Türkiye'nin Muhasebe Rehberi   I  Yayınlanan En Son Mevzuatlar  I  2010 Vergi Takvimi  I   2010 Yılı Muhasebe Uygulamaları  I  Beyanname Rehberi  
Ana sayfa Yasal Uyarı Künye Danışma Hattı Güncel Bilgi Arşivi

      Asgari Geçim İndirimleri

 MUHASEBE GÜNCEL BÜLTEN :  10 MART 2010

  Vergi Rehberi 

  2010 Çalışmaları 
  2010 Pratik Bilgiler 
  Staj - Stajyer Rehberi
  Maliye Rehberi
  BEŞ DAKİKA ARA !...
  Makale Rehberi

  Kanun-Mevzuat Rehberi  

  Sosyal Güvenlik Rehberi  

 

 
       
   

Taksitli satışın tahsilatı denetim amaçlı beyan edilir

Kredi kartıyla yapılan taksitli satışların beyanı, tahsilat sağlandıkça yapılır. Tahsilat tutarları, beyannamenin ilgili dönemde gerçekleştirilen teslim ve hizmetlere ait bedelin kredi kartı ile tahsil edilen kısmı satırında yer alır.

SORU: Satışını yaptığımız ürünlerin büyük bir bölümü fatura düzenleme miktarını aştığı için faturalı olmaktadır. İşyerimizde bu satışlarımızın büyük bir bölümü faturalı ve taksitlidir. Taksit ise kredi kartına uygulanmaktadır. Burada kredi kartı ile yapılan satışlarda, bu satışa ilişkin olarak fatura düzenleme açısından bir süre var mıdır?
YANIT: Vergi Usul Yasası'nın 229'uncu maddesinde yer alan tanımlamaya göre "Fatura, satılan emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari vesikadır." Aynı yasanın 231'inci maddesinin (5) numaralı bendi gereği olarak da "Fatura malın teslimi veya hizmetin yapıldığı tarihten itibaren azami yedi gün içinde düzenlenir." Bu süre içersinde düzenlenmemiş olan faturalar hiç düzenlenmemiş sayılır.
Vergi Usul Yasası'nın 232'nci maddesinde ise, birinci ve ikinci sınıf tüccarlarla kazancı basit usulde tespit edilenler ve defter tutmak mecburiyetinde olan çiftçilerin sattıkları emtia veya yaptıkları işler için de fatura istemek ve almak zorunda oldukları hususu hükme bağlanmıştır.
Kredi kartı, satışa konu mal veya hizmetin bedelinin tahsilinde kullanılan bir araç olup, kredi kartıyla yapılan her tahsilâtın, işletme tarafından yapılan bir mal satışı veya sunulan hizmete ilişkin olduğu kabul edilmektedir. Dolayısıyla fatura, mükellefler tarafından kredi kartıyla yapılan tahsilâta değil, tahsilâtın ait olduğu satış veya hizmetin Vergi Usul Yasası'nda belirlenen ilkeler çerçevesinde belgelendirilmesine yönelik olarak düzenlenmektedir.
Mevcut yasal düzenlemeler çerçevesinde yapılan tüm mal ve hizmet satışlarına ilişkin olarak, usulüne uygun olarak azami yedi gün içinde faturanın düzenlenmesi zorunlu olup, bu satışlarla ilgili olarak tahsilâtın kredi kartı ile yapılması sırasında ayrıca fatura ve tahsilâtın kredi kartı ile yapılması sırasında ayrıca fatura ve benzeri belge düzenlenmesi zorunlu olup, bu satışlarla ilgili olarak tahsilâtın kredi kartı ile yapılması sırasında ayrıca fatura veya benzeri bir belge düzenlenmesine gerek bulunmamaktadır.
Katma Değer Vergisi Yasası'nın 1/1'inci maddesi uyarınca her türlü ticari, zirai ve serbest meslek faaliyeti çerçevesinde yapılan teslim ve hizmetler katma değer vergisine tabi bulunmakta olup, sözü edilen yasanın 10'uncu maddesinde vergiyi doğuran olayın tanımı yapılmıştır.
Yasal düzenleme gereği olarak ileride gerçekleşecek bir teslim veya hizmete ilişkin olarak yapılan avans niteliğindeki tahsilâtlar henüz vergiyi doğuran işlem meydana gelmemiş olduğundan katma değer vergisine tabi değildir.
Mükelleflerin, katma değer vergisine tabi iş ve işlemlerinin beyanına ilişkin (1) No.lu Katma Değer Vergisi Beyannamesi'nin 45'inci satırında "Kredi Kartı ile Tahsil edilen Teslim ve Hizmet bedelleri" yer almaktadır. Ancak bu bilgi verginin tarh ve tahakkuku ile ilgili olmayan denetim amaçlı bir bilgidir. Burada vergiyi doğuran olay vuku bulsun bulmasın belirli bir dönemde kredi kartı ile yapılan tahsilâtlar gösterilmektedir. Dolayısıyla kredi kartıyla yapılan söz konusu tahsilât, o anda gerçekleşen bir mal veya hizmet satışına ait olabileceği gibi daha önceden gerçekleşen ve faturalandırılmış bir işleme de ait olabilir.
Bu çerçevede, avans niteliğinde veya malın teslimi anında faturası düzenlenmiş olan satışlara ilişkin olarak ileri bir tarihte kredi kartı ile yapılan tahsilât tutarlarının verilecek beyannamenin ilgili dönemde gerçekleştirilen teslim ve hizmetlere ait bedelin kredi kartı ile tahsil edilen kısmı satırında yer alması gerekmektedir. Ancak, yer alan bu tutarın Tablo 1'de (e – Beyannamede Matrah) beyan edilen tutar ile uyum göstermemesi ve vergi dairesince bu hususun sorulması halinde, tahsilâtın avans niteliğinde veya taksitli satışlara yönelik olduğu ve toplam teslim bedelinin teslim anında Vergi Usul Yasası'nda belirtildiği şekilde "izah" nedeni olarak kullanılabilecektir. (V. Seviğ)


