BİR VARMIŞ BİR YOKMUŞ...!
Biliyorsunuz uzun yıllardır bir Avrupa Birliği sevdamız
vardır. Son 10 yıldır bu süreç hızlandı. Hızlandı, çünkü
son 3-5 hükümet AB’ye girişi bir politika haline
getirdi. İsteyerek ya da istemeyerek.
Halkımız da genel olarak Avrupa’lı olacağız ve Avrupa’da
serbest dolaşacağız diye sevindi ve destekledi. Bunu
fark eden siyasetçiler de politikalarını buna
yoğunlaştırdı.
Ne Avrupa’lı olmak isteyen halkımız bunun arkasından ne
geleceğini keşfedebildi ne de siyasetçilerimiz.
Siyasilerimiz belki biliyorlardı ama AB’yi istemek
siyasi prim yaptığı için görmezden gelindi.
Bu arada; iş çevreleri Ekonomik açıdan olaylara daha
rasyonel bakıyorlar ama onların tek başına bakışları
yetersiz kaldığını düşünüyorum.
Halkımız;
-Elini kolunu sallayarak Avrupa sokaklarında
dolaşabileceğini,istediği ticareti yapabileceğini,
-Yaşamın kolaylığını ve sosyal devletin olumlu
nimetlerinden faydalanacağını, velhasıl her sıkıntısının
biteceğini düşünmüştü.
Siyasilerimizde biz oy alalım da nasıl olsa uzun bir
süreç sonucunu sonraki hükümet düşünür mantığı ile hiç
hayal etmeyen partilerimiz bile AB’yi bağrına bastı.
Korkuları yoktu çünkü bu ülkede; kamyon iki sağa bir
sola yatıyor. Nasıl olsa sonuç tek bir parti ya da
lidere fatura edilmeyecekti.
Maalesef, hiçbir partimizde DEVLET politikası da yoktur.
Hal böyle olunca gerek vatandaş, gerekse hükümetler
AB’yi çok istedik başımıza gelecekleri bilemeden. AB ile
nelerin geleceğini 10 yılda görerek öğrendik.
Valizi alıp serbest gidecektik ama olmadı.Sınırlar
açılsa da, oralara gidecek paramız yok ki..! Açılmaz
da..! Gidip el arabasında köfte lahmacun
satabileceğimizi hayal ettik ama olmayacağını anladık.
Ülkemizde kokereç ve ciğercilerin kapatılacağını, sütün
açıkta satılamayacağını, süte su katılamayacağını,
istediğimiz zaman yere tüküremeyeceğimizi, istediğimiz
yerde istediğimiz balığı tutamayacağımızı, körpe kuzuyu
kesemeyeceğimizi, 20 tonluk kamyona 32 ton
atamayacağımızı, laboratuar ve hijyen kontrolü olmadan
onlara mal satamayacağımızı, köşe başına çöp
dökemeyeceğimizi, çiş yapamayacağımızı, at eşek
arabalarını kullanamayacağımızı, hayvanları
oynatamayacağımızı,kayıt dışı ticaret yapamayacağımızı,
çevreye istediğimiz gibi zarar veremeyeceğimizi velhasıl
hanımlarımızı istediğimiz gibi dövemeyeceğimizi ve daha
bir çok şeyi öğrenmiş ve anlamış bulunuyoruz.
Bunların olacağını bilenler vardı. Cılız da olsa
söyleyenler, yazanlar çizenler vardı ama hiç dinlemedik.
Zavallı Temel’e mal ediliyor ama bunu bir TEMEL fıkrası
ile bağlamak istiyorum.
TEMEL’İN MEZAR TAŞI
Temel bir gün rahatsızlanır.Kendini iyi hissetmez. Eş ve
çocuklarına, dostlarına ciddi hasta olduğunu söyler.
İlgilenilmesini bekler.Temel’e kimse inanmaz. 3-5 gün
derken Temel, hastalığının ciddiliğini anlar ve
öleceğini düşünerek, mezarını kazdırır. Birkaç gün sonra
TEMEL ölür. Onu defnederken bakarlar ki; mezar taşına
“Size hastayum, hastayum dedim, inandıramadum. Şimdu
inandinuz mu?' diye yazdırmış.
