Muhasebe Rehberi sayfasına gitmek için tıklayınız

Muhasebe  

Maliye

Vergi

Sigorta

İletişim

  BEŞ DAKİKA ARA !... :  MAKALE:  01.03.2007    

ara

 Ana Sayfa 

        Staj-Stajyer Rehberi

Makaleler 

Danışma Hattı 

                  Pratik Bilgiler

Beş Dakika Ara 

          2007 Uygulamaları


 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Ebru OLUR
 

Beş dakika ara...

Kültür Sanat Yazarı
 

 

 Hasbihâl-i aşk... II

 

Hani senin bana geldiğin geceyi hatırlarsın, gök yüzü kapkaraydı ve bir damla yağmur vermiyordu bulutlar. Kara günler getiriyordu sabahlarım. Yorgundum, bıkkın ve çığırından çıkmış bir yalnızlık vardı yanımda.

O gece derin yalnızlığımı delen bir sesle irkildim. Bu ses benzersiz fakat tanıdık bir sessti, kapıyı çalışında, derinden tıkırdatışında bir başkalık vardı, sezmiştim gelen eski bir tanıdıktı. Hani kalû belâdan gelen bir tanışıklık, irkilirken bu yaban tanışıklıktan, seyriyen ayaklarımla kapıya ilerledim ve sen duruyordun karşımda. O yorgun hani o dargın halinle karşımdaydın. Seni tanımakta güçlük çektiğimi düşündüğün için bana gücenmiş bakışlarını hatırlarım hâlâ, o alıngan bakışlarınla ayaklarının altına alıp ezmiştin yüreğimi. Oysa ben en sessiz halinden bile tanırım seni.

Geldiğin o gün bittiğim gündü benim, sana minnetten öte bir can borcum var şimdi, beni o dehliz karanlıklara salan fikrimi ve kalbimin sesini duymam için o halinle bana gelişini unutamam asla, her türlü minnete ve borca amenna dedirten cinstendi. Seninle o hasbihalimizde, bana anlattıkların var ya, gözlerimin içine içine bakıp, “bak” deyişin;

‘Bana iyi bak, ben ki her insan kalbini ve aklını yönetenim ve kıymeti en az bilinenim, insanların hayatında heba olup gidenim yine de ayaktayım ve bak tüm yenilgilerimle birlikte tamam olacak tattayım.

Sen insan suçu, sen insan buhranı, sen insan azlığı ve çokluğu, yaralarının kabuklarından beslenen içinle, kavruk insan tohumu, bir kez yaktılar seni diye bana bu küsmelerin nedir? Benim üzerime suç deyip saydıklarını söyle, şu yaralı halimle gelmişim kapına, bu eşiğine düşmelerimin sence anlamı ne?

Beni yaralayıp kurusun diye bir kenara itenlerin hıncı var hep içimde. Beni böyle az edişlerinin intikam özlemi var serimde. Beni iki paralık ettiler diye, beni dirhem dirhem bitirdiler diye. Kursağıma kum, kursağıma çakıl doldurdular da sesimi soluğumu kestiler diye, onlara kin bağlasam da, bekliyorum bak hâlâ damarlarımda tükenmeyen bir sabırla.

Sen iyi biliyorsun ki ben bunu hiçbir tarihte, hiçbir asırda, hiçbir medeniyette, hiçbir kavimde hak etmedim. Bu hak etmeyişlerime rağmen, usandım yeter demedim. İntikam çığlıklarından ordular yolladın üzerime, bak bu perişan yırtılmış hallerimin nedeni oldun! Kimliğime vurduğun yaftaları almazsan üzerimden, sana intikam nedir ben öğreteceğim!