BANKALARCA EĞİTİM TAZMİNATI VEYA GAYRİMENKUL SATIŞI BEDELİ TAHSİLİNDE BSMV
SORU: İşveren, sözleşme ya da şartnameye uygun hareket etmeyen personelinden ayrılması durumunda önceki yıllarda vermiş olduğu eğitimin bedelini aynı yıl içinde veya sonraki yıllarda tazminat olarak almaktadır. Bu, iki türlü olmaktadır. Şöyle ki bunu ya mahkeme yoluyla almak mümkündür veya personel kendi getirip ödemektedir. Buna göre bankanın ihbar tazminatını veya eğitim tazminatını geri alması durumunda banka ve sigorta muameleleri açısından durum ne olur? Ayrıca bazı hallerde sigorta şirketlerinden gayrimenkul veya sabit kıymetler için hasar tazminatı alınmaktadır. Bu durumda tahsil edilen tutarın gelire alınması durumunda Banka ve Sigorta Muameleleri Vergisi açısından durum nedir?
YANIT: Yürürlükten kaldırılmış bulunan "Gider Vergileri" Yasası'nın 3065 sayılı yasanın 61/a maddesi ile yürürlükte bırakılan "Hizmet Vergileri" başlığını taşıyan ikinci kısmında yer alan 28'inci maddesi "Banka ve Sigorta Muameleleri Vergisi"nin konusunu ve vergiyi doğuran olayı belirlemektedir. Buna göre banka ve sigorta şirketlerinin "Finansal Kiralama Yasası"na göre yaptıkları işlemler hariç olmak üzere her ne şekilde olursa olsun yapmış oldukları bütün muameleler dolayısıyla kendi lehlerine her ne nam ile olursa olsun nakden veya hesaben aldıkları paralar banka ve sigorta muameleleri vergisine tabidir. Bu bağlamda da bankerlerin yapmış oldukları banka muamele ve hizmetleri dolayısıyla kendilerince her ne nam ile olursa olsun nakden veya hesaben aldıkları paralar da Banka ve Sigorta Muameleleri Vergisi'ne tabidir.
Aynı yasal düzenleme çerçevesinde kendileri veya başkaları hesabına menkul kıymet alıp satmayı, alım-satıma tavassut (aracılık) etmeyi veya alıp sattıkları menkul kıymet karşılığı borçları ödemeyi taahhüt etmeyi meslek haline getirenlerin bu faaliyetleri dolayısıyla lehlerine kalan paralar ile mevduat faizi vermek veya sair adlarla faiz veya benzeri menfaatler sağlamak üzere devamlı olarak para toplama işiyle uğraşanların topladıkları paralarla sağladıkları gelir ve menfaatler üzerinden komisyon, ücret, hizmet karşılığı gibi adlarla aldıkları paralar da Banka ve Sigorta Muameleleri Vergisi'ne tabidir.
Diğer yandan Ödünç Para Verme Yasasına göre ikraz işleriyle uğraşanlarla kendileri veya başkaları adına menkul kıymet alıp satmayı, alım satıma aracılık etmeyi veya alıp sattıkları menkul kıymet karşılığı borçları ödemeyi taahhüt etmeyi meslek haline getirenlerden bu iş ve hizmetlerden herhangi birisini devamlı olarak yapanlar da yaptıkları bu işlerden dolayı lehlerine kalan paralar üzerinden Banka ve Sigorta Muameleleri Vergisi ödemekle yükümlüdürler.
Banka ve Sigorta Muameleleri Vergisi ile ilgili yasal düzenleme içinde Banka ve Sigorta Muameleleri Vergisi'ne tabi olmayan işlemler "İstisnalar" başlığı altında 29'uncu maddede sayılmak suretiyle belirlenmiş bulunmaktadır. Bu bağlamda da ihbar tazminatlarının veyahut da fazla ödenen kıdem tazminatlarının geri alınması halinde sözü edilen vergiden bağışık tutulacağına dair bir düzenleme bulunmamaktadır. Ayrıca sigorta şirketlerinin de çeşitli nedenlerle almış oldukları tazminatların vergi dışı kalmasına yönelik herhangi bir düzenleme olmadığı için bu tür gelirler BSMV'ye tabidir. (V. Seviğ)