Ne diyelim, ölmeden ya da öldürmeden hiçbir şeyi
düşünerek anlamak istemiyoruz. Düşünerek değil,
yaşayarak öğreniyoruz. Tabi Pahalı faturalar ödeyerek.
Avrupa Birliğinin isteklerinin %90’ı doğru ve olması
gerekenler. Ama toplumumuz buna hazır değil. Kendimizi
kandırıyoruz. Hükümetlerimizin anlayışı ve görüşleri
bunlara uygun değil. NASIL, SAHİ ALIRLAR MI BİZİ..? Bizi
kolay kolay almayacaklarına artık halkımızda inanmaya
başladı. Ne yapmalı.? Tabi ki Avrupa’nın yaşam,sosyal ve
demokratik standartlarını yakalamak için önce toplum
olarak buna çalışmalıyız. Sonra da DEVLET POLİTİKASI
olarak hükümetler,siyasiler,halkımız duruşumuzu net
ortaya koyup haksız istenen %10’luk istekleri de kabul
etmemeliyiz. Ulusal çıkarlarımıza uygun değişikliğe
uğratmalıyız. AB’ ye girmeden de AVRUPALI gibi
yaşayacağımızı onlara göstermeliyiz. Yaşamaya
başlamalıyız.
SON İLERLEME RAPORUNDA NELER VAR..!
08.11.2006 günü AB Türkiye İlerleme Raporu yayımlandı.
15.Aralık.2006 ya kadar ek süre verildi. Ne
istiyorlar..?
-Asker-sivil ilişkilerinde Avrupa standardı olmalı,
-Türkiye, Kıbrıs Rum kesimine hava alanları ve
limanlarını açmalı,
-Ermeni soykırım iddialarını yalanlamak suç sayılacak
ama bizden de bu anlamdaki TCK’nun 301 inci maddesinin
kalkması isteniliyor.Ve diğerleri…
Evet, 35 gün erteleme oldu ve bizden yine bir şeyler
istiyorlar. Ne dersiniz. Her halde bu AB’ ye
gireceğimize artık kendimiz de inanamamaya başladık.
Ama bu düşünce girmeyelim anlamına gelmemeli. Biz toplum
olarak yaşam standartlarımız ve kurallarımızı AVRUPA
düzeyine çıkaralım. Onlar istediği için değil, biz
düşünerek yapalım. Her şey için çok çalışalım. Hijyen
için,kalite için,çevre için,insan hakları için,
demokrasi için,eğitimli ve bilinçli bir toplum için
çalışalım. Onlar bizi almak zorunda kalsınlar. Unutmayın
kimse kimseye beleş bir şey vermiyor. Hayatta ne
istersek isteyelim önce bir düşünüp değerlendirelim. Ama
her şeyi. Sonra beklentiye girelim. Hoşça kalın. Bol
düşünceli günler dileğiyle…
ECEVİT’İ DE KAYBETTİK
Dedim ya hep kaybettikten sonra önemsiyoruz. Geçen hafta
Eski Başbakanlarımızdan, dürüst politikacı, kişilikli ve
duruşu olan bir insanı da kaybettik. Dikkatimi çeken
taziye defterine yazılanlardı. Uç sağ görüşe sahip bir
partinin taraftarı şöyle yazmış “ Ben şu partinin
sempatizanıyım ama ECEVİT dürüst ve gerçekten milliyetçi
bir insandı.”
Polis koruma müdürünün söylediği de ilginçti : “ Hiçbir
gün çöp poşetini almamıza izin vermedi. Hep kendi evden
çıkarken çöp bidonuna atardı”. Başbakanlığında Tofaş’ın
Kartal marka arabasına binmesi ve hiçbir baskıya boyun
eğmemesi ile tanıdık. Temel gibi bizim toplumumuzda
kendimizi ancak ölünceye kadar tanıtabiliyoruz.
Ecevit’de de böyle oldu.
Ama ECEVİT’i dürüstlüğü,mütevaziliği,dik duruşu ile hep
anacağız. Hepimizin başı sağ olsun.
Hüseyin
BOZKURT
Yeminli Mali Müşavir
huseyinbozkurt@firatymm.com
Fırat YMM
Gaziantep |