Türkiye'nin Muhasebe Rehberi   I  Yayınlanan En Son Mevzuatlar  I  2010 Vergi Takvimi  I   2010 Yılı Muhasebe Uygulamaları  I  Beyanname Rehberi  
Ana sayfa Yasal Uyarı Künye Danışma Hattı Güncel Bilgi Arşivi

      Çalışma Hayatı Rehberi

 MUHASEBE GÜNCEL BÜLTEN :   08 EYLÜL 2010

  Vergi Rehberi 

  2010 Çalışmaları 
  2010 Pratik Bilgiler 
  Staj - Stajyer Rehberi
  Maliye Rehberi
  BEŞ DAKİKA ARA !...
  Makale Rehberi

  Kanun-Mevzuat Rehberi  

  Sosyal Güvenlik Rehberi  

 

 
       
   

İade edilen faturalarda vergi düzeltmesi mümkün
 

İlgili vergi dairesine düzeltme isteminde bulunmak suretiyle fazladan ödenen Katma Değer Vergisi'ni ve Kurumlar Vergisi'ni, gelecek dönemlerde ödenecek Katma Değer ve Kurumlar Vergisi'nde mahsup suretiyle düzeltmek mümkündür.

Tarafımızdan düzenlenen ve müşterimize gönderilen vade farkı faturası karşı tarafça noter aracılığı ile iade edilmiştir. Biz faturayı düzenlediğimiz tarih itibariyle kayıtlarımıza aldık ve ilgili dönemde söz konusu faturanın Katma Değer Vergisi'ni ödedik. Aynı zamanda faturayı hasılat olarak kayıtlarımıza intikal ettirdiğimiz için bunun Kurumlar Vergisi'ni de ödedik. Bu muameleyi düzeltme konusu yapabilir miyiz?

Türk Ticaret Yasası'nın 23'üncü maddesi gereği olarak "Ticari işletmesi icabı bir mal satmış veya imal etmiş veyahut bir iş görmüş yahut bir menfaat temin etmiş olan tacirden, diğer taraf kendisine bir fatura verilmesini ve bedeli ödenmiş ise bunun da faturada gösterilmesini isteyebilir."
Yasal düzenleme gereği; bir faturayı alan kimse, aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde münderecatı (içeriği) hakkında bir itirazda bulunmamışsa münderecatı (içeriği) kabul etmiş sayılır.
Şifahen, telefon veya telgrafla yapılan mukavelelerin veya beyanların muhteviyatını teyit eden bir yazıyı alan kimse, aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde bir itirazda bulunmamışsa teyit mektubunun yapılan mukavele ve beyanlara uygun olduğunu kabul etmiş sayılır.
Vergi Usul Yasası'nın 231/5'inci maddesi gereği olarak "Fatura, malın teslimi veya hizmetin yapıldığı tarihten itibaren azami yedi gün içinde düzenlenir. Bu süre içersinde düzenlenmeyen faturalar hiç düzenlenmemiş sayılır."
