|
|
Kod
uygulamasından vazgeçildi mi?
Daha önceki
yazılarımızda da değinildiği üzere, geçmiş
yıllarda sahte veya yanıltıcı belge kullanımının
artması Gelir İdaresi'ni önleyici tedbirler
almaya sevk etmiş ve bu tür belgeleri
düzenleyenler, kullananlar ve durumu şüphe
uyandıran mükellefler gruplanarak izlemeye
alınmıştır. Öte yandan, Gelir İdaresi'nce
mükelleflerden elektronik ortamda alınan ve mal
ve hizmet alımlarını içeren Ba Formları
taranarak, Gelir İdaresi'nce izlenmekte olan
mükelleflerden mal ve hizmet almış mükellefler
belirlenmişti. Bu çerçevede, vergi daireleri
tarafından bu mükelleflere gönderilen yazılarda;
geçmiş yıllarda mal aldıkları firmalar hakkında
olumsuz tespit (Kod'a girmiş firma) bulunduğu
belirtilerek, düzeltme beyannamesi verilmesi
veya 84 seri nolu KDV Genel Tebliği
düzenlemeleri kapsamında açıklama yapılması
istenmişti. Keza anılan yazılarda, mükelleflerin
5811 sayılı "Bazı Varlıkların Milli Ekonomiye
Kazandırılması Hakkında Kanun" hükümlerinden
yararlanabilecekleri, bütün bunların yapılmaması
halinde incelemeye sevk edilebilecekleri ve kod
listelerine alınabilecekleri belirtilmekteydi.
Gelir İdaresi'nin "kod listeleri" uygulaması
hukuken tartışmalı iken ve mükellef ile Gelir
İdaresi arasında pek çok ihtilaf yaşanmasına ve
açılan davalarda bu tür uygulamanın yasalara da
uygun olmadığı yönünde yargı kararları çıkmasına
neden olmuş iken, vergi dairelerince
mükelleflere bu tür yazılar gönderilmesi,
özellikle iade talebi olmamış mükellefler
açısından, 84 Nolu Katma Değer Vergisi Genel
Tebliğindeki düzenlemelere de uymamaktaydı.
Gelir İdaresi'nin bu uygulamaları kayıt dışını
önleme ya da haksız yere yapılacak vergi
iadelerine ya da indirimlerine engel olma amacı
yanısıra, kanımızca, mükellefler üzerinde baskı
oluşturarak, Varlık Barışı'ndan yararlanmalarını
sağlama ya da Kamu bütçesine bu şekilde ilave
gelir yaratma amacını da taşımaktaydı. Nitekim,
Maliye Bakanlığı'nca, Varlık Barışı'ndan
yararlanılarak 26 milyar 949 milyon 937 bin
lirası yurt dışından, 20 milyar 352 milyon 608
bin lirası da yurt içinden olmak üzere toplam 47
milyar 302 milyon 545 bin liralık kaynak beyan
edildiği ve bu beyanlar üzerinden 1 milyar 556
milyon 629 bin lira vergi tahakkuk ettirildiği
açıklanmış olup, sağlanan bu beyanlarda,
yuakarıda belirtilen, mükelleflere baskıların da
önemli payı olduğu aşikardır.
Öte yandan, haklılığı tartışmalı olarak ve çoğu
zaman da haksız olarak koda alınmış
mükelleflerin ekonmik faaliyetlerinde önemli
kayıplar ortaya çıkmış ve mal ya da hizmet
satamama, bundan dolayı da iflas ya da kapatma
noktasına kadar varan olumsuzluklar yaşama
durumunda kalınmıştır. Bu tür haksızlıkların da
mükelleflerde yarattığı olumsuz psikoloji
piyasalarda belgesiz satışları artıran önemli
bir neden olmaya başlamıştır. Yaşanan ekonomik
krizlerin de etkisiyle kar marjlarının oldukça
daraldığı koşullarda, özellikle katma değer
vergisi oranının yüksek olduğu malların
satışlarında bu durum daha yaygın olarak ortaya
çıkmaktadır. Belgesiz mal satışlarından
satıcıların sağlayacağı faydalar; elde edilen bu
gelirlerin vergisini ödemeyecek olması ve
piyasada belgeli ve katma değer vergisi
uygulanarak satılan mallar için uygulanan
fiyatlara nazaran daha rekabetçi fiyat
uygulayabilmesi ve belki de katma değer vergisi
olarak tahsil edilip beyan edilmesi gereken
tutarın bir kısmını da belgesiz satış fiyatını
artıracak bir unsur olarak kullanması ve elde
edeceği kar tutarını artırmasıdır. Uygulamada,
yapılmakta olan denetimlerin yetersizliği ya da
yapılan yol denetimleri esnasında malın belgesiz
olduğunun anlaşılması halinde uygulanan
yaptırımların yetersizliği ve bu tespit üzerine
malın faturalanabiliyor olması ve denetim
sonuçlarındaki belgesiz mal satışı ile ilgili bu
tespitler neticesinde o satıcılar nezdinde
derinleme inceleme yapılması yoluna gidilmemesi
gibi nedenler bu tür uygulamaların
yaygınlaşmasına ve sürdürülmesine neden
olmaktadır. Keza, malın alıcısı durumunda olan
kişi ve kurumlar da, özellikle kod
uygulamalarından kaynaklanan haksızlıklar da
dikkate alınarak, malı satın aldığı kişilerin ya
da bunların altında yer alan diğer mal ve hizmet
satıcılarının kod listelerinde çıkması halinde
kendilerinin de koda alınabilecek olmalarının
yaratacağı sakıncaları da bertaraf etmek
anlamında, belgesiz mal alımı yolunu tercih
edebilmektedirler. Bu gerekçeler de belgesiz mal
dolaşımını ve kayıt dışılığı artırmaktadır.