Hayır, hayır! Benim intikamım öyle kolay, böyle yoz olmayacak bilesin. Ben harimime soktuğumda insanı, beni böyle satacağını, sancıtacağını beni böyle yaralayacağını bile bile gel demişim, niye? Bilirim bunu istemezsin, hatta bu söylediğimi laftan bile saymazsın, çünkü sen bana karşı hürmet eden ve direnenlerin en delilerindensin! Delisin, çünkü bilirim ki bana en çok sahip olan da en az bulan da beni candan aziz bilen de sensin. Candan aziz bildiğine canan bir tarafa, can içre canlar feda edebilensin. Bu yüzden sana geldim; kıymetimi bilenin kıymetlisiyim dedim de geldim! Bunu bile bile kolaya kaçtın sen, faturası yalnızlık dedin benimle konuşmayı benimle yâren olmayı reddettin.

Şimdi kalk ayağa, ve ilk ve son bir kez daha bak bana, gözlerime içimin içine bak, sana sakladığım kimsenin seyreylemediği sadece sana has alemlerin eşiğinden geçireceğim seni. İzimi süreceğin bir bulut var gözlerinde, baktığın her yerde sana eşlik eden bir bulut, sana değdikçe beni çoğaltan bir bulut, içinde benim gözlerimden akan bir nehir var senin ta yüreğinde. Senin var oluşun benim var oluşuma denk düşecek, bir dehliz olsa da alem geçeceğiz el ele. Bir bebek hevesinde, bir cennet sevdasında buluşacağız seninle var olan her yerde. Beraber göstereceğiz öğreteceğiz, bizi bilmeyenlerin canına kan gibi sızacağız birlikte.

Vatan olacağız seninle, bayrak olacağız, yar olacağız, can olacağız, kul olacağız demişim, çekinmeden gözlerinin içine girmişim, gösterdiğin yere yerleşmişim. Ben ki kimseden izin istemeyenim, sana izin ver demişim. Ben ki sana tüm bunları anlatmıştım ve ben anlattıklarımı kulağına sır diye bağışlamışım. Bu muydu sana verdiğimin bana gelecek bedeli? Yani bana küsmelerin, yani beni yok etmelerin, ben ki en asil bilinenleri kendime köle etmişim, - ki bilesin sen değil iki cihan olsa başıma çöken, elimin tersiyle iten yerle bir edenim- senden mi çekinip yerineceğim!?’ demiştin


Vatan olacağız seninle, bayrak olacağız, yar olacağız, can olacağız, kul olacağız demişim. Çekinmeden gözlerinin içine girmişim, gösterdiğin yere yerleşmişim. Ben ki kimseden izin istemeyenim, sana izin ver demişim. Ben ki sana tüm bunları anlatmıştım ve ben anlattıklarımı kulağına sır diye bağışlamışım. Bu muydu sana verdiğimin bana gelecek bedeli? Yani bana küsmelerin, yani beni yok etmelerin, ben ki en asil bilinenleri kendime köle etmişim, - ki bilesin sen değil iki cihan olsa başıma çöken, elimin tersiyle iten yerle bir edenim- senden mi çekinip yerineceğim!?’ demiştin…

Ben işte o günden bu yana karşında durup titreyen ruhumla, seni bana yollayanın af makamına gönderdiğim dualarımla ayaktayım. Yüreğimde damıtıp kutsalım edeceğim diye seni söz vermişim. Söz ki yayından çıkmış ok gibidir. O söz ki ‘sen’dir. Bildim ki nişangahın da ‘ben’dir. Dönüp dolanıp geleceğim yer senin eteğindir. Yerin ki kalp otağımın merkezidir. Dilin ki tüm lehçeleri alt üst edendir. Dilsizi söylegân kılan senin dilindir. Tüm kapıları kırıp geçen senin ismindir. Duramaz senin önünde dağlar gibi olsa da melâl, esrik bir bakışınla bile her tahtı viran edersin. Bildim ki sana büyüklük olmazmış, büyüklük senin kanından gelen bir iksir. İksir ki damar damar deliliktir. Delilik ki tüm doğruların hesapsız ve günahsız merkezidir. Gayrı nedenlerim kalmadı sana, nasılların derdindeyim… Sana eğik bu baş ile peşimdeyim.