Uygulamada vade farkı faturaları taraflar arasında mevcut sözleşme esas alınarak düzenlenebilmektedir. Ancak taraflar arasında yazılı şekilde yapılamamış olmakla birlikte geçerli sözleşme ilişkisinden doğan uyuşmazlıklarda faturalara "bedelin belli bir sürede ödenmemesi halinde vade farkı ödenir" ibaresinin yazılarak karşı tarafa tebliği ve karşı tarafça Türk Ticaret Yasası'nın 23/2 maddesi uyarınca sekiz gün içinde itiraz edilmemesi halinde bu durumun sadece fatura münderecatının kesinleşmesi sonucunu doğurup vade farkının davalı yanca kabul edildiği ve istenebileceği anlamına gelmeyeceği yönünde oluşan bir yargı kararı mevcut bulunmaktadır. (Bakınız: Moroğlu, E. -Kendigelen, A. Notlu– ‘İçtihatlı Türk Ticaret Kanunu ve İlgili Mevzuat' 8. Baskı, Beta, Sf: 46)
Vade farkı faturaları herhangi bir mal teslimi veyahut da hizmet ifası sonucu düzenlenen faturalardan olmayıp, ya taraflar arasında mevcut sözleşmeye istinaden veyahut da özel olarak düzenlenen bir fatura üzerinde konu belirtilerek karşı taraftan ödemelerde ortaya çıkan gecikmeden kaynaklanan miktarın talebine ilişkin düzenlenen borç doğurucu belgelerdir.
Bilindiği üzere Vergi Usul Yasası'nın 229'uncu maddesinde yer alan tanımlamadan da anlaşılacağı üzere "fatura, satılan mal veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari vesikadır."
Vergi Usul Yasası'nın 229, 231/5 ve Türk Ticaret Yasası'nın 23'üncü maddesinde yer alan hükümler birlikte dikkate alındığından, vade farkı faturasının muhatabı tarafından iade edilmesi halinde, söz konusu alacağın (vade farkı faturası bedelinin) tahsil edilebilir hale gelmesi ancak yargı kararı ile olabilecektir.
Böyle bir durumda vade farkı faturasının muhatabınca Türk Ticaret Yasası'nın 23'üncü maddesi çerçevesinde kabul edilmemesi halinde, sizin bu alacağınızın dava yoluyla alınması olasılığı yoksa, bu takdirde kayıtlarınızda yer alan işlem dolayısıyla, ilgili vergi dairesine düzeltme isteminde bulunmak suretiyle fazladan ödemiş bulunduğunuz Katma Değer Vergisi'ni ve Kurumlar Vergisi'nin gelecek dönemlerde ödeyeceğiniz katma değer ve Kurumlar Vergisi'nde mahsup suretiyle düzeltmeniz mümkün bulunmaktadır.
Vergi dairesine yapacağınız başvuruyu takiben vade farkı faturasını düzenlediğiniz muhatap firma ile sizin kayıtlarınız üzerinde yapılacak inceleme sonucuna göre gerekli düzeltme işlemleri yapılabilecektir. (V. Seviğ)

