|
|
Bağış ve
yardım nasıl muhasebeleştirilir
Bağış ve yardımlar beyanname
üzerinde ‘Kanunen kabul edilmeyen gider' olarak
gösterilir ve beyanname üzerinde yer alan
‘kazancın bulunması halinde indirilecek istisna
ve indirimler' içinde gösterilerek indirim
konusu yapılır.
Kurumlar Vergisi'ne tabiyiz. Yapmış bulunduğumuz
bağış ve yardımlar şirketimiz aktifinden nakit
veya ayın olarak çıkmaktadır. Oysa söz konusu
bağış ve yardımlar defterlerimize gider olarak
kayıt edilmemekte, beyanname üzerinde indirim
konusu yapılmaktadır. Söz konusu bağış ve
yardımları nasıl muhasebeleştireceğiz?
Kurumlar Vergisi Yasası'nın 10'uncu maddesinde
"Diğer İndirimler" başlığı altında birinci
fıkrasının c, ç, d, e ve f bentlerinde bağış
yapımı ile ilgili hükümler yer almaktadır.
Bir işletmenin yönetim fonksiyonları, işletme
politikasının tayini, organizasyon ve kadro
kuruluşu, büro hizmetleri, kamu ilişkileri,
güvenlik, hukuk işleri, personel işleri, kredi
ve tahsilatı da kapsayan muhasebe ve mali işler
servislerinin giderleri Tekdüzen Hesap Planı'nda
770 hesaplarda izlenmektedir. Bu hesaba işletme
yönetiminin bağış ve yardımlara ilişkin
kararları doğrultusunda yapılan bağışlar da
kaydedilebilmektedir.
Ancak söz konusu bağış ve yardımların bilahare
beyanname üzerinde "Kanunen Kabul Edilmeyen
Gider" olarak gösterilmesi ve aynı zamanda
beyanname üzerinde yer alan "Kazancın bulunması
halinde indirilecek istisna ve indirimler"
içinde gösterilerek indirim konusu yapılması
gerekmektedir.
Örneğin, Sağlık Bakanlığı'na ait bir hastaneye
yeni bir bina yapımına katkı sağlamak amacıyla
yapılan 1.000.000 TL'lik banka hesabından bağış
için aşağıdaki muhasebe kayıtlarının yapılması
gerekmektedir.
Söz konusu paranın banka üzerinden verilmesi
halinde ilk yapılacak "770 Genel Yönetim
Giderleri" bağış ve yardımlar alt hesabı borçlu,
"120 Bankalar" hesabı alacaklı olacaktır. Bu
madde ile eşanlamlı olarak;
"971. Matraha İlave Edilecek Tutarlar" borçlu,
"972. Matraha İlave Edilecek Tutarlar" aynı
miktarda alacaklı olarak kayıt işlemi
yapılacaktır.
"Genel Yönetim Giderleri" arasında gösterilen
söz konusu ödeme beyanname üzerinde nazım
hesaplardaki kayıtlar esas alınarak indirim
konusu yapılacaktır. Buna paralel olarak
beyanname söz konusu miktar kanunen kabul
edilmeyen gider olarak matraha eklenecektir.
Yasal düzenleme gereği ilgili dönem içerisinde
yapılan bağış ve yardımlar geçici vergiye tabi
kazanç tespiti sırasında da dikkate
alınmaktadır. Dolayısıyla Kurumlar Vergisi
Yasası'nın 10'uncu maddesi kapsamında yapılan
bağış ve yardımlar yapıldığı tarih dikkate
alınarak, geçici vergi beyanı ile ilgili
dönemlerde de alınabilecektir. Ancak ileri
tarihlerde dönem kazancında ortaya çıkan
değişiklikler sonucunda eğer yapılan bağış ve
yardımın yıl içerisinde tamamının indirim konusu
yapılıp da dönem sonunda söz konusu indirimin
tamamını kapsayacak matrahın oluşmaması halinde,
ancak beyanname üzerinde indirim konusu
yapılabilecek kısmı indirime konu edilecektir.
(V. Seviğ)
AVANS SENETLERİ REESKONTA TABİ TUTULABİLİR Mİ
İşletmemiz yapımını üstlendiği bir iş için
siparişi veren kurumdan avans niteliğinde
senetler almıştır. Senedi veren firma ile
aramızda yapılan iş sözleşmesinde söz konusu
senet "avans" olarak ifade edilmektedir.
