|
|
Kiralık
işyerine yapılan masraf gider yazılır mı
KİRALANAN İŞYERİ İÇİN YAPILAN
MASRAFLAR
SORU: Bir şirket kiraladığı işyeriyle ilgili
masraf yaparsa (Özel Maliyet) yaptığı
harcamaları aktifleştirip beş yıl içinde yüzde
20 oranında amortisman ayırarak mı gider
yazacaktır? Yoksa bu konuda Maliye Bakanlığı'nın
belirlediği amortisman oranlarına göre mi gider
kaydedecektir?
YANIT: Vergi Usul Yasası'nın 272'nci maddesi
uyarınca "Normal bakım, tamir ve temizleme
giderleri dışında, gayrimenkulü veya elektrik
üretim ve dağıtım varlıklarını genişletmek veya
iktisadi kıymetini devamlı olarak artırmak
maksadıyla yapılan giderler, gayrimenkulün veya
elektrik üretim ve dağıtım varlıklarının maliyet
bedeline" eklenmektedir.
Aynı yasal düzenlemenin parantez içi düzenlenmiş
ikinci fıkra hükmü uyarınca da "Bir geminin
iktisap tarihindeki süratini fazlalaştırmak,
yolcu ve eşya yükleme ve barındırma tertibatını
genişletmek veya değiştirmek suretiyle iktisadi
kıymetini devamlı olarak artıran giderlerle bir
motorlu kara nakil vasıtasının kasa veya
motorunun yenisi ile değiştirilmesi veya
alımında mevcut olmayan yeni bir tertibatın
eklenmesi için yapılan giderler maliyet bedeline
eklenmesi gereken giderlerdir".
Söz konusu yasa maddesinin üçüncü fıkrasında da
hükme bağlandığı üzere, "Gayrimenkuller kira ile
tutulmuş veya elektrik üretim ve dağıtım
varlıklarının işletme hakkı verilmiş ise kiracı
veya işletme hakkına sahip tüzel kişi tarafından
yapılan" yukarıda belirtilen giderler, bunların
özel maliyet bedeli olarak ayrıca değerlenir.
Kiracının veya işletme hakkına sahip tüzel
kişinin faaliyetini icra için vücuda getirdiği
tesisata ait giderler de bu kapsamda kabul
edilmektedir.
Yasal düzenleme gereği olarak gayrimenkuller
veya elektrik üretim veya dağıtım varlıkları
için yapılan giderler hem tamir hem de kıymet
artırma giderlerinden oluşuyorsa, bu takdirde
mükellef, bu giderlerden maliyet bedeline
eklenecek kısmı ayrı göstermek zorundadır.
Vergi Usul Yasası'nın "Özel maliyet bedellerinin
itfası" başlıklı 327'nci maddesi uyarınca
"Gayrimenkullerin, elektrik üretim ve dağıtım
varlıklarının ve gemilerin iktisadi kıymetlerini
artıran ve 272'nci maddede yazılı özel maliyet
bedelleri, kira veya işletme hakkı süresine göre
eşit yüzdelerle itfa edilir. Kira veya işletme
hakkı süresi dolmadan veyahut da herhangi bir
şekilde kullanım hakkı edinilen ve işletme hakkı
alınan şeyin boşaltılması veya işletme hakkının
herhangi bir nedenle sona ermesi halinde, henüz
itfa edilmemiş olan giderler, boşaltma veya
hakkın sona erdiği yılda bir defada gider
yazılır. Bu durumda söz konusu giderler kullanım
hakkını devreden veya kiraya veren açısından ise
beyan edilmesi gereken gelirdir.
Vergi Usul Yasası'nın 272'nci maddesi uyarınca
özel maliyet bedeli olarak aktifleştirilen
giderler kira süresine eşit yüzdelerle
amortismana tabi tutulur. Özel maliyet
bedellerinde amortisman oranını kira süresi
belirlendiğinden bu süreye göre tespit edilen
orandan daha yüksek veya daha yüksek bir
amortisman oranının uygulanması mümkün değildir.
