İmha olunan
malların girdi KDV'sinde hangisi doğru
Geçen
yazımızda, Maliye Bakanlığı'nca yayımlanan
113 seri no'lu Katma Değer Vergisi Genel
Tebliği ile "Kullanım Süresi Geçen Veya
Kullanılamayacak Hale Gelen Mallara İlişkin
Yüklenilecek KDV" başlığı altında bir
düzenleme yaptığından söz etmiş, ancak
yazımızda görüş değişikliği yapılmasını
eleştirmiş, köşemizin sınırları dolayısıyla
hangi görüşün daha doğru olduğunun
irdelemesine girememiştik. Bu irdelemeyi de
bu yazımızda yapmak istiyoruz.
Maliye Bakanlığı'nın yeni düzenlemesine göre
"Mükelleflerin faaliyetlerine ilişkin olarak
stoklarında mevcut olan ancak kullanım
süresi geçen veya bir başka nedenle
kullanılamayacak durumda olan malların,
ilgili mevzuat uyarınca teşkil edilen resmi
komisyonlar veya takdir komisyonu huzurunda
imha edilmesi durumunda, KDV Kanunu'nun
(30/c) maddesi hükmü uyarınca, kullanım
süresi geçen veya bir başka biçimde
kullanılamayacak hale gelen ve imha edilen
mallar, zayi olan mal mahiyetinde olduğundan
mükelleflerce bu malların iktisabı
dolayısıyla yüklenilen KDV'nin indirim
konusu yapılması da mümkün bulunmamaktadır."
Maliye teşkilatının pek çok özelgesine konu
olmuş eski görüşüne göre ise "Takdir
komisyonu kararınca fiziken var olduğu
saptanan ve değeri (0) sıfır olarak
belirlenen malların çürüme, bozulma veya
kullanım süresinin geçmesi gibi sebeplerle
takdir komisyonu gözetiminde imha edilmesi
durumunda bu mallar, zayi olan mallar
kapsamında değerlendirilmemektedir. Buna
göre, imha edilen söz konusu malların alımı
sırasında yüklenilen ve alış faturalarında
gösterilen Katma Değer Vergisi'nin indirim
konusu yapılması mümkün bulunmaktadır."
Kanun aynı, her iki görüşün dayandığı madde
de aynı ama iki zıt görüş. O halde bunlardan
biri doğru, biri yanlış.
Katma Değer Vergisi Kanunu'nun 30/c maddesi
diyor ki; zayi olan malın KDV'si
indirilemez.
"Zayi olma" kavramı anlamı itibariyle ziyaa
uğrama, yok olma, yitme, ortadan kaybolma,
gözden kaybolma anlamındadır. Bu tanımdan
hareketle, zayi kavramının ortada
bulunmayan, nerede olduğu bilinmeyen mallar
için kullanıldığı anlaşılmaktadır. Kısacası
zayi olma halinde fiziken bir malın
varlığından söz etmek mümkün değildir.
Zayi olma kavramının KDVK 30/c maddesi
açısından önemi ise malın sahibi olan
mükellefin söz konusu malın yokluğunu
idareye ispatlayamamasıdır. Malın artık
işletme bünyesinde olmadığı açıktır. Ancak,
söz konusu eşyanın kayıtdışı bir şekilde
işletmeden çekilip çekilmediği, mükellefin
kişisel ihtiyaçları için kullanılıp
kullanılmadığı, faturasız satışa konu edilip
edilmediği belirsizdir. Mükellef de aksini
ispatlayamamaktadır.
İmha etmede ise malın fiziken mevcut olduğu
açıktır. Ancak, malın son kullanma tarihinin
geçmesi, özelliğini kaybetmesi, herhangi bir
idari kurumun kararına istinaden
toplatılması, bozulması gibi sebeplerle
fiziken mevcut olmasına rağmen ekonomik
değeri kalmamıştır. Bu sebeple mükellefçe
söz konusu eşyanın idarenin bilgisi
dahilinde yok edilmesi zorunluluğu ortaya
çıkmaktadır. Burada zayi olmadan farklı
olarak mükellef, söz konusu eşyayı keyfi
olarak işletme bünyesinden çıkartmadığını,
kayıtdışı şekilde faturasız satışa
sunmadığını, kişisel ihtiyaçları için
kullanmadığını ispatlayabilmektedir.
Kısacası, imha etme ve zayi olma arasında
temel farklılık, birinde fiziken yokluk söz
konusu iken diğerinde fiziken mevcutluk
varken ekonomik değer kaybedilmektedir. Bir
malın ekonomik değerini kaybetmesi zayi
olması anlamına gelmez. İki kavram
arasındaki ikinci farklılık ise birinde
malın varlığı ve irade dışında elden çıktığı
ispatlanamaz iken diğerinde eşya idarenin
bilgisi dahilinde imha edildiğinden
kayıtdışı kullanıma aktarılmadığı
ispatlanmış durumdadır.
KDVK'nın 30/c maddesinde yer alan "zayi olan
mal" kavramından "imha edilen mal"ın da
anlaşılması lafzen mümkün olmadığı gibi,
madde gerekçesine göre de mümkün değildir.
Maddenin gerekçesine göre bu düzenleme ile
şirket aktifine kayıtlı emtianın şirket
bünyesinden iradi olarak kayıtdışına
çıkartılmasının engellenmeye çalışıldığı
anlaşılmaktadır. Yine gerekçede yer alan
"malların mükellef tarafından kendi özel
ihtiyaçlarında kullanılması veya her ne
suretle olursa olsun işletmeden çekilmesi
ile zayi edilmesi arasında hiçbir fark
bulunmamakta" şeklindeki ifade de bu görüşü
doğrulamaktadır.
Kullanım süresinin geçmesi veya başkaca
sebeplerle artık kullanılamayacak olması
sebebiyle vergi idaresi nezaretinde imha
etme işleminde, mükellefin iradesi ile bir
yok etme veya zayi etme hali söz konusu
değildir.
Kaldı iki Danıştay görüşünün de bu yönde
olduğunu geçen yazımızda belirtmiştik.
Öte yandan anılan maddede, maddenin
uygulanmasının usul ve esaslarını tespit
açısından Maliye Bakanlığı'na hiçbir yetki
tanınmamıştır. Usul açısından dahi Maliye
Bakanlığı'na yetki tanınmamış iken maddenin
uygulama alanının genişlemesi sonucunu
yaratacak şekilde mükellefler için bağlayıcı
düzenleme yapılması hiç mümkün değildir.
Dava konusu tebliğ hükmü bu sebeple yetkisi
unsuru açısından sorunludur.
Bu nedenle bize göre Maliye Bakanlığı'nın
eski görüşü daha doğrudur. Bu konuda son
sözü ise yine yargı söyleyecektir.
NOT: Bu konuda daha geniş bilgi edinmek
isteyenler benim de bu yazımda
yararlandığım, Yaklaşım dergisinin Ocak 2010
sayısında yer alan Coşkun Aras ile Volkan
Yüksel'in makalelerine ve Vergi Sorunları
dergisinin Ocak 2010 sayısında yayımlanan
Mustafa Tan'ın makalesine başvurabilirler.
Bumin Doğrusöz / Referans |