Bölgesel asgari ücret için
düğmeye basıldı
Ülkemizde 1951 ile 1974 yılları arasında
uygulanan bölgesel asgari ücret Anayasa Mahkemesi’nce sona
erdirilmişti. İstihdam paketi adı altında emeğiyle
geçinenlerin gelirlerini azaltmak, iş güvencelerini ortadan
kaldırmak amacıyla hazırlanan üç uygulama için düğmeye
basıldı. Bunlar, Özel İstihdam Büroları’nın işçi kiralaması,
bölgesel asgari ücret ve esnek çalışma modellerinin devreye
sokulmasıdır
Hükümet, istihdamı artırmak için üç uygulamayı devreye
sokmak istiyor. Bunlar, bölgesel asgari ücret, esnek çalışma
sistemlerinin devreye sokulması ve Özel İstihdam
Büroları’nın (ÖİB) işyerlerine işçi kiralamasıdır. Ancak
bunlar, yeni işyeri açarak istihdamı sağlama imkânı olmayan
ama işçilerin aldıkları ücretleri düşüren, çalışanların iş
güvencesini ortadan kaldıran uygulamalardır ve asla
istihdama katkısı yoktur. Buna rağmen halka şirin görünmek
ve emeğiyle geçinenleri uyutmak için istihdam paketi adı
altında kamuoyuna sunulmaktadır. Ülkemizde ilk asgari ücret,
1951 yılında başlatılmıştır ve bölgesel, daha doğrusu
kentseldir. Her kentin yöneticileri oturup uygulanacak
asgari ücreti kendileri belirlerdi.
ŞİMDİ NASIL BELİRLENİYOR?
1951 yılından 1967 yılına kadar asgari ücret, yerel
(kentsel) düzeydeki katılımcılardan oluşan “mahalli
komisyonlar” tarafından belirlenmesi sırasında, komisyonlar
arasında koordinasyon bozukluğu, benzer ve yakın yerlerde
farklı ücretlerin uygulanması, tespit edilen asgari ücrete
itirazların çoğalması nedeniyle 1967 yılında merkezi
nitelikte bir komisyon oluşturuldu. Bu komisyon da bölgelere
göre farklı asgari ücretler tespit ediyordu. Ancak, TBMM’de
bulunan Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP) Anayasa Mahkemesi’ne
başvurması sonrasında, Anayasa Mahkemesi bölgesel asgari
ücreti eşitlik ilkesine aykırı buldu ve iptal etti. 1989
yılından sonra ise ülke çapında sanayi-tarım ayrımı
olmaksızın tüm işkolları için tek bir asgari ücret
uygulamasına geçildi. 1989 yılından bu yana asgari ücret,
Çalışma Bakanlığı’nda 5 işçi, 5 işveren ve 5 hükümet
temsilcisinden oluşan merkezi nitelikteki asgari ücret
komisyonu tarafından bütün işkollarını kapsayacak şekilde
belirleniyor. Asgari Ücret Yönetmeliği’ne göre asgari
ücretin “dil, ırk, cinsiyet, siyasal düşünce, felsefi inanç,
din, mezhep vb. sebeplere dayalı bir ayrım yapılmadan”
tespit edilmesi gerekiyor. Yine uygulamaya göre asgari
ücret, “İşçilere normal bir çalışma günü karşılığı ödenen ve
işçinin gıda, konut, giyim, sağlık, ulaşım ve kültür gibi
zorunlu ihtiyaçlarını günün fiyatları üzerinden asgari
düzeyde karşılamaya yetecek ücret” olarak tanımlanmaktadır.
Ancak, bu tanıma 2001 yılında eklenen cümle, yukarıda
sayılanları ortadan kaldırmıştır. “Ülkenin ekonomik durumu”
ibaresi oldukça muğlak ve asgari ücretin belirlenmesinde
diğer bütün kriterleri yok eden bir kavramdır. Yani, bir
çalışanın tüm ihtiyaçlarını belirledikten sonra ülkenin
ekonomik durumu buna izin vermiyor denilerek verilmesi
gereken asgari ücretten daha düşük ücret belirlemesine
geçilmiştir.
DİNÇER: PAKET EKİMDE
Çalışma Bakanı Ömer Dinçer, istihdam paketinin kısa vadeli
stratejileriyle ilgili alınması gereken tedbirleri ekim
ayında kamuoyu gündemine getireceklerini söyledi.
Bölgesel asgari ücreti kimler istiyor?
1-IMF, bölgesel asgari ücret uygulamasına 2005 yılında tam
destek verdiğini açıkladı. Türkiye’deki asgari ücreti yüksek
bulan IMF, hızla bölgesel asgari ücret uygulamasına
geçilmesini öneriyor.