Şimdi, önce kendi adıma, seni tüm saçmalıklarına mazeret yapanlar, seni tüm rezilliklerine ortak edenlerin inadına, seni sakınıp saklamaya, her halime en temiz halin ile katmaya ahd etmişim.

Yazarken kalemime kuvvet, okurken içime bereket, bakarken gözlerime kuvvet, bakışımın değdiği her kareye sûkûnet, dudağımdan dökülen her kelimeye inanç, başıma taç bildiğim her değerime kutsalım, elimin değdiği her nesneye hürmetimsin, sana dair ne varsa görmeyen gözlerden âlâ tutup seni, hakkını vereceğim diye yeminime, yeminimin sızlattığı ciğerime, ciğerimde sancı diye sakladığım bıçağına, bıçağının ucunda sallanan hayatıma, hayatımın iki dudağında saklanan sırrına, sırrımın beni alıp sana sarıp sarmalayışlarına, kimliğime yapıştırdığım yaftalara ve bu katlanışlarıma, kaskatı kesilişlerime bedel yine az kalışlarıma, ne olursa olsun sana sıddıkıyyet makamında kalmaya, uğruna baş koymaya yeminim var. Yaşadığım ve tattığım her şeyin üzerine senden bir kanat vermişim ki olmak için seni seçmişim.

Ben seni, bana kul diyenin azametinde, benimle konuşan kuran dilinde, göğümde çınlayan ezan sesinde, Medine’nin sokaklarında salınan peygamberin siretinde ve suretinde, ben seni, altında uyuduğum bayrakta, vatan dediğim bu toprakta, ben seni, annemin koynunda, atamın dağ gibi duruşunda, ben seni, rüzgarın saçıma bıraktığı izde, gözlerime hapis olan mavide, ben seni, içimdeki gayyaların ortasında, cennet heveslerim de, ben seni, kalemime akan kelimelerde, okuduğum kitaplarda, ben seni, kurduğum ve gördüğüm her rüyada, ben seni, yar deyip yüzüne baktığımın nazarında, ben seni, bildiğim tüm yolların sonunda ve başında, dağda ve taşta, içte ve dışta, ben seni, korkularımda, kaygılarımda, öfkelerimde, sevmelerimde, bildiğim ve bilmediğim her halimle, içimin haritası bellemiş senin varlığında kendimi bilmiş seyretmişim,s en başıma taç olansın.

Sinemdeki et parçası bu balçık seninle hayata erendir. Sözün üzerine söz demedim, sen konuşunca ben kelimelerime sus emri verdim. Yüreğime arş emri verensin, kudretine hayran olduğum, avaz avaz bağıran sesine ve sessizliğine ben senin her haline vurgunum.

Ey gönlümü gönlünden alıp süzdüğüm. Ey kahrını ve hasretini gecelerimin göğsünden emzirip büyüttüğüm. Ey her gece kalbimi ateşler içinde masmavi bir denizden yürüttüğüm. Ey alnımı dayayıp eşiğine yüz sürdüğüm. Ya hep ya hiçsin diyen efsaneler ardından koşup kaf dağına sürgün olduğum. Direnip dayanışlarımla yorgunluklarımı yorduğum. Senden gayrı olur mu bu yürek!? EY ŞİDDET-İ MUHABBET, sen ki nazar-ı kalb-imin kıblegâhısın, mübde-i alem nişanısın. Cümle alem dursun beride, tek sen üstüme yürü de, seyreylesin yeryüzü ve arş-ı âlâ, nasıl boyun bükülürmüş ‘AŞK’a. Nazarın bana her dokunuşunda bir değil, hesapsız baş sunacağım sana…

Yeminim olsun ki telli duvaklı günüm gibi, can sunacağım ‘Aşk’ı YARADANIMA, ‘Aşk’ın TEK MAKAMINA!

 

 

Copyrıght © 2005-2007  www.muhasebenet.net- Türkiye'nin muhasebe rehberi. Her hakkı saklıdır.