|
|
Binek aracın
ÖTV'si gider yazılabilir
SORU: Binek
araçlarının alımında ödenen özel tüketim
vergisinin maliyete intikali ile doğrudan gider
yazılması hali, işletme yönetiminin seçimlik
hakkı olarak değerlendirilmektedir. Özel tüketim
vergisinin gider olarak kayıtlara intikal
ettirilmesi halinde söz konusu aracın
maliyetinin kayıtlarda daha düşük gösterilmiş
olacağı sebebiyle tereddüte düştük. Bu nedenle
söz konusu aracın özel tüketim vergisini
maliyete intikal ettirmeden doğrudan gider yazıp
yazamayacağımızı bir de size danışalım istedik.
YANIT: Vergi Usul Yasası'nın 270 inci maddesi
gereği olarak "Gayrimenkullerde, maliyet
bedeline, satın alma bedelinden başka, aşağıda
yazılı giderler girmektedir."
* Makine ve tesisatta gümrük vergileri, nakliye
ve montaj vergileri,
* Mevcut bir binanın satın alınarak
yıkılmasından ve arsasının tesviyesinden
mütevellit giderler,
Bunun dışında yasal düzenleme gereği olarak
"Noter, mahkeme, kıymet takdiri, komisyon ve
tellâliye giderleri, Özel Tüketim Vergisi" nin
maliyet bedeline intikali veya genel giderler
arasında gösterilmesi konusunda mükellef serbest
bırakılmıştır. Bu bağlamda sözü edilen yasa
maddesinde Emlak Alım Vergisi'nin maliyete
intikal ettirilip ettirilmemesi konusu
mükellefin ihtiyarına bırakılmış bulunmaktadır.
Günümüzde Emlak Alım Vergisi yerine Tapu harcı
uygulaması yer almış olup, buna göre de ödenen
tapu harçlarının maliyete intikal ettirilmesi
yerine doğruda gider olarak kayıtlara intikal
ettirilmesi de mümkün olabilmektedir.
Vergi Usul Yasası'nın 270 inci maddesinde,
gayrimenkuller ve gayrimenkuller gibi değerlenen
iktisadi kıymetlere ilişkin bazı giderlerin,
gider ya da maliyet olup olmadıkları konusunda
şüphe götürenleri için kısmen açıklama
yapılmıştır. Vergi Usul Yasası'nın 270 inci
maddesinin ikinci fıkrasında tadadı olarak
sayılan "noter, mahkeme, kıymet takdiri,
komisyon ve tellâliye giderleri ile Emlak Alım
ve Özel Tüketim Vergileri" giderler
haricindekilerin doğrudan gider yazılabilmesi
mümkün değildir. Dolayısıyla yasa maddesinde
maliyete atılması konusunda mükellefin tercihine
bırakılan giderler dışındaki doğrudan kayıtlara
gider olarak intikal ettirilmesi mümkün
değildir.
Özel Tüketim Vergisi'nin doğruda gider yazılması
yerine maliyete atılması konusunda mükellefe
seçimlik hakkının tanınması sonucunda, özellikle
binek araçlarında özel tüketim vergisinin önemli
bir tutar oluşturması nedeniyle mükellefler, söz
konusu vergi tutarlarını doğruda gider olarak
kayıtlara intikal ettirmeyi tercih etmektedir.
Bu durum işletmelerde binek araçlarının söz
konusu vergi kadar noksan değerle edinim
değerlerinin düşük gösterilmesi neden
olabilmektedir.
Ancak yasal düzenleme gereği mükelleflerin
aktiflerine dâhil ettikleri söz konusu
varlıklara yönelik ödedikleri Özel Tüketim
Vergisini doğrudan gider yazması, mevcut yasal
düzenleme ile mükelleflere verilen tercih
hakkından kaynaklanmaktadır. (V. Seviğ)
ŞUBEYE KARGO GÖNERİLERİNDE SEVK İRSALİYESİ
SORU: Merkezi İstanbul'da bulunan işyerimizin
şubeleri arasında gerek kargo yolu ile ve
gerekse kendi araçlarımızla göndermekte
olduğumuz basılı kâğıt ve benzeri nitelikteki
büro malzemelerinin veyahut da aktifimize
kayıtlı elektronik eşya için göndermiş
bulunduğumuz yedek parça ve malzemeler için sevk
irsaliyesi düzenlenmesi gereklimidir?
