Limited
şirket ortaklarının sorumluluğu
Okurumuz N.A., şirket
ortaklarının sigorta prim borçlarından
sorumluluğu konusunda ilginç bir soru sormakta.
Soru ilginç olduğu kadar örnek nitelikte. İki
ortaklı bir limited şirket söz konusu.
Ortakların hisse oranları yüzde 50'şer.
Okurumuzun bize ilettiğine göre, şirketi temzil
ve ilzam yetkisi ortaklardan sadece birisine
bırakılmış. Bu yetkiye sahip olan ortak, aynı
zamanda şirketin sorumlu müdürü konumunda.
Ortaklar arasında zamanla geçimsizlik
başgösteriyor.
2008 yılından itibaren yetkisiz konumdaki ortak,
daha da pasif hale geliyor. Müdür sıfatına da
haiz olan etkin ortak 30 işçiyi işe alıyor. İşe
alınan bütün işçilerin sigorta girişleri şirkete
ait işyeri dosyasından yapılıyor. Ancak bu
işçilerin tamamı şirket tüzel kişiliğine ait
işyerinde çalıştırılmıyor. Bir bölüm işçi,
aslında müdür sıfatını kullanan ortağa ait şahsi
işyerinde çalışıyorlar. Fakat sigorta
bildirimleri şirket üzerinden yapılmaya devam
ediyor. Şirket sigortalı bildirimlerini
yapmasına karşın primleri ödemiyor. Bu nedenle
kısa sürede büyük miktarda prim borcu birikiyor.
TAKİP İŞLEMLERİ
Prim alacakları için gerekli takip işlemlerini
başlatan SGK, şirket tüzel kişiliği hakkında
yürüttüğü takip aşamasından bir sonuç elde
edemiyor. 6183 sayılı kanun hükümlerine uygun
olarak artık, bizzat şirket ortakları aleyhinde
takip aşamasına geçiliyor. Borç tebligatını alan
pasif ortak, konuyu yargıya taşıyor.
Mahkeme işyerinde keşif kararı alıyor. Keşfi
yapan hakim, şirkete ait işyeri dosyasından
bildirimi yapılan sigortalıların yarısının
ortağın şahsi işyerinde çalıştıklarını,
işçilerin beyanları da dahil olmak üzere tespit
ediyor.
Okurumuz da bize soruyor: Limited şirketin pasif
konumdaki ortağının şirketin prim borçlarının
tamamından ya da hiç olmazsa yarısından kurtulma
imkanı var mıdır?
Limited şirketler genelde az sayıda (çoğu kez de
okurumuzun sorusunda olduğu gibi) iki ortağın
sermaye koymasıyla oluşturulmakta. Tabii limited
şirketlerde azami ortak sayısıyla ilgili bir
sınırlama söz konusu değil. Sınırlama olmayan
bir başka konu da ortakların, şirketteki hisse
oranlarında. Örnek olayımızda hisse oranları
eşit. Ancak piyasada gördüğümüz pek çok limited
şirkette, hisselerin yüzde 98-99'una sahip bir
büyük ortak ile karşısında hissesi yüzde 1-2'yi
geçmeyen küçük ortağın bir araya geldiğini
görmekteyiz. Genelde büyük ortak evin reisi
iken, küçük ortak eşi ya da küçük çocukları
olabilmektedir. Bu durum beraberinde bazı
sorunları da getirir.
TİCARET HUKUKU
Ticaret hukukuna göre limited şirket, bir
sermaye şirketidir ve şirketin, ortaklarının
şahsından tamemen ayrı bir tüzel kişiliği
bulunmaktadır. İşte sermaye oranlarıyla ilgili
uygulamada görülen dengesizlik, şirket tüzel
kişiliğinin algılanmasında yanlışlara yol açar.
Şirketin büyük ortağı kendisine sorulduğunda
şirketin ortağı olduğunu değil de doğrudan
sahibi olduğunu söyleyebilmektedir.