İtfa süresinin hesaplanmasında dikkate alınması
gereken süre özel maliyet bedelinin
aktifleştirildiği dönemde kira sözleşmesinde
yazılı süredir. Bu sürenin daha sonra başka
sözleşmelerle değiştirilmesinin önemi yoktur. (Özyer,
Mehmet Ali "Vergi Usul Kanunu Açıklamaları"
Sf:798)
Kira süresinin belli olmaması halinde dahi
maliyet bedelleri genel hükümler çerçevesinde
yüzde 20 oranını geçmeyecek şekilde amortismana
tabi tutulabilir. Böyle bir durumda da beş yılın
sonunda kiralanan şey boşaltılmasa bile özel
maliyet bedeli olarak aktifleştirilen iktisadi
kıymetin kiraya veren açısından elde edilmiş
bulunduğu kabul edilir. Bu nedenle de kiraya
veren tarafından gayrimenkul sermaye iradı elde
edilmiş sayılır. (V. Seviğ)
TAŞIT SİGORTALARININ GİDERLEŞTİRİLMESİ
SORU: Şirketimiz aktifinde yer alan taşıtların
sigortaları satın alındığı ve dolayısıyla
aktifleştirildiği tarihlerden itibaren
başlamakta olup, her taşıtın aktifleştirildiği
tarih farklı olduğundan, poliçelerde farklı
tarihlerde yenilenmektedir. Böyle bir durumda
söz konusu poliçe bedelleri ödenirken, ilgili
yıla ait kısmının mı giderleştirilmesi gerekir?
YANIT: Vergi Usul Yasası'nın 283'üncü maddesi
uyarınca "Gelecek bir hesap dönemine ait olarak
peşin ödenen giderlerle cari hesap dönemine ait
olup da henüz tahsil edilmemiş olan hasılat,
mukayyet değerleri üzerinden aktifleştirilmek
suretiyle değerlenir."
Peşin ödenen giderler, cari hesap döneminde
ödenmekle birlikte, gelecek hesap dönemini
ilgilendiren giderler olup, mukayyet (muhasebede
kayıtlı) değerle değerlenir. Peşin ödenen
kiralar, hükmü gelecek yıla da sirayet eden
sigorta poliçesinin primleri için ödenen
primleri de kapsamaktadır.
Örneğin bir ticari işletmenin aktifine
01.09.2009 tarihinde dahil olan bir motorlu
taşıt aracı için 726 TL sigorta primi ödendiğini
varsayacak olursak ve sigortalanma süresinin de
bir yıl olduğu dikkate alınırsa, bu durumda söz
konusu sigorta priminin ancak dört aylık bölümü
2009 yılına ait olduğundan, ödenen sigorta
priminden bir aylık döneme isabet eden kısım
(726/12 =) 60.50 TL olup bu miktardan 2009 yılı
için giderleştirilecek miktar (60.50x4=) 242
TL'dir.
Söz konusu sigorta poliçesi için ödenen 726
TL'nin sekiz aylık kısmı olan (60.5x8=) 484 TL
ise 2010 yılına ait olduğu için bu kısmın 2009
yılı bilançosunda "Aktif Geçici Hesaplar"da
gösterilmesi gerekmektedir. Bir başka anlatımla
söz konusu araç için ödenen sigorta priminden
2010 yılına ait olan kısmın 2009 yılında
giderleştirilmemesi gerekir. (V. Seviğ)
ESKİ TİP ÇEKLERİN KULLANIM SÜRESİ
SORU: Çek kanunu değiştirilerek artık hamiline
yazılı çeklerin farklı olması konusu kanunlaştı.
Biz şirket olarak elimizde eski çekleri
kullanıyoruz. Ancak, yeni çeklerin kullanılması
ile ilgili olarak gerekli duyuru Merkez Bankası
tarafından yapılmış bulunuyor. Mevcut çekler ne
vakit yenileri ile değiştirilecektir?
YANIT: Çek Yasası'nın 2'nci maddesinin 6'ncı
fıkrası uyarınca, "Çek defterlerinin baskı
şeklini belirleyen esaslar Maliye Bakanlığı,
Türkiye Bankalar Birliği ve Türkiye Katılım
Bankaları Birliği'nin görüşü alınarak Türkiye
Cumhuriyet Bankası tarafından Resmi Gazete'de
yayımlanacak tebliğ ile" düzenlenmiş
bulunmaktadır.
