Gelir Vergisi
mükelleflerinde zarar mahsubu
Gelir Vergisi Yasası'nın 88'inci maddesi
uyarınca, gelirin toplanmasında gelir kaynaklarının bir
kısmından hasıl olan zararlar, diğer kaynakların kazanç ve
iratlarına mahsup edilmektedir. Ancak söz konusu yasanın
80'inci maddesi kapsamında olan diğer kazanç ve iratlardan
doğar zararlar mahsup konusu yapılamamaktadır. Bu bağlamda
Gelir Vergisi Yasası'nda vergiye tabi gelir unsurları yedi
gruba ayrılmış olmakla birlikte, zarar oluşturan gelir
unsurlarından bazıları zarar mahsubundan
yararlandırılmamakta, bazıları ise kısıtlı olarak mahsup
konusu yapılabilmektedir.
Gelir Vergisi Yasası'nın 80'inci maddesinde yer alan "gelire
giren kazanç ve iratlar" değer artış kazançları ve arizi
kazançlar olarak iki gruba ayrılmış bulunmaktadır. Değer
artış kazançları Gelir Vergisi Yasası'nın mükerrer 80'inci
maddesinde, arizi kazançlar ise aynı yasanın 82'inci
maddesinde sayılma suretiyle belirlenmiştir.
Yasal düzenleme gereği olarak gayrimenkul ve menkul sermaye
iratlarında gider fazlalığından doğarlar hariç olmak üzere,
sermayede meydana gelen azalmalar zarar olarak kabul
edilmemektedir. Ancak gayrimenkul sermaye iratlarında,
iktisap bedelinin yüzde 5'inin beş yıl süreyle indirilmesi
uygulamasındaki gider (Gelir Vergisi Yasası madde 74/4) ve
kira ile oturulan konutun kira bedelinin elde edilen kira
gelirinden indirilmesi uygulamasındaki gider (Gelir Vergisi
Yasası madde 74/10) hariç olmak üzere, gider fazlalığından
doğan zararların diğer gelir unsurlarından oluşan kazanç ve
iratlardan mahsubu mümkündür.
Diğer yandan faaliyeti sona eren ticari eşya zirai
işletmelerin: Ne geçmiş zararlarının, ne de faaliyetin sona
erdiği yıl oluşan zararlarının mahsubu mümkündür. Gelir
Vergisi uygulamasında, sermayede meydana gelen kayıpların
zarar olarak kabul edilip, diğer gelir unsurlarından
indirilmesi mümkün değildir. Bu kural menkul ve gayrimenkul
sermaye iratlarında olduğu gibi, sermayenin ağırlık teşkil
ettiği ticari ve zirai faaliyetlerde de aynıdır. Ticari ve
zirai faaliyetlerin özelliği, belli bir dönemde meydana
gelen zararın işletme zararı niteliği taşıyabilmesi,
sermayede kesin bir kaybı ifade etmeyecek olabilmesidir. Bu
bağlamda da ticari ve zirai faaliyet gibi sermayeye dayalı
bir organizasyonda kesin sonuç vergilendirme dönemini
oluşturan takvim yılından daha uzun süre içinde alınır.
Dolayısıyla daha uzun süre içinde ortaya çıkacak gerçek ve
kesin sonuç belli olmadan sermayedeki kayıp faaliyetin
normal icabı sayılır ve bu zarar işletme zararı olarak kabul
edilir. Bu nedenle, aynı yıl veya ileriki yıllarda, diğer
gelir unsurlarından mahsup edilir. Zarar mahsubu beş yıllık
süre içinde gerçekleştirilemediği takdirde; mahsup hakkı
ortadan kalkar. Bu süre içinde mahsup edilemeyen zararın,
faaliyetin normal icapları dışında sermayede meydana gelen
kesin kayıp olduğu kabul edilir.
Bu nedenle de söz konusu zararın bilahare beyan edilmesi
zorunlu olan herhangi bir beyan unsurundan indirim konusu
yapılması da mümkün değildir.
Birbirini izleyen birden fazla yılın faaliyet sonucu zararlı
olduğunda, sonraki yılların gelirlerinden, öncelikle en
önceki yıl zararından başlanarak mahsup yapılır. Bu aşamada
da sıraya uyulmaması, beş yıllık zarar mahsup süresi
geçilmemiş olması kaydıyla zarar mahsubu hakkını ortadan
kaldırmamaktadır. (Beyanname Düzenleme Kılavuzu, HUD, 2010,
Sf: 259)
Tam yükümlü gerçek kişiler, yurtdışındaki faaliyetlerinden
doğan zararlarını da faaliyette bulunulan ülkenin vergi
yasalarına göre beyan edilen vergi matrahlarının zararda
dahil olmak üzere, her yıl o ülke mevzuatına göre denetim
yetkisi verilen kuruluşlar tarafından rapora bağlanması ve
bu raporun aslı ve tercüme edilmiş bir örneğinin
Türkiye'deki ilgili vergi dairesine ibrazı halinde, mahsup
edebilirler. (Gelir Vergisi Yasası Madde: 88/4)
Yasal düzenleme gereği "Denetim kuruluşlarınca hazırlanacak
raporun ekinde yer alan vergi beyanlarının, bilanço ve
kâr-zarar cetvellerinin o ülkedeki yetkili mali makamlarca
onaylanması zorunludur. Bu bağlamda faaliyette bulunulan
ülkede denetim kuruluşu olmaması halinde, her yıla ait vergi
beyannamesinin, o ülke yetkili makamlarından alınan birer
örneğinin mahallindeki Türk elçilik ve konsoloslukları,
yoksa orada Türk menfaatlerini koruyan ülkenin aynı
mahiyetteki temsilciliklerine onaylatılarak, aslının ve
tercüme edilmiş bir örneğinin ilgili vergi dairesine ibrazı
yeterli" olmaktadır.
Yurtdışındaki zararlarını, Türkiye'de elde edilen kazanç ve
iratlardan mahsup etmek isteyen mükelleflerin, yurtdışı
faaliyet sonuçlarını her yıl yukarıda belirtilen esaslara
göre belgelendirmeleri gerekmektedir. Aksi takdirde
yurtdışında doğan zararın, Türkiye'de elde edilen gelirden
mahsubu mümkün olmayacaktır.
Türkiye'de mahsup edilen yurtdışı zararın, ilgili ülkede
mahsup edilmesi halinde, Türkiye'deki beyannameye dahil
edilecek yurtdışı kazanç, mahsuptan önceki tutar olacaktır.
Türkiye'de Gelir Vergisi'nden istisna edilen kazançlarla
ilgili yurtdışı zararlar, yurtiçindeki kazanç ve iratlardan
mahsup edilememektedir.
Vergi Usul Yasası uyarınca tutulması zorunlu kılınan
defterler ve bu defterlerin dayanağı belgelerin muhafaza ve
ibrazında zamanaşımı süresi beş yıldır. Bu süre, defter ve
belgelerin ilgili olduğu yılı izleyen yılın başından
başlamaktadır.
Belli bir dönemle ilgili olarak beyan edilen zararın sonraki
yıllar gelirinden mahsup edildiği hallerde ise; süre zarar
mahsubunun tamamen bittiği yılı izleyen yılın başından
itibaren hesaplanmaktadır.
Veysi Seviğ / Referans |