2-OECD, Türkiye 2008 raporunda ulusal düzeydeki asgari ücret
artışlarının sınırlanması gerektiğini ve bölgesel asgari
ücrete derhal geçilmesi gerektiğini savunuyor.
3-TÜSİAD, geçtiğimiz aylarda “Türkiye’de Bölgesel Farklar ve
Politikalar” adlı bir rapor yayınlayarak bölgesel asgari
ücrete tam destek verdi.
4-İTO, 2007 yılında konuya dair ayrıntılı bir rapor
hazırlayarak, bölgesel asgari ücret uygulamasının nasıl
olması gerektiğine dair bir model sundu.
BÖLGESEL FORMÜL GELECEKMİ?
Bu soruya en doğru cevap, halk yeterince doğru
bilgilendirilmez ve istihdamı artıracak yalanına
inandırılırsa “evet” olacaktır. Ancak, bölgesel asgari ücret
Anayasal eşitlik ilkesine aykırı olduğu gibi daha düşük
ücret belirlenen bölgelerden daha yüksek ücret belirlenen
bölgelere göçü hızlandırır. Düşük ücret belirlenen
bölgelerdeki vatandaşlar, kendilerini 2 hatta 3’üncü sınıf
hissetmeye başlarlar. Öte yandan genel seçime çok kısa bir
süre kalmışken bu tür bir girişim de iktidardaki partilere
zarar verir. Ayrıca, bu tür girişimler, emeğin üretimden
aldığı payın daha da azaltılması ve zaten bozuk olan gelir
dağılımının daha da bozulmasına imkân yaratacağı gibi
sermayenin milli gelirden aldığı payın da büyümesini temin
edecektir. Bu gerçekler karşısında bölgesel asgari ücretin
seçimden önce uygulamaya konulabileceğini zannetmiyorum.
İstihdamı artıracağı savı ise doğru değildir. Öte yandan,
uygulanmak istenen bu tür sermaye yanlı politikalar,
emekçileri de daha fakirleştirecektir.
SGK’nın başındakiler, doğum borçlanmasında ne dediklerini
hatırlamıyor mu?
SGK, 2 yıla yakın zamandır doğum borçlanmasında yasaya
aykırı uygulamaları nedeniyle kaybettiği davalardan sonra 1
Temmuz 2010 günü Resmi Gazete’de yeni bir tebliğ yayınlayıp
geri adım atmıştı. Aynı gün NTV’nin İstanbul stüdyolarında
canlı yayın konuğuydum, Ankara’da SGK Başkanlığı’nın önünde
NTV muhabirinin sorularını cevaplayan SGK Sigorta İşleri
Genel Müdürü İbrahim Ulaş’ın, muhabirin sorularına verdiği
cevap ve beyanatı (www.ntvmsnbc.com) aynen şöyle: “Sosyal
Sigortalar Genel Müdürü İbrahim Ulaş, NTV canlı yayınında
yanıtladı. İbrahim Ulaş, konuyla ilgili şu bilgileri verdi:
Doğum borçlanması, SGK reformuyla getirilen önemli bir
yenilik, özellikle kadın sigortalılar için büyük farklılık
taşımakta. Hizmet akdiyle işçi statüsünde sigorta kaydı
bulunan kadınlar, doğum borçlanması yapabiliyorlar.
Doğum borçlanması yapabilmek için işçi statüsünde sigorta
kaydının bulunması şart. İki çocuğa kadar ve her çocuk için
de 2 yıl doğum borçlanması yapılabiliyor.
Daha önce doğum borçlanması, çalışma ilişkisiyle
irtibatlıydı ancak Yargıtay’ın verdiği karar, vatandaşın
lehine oldu.
İşçi statüsünde kaydı olan tüm kadınlar, sigortalılık
başlangıcından önce veya sonra gerçekleşen doğumlar için
başvuru yapabilecek. Başvuru için talep formu doldurmak
yeterli. Asgari olarak 4 yıllık bir borçlanma bedeli 11 bin
680 lira. Bu parayı ödeyen haktan yararlanabilecek. Borç
tutarının bir ay içerisinde ödenmesi gerekiyor. Önceki
dönemlerde açılan davalar da bu uygulamayla ortadan kalkmış
olacak.” Konuşmanın en canlı alıcı bölümü şu: “İşçi
statüsünde kaydı olan tüm kadınlar, sigortalılık
başlangıcından önce veya sonra gerçekleşen doğumlar için
başvuru yapabilecek.” Ancak, şimdi tebliğden sonra
yayınlanan borçlanma genelgesi, “Sigortalı olmadan evvel
olan doğumları borçlandırmam” diyor.
SGK’nın başında bulunanlar ya ağızlarından çıkanı
duymuyorlar ya da bu işi bilmiyorlar. Bir milyondan fazla
kadını da mağdur etmeyi sürdürüp verilen hakkı gasp
ediyorlar.
Ali Tezel / Habertürk |