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası tarafından
yayımlanan "Çek Defterlerinin Baskı Şekline,
Bankaların Hamile Ödemekle Yükümlü Olduğu Miktar
ile Çek Düzenleme ve Çek Hesabı Açma Yasağı
Kararlarının Bildirilmesine ve Duyurulmasına
İlişkin" 2010/2 sayılı tebliğ ile çek
defterlerinin basımla ilgili özellikler
belirlenmiş bulunmaktadır.
Diğer taraftan yeni Çek Yasası'nın geçici
birinci maddesinin ikinci fıkrası gereği olarak
Bankalar 1 Temmuz 2010 tarihine kadar
müşterilerine yeni çek defterlerini vermek ve
ellerindeki eski çek defterlerini imha etmekle
yükümlü tutulmuştur.
Dolayısıyla bankalar 1 Temmuz 2010 tarihine
kadar Merkez Bankası tarafından yayımlanan
tebliğe uygun olarak çek karnelerini bastırarak
Çek Yasası'nda belirtilen koşullar çerçevesinde
müşterilerine verecekler ve müşterilerinde
bulunan kullanılmamış çek karnelerini de geri
alarak imha edeceklerdir.
Merkez Bankası'nca yayımlanan tebliğin geçici
ikinci maddesi uyarınca sözü edilen tebliğin
yayımı tarihi olan 20 Ocak 2010 tarihinden önce
yayımlanan tebliğler çerçevesinde bastırılan
çeklerden ötürü muhatap banka, süresinde ibraz
edilen çekin karşılığının bulunmaması halinde
her çek yaprağı için beş yüz Türk Lirası'na
kadar ve kısmen karşılığının bulunması halinde
ise bu miktarı her çek yaprağı için 500 Türk
Lirası'nı tamamlayacak şekilde ödeme yapmakla
yükümlüdür. (V. Seviğ)
YARGI KARARLARINDA
KANUNİ TEMSİLCİ
1. Danıştay 10. Dairesi E.2004/5790, K.2007/520
sayı ve 19.2.2007 tarihli kararı
"Davaya konu ödeme emri ecrimisil alacağına
ilişkin olup, borcun kaynağı vergi alacağı
olmadığı için, söz konusu ödeme emri konulu
uyuşmazlıkta VUK'un 10. maddesinin tatbiki
mümkün değildir. Davalı İdare ödeme emrinin
dayanağı olarak VUK'un 10. maddesini ve 6183
sayılı kanunun mükerrer 35. maddesini
göstermiştir. 6183 sayılı kanunun mükerrer 35.
maddesine istinaden ödeme emri düzenlenmesi
mümkün olduğundan, bu husus tek başına bozma
sebebi kabul edilemez. 4721 sayılı Türk Medeni
Kanunu'nun 84 ve 85. maddeleri uyarınca, dernek
tüzel kişiliğini temsil yetkisi yönetim kuruluna
aittir. Dava dosyasındaki belgelerden, kanuni
temsilci olduğundan bahisle ödeme emri tebliğ
edilen davacının dernek yönetim kurulu yedek
üyesi olduğu anlaşılmaktadır. Yönetim kurulu
yedek üyelerinin dernek tüzel kişiliğini temsil
yetkisi olmadığından, ödenmeyen kamu alacağından
da sorumlu tutulmaları mümkün değildir."
