Ekonomik gidişat
Geçtiğimiz hafta şubat ayı
enflasyon rakamları açıklandı.
Rakamlara bakıldığında ilk göze çarpan unsur ÜFE ile
TÜFE değişim oranları arasında önemli farklılığın
olması. Rakamları tekrar hatırlayacak olursak:
ÜFE'de aylık değişim %1.72, TÜFE'de %0,73 oldu. Bir
önceki yılın aynı ayına göre ÜFE'de %10,87, TÜFE'de
%4,16 artış oldu. Özellikle TÜFE'deki %4,16 artış
kamuoyuna son 41 yılın en düşük yıllık artışı olarak
yansıdı. Enflasyonun seyrini daha gerçekçi gösteren
yıllık ortalamalara bakıldığında ise rakamlar ÜFE'de
%9,23, TÜFE'de %7,76 oldu.
Aslında bu oranlar piyasa beklentilerinden çok
farklı gelmedi. Bir önemli konu yıllık çekirdek
enflasyonun, yükselişini sürdürerek önceki aya göre
0.6 puan artması ve % 3.78 olmasıydı. Aylık değişim
tarım sektöründe %2,15, sanayi sektöründe %1,63
oldu.
ÜFE'deki artışın en önemli kaynaklarından biri
%12,15 ile ham petrol ve doğalgaz oldu. Bu arada,
şubat ayında gıda ve alkolsüz içecekler grubu yıllık
enflasyonu bir önceki aya kıyasla 2,53 puan azalarak
%4,53 seviyesine gerilemiştir. Bütün bunlara rağmen
kur etkisinin dışında önemli bir fiyat baskısının
olmadığı söylenebilir.
Öte yandan TÜİK tarafından dün açıklanan rakamlara
göre ocak ayında sanayi üretimi endeksi 2010 yılı
Ocak ayına göre %18,9 artış göstermiştir. Takvim
etkisinden arındırılmış rakam ise %18,8, takvim ve
mevsim etkisinden arındırılmış olarak bir önceki aya
göre %0,5'lik bir artış olmuş. Sanayi üretiminde
yıllık artıştaki en önde gelen sektör %20,5 ile
imalat sanayi olmuştur. Rakamlara çok daha fazla
girmeden bu veriler ışığında geleceğe bakışı
değerlendirmeye çalışalım.
Ortadoğu'daki kaynamanın da etkisiyle özellikle ham
petrol fiyatlarındaki artış eğiliminin devam ediyor
olmasının ÜFE üzerindeki baskıyı bir süre daha devam
ettireceği açık. Avrupa Merkez Bankası'nın nisan
ayında faiz artırımına gidebileceğine yönelik
açıklaması ile euro hem dolara karşı hem TL'ye karşı
değerini bir miktar daha artırmaya devam ediyor.
Aslında bunlar TCMB'nin ve BDDK'nın aralık ve ocak
ayında aldıkları tedbirlerin özellikle kur
üzerindeki etkisini daha kalıcı hale getirmeye
başladı. Bu nedenle Merkez Bankası'nın mart ayında
ve hatta önümüzdeki birkaç ay daha herhangi politika
değişikliğine gitmesine gerek bulunmamaktadır.
Her ne kadar karşılık oranlarındaki artışa rağmen
kredi hacmindeki artış hızının yavaşlamadığı
görülmekteyse de, bunun çok olumsuz olarak
algılanmaması gerektiğini düşünüyoruz. Aslında
önümüzdeki günlerde yeniden yapılandırma yasası
çerçevesinde kullandırılacak krediler ile bu hacim
biraz daha artabilir. Ancak bu amaçla kullandırılan
krediler vergi veya sigorta prim borcuna karşılık
ödeneceğinden, bunun enflasyon üzerinde olumsuz bir
etkisi olmayacaktır. Ekonomideki değişmelere günlük
değişmelerden ziyade daha uzun vadeli bakmak elbette
daha sağlıklı sonuç verecektir. Bu açıdan
bakıldığında mevcut gidişatta cari açığın hedefler
doğrultusunda seyretmesinde şu an için bir tehlike
görülmüyor. Kur da bu seviyelerde fazla oynaklık
göstermeden devam ederse, sanayi üretimi
rakamlarının da gösterdiği doğrultuda Türkiye'deki
büyüme süreci %6'nın üzerinde olacaktır.
Özellikle faiz oranlarındaki düşüşün etkisiyle
bütçedeki faiz harcamalarında öngörülene göre ortaya
çıkacak GSMH'nin %1'i civarında bir avantaj ve
yeniden yapılandırma yasası kapsamında gelecek
%6-7'lik bir ilave gelir mali disipline uyumu
kolaylaştıracak ve bütçe açığı hedeflerini daha
düşük düzeyde gerçekleştirmeyi sağlayabilecektir.
Kısaca rakamlar çevresel olumsuz koşullara rağmen,
herhangi bir aceleye gerek olmadan devam
edilebileceğini gösteriyor.
Doğal olarak yatırım ve istihdam en öncelikli konu
olarak gündemdeki yerini sürdürüyor.
Osman ARIOĞLU
oarioglu@bugun.com.tr
Bugün |