlülük kişiler arası ilişkide olduğu gibi uluslar
arası platformda da tartışılmaktadır. ABD'de muhalif
akademisyenler, 'İki yüzlü olmayan bir demokrasinin
inşası' için Uluslararası Demokrasi Vakfı'nı (International
Endowment for Democracy-IED) kurmuşlar.
Bu vakfı kuranların şu sözleri dikkat çekici: 'Amaç
demokrasiyi, en çok ihtiyaç olan ülkede, ABD'de inşa
etmek. Yardım edin. Ülkenizin gerçek başkenti Washington
haline geldi. Yaşamınızı etkileyen yıkıcı kararların
çoğu orada alınıyor.' Diyerek diğer ülke halklarına
çağrı yapıyor. Yani demokrasiler ya da onu uygulayan
Devletlerde iki yüzlü olabiliyor.
Bazen bir yazar ya da Belediye Başkanı bir semtten
bahsederken oranın iki yüzünden bahsediyor. Mesela
“Beyoğlu’nun iki yüzü” diye başlık atabiliyor. Ve
yazısında 1 inci yüzünü;gündüzün Taksim ve Tstiklal
Caddesinde (ana artel) oluşan insan ve tarihi
manzaraları ile gece aynı yerin, bazı kısımlarının iyi
ve güzel yüzü tarif eder.
2 nci yüzü olarak da; İstiklal Caddesinin ara sokakları,
Kasımpaşa, Okmeydanı gecekonduları, Bayramyeri, Sütlüce,
Tophane ve Haliç kıyıları olarak gösterilmektedir. İki
yüzlülük mekanlarda da ortaya çıkıyor. Halbuki Beyoğlu
denince Ülkemizde ve Dünya’da iyi ve güzel diye bilinen
bir ilçe ve semttir. Beyoğlu, genel olarak dışarıda çok
iyi bilinir. İkinci yüzünü ise bizzat yaşayanlar,
yetkililer, oraları tesadüfen görüp fark edenler bilir.
İki yüzlülük kendisini aşk ve sevgide de gösteriyor.
Nasıl mı ? Rahmetli Fecri Ebcioğlu’nun sözünü yazdığı ve
müziğini Franco- Semel’in yaptığı şarkıdan bir dize
güzel izah etmiş aşkın iki yüzlülüğünü:
İki yüzlü aşk aldatır
İki yüzlü aşk ağlatır
İki Yüzlü aşk sonra çok acı hüsran olur
İki yüzlülük, karşı tarafta hayal kırıklığı, acı,üzüntü
ve güvensizlik meydana getirir. Aslında iki yüzlü
insanları sevmeyiz,yanlış yargı ile bakarız ve uzak
dururuz. Sevmememize rağmen kendi ilişkilerimizde,
yinede iki yüzlü olmaya devam ederiz. Yani başkası
yaparsa kızarız ama ne hikmetse kendimiz de yapmaya
devam ederiz.
Ve bakın ünlü şair Ümit yaşar Oğuzcan BENİ KÖR KUYULARDA
adlı şiiri ile belki de bir iki yüzlü aşktan duyduğu
hayal kırıklığı ve acıyı ne kadar güzel anlatmış. Sizce
de öyle değil mi?
Beni kör kuyularda merdivensiz bıraktın,
Denizler ortasında bak yelkensiz bıraktın,
Öylesine yıktın ki bütün inançlarımı;
Beni bensiz bıraktın; beni sensiz bıraktın.
Öte yandan, bir olayın gerçek yüzü dışında, bir diğer
yüzünü (yalan) yaratmamız gerekiyor. Uzmanlara göre
beynin doğruyu söylerken daha az çalışma gösterdiği,
yalan söylemek için ise daha fazla zaman harcadığı ve
çalışma gösterdiği tespit edilmiştir. Tabi bu sadece
doğru ya da yalanın söylendiği andaki durumudur.