Türk ticaret kanununa göre şirketin ayrı bir
tüzel kişiliği olduğu için, ortaklarının da
şirket alacaklılarına karşı bir sorumluluğu
olamaz. Ana kural bu şekildedir. Ancak bu ana
kuralın istisnaları da vardır. Bu istisnaların
en önemlisi, 6183 sayılı Amme Alacaklarının
Tahsili Usulüne İlişkin Kanun kapsamındaki
şirket borçlarıdır. Diğer bir ifadeyle kamu
alacaklarına karşı şirket ortakları, şirket
borcundan dolayı şahsen de sorumlu olurlar.
Bu durum kamu alacaklılarına, kısacası devlet
kurumlarına 6183 sayılı kanunun 5. maddesiyle
sağlanan bir imtiyazdır.
Kanunun 1998 yılına kadar uygulanan ilk halinde,
şirket ortağının kamu alacağından sorumluluğu,
şirkete koyduğu sermaye miktarıyla sınırlı
olmaktaydı. Hemen belirtelim o dönemde
şirketlerin sermaye miktarları, yasaların izin
verdiği en düşük düzeyde tutularak şirket
ortakları, kamu alacaklarından kolayca
kurtulabilmekteydi.
1998 yılında 4369 sayılı kanun ile, 6183 sayılı
kanunun 35. maddesi önemli bir değişikliğe
uğradı. Ortaklar artık, tahsil imkanı kalmayan
kamu alacağından şirkete koydukları sermaye
oranlarıyla orantılı olarak sorumlu tutulmaya
başladılar. 2008 yılında 5766 sayılı kanunla,
yine kamu kurumları lehine önemli bir değişiklik
daha yapıldı. Artık sadece "tahsil imkanı
bulunmayan" kamu alacağı için değil, henüz
"tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği
anlaşılan" kamu alacaklarında da şirket
ortakları aleyhine takip işlemi
başlatılabilmektedir.
ÖZEL BİR DÜZENLEME
Bu konuda özel bir düzenleme de sosyal
güvenlikle ilgili 5510 sayılı kanun, onun
öncesinde de 506 sayılı kanundan kaynaklanmakta.
SGK prim alacaklarında müteselsil sorumluluk
esası vardır. Bunun anlamı, ortaklar, sigorta
primlerinden birlikte ve zincirleme sorumluluk
esasıyla sorumludurlar. Biraz daha açalım: SGK,
şirket ortaklarının her birinden prim borcunun
tamamını isteme hakkına sahiptir. Şirket ortağı,
bu şekilde sermaye oranını aşacak şekilde,
fazladan ödemek zorunda kaldığını düşündüğü prim
borçlarını, diğer ortaktan ayrıca tahsil etmeye
çalışabilir.
Okurumuz Neslihan Hanım'ın sorusundaki şirketin
pasif ortağı da önce şirket tüzel kişiliğine ait
işyerinde değil de; diğer ortağın şahsi
işyerinde çalışan işçilerin prim borçlarından
kurtulmaya çalışmalı. Bunun için mahkeme keşfi
ve kararını da ekleyerek SGK'ya başvurmalı.
Çünkü bu işçilerin bildirimleri şirkete ait
işyeri açısından bir anlamda sahte sigortalı
bildirimi olmakta. SGK yapacağı inceleme
sonrasında, şirket işyerindeki haksız
bildirimlerin tahakkuklarını diğer ortağın şahsi
işyerine nakledecektir. Bu durumda şirketin prim
borcu yarıya düşer. Bakiye borçtan şirketin
pasif ortağıydık v.b. iddasıyla kurtulmak mümkün
değil. SGK'ya karşı müteselsilen sorumluk devam
ediyor. Ancak mezkur ortak, haksız yere
ödediğini düşündüğü prim borçları için, diğer
ortak aleyhine genel hükümlere göre yargıya
başvurabilir.
Celal Kapan / Y.asır |