YANIT: Vergi Usul Yasası'nın 230 uncu maddesinin
beşinci fıkrası gereği olarak kısaca emtianın
sevki esnasında fatura bulunsun veya bulunmasın
mal hareketlerinin mutlaka sevk irsaliyesine
bağlanması gerekmektedir.
Gerçekte yasal düzenleme gereği "malın, bir
mükellefin birden çok işyerleri ile şubeleri
arasında taşındığı veya satılmak üzere bir
komisyoncu veya diğer bir aracıya gönderildiği
hallerde de, malın gönderen tarafından sevk
irsaliyesine bağlanması gereklidir."
Diğer yandan aynı yasanın 240'ıncı maddesinin
(a) fıkrasında; "Taşıma İrsaliyeleri: Ücret
karşılığında eşya nakleden bütün gerçek ve
tüzelkişiler nakil ettikleri eşya için 209'uncu
maddede yazılan bilgilerle, sürücünün ad ve
soyadını ve aracın plaka numarasını ihtiva eden
ve seri ve sıra numarası dâhilinde teselsül eden
irsaliye kullanmak zorundadırlar. Bu irsaliyenin
bir nüshası bu eşyayı taşıttırana, bir nüshası
eşyayı taşıyan aracı sürücüsüne veya kaptanına
verilir ve bir nüshası da taşımayı yapan
nezdinde saklanır. Bu bent hükmü nakliye
komisyoncuları ile acenteleri de kapsar" hükmü
yer almaktadır.
Konuya ilişkin olarak 173 Sıra Numaralı Vergi
Usul Yasası Genel Tebliği'nin C/3 maddesine "
Anılan Kanunun 230'uncu maddesine göre satılan
malın alıcıya teslim edilmek üzere satıcı
tarafından taşınması veya taşıttırıldığı
hallerde satıcının teslim edilen malın alıcı
tarafından taşınması veya taşıttırıldığı
hallerde alıcının sevk irsaliyesi 240'ıncı
maddeye göre de ücret karşılığında eşya
taşıyanların ise taşıma irsaliyesi düzenleme
mecburiyeti bulunmaktadır" açıklamasına yer
verilmiştir.
Buna göre, sevkiyatı yapanların veya
yaptıranların sevk irsaliyesi, ücret
karşılığında mal taşıyanların ise taşıma
irsaliyesi düzenlemeleri gerekmektedir.
Bu nedenle, kurumunuzun merkezinizden şubelerine
göndermekte olduğu yedek parça, basılı kâğıt ve
benzeri nitelikteki malzeme için sevk irsaliyesi
düzenlemesi zorunlu olup, kargo firması ile
yapılan sevkiyatlarda da kargo firmasının taşıma
irsaliyesi düzenlemesi gerekmektedir (V. Seviğ).
Ba-Bs FORMLARINDA YENİ DÜZENLEME
SORU: Maliye Bakanlığı yayımlamış bulunduğu
tebliğ ile "Mal ve Hizmet Satışlarına ve
alışlarına ilişkin form düzenlemesinde geçerli
olan parasal hacmi yeniden belirledi. Bu durum
özellikle biz mali müşavirleri zor durumda
bırakacaktır. Biz artık çalışmalarımızı bu
formları düzenlemek için yoğunlaştırmak zorunda
kalacağız. Bakanlığın mükelleflere bu derece yük
getirmesi olağan mıdır?
YANIT: Maliye Bakanlığı tarafından yayımlanan
Vergi Usul Yasası 396 Sıra Numaralı Genel Tebliğ
ile yapılan açıklama uyarınca Mükelleflerin 2010
yılı ve müteakip yılların aylık dönemlerine
ilişkin mal ve/veya hizmet alışları ile mal
ve/veya hizmet satışlarına uygulanacak had 5.000
TL olarak yeniden belirlenmiş bulunmaktadır.
Buna göre, bir kişi veya kurumdan katma değer
vergisi hariç 5.000 TL ve üzerindeki mal ve/veya
hizmet alışları "Mal ve Hizmet Alımlarına
İlişkin Bildirim Formu (Form Ba)" ile bir kişi
veya kuruma katma değer vergisi hariç 5.000 TL
ve üzerindeki mal ve/veya hizmet satışları ise
"Mal ve Hizmet Satışlarına İlişkin Bildirim
Formu (Form Bs) nun Tablo II alanında
bildirilecektir.