SİTE YÖNETİCİLERİNE YAPILAN ÜCRET ÖDEMELERİNDE TEVKİFAT

Sitemizde kat malikleri tarafından seçilen yöneticiye yapmış olduğu bu hizmet karşılığında belli bir ücret vermeyi karar altına almış bulunuyoruz. Ancak söz konusu kişiye vereceğimiz ücret Gelir Vergisi kesintisine tabi tutulacak mıdır?

Gelir Vergisi Yasası'nın 61'inci maddesinde yer alan tanımlamaya göre "Ücret, işverene tabi ve belirli bir işyerine bağlı olarak çalışanlara hizmet karşılığı verilen para ve ayınlar ile sağlanan ve para ile temsil edilebilen menfaatlerdir."
Ücretin ödenek, tazminat, kasa tazminatı, mali sorumluluk tazminatı, tahsisat, zam, avans, aidat, huzur hakkı, prim, ikramiye, gider karşılığı veya başka adlar altında ödenmiş olması veya bir ortaklık münasebeti niteliğinde olmamak şartı ile kazancın belli bir yüzdesi şeklinde tayin edilmiş bulunması onun mahiyetini değiştirmez.
Diğer yandan ‘Kat Mülkiyeti Yasası'nın 34'üncü maddesi uyarınca "Kat malikleri, ana gayrimenkulün yönetimini kendi aralarında veya dışarıdan seçecekleri bir kimseye veya üç kişilik bir kurula verebilirler; bu kimseye (yönetici), kurula da (Yönetim Kurulu)" denir.
Aynı yasanın 40'ıncı maddesi uyarınca "Yönetici, yönetim planında veya kendisiyle yapılan sözleşmede bir ücret tayin edilmiş olsa bile, kat maliklerinden uygun bir ücret isteyebilir. Kat malikleri kurulu, kat malikleri arasında atanmış yöneticinin normal yönetim işlerine katılıp katılmayacağı, katılacaksa, ne oranda katılacağını kararlaştırır. Bu yolda, bir karar alınmamış ise yönetici yönetim süresince kendisine düşen normal yönetim giderlerinin yarısına katılmaz."
Diğer yandan Gelir Vergisi Yasası'nın 23/6'ncı maddesinde "Hizmetçilerin ücretleri (Hizmetçiler özel fertler tarafından evlerde, bahçelerde, apartmanlarda ve ticaret mahalli olmayan sair yerlerde orta hizmetçiliği, sütninelik, dadılık, bahçıvanlık, kapıcılık gibi özel hizmetlerde çalıştırılanlardır) denilerek bunlara yapılan ücretlerin Gelir Vergisi'nden bağışık tutuldukları hususu özel olarak hükme bağlanmıştır.
Ayrıca aynı yasanın 94'üncü maddesinde kimlerin tevkifat yapmaya mecbur oldukları belirlenmiş, aynı maddenin birinci bendinde "Hizmet erbabına ödenen ücretler ile 61'inci maddede yazılı olup ücret sayılan ödemelerden (istisnadan faydalananlar hariç)" Gelir Vergisi tevkifatı yapılacağı hükme bağlanmıştır.
Bu nedenle, yönetici ve denetçilerin kat malikleri dışında seçilmesi halinde, kendisine yapılan yönetim planında ya da sözleşmede saptanan ücret ödemesinin, gerçek ücret olarak kabul edilmesi gerekmektedir. Ancak buna karşın, yönetici ve denetçilerin kat malikleri arasından seçilmesi halinde, bunlara sağlanan menfaatlerin, diğer kat maliklerinden farklı bir şekilde yüklendikleri görev ve taşıdıkları sorumluluğun karşılığı olarak kabul edilmekte ve bu nedenle de vergilendirilmemektedir.
Dolayısıyla sitelerde kat maliklerinden seçilen yöneticilere yapılan ödemeler Gelir Vergisi ve Gelir Vergisi kesintisine tabi olmayıp, dışarıdan yapılan atamalar da bu kişilere ödenen ücretler Gelir Vergisi Yasası'nın 61, 94, 103 ve 104'üncü maddelerine göre vergi tevkifatına tabidir. (V. Seviğ)


