İkmal tarhiyatında ceza ve
gecikme faizi
Veraset ve İntikal Vergisi
Kanunu, miras yolu ile intikal eden hisse senetlerinin
beyanında, beyan edilecek değer olarak, "borsada kayıtlı ise
ölüm tarihine isabet eden üç yıl içindeki en son işlem
değeri, borsada kayıtlı değilse veya kayıtlı olup da üç yıl
içinde işlem görmemiş ise itibari değeri (nominal bedeli)"
kabul etmiştir. Kanun bu değeri mükellefler (mirasçılar)
için yapılacak ilk tarhiyata esas değer olarak kabul
etmiştir.
Vergi idaresi, mükelleflerin bu ilk beyanlarına göre yaptığı
tarhiyattan sonra, kendisi (takdir komisyonu aracılığı ile)
emsal bedel esasına göre ikinci ve son tarhiyatı yapar ve
bulunan farka göre vergi talep eder.
İdarece yapılan bu ikinci tarhiyat, Veraset Vergisi'ne özgü
farklı bir tür tarh türü olarak, "ikmal tarhiyatı" şeklinde
karşımıza çıkar. Vergi hukuku kitaplarında tarh türleri
arasında nedense pek yer verilmeyen bu tarhiyat türü, Vergi
Usul Kanunu'nda düzenlenen "ikmalen, re'sen ve idarece"
tarhtan farklıdır.
Vergi Usul Kanunu'nun "ikmalen, re'sen veya idarece
tarhiyat"a ilişkin hükümleri tetkik edilirse, bu
tarhiyatların sebebinin ilgili maddelerde (md. 29-31) yazılı
şekilde "mükellefin ödevlerini zamanında tam olarak yerine
getirmemesi veya eksik yerine getirmesi yahut hiç yerine
getirmemesi yahut tevsik yükümlülüğünü karşılayamaması"
olduğu görülür. Oysa Veraset ve İntikal Vergisi Kanunu'nda
düzenlenen ikmal tarhiyatında, mükellefe izafe edilecek
hiçbir kusur yoktur. Mükellef mirasçı, hisse senetlerinin
değerini zamanında, doğru ve kanunun öngördüğü değer
üzerinden (nominal bedel) beyan etmiştir. İkmal tarhiyatının
yapılma sebebi, mükellefin eksik beyanı olmayıp, kanunun
idare ve mükellefler için farklı değerleme ölçüleri öngörmüş
olmasıdır.
İkmal tarhiyatı, ikmalen, re'sen veya idarece tarhiyattan,
sonuçları bakımından da farklıdır. Kanun ilk tarhiyatta
nazara alınmak üzere mükellefler tarafından beyan edilen
değerle idarece yapılan değerleme sonucu ortaya çıkacak fark
için ceza tarhiyatı yapılmasını, mükellef ve idarenin aynı
değerleme ölçülerini kullanmaları koşuluna bağlamıştır. Oysa
burada değerleme ölçüleri farklıdır. Hisse senetlerini beyan
ederken mükellefler değerleme ölçüsü olarak nominal bedeli
esas almakla yükümlü iken, idare değerlemesinde emsal bedeli
esas almak durumundadır. Bu nedenle ikmal tarhiyatında ceza
olmaz. İdarenin bu durumda da ceza uygulaması halinde yargı
organlarınca bu ceza kaldırılmaktadır. (Danıştay 7. Daire
E.2000/645 K.2000/2772 T.16.10.2000).
Eğer mükellef emsal bedelle beyanda bulunur, idare de bu
beyanda son tarhiyat için bir fark tespit ederse, yani hem
mükellef hem idare aynı değerleme ölçüsünü kullanır ise ceza
uygulanabilir.
İkmal tarhiyatını, sonuç bakımından ikmalen, re'sen veya
idarece tarhiyattan ayıran bir önemli konu da gecikme
faizidir. Vergi Usul Kanunu'nun 112. maddesinde gecikme
faizi hesaplanmasını, ikmalen, re'sen veya idarece yapılacak
tarhiyatlarla sınırlı olarak öngörmüş, bunlar arasında ikmal
tarhiyatına yer vermemiştir. Bir başka deyişle gecikme
faizi, ancak mükellefin yasaya aykırı davranış şeklindeki
her derecedeki kusuru dolayısıyla vergi ödevlerinin ifasında
ortaya çıkan temerrüdü dolayısıyla yapılan tarhiyatlara
uygulanabilir.
Kendisine miras yoluyla intikal eden hisse senetlerini
nominal bedelle beyan eden mükellefin yanlış yahut eksik
beyanından söz edilemez. Bu nedenle, temerrüdü bulunmayan
mükellefe herhangi bir kusur izafe edilmesi de mümkün
değildir. Çünkü burada ilave veya son tarhiyat, sadece
kanunun mükellef ve idare için farklı değerleme usullerini
öngörmesinden ileri gelmektedir. Dolayısıyla tarhiyatın
dayanağı, Vergi Usul Kanunu'nun 29 ila 31. maddeleri değil,
idareye farklı değerleme ölçütü ile vergi almasını emreden
Veraset ve İntikal Vergisi Kanunu'nun 10/4. maddesidir. Bu
nedenle bu gibi hallerde gecikme faizi hesaplanması da yasal
dayanaktan mahrum olur (Samsun Bölge İdare Mahkemesi
E.2002/40, K.2002/39 T. 5.3.2002).
Kısaca ifade edecek olursak; beyana tabi hisseler
dolayısıyla nominal bedel üzerinden beyanda bulunan
mükellefe, ikmalen veya re'sen veraset vergisi tarh
edilmedikçe, ceza ve gecikme faizi tarhiyatı yapılamaz.
Vergi Usul Kanununun 29. ve 30. maddesine göre, ikmalen
yahut re'sen tarhiyat yapılabilmesi içinse, mükellefle
idarenin aynı ölçütleri kullanmış olması şarttır. Hazineyi
zarara uğratmayan, vergi ziyaına yol açmayan mükelleften,
bir anlamda Hazine'nin parasını kullanmasının bedeli olarak
nitelendirilebilecek gecikme faizi de istenemez.
Ancak yargı kararlarına rağmen idarece bu esaslara riayet
edildiği pek söylenemez. Kanun hükümleri açık ve yargı
kararları da ortada olduğuna göre, bu konu bir iç genelge
ile düzenlenerek veraset vergi dairelerinin uygulaması bir
düzene kavuşturulursa, pek çok ihtilaf kendiliğinden
önlenmiş olacaktır. Bumin Doğrusöz / referans |