Söz konusu uygulamada özel matrah şekline tabi
mal ve/veya hizmet alım ve satımlarında katma
değer vergisi, özel tüketim vergisine tabi
işlemlerde, bu vergiler dâhil tutarlar dikkate
alınacaktır.
Gelir vergisi kesintisine tabi işlemlerde ise,
tevkif attan önceki brüt tutarlar dikkate
alınarak formlar doldurulacaktır.
Diğer yandan herhangi bir mal ve hizmet alış
veya satışına bağlı olarak ödemenin gecikmesi ve
döviz kurlarının değişmesi suretiyle ortaya
çıkan ve fatura düzenlenmek suretiyle
alıcıya/satıcıya yansıtılan vade veya kur farkı
gelirleri de 5.000 TL'lik haddi aşması halinde
bildirimlere dâhil edilecektir.
Ayrıca bir kişi veya kurumlardan yapılan
alışların kısmen veya tamamen iade edilmesi
halinde, bu iadeler söz konusu kişi ve kuruma
yapılan satış olarak değerlendirilecektir.
Bu konuya bağlı olarak bir kişi veya kuruma
yapılan satışlardan bir kısmının veya tamamının
iade alınması durumunda da bu iadeler söz konusu
kişi ve kurumdan yapılan alış olarak dikkate
alınacaktır.
Maliye Bakanlığı tarafından Vergi Usul Yasası
396 sıra numaralı Genel Tebliği ile Ba ve Bs
formlarının düzenlenmesi sırasında yeniden
belirlenen ilkelere uygun davranılması,
ileride(muhtemel) karşılaşılması söz konusu
olacak sorunlardan korunmak için zorunlu
olmaktadır (V. Seviğ).
YARGI KARARLARINDA
3568 SAYILI KANUN
1. Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu'nun
E.2007/319, K.2008/212 sayı ve 21.3.2008 tarihli
Kararı;
"213 sayılı VUK'un mükerrer 227. maddesinde,
yeminli mali müşavirlerin sorumluluğu,
imzaladıkları beyannamelerde veya düzenledikleri
tasdik raporlarında yer alan bilgilerin defter
kayıtlarına ve bu kayıtların dayanağını teşkil
eden belgelere uygun olmaması durumunda kabul
edilmiştir. (…) yeminli mali müşavirin
sorumluluğunun kapsamı belirlenirken, inceleme
elemanınca 213 sayılı Kanunun 4369 sayılı
Kanunla değişik 259. maddesinin son cümlesinin
ve yeminli mali müşavirlik mesleğinin gereği
olan mesleki özenin söz konusu tasdik
işlemlerinde yerine getirilip getirilmediğinin
de dikkate alınması gerekir. Dosyada mevcut
inceleme raporunda, davacının tam tasdik
sözleşmesi yaparak işlemlerini tasdik ettiği (…)
Dış Ti. Ltd. Şti.'nin 2002 yılı işlemlerinin
incelenmesi sonucu, şirketin pazarlama
departmanından alınan müşteri listeleri ile
yasal defter ve belgeler karşılaştırılarak,
ilgili yılda satışı yapılan 304 adet ürün için
2003 yılında belge alındığı ve buna ilişkin
faturaların da bu yılda düzenlendiği saptanarak
matrah farkı tespit edilmiştir. Matrah farkı,
mükellef firmanın pazarlama departmanından
alınan müşteri listelerinin incelenmesi sonucu
bulunmuştur. Bu belgeler, 213 sayılı Kanunda
sayılan ve mükelleflerin düzenlemek ya da tutmak
zorunda olduğu belgelerden olmayıp, şirketin
kendi iç işleyişini izlemek için tutulan özel
kayıtlardır. Bu nedenle söz konusu müşteri
listeleri mükellefin kendiliğinden ibraz
etmemesi halinde, yeminli mali müşavir olan
davacının, düzenleyeceği tasdik raporu ile
ilgili olarak bilmesi gereken belgeler arasında
yer almamaktadır. Tasdik raporunun hazırlanması
aşamasında davacıya bu nitelikte bir belge
verilmediği anlaşıldığından, bu belgede yer alan
kayıtlar nedeniyle, davacının mesleki özen
sorumluluğunu gereği gibi yerine getirmediğinden
söz etmeye olanak bulunmamaktadır. Buna göre,
yasal defter ve kayıtlar arasında bulunması
zorunlu bulunmayan ve yeminli mali müşavire
ibraz edilmeyen belgelere dayanılarak bulunan
matrah farkından, yeminli mali müşavirin
müşterek ve müteselsil olarak sorunlu
tutulmasına olanak bulunmadığından, dava konusu
ödeme emirlerinin iptali yönündeki yerel mahkeme
ısrar kararı hukuka uygundur."