YARGI KARARLARINDA

MENKUL SERMAYE İRADI

1. Danıştay 4. Dairesi'nin E.2006/3934, K.2007/3756 sayı ve 26.11.2007 tarihli Kararı;
"KVK'nın ve GVK'nın safi kurum kazancın tespiti ve ticari kazanca ilişkin hükümleri birlikte değerlendirildiğinde, yasa koyucunun kurumlar vergisi mükelleflerinin her türlü kazancını ticari kazanç niteliğinde kabul ettiği sonucuna varılmaktadır. Esasen bu gelirlerin bir kısmının menkul sermaye iradı olarak elde edilmesi, bu iradın elde eden kişiye göre ticari kazanç sayılması ve esas faaliyetin ayrılmaz bir unsuru olması vasfını değiştirmemektedir. Sermayenin veya nakitlerin bankalarda değerlendirilmesi ekonomik ve ticari hayatın bir gereği olup, bu gelirlerin ticari faaliyetin kapsamı dışında düşünülmesi mümkün değildir. Nitekim Serbest Bölgeler Kanunu'nda da kurumlar vergisi istisnasından yararlanma şartları belirtilmiş olup, Kanunda, elde edilen gelirlerin niteliği açısından bir ayrıma gidilmemiştir. Bu durumda, 85 seri nolu KVK Genel Tebliğinin 2.1.1/2. maddesiyle getirilen, kurumların ticari kazançlarının bir unsuru olan banka faiz gelirlerinin ana faaliyet konusu işlerden elde ettikleri ticari kazanç kapsamında olmadığı şeklindeki düzenleme ile 3218 sayılı Kanunda öngörülmeyen bir sınırlama getirilmiştir. Kaldı ki, Danıştay Dördüncü Dairesinin 26.12.2006 günlü ve E:2005/1890, K:2006/3186 sayılı kararıyla anılan Tebliğin 2. fıkrası iptal edilmiştir. Bu nedenle hukuka aykırı olarak yapılan vergi tahakkukunda ve tahakkukun kaldırılması istemiyle açılan davayı reddeden Mahkeme kararında hukuka uyarlık görülmemiştir."

2. Vergi Dava Daireleri Genel Kurulu'nun E.1999/235, K.2000/45 sayı ve 28.1.2000 tarihli Kararı;
"GVK'nın 75/2-2 maddesinde, komanditer ortakların kâr payları menkul sermaye iradı olarak belirlenmiş, devamında adi komandit şirketlerde komanditerlerin kâr paylarının, şirket kârının ilişkin bulunduğu takvim yılında elde edilmiş sayılacağı kurala bağlanmıştır. Söz konusu maddede değişiklik yapan 2361 sayılı Kanunun gerekçesinden de adi komandit şirketlerde komanditer ortakların kâr paylarının hangi takvim yılında elde edilmiş sayılacağının açıklığa kavuşturulduğu, komanditer ortakların elde ettikleri kâr paylarının menkul sermaye iradı sayılmakla birlikte bu ortakların da aynen komandite ortaklar gibi, kâr paylarını şirket kazancının tespit edildiği takvim yılı sonunda elde etmiş sayılacağı ve bu kâr paylarını izleyen yıl beyan edecekleri anlaşılmaktadır. Şirketin dönem kazancının noksan saptandığı belirlenen hallerde komanditer ortaklar söz konusu kazanca ilişkin kâr paylarını isteyebileceklerinden, ihtilaflı dönemde kaydi envanterden bulunan fark nedeniyle komandite ortak adına yapılan tarhiyatın kesinleştiği de göz önüne alındığında davanın vergi aslı yönünden reddi, cezanın kusura dönüştürülmesi yolunda kararda hukuka aykırılık görülmemiştir."

