|
|
ÇEK
DÜNYASINDA 31 MART VAKASI
Biliyorsunuz 2009 yılının son
günlerinde yeni bir Çek Kanunumuz oldu. Bu yeni
düzenleme kamuoyunda tartışıldı. İyi yanları,
kötü yanları masaya yatırıldı. Birçok hukukçu
yeni düzenlemenin sakıncalarına dikkat çekti ve
bunun örtülü bir af olduğunu söyledi. İş
dünyasının önemli bir bölümü ise yeni
düzenlemenin zaten var olan sorunları
büyüteceğini, artık iş dünyasının çekle iş
yapamaz duruma geleceğini iddia etti.
5941 sayılı Çek Kanunu'nun yürürlüğe girmesinin
üzerinden neredeyse iki ay geçti. Peki şimdi
durum nasıl? Hukukçuların ve iş dünyasının
korkuları gerçek oldu mu? İş dünyasının konuyla
ilgili görüşlerini bugünkü Referans'ta
bulacaksınız. Ben işin hukuki boyutunu
araştırdım, işte çıkardığım sonuçlar:
Öncelikle belirtmeliyim; biz Türkler, 100 yıl
aradan sonra ikinci bir 31 Mart Vakası ile karşı
karşıyız. Okul yıllarından hatırlarsınız. Bu
topraklarda ilk 31 Mart olayı 1909'da II
Meşrutiyet'in ilanından sonra yaşanmıştı. Şimdi
Türkiye 31 Mart 2010'da yeni bir 31 Mart olayı
ile karşı karşıya, "31 Mart Çek İsyanı."
Binlerce çek borçlusu dört gözle 31 Mart'ı
bekliyor. Çünkü 31 Mart'a kadar cumhuriyet
savcılığına verecekleri basit bir dilekçe ile
davaları bir yıllığına rafa kalkacak. Nasıl mı?
İşte yeni Çek Kanunu yürürlüğe sokulurken göz
ardı edilen ve bir yıllığına alacak davalarını
dondurup borçluyu güldüren, alacaklıyı ağlatan
yöntem.
Yeni Çek Kanunu yürürlüğe girdiğinde çek borcu
nedeniyle davalı olanlara borçlarını taksitle
ödeme imkânı verildi. Buna göre çek borcu olan
31 Mart'a kadar savcılığa, "Borcumu iki yıl
içinde ödeyeceğim" diye bir dilekçe veriyor. Bu
dilekçeyi vermesiyle birlikte anapara ve
temerrüt faizinin toplamından oluşan toplam
borcu taksitlendiriliyor. İlk taksit toplam
borcun yüzde 30'u kadar olmak zorunda ve bir yıl
içinde ödenmek durumunda. (Geçici Madde 2/b)
Şimdi kötü niyetli borçlular 31 Mart'a kadar
bekliyor. 31 Mart'ta savcılığa gidip bir dilekçe
verecekler. Böylece 1 Nisan 2011 tarihine kadar
davaları donacak. Alacaklı bu tarihe kadar ilk
taksitim yatar umuduyla bekleyecek. Kötü niyetli
borçlular ilk taksiti yatırmayacak. Ne olacak
peki? Hiçbir şey olmayacak. Çünkü borçlu,
savcılığa basit bir dilekçe dışında hiçbir
taahhütte bulunmuyor. Ortada ne tam bir tarih,
ne bir teminat ne bir garanti ne bir kefil ne de
mal beyanı var... Alacaklı bir yıl boyunca
kaderiyle baş başa dört gözle alacaklı olduğu
kişinin yolunu gözleyecek. Üstelik eli kolu da
yasal olarak bağlanmış durumda. Bir yıl sonra
kim öle, kim kala... Dava kaldığı yerden devam
edecek. Ne zaman sonuçlanır nasıl sonuçlanır kim
bilir?
Sadece 31 Mart olayı mı? Bir de yeni kanunun yol
açtığı "Hepimiz masumuz hâkim bey" uyanıklığı
var. Bu günlerde adliye koridorlarında çek
borçlularının yüzü pek bir gülüyor. Nasıl
gülmesin? Yeni kanun gerçek kişilere çekte
vekâlet olayını yasakladı. Yani eskiden herhangi
bir kişi sizden aldığı vekâletle sizin
hesabınıza çek doldurup imzalayıp verebiliyordu.
Eski kanuna göre alacak davalarında suçlu, çekin
sahibi değil, çeki imzalayıp veren kişiydi.
Şimdi bu olay tersine döndü. Vekâlet vermek
zaten yasal olarak yasak. Velev ki herhangi bir
kişi başka biri adına düzenlenen çeki bir
alışverişte kullandı; çek de ödenmedi. Çeki
veren değil, çekin üzerindeki hesapta adı yazan
kişi suçlu durumuna düşüyor. (Madde 5/3) Kanunla
aslında belki de işin doğrusu yapılmış. Ama yine
önemli bir ayrıntı atlanmış. Kanun yürürlüğe
girmeden önce imzalanan çekler, açılan davalar
ne olacak?
Diyelim ki Ahmet Bey'e bir mal sattınız; size,
üzerinde başka birinin adı olan çek verdi. Yasal
süreçte çekiniz karşılıksız çıktı. Nisan 2009'da
karşılıksız çek veren Ahmet Bey'e dava açtınız.
Ahmet Bey'le hâkim karşısına çıkıyorsunuz.
Borçlu Ahmet Bey'in avukatı, hâkime yeni Çek
Kanunu'nu hatırlatıyor. Hâkim bakıyor avukat
haklı. Yeni Çek Kanunu'na göre suçlu çeki veren
Ahmet Bey değil. Suçlu, çekin üzerindeki hesapta
adı geçen Veli Bey. Size bunu hatırlatıyor ve
kararı yapıştırıyor: "Ahmet Bey'in beraatine..."
Siz bu kez çekte adı geçen Veli Bey'e dava
açıyorsunuz. Yine hâkim karşısındasınız. Bu kez
Veli Bey'in avukatı hâkime eski kanunu
hatırlatıyor, "Hâkim bey, çekin kesildiği
tarihte eski kanun yürürlükteydi. Bu durumda
müvekkilim değil çeki veren suçludur..." Hâkim
bakıyor avukat haklı. Kararı yine yapıştırıyor:
"Veli Bey'in beraatine..." Çek sahibi masum,
çeki veren masum. Siz boş gözlerle etrafa bakıp
kendi kendinize soruyorsunuz: Herkes masumsa
suçlu kim?
Bu kanunu hazırlayanlara, 31 Mart'ı, eski
kanunla yeni kanun arasındaki yorum farkını
atlayanlara da ben soruyorum: Ortada ödenmeyen
paralar, mağdur edilen alacaklılar var. Suç
sabit. İyi de suçlu kim? Sefer Levent /
referans |
|