2. Danıştay 4. Dairesi E.2008/5383, K.2009/1912
sayı ve 13.4.2009 tarihli kararı
"TTK'nın 540. maddesi gereğince, limitet şirket
ortaklarının her biri müdür sıfatı ile şirketi
temsile yetkili ve mecburudur. Bununla beraber,
şirket ana sözleşmesi veya umumi heyet kararı
ile şirketi temsil yetkisinin bir veya birkaç
ortağa bırakılması da mümkündür. Kanuni
temsilcinin sorumluluğuna ilişkin VUK 10.
maddesi ve 6183 sayılı kanunun mükerrer 35.
maddeleri birlikte değerlendirildiğinde, limitet
şirketin vergi borcunun öncelikle şirketin
malvarlığından tahsiline çalışılacağı, vergi
borcunun şirketten tahsilinin olanaksız
olduğunun tespit edilmesi halinde ise
vergilendirme ile ilgili ödevleri yerine
getirmekle sorumlu bulunmasına karşın, bu
ödevleri yerine getirmeyen kanuni temsilcilerin
takip edileceği, kanuni temsilcinin varlığından
da vergi borcunun tahsil edilememesi halinde ise
ortakların ilgili olduğu döneme göre sermaye
miktarı veya sermaye hissesi göz önünde
bulundurularak takip edilebilecekleri
anlaşılmaktadır. İncelenen dosyada, vergi
borcunun şirketten tahsilinin olanaksız hale
geldiği belirtilerek, ortak olan davacı adına
ödeme emirleri düzenlenmiş ise de dosyada mevcut
ortaklar kurulu kararı ile şirket ortaklarından
(...)'nın şirketi temsile yetkili kılındığı
anlaşılmaktadır. Şirket borçları için söz konusu
kişi hakkında kanuni temsilci sıfatı ile takip
yapılmadan, doğrudan sadece şirket ortağı
sıfatına haiz davacı adına düzenlenen ödeme
emirlerinde hukuka uyarlık bulunmamaktadır."
3. Danıştay 7. Dairesi'nin E.2000/6726,
K.2002/791 sayı ve 27.2.2002 tarihli kararı
"Davacının yönetim kurulu üyesi olan eşinin
şirketteki hisselerinin, ölümünden sonra Sulh
Hukuk Mahkemesi'nin veraset ilamıyla, sağ kalan
eşi davacıya geçtiği, davacının bu hisseleri
29.9.1989 tarihinde başka bir şahsa devrettiği,
yapılan araştırmalar neticesinde şirketin
malvarlığının bulunmadığının tespiti üzerine
davacı adına tanzim ve tebliğ edilen ödeme
emirleriyle şirkete ait ödenmeyen vergi
borçlarının da istenildiği anlaşılmaktadır.
Veraset yoluyla şirket ortağı olan ve kanuni
temsilcilik sıfatı bulunmayan davacının, VUK'un
10. maddesi uyarınca şirket borçlarından sorumlu
tutulması olanaklı bulunmadığından, düzenlenen
ödeme emirlerinde yasal isabet yoktur."
4. Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu'nun
E.2006/27, K.2006/174 sayı ve 16.6.2006 tarihli
kararı
"6183 Sayılı Kanun, vergi dahil tüm amme
alacaklarının tahsil usulünü düzenlediğinden,
mükerrer 35. madde vergi ve buna bağlı alacaklar
için de uygulanabilir gibi görünse de VUK'un 10.
maddesinin özel nitelikli bir düzenleme olması
karşısında, bu maddenin 2. fıkrası zımnen veya
açık olarak ilga edilmediği için, vergi ve buna
bağlı alacaklarda mükerrer 35. maddenin
uygulanma olanağı yoktur. Nitekim kanunun
gerekçesinde de VUK'un 10. maddesine atıfta
bulunularak, mükerrer 35. maddenin ‘diğer amme
alacakları' için getirildiği belirtilmekle,
paralel bir düzenlemeyle bu ayrıma gidilmiş
olmaktadır. Bu durumda, vergi ve buna bağlı
alacaklarda kanuni temsilcilerin takibi için
uygulanacak madde, özel hüküm olan VUK'un 10.
maddesi olup, kanuni temsilcisi olduğu anonim
şirketin ödenmeyen vergi borçlarının tahsili
amacıyla, davacı adına 6183 sayılı kanunun
mükerrer 35. maddesi uyarınca düzenlenen ödeme
emirlerinde hukuka uyarlık bulunmamaktadır. Bu
sebeple davayı, ödeme emirleri 6183 sayılı
kanuna istinaden düzenlenmiş olmakla beraber bu
durumun davacının VUK'un 10. maddesinden doğan
sorumluluğunu kaldırmayacağı gerekçesiyle
reddeden mahkeme kararı hukuka aykırıdır."