YARGI KARARLARINDA TEBLİGAT

1. Danıştay 4. Dairesi'nin E.2006/4303, K.2007/3365 sayı ve 5.11.2007 tarihli kararı
"213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 94. maddesine göre muhatabın bulunamaması halinde ‘ikametgâh adresinde bulunanlardan' birine tebligat yapılması yeterli olup, kanunda, ikametgâh adresinde bulunanların o adreste ikamet etmeleri şartı öngörülmemiştir. Dosyanın incelenmesinden, (…) tarhiyata ait ihbarnamelerin davacının bilinen adresinde kardeşine tebliğ edildiği (…) anlaşılmaktadır. Olayda, tebliğ esnasında davacının ikametgâhında bulunan kardeşine yapılan tebligat kanuna uygundur. Dava konusu ödeme emirlerinin dayanağını teşkil eden tarhiyata ilişkin ihbarnamelerin davacı ile aynı adreste ikamet etmediği anlaşılan kardeşine tebliğ edilmesinin kanuna aykırı olduğu, bu nedenle usulüne uygun olarak kesinleşmiş bir amme alacağı bulunmadığı yolundaki mahkeme kararı hukuka uygun görülmemiştir."
2. Danıştay 9. Dairesi'nin E.2005/872, K.2007/329 sayı ve 13.2.2007 tarihli kararı
"(…) vergi dairesi müdürlüğünün dava aşamasında vergi mahkemesine verdiği savunma dilekçesinde, davacı şirketin bilinen adreslerinde yapılan muhtelif tarihlerdeki yoklamalarda şirket ve şirketi temsile yetkili olanların bulunamadıkları ifade edilmesine karşın, yapılan yoklama sonucu düzenlenen ‘yoklama fişi' ile ‘posta ya da memur eliyle tebligat'a ilişkin hükümlerin aynı hukuki sonuçları doğurması mümkün olmadığından, yoklama sonucu davacı şirketin adresinde bulunamadığının tespit edilmesi, posta ya da memur eliyle yapılacak bir tebligat olmaksızın tek başına, ilanen tebligat yoluna gidilmesi sonucunu yaratabilecek hukuki bir dayanak oluşturmayacaktır. Vergi ceza ihbarnamelerinin içinde bulunduğu tebliğ zarfının dosyada mevcut olmaması nedeniyle dairemizce verilen 22.5.2006 tarih ve E.2005/872 sayılı ara kararı uyarınca bu tebliğ alındısı istenilmiş olup, davalı idarece gönderilmemiştir. Bu durumda, vergi dairesi müdürlüğünün davacı şirketin bilinen adreslerinde yapmış olduğu yoklamalar dışında, posta yoluyla veya memur eliyle adrese tebligat yapmadığı sonucuna varılmış olup, cezalı tarhiyata karşı açılan davanın ıttıla tarihine göre süresinde olduğunun kabulü suretiyle işin esasının incelenmesi gerekmektedir."
3. Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu E.2003/132, K.2003/388 sayı ve 17.10.2003 tarihli kararı
"Davacı şirketin kuruluşuna ilişkin... tarihli Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinde belirtilen adresinin 19.8.19994 tarihli dilekçe ile... olarak değiştirildiği, şirketin davalı idareye de bildirilen bu adreste faaliyete başladığının tutanaklarla tespit edildiği, 1994 yılı Kurumlar Vergisi beyannamesinde de bu adresin bildirildiği, dava açma tarihi olan... tarihinde dahi dava dilekçesinde bu adresin kullanıldığı, vergi dairesince ihbarnamelerin üç ayrı tarihte memur eliyle belirtilen adreste tebliğ edilmeye çalışıldığı ancak şirketin adreste bulunamaması sebebiyle tebliğ yapılamadığı, şirket temsilcisi ve ortaklarının 1994 yılı Kurumlar Vergisi beyannamesinde bildirdikleri… adresinde de tebligat yapılamadığı anlaşılmaktadır. VUK'nın 103. maddesinde, muhatabın adresi hiç bilinmezse, muhatabın bilinen adresi yanlış veya değişmiş olur ve bu yüzden gönderilen mektup geri gelirse, başkaca sebeplerden dolayı posta ile tebliğ yapılmasına imkân bulunmazsa, yabancı memleketlerde bulunanlara tebliğ yapılmasına imkân olmazsa ilanen tebligat yoluna gidileceği kurala bağlanmıştır.
Dava konusu olayda davacı şirketin ve temsilcilerinin bilinen adreslerinde tebligat yapılamadığı açık olduğundan, ihbarnamelerin ilanen tebliğ edilmesinde ve ilan yoluyla tebliğ edilerek tahakkuk ettirilen ancak vadesinde ödenmeyen amme alacağının tahsili amacıyla ödeme emri düzenlenmesinde yasaya aykırılık bulunmamaktadır. Bu nedenlerle temyiz isteminin kabulü ile... Vergi Mahkemesinin... günlü ve... sayılı ısrar kararının bozulmasına, 17.10.2003 gününde oyçokluğu ile karar verildi."


