Torba Kanun'da
yurtdışındaki gurbetçi işçilerin durumu
İnşaat ve otomotiv sektörü, Türkiye
ekonomisinin motor sektörleridir. Özellikle inşaat
sektörünün emek yoğun niteliği, bizim gibi genç ve
vasıfsız işsiz oranının yüksek olduğu bir ülkede işin
sosyal boyutunu daha da önemli kılmaktadır. Sektör
sadece ülke içerisinde değil, dünyanın dört köşesinde
her gün yeni bir başarı öyküsü yazmaktadır. Bu alandaki
yetenek ve kapasitemiz uluslararası alanda da kabul
görmüştür. Bunun en güzel örneği, gündemdeki
Venezuela'nın petrol karşılığı inşaat yapımı teklifidir.
Öyle ki inşaat sektörünün ülke sınırlarını aşan çalışma
şekli, beraberinde bazı sosyolojik olguları da
getirmekte.
Örneğin şantiyecilik kültürü, üzerinde başlı başına
sosyal araştırmalar yapılması gereken bir konudur.
Şantiye sistemli çalışma inşaat işçisi ve ailesi için
bir tür yaşam tarzı olmaktadır. Yine sektörün yurtdışına
açılmasıyla birlikte, sektör çalışanlarında bazen trajik
sonuçlara yol açan ailevi sorunlar da yaşanabilmektedir.
SADECE İNŞAAT DEĞİL
Özellikle eski doğu bloğu ülkelerine çalışmak üzere
giden işçiler ve ailelerinde hatırlanması hiç de hoş
olmayan olaylar mevcuttur. Nitekim birçok firma artık
çalışanlarıyla özel sözleşmeler yapmakta. Temel maaşını
Türkiye'deki aile fertlerinin banka hesaplarına yatırıp,
oradaki işçiye ise sadece elden fazla mesai ücretlerini
ödeme yolunu tercih edilmektedir.
Sadece inşaat sektöründe değil, Türk işverenlerce
üstlenilen pek çok sektördeki işler için, yurtdışına
götürülen işçiler ve burada kalan ailelerin sosyal
güvenlik sorunları da sıkıntılı bir konudur.
Örneğin sayıları artık binlerle ifade edilen dünyadaki
Türk okulları ve buralarda çalışanlarının sosyal
güvenlik mevzuatı açısından durumu, inşaat sektöründen
bile önemlidir. Çünkü inşaat ve benzeri sektörlerdeki
çalışmalar birkaç yılla sınırlı olurken, bu okullarda
görev yapan başta öğretmenler olmak üzere eğitim
personelinin yurtdışındaki çalışmaları uzun yıllar
sürmektedir. Onlar açısından da bu çalışma biçimi bir
yaşam tarzına dönüşmekte ve ömürlerinin önemli bir
kısmını yurtdışında çalışarak geçirmektedirler.
Yurtdışına çalışmak üzere götürülen kişiler için,
gidilen ülke ile sosyal güvenlik sözleşmemizin olup
olması önemlidir. Ancak çoğu kez olduğu gibi, sosyal
güvenlik sözleşmesi olmayan ülkelerdeki çalışmalar
açısından sıkıntı daha büyüktür. Sosyal güvenlik
kanunlarıyla bu kişilere yurtdışı borçlanma hakkı
verilse bile, daha çok burada kalan aileler açısından ve
özellikle de hastalık sigortası yönünden sorunlar
yaşanabilmekte. Keza yurtdışı borçlanması için gereken
paranın biriktirilebilmesi de ayrı bir mesele. Daha çok
inşaat türü işlerde bazı firmaların, merkez büro
işyerlerinden, yurtdışına götürdüğü işçilerin sigorta
bildirimlerini yaptıkları da görülmüştür.
AİLELERİN DURUMU
Ancak bu türden bir uygulama kanunların mülkiliği
prensibine aykırı olmaktadır. Nitekim 5510 sayılı
kanunla bu alanda da bazı önemli adımlar atılmıştır.
Bunların başında, yurtdışı borçlanmasının dolar bazında
değil de Türk Lirası üzerinden yapılabilmesi imkanı
gelmekte. Yine ikinci bir adımla, ülkemiz ile sosyal
güvenlik sözleşmesi olmayan ülkelerde iş üstlenen
işverenlerce, yurtdışındaki işyerlerinde çalıştırılmak
üzere götürülen Türk işçiler kısmi sigortalı
sayılmışlardır. İşverenler bu kişiler için kısa vadeli
sigorta kolları dediğimiz işkazası- meslek hastalığı,
hastalık ve analık sigorta kolları ile genel sağlık
sigortası primi ödemekle yükümlü tutulmuşlardır. Bu
değişiklik yurtdışına çalışmak üzere götürülen işçilerin
orada geçirdikleri işkazası ve meslek hastalığında
güvence altına alınmasını sağlamakta. Ama daha da
önemlisi, burada kalan ailesinin genel sağlık sigortası
güvencesine kavuşması anlamını taşıyor.
5510 sayılı kanunda bu alandaki önemli bir değişiklik de
yurtdışına çalışmak üzere götürülen işçiler için ayrıca,
isteğe bağlı sigortalı olmak ve böylece uzun vadeli
sigorta kolları dediğimiz malullük, yaşlılık ve ölüm
sigortaları primlerinin ödenebilmesi imkanının
getirmesiydi.
İSTEĞE BAĞLI SİGORTA
Üstelik bunların isteğe bağlı sigorta primlerine genel
sağlık sigortası prim oranı dahil edilmemekte. Kısacası
isteğe bağlı sigortalı olmak tercihini de kullanan bir
yurtdışı çalışanı, bir anlamda sanki Türkiye'de
çalışıyormuş gibi sosyal güvencesini devam ettirebilme
hakkına sahip olabilmekte. Nitekim yurtdışına işçi
götüren pek çok firma da zorunlu kısa vadeli sigorta
primleri yanında, işçileri adına isteğe bağlı
sigortalılık başvurusu yaptırıp, sosyal yardım ödemesi
şeklinde onların emeklilik primlerini de isteğe bağlı
statüsünde ödemeye devam etmekte.
Ancak uygulamada 5510 sayılı kanunun yapısından
kaynaklanan bir çelişki söz konusuydu. Çünkü isteğe
bağlı sigortalılık 4/b (eski Bağ-Kur)statüsüne alındı.
Oysa bu kişiler bir yandan hizmet akdiyle çalışmakta,
diğer yandan emekliliklerinde bağımsız çalışan
statüsünden emekli edilme durumuyla karşı karşıya
kalmakta. Yine isteğe bağlı sigortalı olmayıp da yurda
dönüşlerinde, önce 4/a statüsünde bir işe girip, sonra
da yurtdışı borçlanması talebinde bulunmaları halinde,
borçlandıkları çalışma süreleri 4/a (eski SSK)
statüsünde kabul edilmekte. Bu durum 5510 sayılı kanunun
en fazla eleştirilen yönlerinden birisi. İşte Meclis
Genel Kurulu'nda görüşülmekte olan Torba Kanun ile bu
konuya kesin bir çözüm getirilmekte.
Yurtdışına çalışmak üzere götürülen işçinin ödediği
isteğe bağlı sigortalılık süresi, 4/a (eski SSK)
statüsünde çalışma olarak kabul edilmektedir. Böylece bu
kapsamdaki çalışanların işçi gibi çalışıp, işveren gibi
emekli olmasının önüne geçilmiş olacak.
Celal Kapan |