Kod uygulamalarının yarattığı sakıncalar
nedeniyle, 3 Aralık 2009 tarihli yazımızda; kod
listeleri ile ilgili olarak yapılmakta olan
uygulamaların Gelir İdaresince bir kez daha
gözden geçirilmesinde ve hukuksuz uygulamalara
meydan verilmeyecek tedbirlerin alınmasında
büyük yarar olduğu, aksi takdirde, hem
mükelleflerin hak ve hukuk kavramlarının
aşınacağı hem de haksız yere kod listelerine
alınanların uğrayacakları ticari itibar ve
müşteri kayıplarının telafi edilemeyecek
boyutlara ulaşacağı ve çok yakın zamanda kod
listelerine girmeyen mükellef bulmanın mümkün
olamayacağı ifade edilmişti.
Maliye Bakanı Mehmet Şimşek tarafından 25 Ocak
2010 tarihinde yapılan basın toplantısında
açıklandığı üzere; kod uygulamaları
değiştirilecek olup, katma değer vergileri
uygulamalarında eskiye oranla daha çabuk sonuç
alınacak ve vergi dairelerindeki işlemleri
azaltacak yeni bir sisteme geçilecektir. Basına
yansıdığı kadarıyla, kod sisteminin
kaldırılacağı ifade edilmekte ve katma değer
vergisi iadesi talebinde bulunan firmaların bu
taleplerinin artık bilgisayar ortamında
alınacağı, katma değer vergisi iadesi talebinde
bulunan firmaların güvenilirlik derecelerine
göre üç ayrı grupta sınıflandırılacağı, Risk
Analiz Merkezinin kurulacağı ve iade
taleplerinin bu merkez aracılığıyla ve yeni
bilgisayar programlarıyla bir kaç dakika gibi
çok kısa sürelerde analiz edilerek ilgili vergi
dairesine VEDOP ortamında bir rapor verileceği
ve bu raporda iadenin yapılmasında sakınca olup
olmadığının ya da riskler varsa bunların neler
olduğunun yer alacağı, sorun yoksa vergi
dairesince diğer işlemlerin tamamlanarak iadenin
yapılacağı, eğer sorun varsa riskin nereden
doğduğu da dikkate alınarak ilgili denetim
birimlerine bildirim yapılacağı anlaşılmaktadır.
Henüz yeni uygulama ile ilgili daha ayrıntılı
bilgiler ya da yasal düzenlemeler
açıklanmamıştır. Ancak, yapılan bu
açıklamalardan, kod listesi uygulamasında
iyileştirmeye gidileceği, ancak bu sistemden
tamamıyle de vazgeçilmeyeceği anlaşılmaktadır.
Anlaşılan o ki; bugüne kadar oluşturulmuş kod
listeleri her il için farklı olmaktan
çıkartılacak ve merkezileştirilecek ve bu
listeler iade talep eden mükelleflerin
sınıflandırılmasında dikkate alınacak
unsurlardan biri olacaktır. İade talep eden
mükeleffelerin indirim katma değer vergileri
listelerinde yer alan ya da Ba formları ile
bildirmiş oldukları alt firmalar çapraz
kontrellere tabi tutulacak, hatta yeni bigisayar
programları vasıtasıyla, önceki sistemde 2 alt
basamağa kadar olan alt firmalara kadar inilerek
yapılabilen çapraz kontroller 16 alt basamağa
kadar inilerek yapılabilecektir. Bunlar da
göstermektedir ki kod listesi uygulaması değişik
bir versiyonuyla sürecektir. Umarız; yeni
getirilen düzenlemeler haksız iadelerin
yapılmasına engel olacağı gibi, bugüne kadar
yaşanan ve hukukiliği tartışılan olumsuz
uygulamalara da son verecek şekilde olsun.
Halen yapılmakta olan uygulamaların Gelir
İdaresi'nce bir kez daha gözden geçirilmesi ve
hukuksuz uygulamalara meydan verilmeyecek
tedbirlerin alınmasında büyük yarar vardır. Aksi
takdirde, hem mükelleflerin hak ve hukuk
kavramları aşınacak hem de haksız yere kod
listelerine alınanların uğrayacakları ticari
itibar ve müşteri kayıpları telafi edilemeyecek
boyutlara ulaşacak ve çok yakın zamanda kod
listelerine girmeyen mükellef bulmak mümkün
olamayacaktır.
Belki de bu tür sorunların ve haksızlıkların
giderilebilmesinde en etkili olabilecek yöntem,
haklılığı yargı yoluyla ortaya çıkmış
mükelleflere, uğradıkları ticari kayıpların da
telafi edilebileceği tazminat öedemelerine yargı
tarafından hüküm verilebilmesi olacaktır. Akif
AKARCA / Dünya |
|