3. Danıştay 3. Dairesi'nin E.2003/1552, K.2004/2721 sayı ve 28.10.2004 tarihli Kararı;
"Kamulaştırılan ve davacının 1/3 hissesine sahip olduğu taşınmaz için adli yargıda açılan davada artırılan bedelin faiziyle ödenmesi üzerine kamulaştırma bedelinin artırılan kısmına ödenen yasal faiz nedeniyle vergi tevkifatında bulunmadığından bahisle 2000 takvim yılı için adına re'sen salınan vergi ziyaı cezalı gelir (stopaj) vergisi ve fon payını; GVK'nın 75. maddesine göre faizin menkul sermaye iradı sayılabilmesi için, nakdi sermaye veya para ile temsil edilen değerlerden müteşekkil sermayeden elde edilmesi, ortada borç alacak ilişkisinin bulunması gerektiği, davacıya mahkeme kararıyla ödenen faizin taşınmaz değerinin geç ödenmesi nedeniyle para değerinde meydana gelen azalışı telafi etmek için hükmolunan bir bedel olduğu, bu nedenle ödenen faiz nakdi sermaye veya kamu tüzel kişilerince senede bağlanmış faiz olmadığından ortada kanunun aradığı anlamda bir menkul sermaye iradı bulunmadığından dava konusu faizin vergilendirilmesinde yasaya uygunluk görülmediği gerekçesiyle kaldıran yerel mahkeme kararı, aynı gerekçelerle hukuka uygundur."

4. Danıştay 4. Dairesi'nin E.2004/1426, K.2005/515 sayı ve 31.3.2005 tarihli Kararı;
"GVK'nın 75. maddesine göre kâr paylarının menkul sermaye iradı olarak beyan edilmesi gerekmektedir. Limited Şirketlerde, kâr paylarının dağıtımının gerçekleşebilmesi yani menkul sermaye iradının elde edilmiş sayılabilmesi için şirketin yetkili organlarınca karar alınması ve fiilen dağıtımın gerçekleşmiş olması gerekmektedir. Şirketin kâr payını dağıttığı kesin olarak saptanmadıkça ortağın bu kârı elde ettiği kabul edilemez. Zira menkul sermaye iradında tahsil esası geçerlidir. Olayda davacının, davacının ortağı olduğu lşirketin hesaplarının ncelenmesi sonucu düzenlenen rapora göre beyan dışı bırakıldığı tespit edilen matraha esas kazancın ortaklara dağıtılmış olduğu kabul edilip davacı ortağın hissesine düşen payın davacı açısından elde edilmiş kar payı olduğu belirtilerek tarhiyat yapılmış ise de, şirket adına yapılan inceleme sonucu beyan dışı bırakıldığı saptanan kazancın ortaklara dağıtılmış olduğu yolundaki tespit varsayımdan öte herhangi bir somut belgeye dayanmadığı gibi, şirket ortağı olan davacının da hissesine düşen kâr payını elde ettiğine dair bir delile rastlanmamıştır. Bu durumda, davacının menkul sermaye iradı elde ettiğinden söz edilemeyeceğinden, davanın kabulüne ve yapılan tarhiyatın terkinine karar veren yerel mahkeme kararı sonucu itibariyle yerindedir."


ÖZELGELERDE

SERBEST MESLEK KAZANCI

1. Maliye Bakanlığı gelir İdare Başkanlığı'nın 18.12.2006 tarih ve 99346 sayılı özelgesi;
"Yüzde 50'si kendisine ait olan yüzde 50'si eşine ait olan aracın eşe ait kısmının kiralamak suretiyle noterlik faaliyetinde servis aracı olarak kullanılması halinde, söz konusu aracın kendisine ait kısmının envantere dahil olması şartıyla, araca ait giderlerin hasılattan indirilmesi mümkündür."