Söylendikten sonra yalanın etkileri devam eder. Hatta
başımıza sonradan işler açar, kafamızı yorar. Yalan
beyin olarak da bizi çok yorar. Doğru ise hiçbir zaman
yormaz. Hatta Mark Twain’in dediği gibi: “Her zaman
doğruyu söylersen, ne dediğini hatırlamak zorunda
kalmazsın.” Bu cümleden de anlaşılacağı üzere; bir
müddet sonra kime, olayın iç yüzünü, kime dış yüzünü
anlattığımızı unutur ve pot kırarız. Hatta hata
yapacağız diye hep aklımızda tutmaya çalışırız. Demek ki
doğruyu söylememek yorucu bir şey.
İki yüzlülük bazı kişilerde bir ahlaki sorun olarak da
ortaya çıkar. Belki de birbirimizden etkilenip böyle
davranıyoruz. Öyle ya “herkes doğduğunda iki yüze sahip
ama riyakâr değil.” Ailemizden, arkadaşımızdan,
çevremizden alarak riyakâr (ikiyüzlü) oluyoruz. İçimiz
ayrı, dışa yansıttığımız ayrı,evde ayrı, işyerinde ayrı,
fakire ayrı, zengine ayrı davranıyoruz. Mesela “şu kadın
iyi bakımlı kadındır deriz yüzüne ya da bir yakınına.
Ama arkasından ise paspalın teki deriz.”
Kimse birbirine inanmıyor ve birbirinden şüphe ediyor.
Acaba gerçek mi yalan mı söylüyor diye. Artık çıkar
ilişkileri, ahlaksız tavırlar ve kültürsüzlük o kadar
aldı yürüdü ki; iki yüzlülük genel bir huy haline geldi
nerdeyse.
Bir de iki yüzlü dostlar vardır… Kendi işlerine
geldiğinde çok iyi dost olduklarını göstermeleri, işleri
düşünce sanki her an sizi düşünüyorlarmış gibi
gözükmeleri, tabi bunun yanında kendilerini çok akıllı
zannetmeleri de cabası… Sanki kimse farkında değil.
Yaptıkları kısaca ikiyüzlülük. Bazen acınacak durumda da
olabiliyorlar. İki yüzlü davrandıkları kişilerin anlayıp
da bir şey dememelerini, olgunluk göstermelerini, iki
yüzlü insanlar,karşı anlamamış gibi değerlendirmezler
mi..! Bu da çok komik bir durum olarak çıkıyor
karşımıza…
Sonuç olarak iki yüzlü insanlar samimi değildirler. İyi
bir ahlaka sahip oldukları da söylenemez. İyi ahlak
sahibi ve samimi insanlar kendine ve etrafına karşı
saygılı ve dürüsttürler. İyi ahlaklı insanların
bulunduğu toplumlar gelişmeye daha da açık olur.
Belki toplum olarak geri kalmamızın sebeplerinden biri
de herkesin birbirine inanmaması, güvenmemesi ve
toplumsal olarak pozitif şeylerden çok daha yorucu
meslelerle uğraşmamız sonucunu doğurmaktadır. Dolaysıyla
toplum olarak geri kalıyoruz. Buna bir dur dememiz
gerekmiyor mu sizce ?
Lütfen, bu güne kadar herkes nasılsa öyle idi. Ama bu
günden itibaren samimi olalım. Çünkü, söylediğiniz ya da
duyduğunuz hiçbir şey sır değildir. Görüp de
anlatmadığınız sırdır. Sonradan duyulup rezil
olacağımıza, baştan doğruyu söyleyip vezir olalım.
Bu nedenle, her ortamda ve her kişiye, her şeyin
doğrusunu ama sadece doğrusunu düşünür ve konuşursak
daha sağlıklı bir ruh yapımız olur. Samimi, güven
duyulan ve sevilen kişi oluruz. Ve böylece daha da MUTLU
OLURUZ. Geçici mutluluklar bir gün biter. Maskeler bir
gün düşer. Sonradan üzülmeyelim. Onun için diyorum ki;
ikiyüz tane yüze sahip olalım ama iki yüzlü olmayalım.
Yani iyi bir baba, iyi bir anne, iyi bir arkadaş, iyi
bir meslektaş, iyi bir komşu,iyi bir yurttaş, iyi bir
yönetici …… olalım ama dürüst ve tek yüzlü olmaya
çalışalım. Saygın ve mutlu kalın…
|