Merkez
Bankası politika mı değiştiriyor?
Ekonomide alınan kararlar ile öngörülen
hedeflerin gerçekleştirilmesi çoğu zaman tam
isabetle sağlanamaz.
Bunun temel nedeni, ekonomik karar alınırken
tüm ekonomi aktörlerinin davranışlarının
beklenen ölçüde olmayabilmesidir.
Karar alınırken bu karara iç ve dış piyasa
aktörlerinin verecekleri tepkiler de
varsayılmaya çalışılır. Bu aktörlerden bir
veya birkaçının farklı tepki vermesi bazen
öngörülen hedefin beklenenden hızlı
yakalanması bazen de hedefin çerçevesi
dışına taşılması gibi sonuçlara neden
olabilir. İşte o zaman da yeniden bir öngörü
yapılarak kararlarda bazı revizyona
gidilebilir.
Geçtiğimiz günlerde Merkez Bankası politika
faiz oranlarında indirim, karşılık
oranlarında da vadeye göre farklı ama uzun
vadeyi destekleyici yönde artırıma gitti.
Bu karar paralelinde BDDK konut alımlarında
kredi ile finanse edilecek kısmı %75 olarak
sınırlandı. Ticari gayrimenkul alımlarında
da bu oran %50 olarak belirlendi. Aynı
zamanda kredi kartlarındaki asgari ödeme
oranı artırıldı.
Bunun paralelinde hükümet tarafından özel
sektörün ihraç edeceği TL tahvillerinin
faizleri üzerinden hesaplanan BSMV oranının
%5'ten %1'e indirileceği, yurtdışı tahvil
ihraçlarında stopaj oranlarında da vadeye
göre farklılık yapılarak 1 yılın altındaki
tahvil ihraçlarında yüzde 10, 1 yılla 3 yıl
arasındaki ihraçlarda yüzde 7, 3 yılla 5 yıl
arasındaki ihraçlarda yüzde 3, 5 yılın
üzerindeki ihraçlardaysa bu stopaj oranının
sıfıra düşürülmesini öngören kararname
hazırlanmıştır.
Alınan tedbirlerin hemen arkasından döviz
kurlarında hızlı bir etki görüldü. Dolar
kuru 1,55, Euro kuru 2,04 civarına geldi.
Aslında kurlardaki bu hızlı değişimin bir
nedeni de yıl sonunun geliyor olması
dolayısıyla yabancıların gösterdiği çıkış
eğilimine bağlı olmuştur.
Çarşamba günü Ekonomiden Sorumlu Başbakan
Yardımcısı Ali Babacan tüm banka genel
müdürleri ile Merkez Bankası Başkanı, BDDK
Başkanı'nın da katıldığı bir toplantıda
alınan son kararları ve hedefleri
değerlendirdi. Bu toplantıda Sayın Babacan
hedefleri anlatan bir konuşma yaparken,
Merkez Bankası Başkanı ve BDDK Başkanı da
bir sunuş yapmış.
Toplantıda banka genel müdürleri de bu
alınan tedbirlere ilişkin görüşlerini dile
getirmişler. Muhtemeldir ki, banka genel
müdürleri Türkiye'nin dünyadaki ekonomik
krizden az hasarla ve hızla çıkılmasında
mali sektörün yapısının güçlü olmasının
oynadığı olumlu rolü dile getirerek,
bankacılık maliyetlerinin yükseltilerek bu
sektörün kârlılığının fazlaca aşağıya
çekilmesinin yaratacağı risklere
değinmişlerdir. Hatta karşılık oranlarının
artmasının zamanla kredilerin doğrudan
yabancı bankalara kayabilme ihtimaline
yönelik risklerden söz etmişlerdir.
Aslında alınan tedbirlerin tamamının
birincil hedefi döviz kurundaki aşağıya
doğru gidişin frenlenerek, sıcak para
girişinin sınırlanması ve böylece cari
açığın kontrolsüz artışına dur denilmesidir.
Bu tedbirlerle aynı zamanda ithalatın
körüklediği büyümenin de daha makul
seviyelere orta vadeli plan hedeflerine
çekilmesi amaçlanmaktadır. Çekirdek
enflasyondaki seyir bu tedbirlerin
zamanlaması bakımından uygun bir ortam
olduğunu göstermiştir. Bunun üzerine de
tedbirler hızla yürürlüğe konulmuştur.
Burada önemli olan piyasa aktörlerinin ve en
önemli belirleyici kesim olan bankacılık
kesiminin görüşleri de alınarak tedbirlerin
bundan sonraki seyrine yönelik gidişatın
belirlenmeye çalışılmasıdır.
Çünkü her ne kadar Merkez Bankası'nca
yayımlanan "2011 Para ve Kur Politikası"
raporunda, her zaman olduğu gibi 2011 için
bir döviz kuru hedefleri olmadığı ifade
ediliyorsa da, Orta Vadeli Mali Plan ve 2011
yılı bütçe tahminleri sırasında 2011 yılı
döviz kuru hedefi dolar için 1,55 olarak
öngörülmüştür.
Bu anlamda bakılınca döviz kurunun
kontrolsüz olarak yukarı gitmesi de arzu
edilen bir durum olmayacak, hükümetin genel
ekonomik hedeflerini etkileyecektir. Gerçi
yılbaşından sonra sıcak para girişinin
tekrar kur üzerinde aşağı yönlü baskı
oluşturacağı beklenen bir ihtimaldir.
Bütün bu değerlendirmelere birlikte
baktığımızda çıkarabileceğimiz sonuç; Merkez
Bankası'nın artık öteden beri devam eden
"benim işim sadece fiyat istikrarıdır"
anlayışının biraz ötesine geçerek, tam açık
olarak ifade etmese de cari açığı
dolayısıyla da mali istikrarı da hedef alan
bir politika izlemeye başlamasıdır.
Bu Merkez Bankası'na öteden beri yapılan
eleştirileri azaltma anlamının yanında
hükümetle tamamen aynı paralelde bir yol
izlemek suretiyle önemli bir risk alınması
anlamına da gelmektedir. Ama hem Merkez
Bankası'nın hem de Ekonomi Yönetimi'nin
tecrübe ve birikim itibarıyla bu riski
alabilecek durumda olması en büyük güvenceyi
teşkil etmektedir.
Osman ARIOĞLU
oarioglu@bugun.com.tr
Bugün
|