ÖZELGELERDE

BSMV

1. Ankara Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 8.5.2007 tarih ve B.07.1.GİB.4.06.17.01/BSMV-2007 sayılı özelgesi
"6802 sayılı kanunun düzenlemeleri uyarınca, banka, banker ve sigorta şirketleri BSMV mükellefi olarak kabul edilmiştir. Yine aynı kanunun 27. maddesinde ise bu kanun hükümleri gereğince yapılacak özelleştirme uygulamalarına ilişkin işlemler (danışmanlık hizmeti alımları ile nihai devir işlemlerine ilişkin sözleşmeler dahil) Katma Değer Vergisi hariç her türlü vergi, resim ve harçtan muaf kabul edilmiştir. Söz konusu hükümden de anlaşılacağı üzere istisna, mükelleflere değil doğrudan işlemlere tanınmıştır. Buna göre anonim şirket hisselerinin yüzde 55'inin Özelleştirme İdaresi Başkanlığı'nca satışa sunulması sonucu ihaleyi kazanan anonim şirket lehine banka tarafından Özelleştirme İdaresi Başkanlığı'nın yetkili kıldığı TC Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı'na hitaben verilecek teminat mektubu ile ilgili olarak anonim şirketten alınacak komisyonlar, söz konusu teminat mektubunun düzenlenmesi aşamasında teminat tutarı üzerinden bir defaya mahsus alınacak düzenleme komisyonu da dahil BSMV'den istisna olacaktır."
2. İstanbul Defterdarlığı'nın 7.5.2004 tarih ve 2923 sayılı özelgesi
"Benzer bir konu ile ilgili olarak bakanlık makamının 9.2.1998 tarih 5541 sayılı yazısında; ‘...31.7.1992 günlü Resmi Gazete'de yayımlanan V/7 sayılı tebliğe göre repo, 2499 sayılı yasada sayılmış menkul kıymetlerin geri alma taahhüdü ile satım ve geri satma taahhüdü ile alımıdır. Sözü edilen kıymetler vade tarihinden önce elden çıkarılarak bir getiri sağlamaktadır. Sağlanan bu gelirin menkul kıymetin vade sonunda itfa edilmesi suretiyle elde edilen faiz niteliğinde olmadığı açıktır. Dolayısıyla menkul kıymet alım-satım sonucu lehe kalan paralar üzerinden %5 oranında BSMV ödenmesi gerekir' denilmektedir. Buna göre repo amacıyla müşterilerinize satılan ve sonra geri alınan menkul kıymetlerin sonradan şirketinizce satılması halinde, satış tutarından söz konusu kıymetlerin repo faiz giderini de içeren maliyet bedelinin düşülmesinden sonra kalan fark kurumunuzun lehine alınmış olacağından, bu tutarın Banka ve Sigorta Muameleleri Vergisi'ne tabi tutulması gerekir."
3. Büyük Mükellefler Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 14.1.2010 tarih ve 1640 sayılı özelgesi
"Türkiye'deki bankaların yurtiçindeki veya yurtdışındaki kişi ve kuruluşlara kullandırdığı krediler nedeniyle lehine aldığı paralar %5 oranında Banka ve Sigorta Muameleleri Vergisi'ne tabidir. Türkiye'deki bankaların yurtdışı şubeleri tarafından Türkiye'de yerleşik kişi ve kuruluşlara kredi kullandırılması halinde, bankacılık hizmetlerinin tamamen Türkiye hudutları haricinde yapılması nedeniyle kanunların mülkiliği prensibi açısından Türkiye hudutları içinde vergiyi doğuran olay meydana gelmediğinden kredi verme işlemi dolayısıyla yurtdışındaki bankalarca lehe alınan paralar Banka ve Sigorta Muameleleri Vergisi'nin kapsamına girmemektedir. Ancak, Türkiye'deki bankaların yurtdışı şubelerinin Türkiye'de bulunan genel merkez ya da diğer şubelere ait paraların Türkiye'de bulunan kişilere kredi olarak kullandırılmasına aracılık etmeleri halinde, bu işlemlerin Banka ve Sigorta Muameleleri Vergisi'ne tabi olması gerekmektedir."
Veysi Seviğ - Bumin Doğrusöz

 
Yasal Uyarı
 
 
   

 
 

 

 

 
  ▼ Yayınlanan En Son  Mevzuatlar   (Sitenize ekleyebilirsiniz)


Copyrıght  © 2005-2010 www.muhasebenet.net www.muhasebenet.com. Her hakkı saklıdır.