ÖZELGELERDE
KDV
1. Konya Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 14.10.2009
tarih ve 1607 sayılı özelgesi
"2007/13033 sayılı bakanlar kurulu kararının I
sayılı listesinin 11. sırasında yer alması
itibariyle, net alanı 150 m2'ye kadar konut
teslimleri ile belediyeler, il özel idareleri,
Toplu Konut İdaresi Başkanlığı ve bunların % 51
veya daha fazla hissesine ya da yönetiminde oy
hakkına sahip oldukları işletmeler tarafından
konut yapılmak üzere projelendirilmiş arsaların
(sosyal tesisler için ayrılan bölümler dahil)
net alanı 150 m2'nin altındaki konutlara isabet
eden kısımlarının teslimi, % 1 oranında KDV'ye
tabidir. Tapu kaydında arsa olarak görünen
gayrimenkullerin üzerinde fiilen ve
kullanılabilir halde konut bulunması bu
gayrimenkullerin arsa olma vasfını ortadan
kaldırarak, arsayı üzerinde bulunan
konut/konutların mütemmim cüzü haline
getirmektedir. Bu hükümler gereğince, tapuya
kayıtlı taşınmaz üzerinde 4 adet ev, depo,
ağaçlar, müştemilatı ile 79/1600 m2'lik borçlu
hissesine isabet eden 128,33 m2 alanlı
taşınmazın satışı % 1 KDV'ye tabiidir.
2. Konya Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 2.11.2009
tarih ve 1667 sayılı özelgesi
"KDVK'nın 17/4-e maddesinde; banka ve sigorta
vergisi kapsamına giren işlemler ve sigorta
aracılarının sigorta şirketlerine yaptığı
sigorta muamelelerine ilişkin işlemleri ile
KVK'nın 7/24. maddesinde belirtilen kurumların
teminat sağlama işlemlerinin, Katma Değer
Vergisi'nden istisna olduğu hükme bağlanmıştır.
Gider Vergisi Kanunu'nun 28. maddesinde ise
bankalara teminat mektubu alımı karşılığı ödenen
bedellerin BSMV'ye tabi olduğu düzenlenmiştir.
Bu hükümler gereğince, Müşteriler tarafından
bankalara teminat mektubu alımı karşılığı ödenen
komisyon bedellerinin, herhangi bir fark ilave
edilemeden aynı tutarla şirketinize yansıtılması
(fatura edilmesi) işlemi Katma Değer Vergisi'ne
tabi değildir."
3. Bursa Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 16.9.2009
tarih ve 1881 sayılı özelgesi
"KDVK'nın 17/4-r maddesinde, kurumların
aktifinde en az iki yıl süreyle kayıtlı bulunan
taşınmazın satışı suretiyle gerçekleşen devir ve
teslim işlemlerinin Katma Değer Vergisi'nden
istisna olduğu hükme bağlanmıştır. Bu arada
Kurumlar Vergisi'nde gayrimenkul satış kazancı
istisnasının düzenlendiği 5. maddesinde de 2 yıl
aktifte bulunma şartı yer almakta olup, maddede
iki yıllık sürenin tespitinde nazara
alınabilecek kriterler belirtilmiştir. Buna
göre, fiiliyatta cins tashihinin kurum adına
tapuya tescilinde gecikmeler olabileceği, bu
gibi durumlarda, taşınmazın işletme aktifinde
iki yıl süreyle bulunup bulunmadığının
tespitinde, iki yıldır fiilen kullanıldığının,
yapı inşaatı ruhsatı, vergi dairesi tespiti veya
resmi kurum kayıtlarından biri ile tevsik
edilebileceği belirtilmiştir. Bu hükümler
uyarınca, 24.11.2004 tarihli tapu senedine
istinaden aktife alınan, (...) adresindeki arsa
üzerine inşa edilen fabrika binasının, vergi
dairesince düzenlenen 19.1.2007 tarihli yoklama
fişli ile binanın 15.12.2006 tarihinden itibaren
fiilen merkez işyeri olarak kullanıldığının
tespit edilmiş olması karşısında, söz konusu
gayrimenkulün 15.12.2008 tarihinden sonra
satılması halinde KDVK'nın 17/4-r maddesinde
düzenlenen istisnadan yararlanması mümkündür."