2. Danıştay 9. Dairesi'nin E.2006/2167,
K.2007/3307 sayı ve 3.10.2007 tarihli Kararı;
"18 seri no'lu Serbest Muhasebecilik, Serbest
Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli mali
Müşavirlik Kanunu Genel Tebliği'nin II-B/2
bendinde; müşterek ve müteselsil sorumluluğu
vergi inceleme raporu ile tespit edilen meslek
mensupları hakkında vergi dairelerince yapılacak
takibatın, vergi ve ceza tahakkukunun
kesinleşmesinden sonra başlatılacağı ve
tahakkuku kesinleşen vergi ve cezanın tahsiline
yönelik olacağı açıklanmıştır. (..) Diğer bir
ifadeyle ziya uğratılan vergi ve cezaların,
miktar ve mahiyetinin kesinleşmesinden sonra SM
ve SMMM'lerden müşterek ve müteselsil sorumluluk
kapsamında istenmesi mümkün olacaktır. Olayda
vergi mahkemesince, takibe konu vergi alacağının
kesinleşip kesinleşmediği hususunun
araştırılması ve kesinleşmiş olduğunun
belirlenmesi halinde davacı iddialarının
kendisine ödeme emri tebliğ olunan şahsın ileri
süreceği iddialar kapsamında olup olmadığının
incelenmesi suretiyle karar verilmesi
gerekirken, (…) tasdik yetkisini gerçeğe aykırı
olarak kullandığından bahisle ziya uğratılan
vergi ve kesilen cezalar nedeniyle mükellefle
birlikte müştereken ve müteselsilen sorumlu olan
davacı adına ihbarname düzenlenmeden doğrudan
ödeme emri düzenlenmesinde isabet olmadığı
gerekçesiyle dava konusu ödeme emirlerini iptal
eden vergi mahkemesi kararı hukuka aykırıdır."
3. Danıştay 7. Dairesi'nin E.2002/2514,
K.2004/200 sayı ve 31.1.2004 tarihli Kararı;
"Yeminli mali müşavirlerin, üçüncü kişilerden
defter ve belge istemek suretiyle karşıt
inceleme yapma yetkileri bulunmadığı, inceleme
yapma yetkilerinin, ancak vergilendirmeye esas
alınan belge, kayıt düzeni ve matrah tespitinde
dikkate alınması gerekli işlemlerin, muhasebe
usul ve esasları ile kanunlarda belirtilen
düzenlemelere uygunluğu konusunda biçimsel
inceleme yapmaktan ibaret olduğu açık
bulunmaktadır. Bu bakımdan, yeminli mali
müşavirlerin sahip olmadıkları yetkinin
kullanılmamasından dolayı sorumlu tutulmaları
hukuken olanaklı değildir."
4. Danıştay 4. Dairesi'nin E.2001/234,
K.2001/987 sayı ve 21.3.2001 tarihli Kararı;
"Vergi inceleme raporu düzenlenmesinin sadece
tarh ve tahakkuk öneren bir ön işlem olduğu,
kesin ve yürütülmesi gerekli idari işlem
niteliğinde olmadığı, bu nedenle inceleme
raporunda belirtilen yeminli mali müşavirin
sorumlu olduğu ifadesinin kaldırılması talebinin
zımnen reddi yolundaki işlemin idari dava konusu
olamayacağı, yeminli mali müşavirin
sorumluluğunun mükellef adına tarh edilecek
vergilerin kesinleşmesi ve tahsilinin
imkânsızlığından sonra meydana geleceği ve bu
aşamada açacağı davaya olayın esası hakkındaki
iddiaların inceleneceği gerekçesiyle idari
davaya konu olacak kesin ve yürütülmesi zorunlu
bir idari işlemin bulunmaması nedeniyle davayı
reddeden vergi mahkemesi kararı, dayandığı
gerekçeler karşısında hukuka uygundur."