Şirketimiz bu senedi kayıtlarına senetler
hesabına kaydetmiştir. Söz konusu senedi
reeskonta tabi tutulabilir mi?
Avans olarak alınan senetlerin reeskonta tabi
tutulması vergi idaresince kabul edilmemektedir.
Bunun temel nedeni avans olarak alınan
senetlerin gelir yaratmamış, dolayısıyla dönem
kazancını etkileyen bir unsur olmamasıdır. Bir
başka anlatımla alacak senetlerinin reeskonta
tabi tutulabilmesi için gelir yaratıcı ya da
hasılat unsuru olması gereklidir. Çünkü reeskont
gelir etkisi birden fazla yıla yayılan fakat,
tamamı vergiyi doğuran olayın meydana geldiği
yılda hasılat yazılan gelirin (alacağın) gelecek
dönemlere ait kısmının ayıklanması işlemidir. Bu
nedenle, bir alacak senedinin reeskonta tabi
tutulabilmesi için ilk önce bu alacağı doğuran
bir teslim veya hizmetin bulunması ve bu teslim
ve hizmet dolayısıyla elde edilen daha açıkçası
tahakkuk eden hasılatın dönem kazancına eklenmiş
olması gerekmektedir. Olayı bu açıdan
değerlendirecek olursak; gelir ve hasılat
yaratıcı unsurları olmayan avans niteliğindeki
senetler ile teminat senetleri ve hatır
senetleri reeskonta tabi tutularak, bu aşamada
ortaya çıkan farklar giderleştirilemez.
Senet kavramı genel anlamı ile bir borç veya
hakkın bazen ihdası, bazen ispatı, bazen de her
iki hususun temini için düzenlenen ve borçlu
tarafından imzalanan yazılı belge olarak
tanımlanmaktadır. (Demir, N. "VUK'nın 281'inci
Maddesinin Uygulamasına İlişkin İki Sorun" Vergi
Dünyası, Nisan, 1989, S: 28). Bu bağlamda da
reeskonta tabi tutulacak senetler, Türk Ticaret
Yasası'nda "Kambiyo Senetleri" başlığı altında
yer alan kambiyo senetlerinden poliçe ve
bonolardır.
Maliye Bakanlığı'nın 1993/1 sayılı Vergi Usul
Kanunu İç Genelgesi'nde de "Vadeli satış
kampanyalarında satışa konu mal veya hizmet
bedeline ait belge düzenlenmeksizin senede
bağlanan alacak tutarından vadesi gelmemiş
alacak senetlerinin dönem sonlarında reeskonta
tabi tutulamayacağı hususunun incelemelerde
dikkate alınması ve reeskonta tabi tutulan bu
tür alacak senetlerinin tespiti halinde, gider
kaydedilen reeskont tutarlarının giderler
arasından çıkarılarak gerekli tarhiyatın
yapılması" öngörülmüş bulunmaktadır. (Özyer, M.A.
"Vergi Usul Kanunu Uygulaması" HUD Yayınları,
Sf: 573) (V. Seviğ)
ŞİRKET UNVANININ HAKSIZ KULLANIMI
Şirketimizin adı başka bir şirket tarafından
bize haber verilmeden aynen kullanılıyor. Bu
nedenle son zamanlarda bazı olaylar nedeniyle
haksız yere itham altında kalmaya başladık. Ne
yapabiliriz?
Türk Ticaret Yasası'nın 54'üncü maddesi gereği
olarak "Ticaret unvanı kanuna aykırı olarak
başkası tarafından kullanılan kimse, bunun
men'ini yani önlenmesini ve haksız kullanılan
ticaret unvanı tescil edilmiş ise kanuna uygun
bir şekilde değiştirilmesini veya silinmesini ve
zarar görüş ise kusur halinde bunun da
tazminini" isteyebilir.
Mahkeme, davayı kazanan tarafından istemi
üzerine, masrafları aleyhine hüküm verilen
kimseye ait olmak üzere hükmün gazete ile de
yayımlanmasına karar verebilir.
Uygulamada bazı hallerde izin alınmadan başarılı
şirketlerin unvanları aynen veyahut diğer
başarılı firmanın unvanını çağrışım yapacak
şekilde kullanılabilmektedir. Böyle bir durumda
dahi şikâyetçi olanın konuyu dava yoluyla çözüme
kavuşturması mümkündür.