2. Antalya Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 25.8.2009 tarih ve 109 sayılı özelgesi;
"Serbest meslek faaliyetinde mesleki giderlere ilişkin 68. maddesinin 3. bendinde, mesleki faaliyetle ilgili seyahat ve ikamet giderlerinin, seyahat maksadının gerektirdiği süre ile sınırlı olmak şartıyla indirim konusu yapılabileceği düzenlenmiştir. Bu hüküm karşısında, avukatlık faaliyeti sürdüren mükellefin, davalarının birçoğunun Ankara'da olması, konaklamaya ilişkin otel masraflarının konut kiralamış olması halinde mesken giderinden daha fazla olması sebebiyle, artık kiralamış olduğu meskende konaklıyor olması halinde, Ankara'da kiralanmış olan konutun mesleki kazancının tespitinde indirim konusu yapılması mümkün değildir."

3. Konya Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 10.11.2008 tarih ve 1966 sayılı özelgesi;
"Serbest muhasebeci mali müşavirlik faaliyet ile iştigal eden kişinin, hizmet akdi ile işyerinde çalışmakta olan eşi için ücret bordrosu düzenleyerek yapacağı ücret ödemelerini ve Sosyal Güvenlik Kurumu'na fiilen ödediği sosyal güvenlik primlerini, GVK'nın 68. maddesi hükmüne göre meslek kazancının tespitinde gider olarak dikkate alması mümkündür."

4. Bursa Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 10.4.2009 tarih ve 1197 sayılı özelgesi;
"Serbest muhasebecilik faaliyetinde bulunan mükellefin, ilköğretimde okuyan oğlu için yaptığı eğitim harcamalarına ait faturanın eşi adına düzenlenmiş olması, Medeni Kanun hükümlerine göre, karı koca arasında aile birliği esası geçerli olduğundan, -beyan ettiği serbest meslek kazancının yüzde 10'una kadar olan eğitim harcamalarını, GVK'nın 89/2'nci maddesi uyarınca gelir vergisi matrahının tespitinde, gelir vergisi beyannamesinde bildirdiği gelirlerden indirim konusu yapmasına engel teşkil etmemektedir."

5. Bursa Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 13.8.2009 tarih ve 2904 sayılı özelgesi;
"Temmuz 2008 dönemleri arasında gelir vergisi mükellefiyeti bulunan ve daha sonra işini terk eden müşterinizin, söz konusu dönemlere ilişkin beyannamelerini elektronik ortamda vermek istediğinizden bahisle, bu hizmete ilişkin olarak düzenleyeceğiniz serbest meslek makbuzunda gelir vergisi stopajı hesaplanıp hesaplanmayacağı konusunda bilgi talebinde bulunulduğu anlaşılmıştır. İşini terk eden ve şu anda herhangi bir vergi mükellefiyeti bulunmayan müşterinizin, GVK'nın 94. maddesinde tevkifat yapmakla zorunda olan kişiler arasında bulunmaması nedeniyle, vereceğiniz hizmete karşılık vergi mükellefi olmayan müşterinizden yapacağınız tahsilâtlar için düzenleyeceğiniz serbest meslek makbuzu üzerinde stopaj gelir vergisi hesaplanması mümkün bulunmamaktadır."

6. İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 2.2.2009 tarih ve 2343 sayılı özelgesi;
"GVK'nın 68/8. maddesi hükmü ve 110 seri no'lu GVK Genel tebliği açıklamaları uyarınca, 1479 sayılı Bağ-Kur kapsamına giren ticaret erbabı ile serbest meslek erbabı, ödedikleri Bağ-Kur primlerini, tebliğde belirtilen esaslar dahilinde, ticari veya mesleki kazançları dolayısıyla verecekleri yıllık beyannamede gösterdikleri gelirden indirim konusu yapabilirler. 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nun 88. maddesinde ise; kuruma fiilen ödenmeyen prim tutarlarının, gelir ve kurumlar vergisi uygulamasında gider yazılamayacağı hüküm altına alınmıştır. Bu hükümlere göre, 2008 yılında ödemiş olduğunuz Sosyal Güvenlik Destekleme Priminin ödenmiş olduğunun tevsik edilmesi şartıyla sadece 2008 yılına isabet eden kısmını serbest meslek kazancınızın tespitinde indirim konusu yapılması mümkün bulunmaktadır. Diğer taraftan, geçmiş dönemlere ait ödemeler ve gecikme zamlarının ise serbest meslek kazancınızın tespitinde gider olarak indirim konusu yapılması mümkün değildir." Veysi Seviğ - Bumin Doğrusöz / referans

 
 
    Yasal Uyarı  

    
  ▼ Yayınlanan En Son  Mevzuatlar   (Sitenize ekleyebilirsiniz)


Copyrıght  © 2005-2010 www.muhasebenet.net www.muhasebenet.com. Her hakkı saklıdır.