GÜVEN
Yaşamımızda en çok ihtiyaç duyduğumuz duygulardan biri de
güvendir. Güveni, bir şeye veya kişiye inanmak, bir şeyden
emin olmak olarak ifade edebiliriz.
Güven ile ilgili öne çıkan en önemli kavramlar ise güven
duymak, güven vermek ve özgüvendir. Güven duymak, insanın
başkalarına inanması, güven vermek başkalarının bize
inanması ve özgüven ise insanın kendine güvenmesi, kendi
düşündükleri ve yaptıklarından emin olmasıdır. İdeal olan,
her üçünün bir insanda bulunmasıdır.
Her üç boyutunun da varlığı bize huzur veren bir duygudur.
Güven duymamak insanı dengesiz, korkak, endişeli, abartılı,
kontrolsüz, mutsuz, gergin ve huzursuz kılar. Öte yandan
özgüveni olmayan kişilerin, başkasına güvenleri de az
olduğundan, başkalarının kendilerine güvenmelerini de
önemsemezler.
Kendine, başkasına güven duymak ve kendine güven duyulması
iş hayatımızda, aile hayatımızda, ticari hayatımızda ve
kişisel yaşamımızda çok önem arz eder.
Güven, bazen yıllarca bin bir emekle oluşturulan ticari
itibardır, bazen trilyonlara eşit bir entelektüel sermaye ve
bazen ise varlık sebebimizdir. Çok zor kazanılıp, kolay
kaybedilir. Bir bilmece olarak sorulsa herhalde “Zor
kazanılıp, zor elde tutulan ve kolay kaybedilen şey nedir”
diye sormak mümkün olurdu.
Sevgi, aşk ve evliliğin temel taşıdır. Güven duymadığımız
birini asla sevemeyiz. Karşıda bize duymalıdır sevilmek
için. Özgüveni olmayanlar, kendileri de dahil hiç kimseyi
sevemezler. Sadece kendilerini sevdiklerini zannederler.
Dostluklar, arkadaşlıklar ve gerçek sevgiler güven üzerine
kurulur. Güven öyle bir duygu ki; bazen ölümden korkmadan
yaşam sebebimiz, bazen de son nefesinizi vermek için uğruna
beklediğimiz bir eldir. Tıpkı aşağıdaki öyküdeki gibi…
Geleceğini biliyordum
Asker, en iyi arkadaşının az ilerde kanlar içinde yere
düştüğünü gördü. Ateş yağmuru altındaydılar. Tam siperden
dışarı doğru bir hamle yapacağı sırada, başka bir arkadaşı
onu omzundan tutarak tekrar içeri çekti,
-Delirdin mi sen? Gitmeye değer mi? Büyük bir ihtimalle
ölmüştür. Artık onun için yapabileceğin bir şey yok. Boşuna
kendi hayatını tehlikeye atma.
Fakat asker onu dinlemedi ve kendisini siperden dışarıya
attı. O korkunç ateş yağmuru altında arkadaşına ulaştı. Onu
sırtına aldı ve koşa koşa geri döndü. Birlikte siperin içine
yuvarlandılar. Fakat cesur asker yaralı arkadaşını
kurtaramamıştı. Siperdeki diğer arkadaşı;
-Sana değmez demiştim. Hayatını boşu boşuna tehlikeye attın.
-Değdi, dedi, gözleri dolarak,değdi…
-Nasıl değdi? Bu adam ölmüş görmüyor musun?
-Yine de değdi. Çünkü yanına ulaştığımda henüz sağdı. Onun
son sözlerini duymak, dünyalara bedeldi benim içim. Ve
hıçkırarak arkadaşının son sözlerini tekrarladı:
-Geleceğini biliyordum… Geleceğini biliyordum… dedi.
Öyküdeki gibi; güven vermek önemlidir, güven duymak da. Ama
en önemlisi duyulan güveni boşa çıkarmamak.
Genellikle farkındalığını yakalamış kişiler, kendi olumlu ve
olumsuz yönlerini görebilmekte ve buna göre yargı
oluşturabilmektedirler. Ve bu insanlar hayata olumlu bakıp,
sınır ve güçlerini iyi bilerek, savunma mekanizmalarını çok
verimli kullanıyorlar. Bu kişiler, kendileri ile barışık
olup, özgüveni yüksek kişilerdir.
Farkındalıkları gelişmemiş kişiler ise; sorunlar karşısında,
daha suçlayıcı, mazeret arayıcı, çözümden çok, başkalarını
suçlamayı yeğleyerek sorundan kaçma, duygularını bastırıp
sorunu yok saymaya çalışmayıp, olayları çarpıtıp
sorumluluğunu kendi dışındaki kişi ve olaylara yöneltme gibi
tavırlara giriyorlar.
Özgüvenin temelleri, küçük yaşlarda yetiştiğimiz ortam,
aile, eğitim, çevre,inanç durumuna göre atılır. İnsan
zihninin geliştiği 0-6 yaş arasındaki yaşamımız, edindiğimiz
korkular, bilinçaltılar, yanlış duygular ve düşünceler
zekamızı şekillendirdiğinden, güven duygusu ve özgüven de bu
yıllarda oluşur. Onun içindir ki bu yaş grubundaki
çocuklarımızın yetişmesi ve eğitimi çok önemlidir.
Güven duygumuzun güçlü olması ilişkilerimizi açık, adil ve
dostça kurmamızı sağlar. Bu durum bizi mutlu kılacağı gibi
ilişkilerimizin gücü ve kalitesini de arttırır. Öyle ise
özgüvenimiz olmalı öncelikle. Bunun için farkındalıklarımızı
yakalamalıyız. Kendimizi tanımalı ve güvenmeliyiz. Sonra da
güven vermeliyiz çevremize ve bizde inanmalıyız herkese.