Eğer herhangi bir kuruluş veya kurum ticaret
unvanının başka bir şirket tarafından
kullanıldığını bilmesine rağmen buna uzun bir
süre ilgisiz kalırsa, bu kullanıma zımnen izin
vermiş sayılmaktadır. Dolayısıyla sizin
bulunduğunuz yerde bir avukatla görüşerek durumu
bildirmeniz ve gerekli tespitleri yaptırarak
unvanınızı kullanan kişi için yargıya
başvurmanız gerekmektedir.
Türk Ticaret Yasası'nın 52'nci maddesi hükmü
uyarınca "Usulen tescil ve ilan edilmiş olan
ticaret unvanını kullanmak hakkı, münhasıran
sahibine aittir." Bunun için sizin davacı
olabilmeniz için öncelikle unvanınızın tescil
edilmiş olması gerekmektedir. (V. Seviğ)
YARGI KARARLARINDA
DEĞER ARTIŞ KAZANCI
Danıştay 4. Dairesi'nin E.2005/2259, K.2006/1893
sayı ve 12.10.2006 tarihli kararı:
"Davacının, 22.4.2002 tarihinde bir arsa satın
aldığı, daha sonra arsa üzerinde mesken
inşaatına başladığı ve inşaatı 29.7.2002
tarihinde tamamlayarak 6.1.2003 tarihinde
sattığı anlaşılmaktadır. Mahkemece, 193 sayılı
GVK'nın mükerrer 80/6. maddesi uyarınca değer
artış kazancından söz edilebilmesi için aynı
vasıftaki taşınmazın Kanunda belirtilen sürede
satılması gerektiği, davacı tarafından arsa
olarak iktisap edilen taşınmazın üzerine bina
inşa edilerek satışının yapıldığı, dolayısıyla
taşınmazın vasfının değiştiği gerekçesiyle
tarhiyatın kaldırılmasına karar verilmiş ise de
değer artış kazancına konu edilen taşınmazın
vasfı değişmiş olmakla beraber, anılan maddede
gayrimenkulün 4 yıllık süre içerisinde satılması
koşulundan başka bir şarta yer verilmemiş olup,
üzerinde yapılan meskenle birlikte değeri daha
da artan arsanın iktisap edildiği tarihten
itibaren 4 yıl içinde üzerindeki meskenle
birlikte satıldığının ve safi kazanç elde
edildiğinin tespit edilmesi halinde değer artış
kazancı elde edildiğinin kabulü gerekmektedir."
Danıştay 3. Dairesi'nin E.2006/2441, K.2007/1761
sayı 4.6.2007 tarihli kararı:
"Davacının akaryakıt ticaretini terk etmesinden
sonra gayrimenkulü ve üzerindeki tesisleri
14.9.1999 tarihinde sattığı, yapılan satış
hakkında … Ltd. Şti. tarafından satıcı ve
alıcıya karşı tapu iptali davası açıldığı, bu
davada asliye hukuk mahkemesince, İcra İflas
Kanunu'nun (İİK) 277. ve devamı maddeleri
uyarınca verilen satışın iptali kararı ile bu
kararı onayan Yargıtay ilamı dosyaya sunularak
gayrimenkul satışına ilişkin değer artış
kazancında vergiyi doğuran olayın ortadan
kalktığı ve adına yapılan vergilendirmenin
hukuki dayanağının bulunmadığı iddia edilmekte
ise de İİK'nın 277. ve devamı maddelerinde
düzenlenen iptal davası ile basiretli tüccardan
beklenmeyecek tasarruflarla mevcudunu eksilten
borçlulara karşı alacaklıların korunmasının
amaçlandığı ve iptal davasının konusunun
gayrimenkul olması halinde, tapu kaydının
düzeltilmesinin istenmesine gerek kalmaksızın
alacaklı tarafından gayrimenkulün satışının
istenebilmesine olanak tanındığı, bu nedenle
asliye hukuk mahkemesi kararı, satın alan
üzerindeki tapu kaydının iptali veya satıştan
önceki hale getirilmesini içermediğinden, bu
kararın vergilendirmeye etkisi bulunmadığı
gerekçesiyle tarhiyatı hukuka uygun bulan yerel
mahkeme kararı vergi aslına ilişkin kısmı
itibariyle hukuka uygundur."