ÖZELGELERDE
DEĞER ARTIŞ KAZANÇLARI
1. İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı'nın
8.3.2007 tarih ve 4178 sayılı özelgesi;
"Medeni Kanunun 794 ilâ 799. maddelerine göre,
taşınmazlarda intifa hakkı taşınmazdan
yararlanma hakkını düzenlemekte olup, intifa
hakkı sahibi taşınmazdan yararlanırken mülk
sahibine karşı doğrudan sorumlu olmaktadır.
İntifa hakkının sona ermesi durumunda mülk
sahibi taşınmazın terkini isteme yetkisine sahip
olmakta, intifa hakkının sona ermesi mülk
sahibinin maliklik sıfatını etkilememektedir. Bu
hüküm ve açıklamalar gereğince, 8.9.2003
tarihinde binanın çıplak mülkiyeti satın
alınması ile maliklik sıfatı kazanılmış olup,
satışı yapan yani intifa hakkını elinde
bulunduran kişinin bu hakkı mülk sahibinin malik
olmak hakkını etkilemez. İntifa hakkı sahibinin
vefatı sonrasında muris sıfatı ile intifa
hakkının da ayrıca devralınmış olması, ilk
iktisap tarihini etkilememektedir. Bu
açıklamalar ve ayrıca değer artış kazancına
ilişkin GVK'nın Mükerrer 80/6. maddesinde yer
alan düzenleme uyarınca ilk iktisap tarihi olan
8.9.2003 tarihinden sonra 4 yıl içinde binanın
satılması halinde bu satıştan elde edilen kazanç
değer artış kazancı olarak vergilendirilecektir.
2. İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı'nın
5.12.2007 tarih ve 26264 sayılı özelgesi;
"Limited Şirket ortağının, şirketin nev'i
değişimi ile anonim şirkete dönüşmesi halinde,
söz konusu şirketten elde ettiği hisseleri elden
çıkartması esnasında değer artış kazancının
tespiti için, söz konusu menkul kıymetin iktisap
tarihi olarak, nev'i değişimi yapmış olan
limited şirketin hisselerinin iktisap edildiği
tarih esas alınır."
3. Ankara Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 26.3.2007
tarih ve 14001 sayılı özelgesi;
"GVK'nun 81/1. maddesinin 1. bendinde, ferdi bir
işletmenin sahibinin ölümü halinde kanuni
mirasçıları tarafından işletmenin faaliyetine
devam olunmasıve mirasçılar tarafından işletmeye
dâhil iktisadi kıymetlerin kayıtlı değerleriyle
(bilânço esasına göre defter tutuluyorsa
bilânçonun aktif ve pasifiyle bütün halinde)
aynen devir alınması halinde değer artış kazancı
hesaplanmayacağı düzenlenmiştir. Bu düzenlemeye
göre, ferdi bir işletmenin sahibinin ölümü
halinde ölüm tarihi itibariyle ticari işletmenin
faaliyetinin durduğu kabul edilmektedir.
Dolayısıyla, ölüm nedeniyle faaliyeti duran
işletmedeki hisselerin, mirasçılarca faaliyete
devam edilmeyerek devredilmesi halindeelde
edilecek kazancın değer artış kazancı olarak
vergilendirilmesi gerekir. Sahibinin ölümüyle
mirasçılara intikal eden işletmenin faaliyetine
mirasçılardan bir veya bir kaçı tarafından devam
edilmesi halindeise sadece faaliyette bulunan
mirasçılar için ölüm tarihi itibariyle ticari
kazanç bakımından mükellefiyet tesisinin
yapılacağı tabiidir. Bu hükümler çerçevesinde
miras yoluyla intikal eden dükkânı, diğer
mirasçıların dükkâna ilişkin haklarından feragat
etmiş olması ile tek başına işleten mirasçının,
işe aralıksız devam edilmesi halinde ölüm tarihi
itibariyle sadece adına ticari kazanç yönünden
gelir vergisi mükellefiyeti tesis edilmekle
yetinilecektir. Faaliyette bulunmayan diğer
mirasçıların kendilerine intikal eden ortaklık
hisselerini devretmekten elde edecekleri
kazançların ise değer artış kazancı olarak
vergilendirmesi gerekir."
4. İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı'nın
23.1.2007 tarih ve 1275 sayılı muktezası;
"Hangi mal veya hakların elden çıkartılmasından
elde edilen kazançların değer artış kazancı
olarak kabul edileceğini düzenleyen Gelir
Vergisi Kanunu'nun mükerrer 80. Maddenin 6.
bendine göre, ivazsız yani bedel ödenmeksizin
(mesela miras yoluyla) elde edilmiş olanlar
hariç olmak üzere sahip olunan gayrimenkullerin
iktisap tarihinden başlamak üzere dört yıl
içinde elden çıkartılmış olmasından elde edilen
kazançlar da değer artış kazancı olarak kabul
edilmiştir. Miras yoluyla iktisap edilen arsanın
kat karşılığı müteahhide teslimi, bu anlamda
değer artışı olarak nitelendirilemez. Ancak, bu
suretle elde edilen katların bedel karşılığında
elden çıkartılmasının ayrı bir teslim ve satış
işlemi olduğunun nazara alınması ve
vergilendirilme kriterlerinin ayrıca
değerlendirilmesi gerekir. Arsa karşılığı alınan
katların (bağımsız bölümlerin) tapuya tescili
veya fiilen teslimi iktisap tarihi kabul edilmek
şartı ile takip eden dört yıl içinde bu bağımsız
bölümlerin topluca bir kişiye satılması veya bu
dört yıllık süre içinde bir tanesinin satılması
değer artış kazancı olarak nitelendirilir. Söz
konusu bağımsız bölümlerin (gayrimenkullerin)
aynı tarihte farklı kişilere satılması, farklı
tarihlerde aynı kişiye satılması veya toplu
satış olsa dahi bu satışların birbirini taklip
eden yıllarda yapılması, gayrimenkul alım-satım
faaliyet, ile iştigal edildiğine karine teşkil
edeceğinden, bu satışlardan elde edilen kazanç
ticari kazanç olarak vergilendirilmesi gerekir."
5. İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı'nın
16.6.2006 Tarih Ve 11909 Sayılı Muktezası;
"Gelir Vergisi Kanunu'nun mükerrer 80/1.
maddesinde; ivazsız olarak iktisap edilenler ve
tam mükellef bir kuruma ait olan ve iki yıldan
fazla süredir elde bulundurulan hisse senetleri
hariç olmak üzere sahip olunan menkul
kıymetlerin veya diğer sermaye piyasası
araçlarının elden çıkartılmasından ede edilen
kazancın değer artış kazancı olarak
vergilendirileceği düzenlenmiştir. Bu konudaki
vergilendirme usul ve esasları 232 Sayılı Gelir
Vergisi Genel Tebliği'nde izah edilmiştir. Aynı
tebliğin son bölümünde, anonim şirketlerde hisse
senetleri düzenlenip ortaklara teslim edileceği
tarihe kadar sahibine genel kurula katılma, oy
kullanma, kâr payı elde etme gibi haklar
sağlayan ve hisse senedinin çıkartılması ve
ortağa teslimi ile ortadan kalkan geçici
ilmühaberlerinin elden çıkartılmasından sağlanan
kazancın vergilendirilmesinin, hisse
senetlerinin elden çıkartılmasından sağlanan
değer artış kazançlarının vergilendirilmesi ile
aynı usul ve esaslara tabi olduğu
belirtilmiştir. İlmühaber ile hisse senedinin
değiştirilmesi sonrasında hisse senedi elden
çıkartılacağı zaman, vergilendirilme
kriterlerinde önemli bir belirleyici olan
iktisap tarihi olarak ilgili hisse senedi yerine
daha önce verilmiş olan ilmühaberin iktisap
tarihi esas alınır."
6. İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı'nın
31.5.2006 tarih ve 10513 sayılı muktezası;
"Şirketler tarafından sermaye artırıma gidildiği
zaman, ortaklar mevcut hisse senetleri sayesinde
sahip oldukları rüçhan haklarını kullanarak
itibari değer üzerinden yeni hisse senetlerini
alabilmektedirler. Alınan bu yeni hisse
senetlerinin iktisap tarihi olarak daha
öncesinde sahip olunan ve zaten rüçhan hakkı ile
yeni hisse senetlerinin alınmasına dayanak
sağlayan eski hisse senetlerinin iktisap tarihi
esas alınır. Veysi Seviğ - Bumin Doğrusöz
/ referans |
|