4. Bursa Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 9.10.2009
tarih ve 1983 sayılı özelgesi
"KDVK'nın 29. maddesinde vergi nispetleri
indirilen teslim ve hizmetlerle ilgili olan, söz
konusu işlemin gerçekleştiği vergilendirilme
döneminde indirilmeyen ve tutarı bakanlar
kurulunca belirlenen sınırı aşan verginin, söz
konusu mükellefin vergi ve sosyal sigorta prim
borçlarına, sermayesinin % 51'i veya daha
fazlası kamuya ait olan veya özelleştirme
kapsamında bulunan işletmeler ile organize
sanayi bölgelerinden temin ettikleri mal ve
hizmet bedellerine ilişkin borçlarına mahsuben
ödeneceği hükme bağlanmıştır. Madde hükmünden de
anlaşılacağı üzere, söz konusu mal ve
hizmetlerin organize sanayi bölgesinden temin
ediliyor olmasında sınırlayıcı bir hükme yer
verilmemiştir. 99 seri No'lu KDVK Genel
Tebliği'nde de indirimli orana tabi işlemlerden
doğan KDV alacağının, 1.10.2006 tarihinden
itibaren mükellefin kendisinin elektrik ve
doğalgaz borçlarına mahsubunu talep edebileceği
belirtilmiştir. Bu hüküm ve açıklamalar
uyarınca, 2008 yılına ait indirimli orana tabi
teslimler dolayısıyla yüklenilen ve indirimle
giderilemeyen KDV iade alacağının, organize
sanayi bölgesi müdürlüğüne olan doğalgaz harcama
bedeli borçlarına mahsubu mümkündür."
5. Büyük Mükellefler Vergi Dairesi
Başkanlığı'nın 30.4.2009 tarih ve 14593 sayılı
özelgesi
"KDVK'nın 16/1-b maddesi ile Gümrük Kanunu'nun
geçici ithalat ve hariçte işleme rejimi ile geri
gelen eşyaya ilişkin hükümleri kapsamında Gümrük
Vergisi'nden muaf veya istisna olan eşyanın
ithalinin, KDV'den istisna olduğu hükme
bağlanmıştır. Öte yandan, Gümrük Kanunu'nun
167/9-d maddesi uyarınca, deniz ve hava ulaşım
araçlarına ait donanım ve işletme malzemeleri
Gümrük Vergisi'nden istisnadır. Bu hükümler
uyarınca, firmaya ait hava taşıtlarında
kullanılmak üzere ithal edilecek yedek
parçaların, Gümrük Kanunu kapsamında donanım ve
işletme malzemesi olarak gümrük vergisinden muaf
olması halinde, KDV'den de istisna olacaktır.
Aksi takdirde % 18 oranında vergi tatbik
edilecektir."
6. Büyük Mükellefler Vergi Dairesi
Başkanlığı'nın 16.6.2009 tarih ve 20553 sayılı
özelgesi
"KDVK'nın 1/3-d maddesinde, müzayede
mahallerinde ve gümrük depolarında yapılan
satışların KDV'ye tabi olduğu düzenlenmiştir.
Ancak, yine KDVK'da düzenlenen vergiden
istisnaya ilişkin hükümlerin müzayede
mahallerinde veya gümrük deposunda yapılan
satışlara da tatbik edileceği tabiidir. Bu
sebeple, şirketinize ait ‘fabrika binası,
müştemilatı ve arsasının' en az iki tam yıl
süreyle şirket aktifinde bulunması, satma amacı
güdülmeksizin şirket faaliyetlerinin
yürütülmesine tahsis edilmiş olması koşuluyla,
açık artırmada (müzayede suretiyle) satılmak
suretiyle devir ve teslimi KDVK'nın 17/4-r
maddesi kapsamında KDV'den istisnadır."
Veysi Seviğ - Bumin Doğrusöz / referans |
|