Vergi Dava Daireleri Kurulu'nun E.2004/51,
K.2004/80 sayı ve 25.6.2004 tarihli kararı:
"GVK'nın mükerrer 80. maddesinde geçen ‘elden
çıkarma' deyiminin mal ve hakların satılması,
bir ivaz karşılığında devir ve temliki, trampa
edilmesi, takası, kamulaştırılması, ticaret
şirketlerine sermaye olarak konulması, mal ve
haklar üzerindeki tasarruf edebilme hakkının bir
şekilde devredilmesini ifade ettiği, Borçlar
Kanunu'nun 182. maddesi uyarınca, taşınır ve
taşınmaz malların satışında, satıcının malını
alıcıya bir semen karşılığında teslim ettiği,
arsa karşılığında kat alımında ise taşınmazın
para karşılığında satışının olmadığı, aynı
kanunun 232. maddesinde, satım hükümlerinin
trampada da tatbik olunacağının hükme
bağlandığı, trampa sırasında mübadeleye konu
malların niteliklerinde bir değişiklik olmadığı,
oysa bir kişinin arsası karşılığında kat sahibi
olması durumunda, müteahhitle yapılan sözleşme
uyarınca ve Kat Mülkiyeti Kanunu'na göre inşaata
başlanırken arsa payları bölünerek, müşterek
mülkiyete esas bu paylara inşaat yapma ve kat
mülkiyeti tesis etme borcu bağlandığı, inşaat
tamamlandıktan ve her kat bağımsız bölüm haline
gelip, kişisel mülkiyete geçtikten sonra da o
bağımsız bölümlere ait arsa paylarının, bağımsız
bölümlere bağlı olarak devam ettiği, ana
gayrimenkulün ortak sayılan yerlerinde, kat
maliklerinin müştereken tasarrufta
bulunabildiği, böylece, arsa sahibinin arsası
üzerindeki mülkiyetinin kişisel olmaktan
çıktığı, diğer kat malikleri ile paydaş durumuna
girdiği, başka bir ifadeyle kişinin kat edinme
karşılığında arsasını müteahhide vermesi ve kat
sahibi olmasının, servetin değerlendirilmesi,
biçim değiştirmesi olduğu, öte yandan, dava
dilekçesi ekinde bulunan 1. Bölge Tapu Sicil
Müdürlüğü yazısına göre arsa karşılığı daire
alımına konu arsa davacı tarafından 1988'de
iktisap edildiğinden, servetin değerlendirilmesi
olan dairelerin, 1998'de, yani yasal sınır olan
dört yıldan sonra satıldığının açık olduğu
gerekçesiyle tarhiyatın terkini yönündeki yerel
mahkeme ısrar kararı hukuka uygundur."
ÖZELGELERDE
DEĞER ARTIŞ KAZANÇLARI
1. İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı'nın
16.6.2006 Tarih ve 11909 Sayılı Muktezası:
"Gelir Vergisi Kanunu'nun mükerrer 80/1.
maddesinde; ivazsız olarak iktisap edilenler ve
tam mükellef bir kuruma ait olan ve iki yıldan
fazla süredir elde bulundurulan hisse senetleri
hariç olmak üzere sahip olunan menkul
kıymetlerin veya diğer sermaye piyasası
araçlarının elden çıkartılmasından ede edilen
kazancın değer artış kazancı olarak
vergilendirileceği düzenlenmiştir. Bu konudaki
vergilendirme usul ve esasları 232 Sayılı Gelir
Vergisi Genel Tebliği'nde izah edilmiştir. Aynı
tebliğin son bölümünde, anonim şirketlerde hisse
senetleri düzenlenip ortaklara teslim edileceği
tarihe kadar sahibine genel kurula katılma, oy
kullanma, kâr payı elde etme gibi haklar
sağlayan ve hisse senedinin çıkartılması ve
ortağa teslimi ile ortadan kalkan geçici
ilmühaberlerinin elden çıkartılmasından sağlanan
kazancın vergilendirilmesinin, hisse
senetlerinin elden çıkartılmasından sağlanan
değer artış kazançlarının vergilendirilmesi ile
aynı usul ve esaslara tabi olduğu
belirtilmiştir. İlmühaber ile hisse senedinin
değiştirilmesi sonrasında hisse senedi elden
çıkartılacağı zaman, vergilendirilme
kriterlerinde önemli bir belirleyici olan
iktisap tarihi olarak ilgili hisse senedi yerine
daha önce verilmiş olan ilmühaberin iktisap
tarihi esas alınır."
2. İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı'nın
31.5.2006 tarih ve 10513 sayılı muktezası:
"Şirketler tarafından sermaye artırıma gidildiği
zaman, ortaklar mevcut hisse senetleri sayesinde
sahip oldukları rüçhan haklarını kullanarak
itibari değer üzerinden yeni hisse senetlerini
alabilmektedirler. Alınan bu yeni hisse
senetlerinin iktisap tarihi olarak daha
öncesinde sahip olunan ve zaten rüçhan hakkı ile
yeni hisse senetlerinin alınmasına dayanak
sağlayan eski hisse senetlerinin iktisap tarihi
esas alınır.
3. İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı'nın
22.5.2008 tarih ve 10446 sayılı özelgesi:
"GVK'nın mükerrer 80. maddesinde yer alan ‘elden
çıkarma' deyimi; maddede geçen mal ve hakların
satılması, bir ivaz karşılığında devir ve
temliki, trampa edilmesi, takası,
kamulaştırılması, devletleştirilmesi, ticaret
şirketlerine sermaye olarak konulması hallerini
ifade etmektedir. Değer artış kazançlarının
vergilendirilmesinde son yapılan değişiklikle 5
yıllık iktisap süresi, öngörülmüş ise de GVK'nın
Geçici 71. maddesinde, mükerrer 80/1-6.
maddesinin uygulamasına ilişkin olarak, 70.
maddenin 1.,2.,4. ve 7. bentlerinde sayılan ve
1.1.2007 tarihinden önce iktisap edilmiş olan
mal ve hakların elden çıkarılmasından doğan
kazançların vergilendirilmesinde 4 yıllık süre
esas alınır hükmüne yer verilmiştir. Bu hüküm ve
açıklamalar gereğince, 1974 yılında iktisap
edilen arsanın belediye tarafından istimlak
edilmesi neticesinde mülk sahibine ödenecek
istimlak bedeli, el değiştirmenin iktisap
tarihinden itibaren 4 yıllık süre geçtikten
sonra yapılmış olması sebebiyle değer artış
kazancı olarak vergilendirilmeyecektir. Bununla
beraber, söz konusu istimlak bedeli beraberinde
ayrıca faiz ödenmesi durumunda bahsedilen faiz
tutarı alacak faizi niteliğinde menkul sermaye
iradı olarak değerlendirileceğinden, söz konusu
sermaye iradının elde edildiği yılda GVK'nın
86/1-d maddesinde belirtilen istisna haddini
aşması halinde tamamının mart ayının 25. günü
akşamına kadar beyan edilmesi, tahakkuk eden
verginin de mart ve temmuz ayları içerisinde iki
taksit halinde ödenmesi gerekir."
4. Bursa Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 16.1.2009
tarih ve 139 sayılı özelgesi:
"8.7.1998 tarihinde ortaklığın giderilmesi
suretiyle iktisap edilen arsanın, 13.12.2005
tarihinde gayrimenkul satış vaadi suretiyle
daire karşılığı inşaat sözleşmesi yapılarak aynı
tarihte müteahhide teslim edildiği, yapılan
dairelerden arsa sahiplerine ait olanlarının
fiilen 27.10.2008 tarihinde teslim edildiği
belirtilerek, söz konusu dairlerin satış yoluyla
devrinin değer artış kazancına tabi olup
olmadığı sorulmuştur. GVK'nın mükerrer 80. madde
ve 81. maddelerine göre, arsa sahiplerince
müteahhitten 27.10.2008 tarihinde fiilen teslim
alınan dairelerin, bu tarihten itibaren 5 yıl
içinde tarafınıza bir defada satışı halinde,
GVK'nın mükerrer 81. maddesine göre hesaplanacak
safi değer artışının, istisna haddi aşan
kısmının arsa sahiplerince beyan edilerek
vergilendirilmesi gerekir." Veysi Seviğ -
Bumin Doğrusöz / referans |
|