Güvenmeliyiz ama tedbiri elden de bırakmamak gerek. Ne
yazıktır ki; büyük yolsuzluk ve güven sarsıcı olaylar,
karşıya bir miktar güven verildikten sonra uygulanmaktadır.
Bu da bir kişiye güven duymak ile işimizdeki görevimizi
eksik yapmamızın ayrı ayrı şeyler olduğu anlamına geliyor.
Örneğin bir müşteriniz önce sizden küçük veresiye mal alır
ve paralarını gününde öder. Herhangi bir çek senet
almazsınız. Üçüncüsünde yüklü bir alış veriş yaparak ortadan
kaybolabilir. Güvenmek güzel bir duygu ama bu bize
kaybettirmemeli. Öte yandan kaybetme korkusu ile kimseye
güvenmemek te yanlış. O halde küçük de olsa alacaklarımıza
belge alırsak baştan risk almamış oluruz. Güvenimiz de
sarsılmaz.
Güvensiz olmak ayrı bir şey, tedbirli, uyanık ve temkinli
olmak ayrı bir şeydir. Bir şeyi sorgulamak, araştırıp
öğrenme veya baştan açık bilgiye ulaşmak isteği her zaman
karşıya güvensizlik değildir. Kısaca güven duyma körü körüne
olmamalı.
Kişi olarak özgüvenimizi sağladıktan sonra, güven veren bir
kişi olmaya çalışmalıyız. Bunun için yapmamız gereken tek
şey ise; devamlı olarak söylediği ile yaptığı şey aynı olan
kişi olmaktır. Atalarımız “özü sözü bir olmak” olarak ifade
ederler bu durumu.
Ayrıca, özgüvenimizi arttırmak için; iyi şeylere yönelmeli,
pozitif düşünmeli, tecrübelerden ders almalı, basitliğe önem
vermeli, gerçekçi hedefler belirlemeli, cesaretli olmalı,
devamlı öğrenmeli, faydalı şeyler yapmalı ve değişime açık
olmalıyız.
Güvenilir bir kişi olmanın yolu ise; şüpheci, eleştirici,
negatif,yargılayıcı, suçlayıcı bir kişilik yapısını terk
ederek daha olumlu, pozitif ve dinleyen, anlayan, çözümsel
düşünen ve iletişime açık bir yapıyı benimseyen bir kişi
olmaktan geçer. Açık ve net olmalı, yalandan uzak durmalı,
yalnızlık ve korku yaratan olaylardan uzak kalarak kendi
özgüvenimizi sağlamalıyız.
Güvensizliği, toplum kendi yaygınlaştırır gibi görünse de
kişilere çok görev düşmektedir. Bu gün için, özgüveni
olmayan, güven vermeyen ve güven duymayan bir toplum halini
almışız. Ne Devlet vatandaşa güvenir, ne de vatandaş
Devletine..! Politika ve politikacıya güven duymuyoruz.
Velhasıl hiçbir şeye ve kimseye güven duygumuz kalmamış.
Ekonomiye güvenmiyoruz, kurlara ve borsaya güvenmiyoruz.
Yıllarca kesintiler yapılıyor konut edindirmek savıyla ama
yıllar sonra birikimini bir elbise parası olarak alan bir
insanın hiçbir şeye güveni kalmıyor tabi.Konunu boyutu çok
geniş ama kişiler olarak bu güvensizlikler de bizde pay
sahibiyiz. Kendi düşüncemizi kullanmıyoruz, bazen takılıp
gidiyoruz, sıkıntıya düşünce de kimseye güvenimiz kalmıyor.
O halde önce kendimizi sorgulamamız lazım. Bireyler olarak,
bir benle bir şey olmaz demeyip, çevremize güven salmalı,
kişilere güven duymalıyız.
Bir araştırmaya göre Brezilya’dan sonra insanı birbirine
güvenmeyen ikinci ülkeyiz. Her şeyimizi güvensizlik üzerine
kuruyoruz. Kızımızı evlendirirken bile şu kadar altın
takılacak, şu kadar güvence verilecek ya adam boşarsa diye
başlıyoruz. Altınların güvence olduğunu sanarak neleri göz
ardı ettiğimizi bir baştan bilebilsek. Bazı güvensizlikleri
de plansızlığımız, nüfus artış hızımız, eğitimsizliğimiz ve
hesapsız yaptığımız işlerden kaynaklanıyor ülke olarak. Bin
bir mücadele ile üniversitelere girip sonrada okul bitince
işsizler ordusuna katılarak güvensizlik doktorası yapan
gençlerimiz iş bulacaklarına ve yarınlarına nasıl
güvensinler..! Aslında biz fakir bir ülkeyiz ama
güvensizlikte pek zenginiz. Ne dersiniz aslında güven
fakiriyiz.
Kişiler olarak hiç vakit kaybetmeden farkındalığımızı
yakalamlı, olumlu ve olumsuz yönlerimizi keşfetmeli,
olumsuzluklara karşı tavır geliştirmeli, pozitif olmalı ve
güven oluşturma ile ilgili bir şeyler yapmaya hemen
başlamalıyız. Küçük çocuklarımızı yalan yanlış ve korkularla
değil, sevgi ile büyütmeli ve yetiştirmeliyiz ki; diktiğimiz
güven fidelerimiz, geleceğin mutlu,güvenli ve özgüvenli
ormanlarını oluştursun.
Hüseyin Bozkurt
Yeminli Mali Müşavir
Fırat YMM Gaziantep
03.09.2008
-ŞARTLAR
-Yazarın diğer makalelerini okumak için
tıklayınız
|