Limited
şirketlerin ortaklarına güzel haber
9 Ağustos 2009 tarihli
Resmi Gazete'de yayınlanan Danıştay kararlarının
arkasında yaşanan hukuksal tartışmalar, limited
şirketten ayrılan ortağın sorumluluğuna farklı bir yorum
getiriyor.
Payını devrederek
limited şirketten ayrılan ortağın, hangi borçlardan
nereye kadar sorumlu olduğu hep tartışıla gelmiştir.
Önce bu konudaki yasal düzenlemelere bir göz atalım.
Limited şirket de, sonuçta bir sermaye şirketidir.
Dolayısıyla Ticaret Kanunu'muzdaki genel prensibe uygun
olarak ortaklar, koydukları sermaye miktarı ile
sorumludurlar.
www.muhasebenet.net
Örneğin sermayesi 100 bin TL olan bir limited şirketin
yüzde elli 50 paya sahip ortağı, limited şirketin
borçlarının da 50 bin TL'lik kısmından sorumludur.
Bu genel düzenlemenin iki istisnası vardır.
Birincisi limited şirketin müdür seçilen ortakları
açısındandır. Limited şirketin müdürleri şirketin
borçlarından tüm malvarlıkları ile sorumludurlar. İkinci
istisna ise limited şirketin amme borçlarıyla ilgilidir.
Limited şirket ortakları amme borçlarından diğer bir
deyimle genel olarak devlete olan borçlardan sermaye
"miktarları" ile değil sermaye "oranları" ile
sorumludurlar. Yukarıdaki örneğe göre 100 bin TL
sermayeli limited şirketin yüzde elli paylı ortağı,
devlete olan borçların 50 bin TL sınırı olmaksızın yüzde
ellisinden sorumludurlar.
******
Bugüne kadarki uygulamalarda, yaşanan tartışmalarda,
yargıya intikal eden konularda da limited şirket
ortakları hep ortak olduğu dönemdeki borçlardan sorumlu
tutulmuşlardır. Bir ortak, payını devredip ortaklıktan
ayrılsa bile; ortak kaldığı dönemdeki borçlardan
yukarıda özetlediğimiz esaslar dahilinde sorumlu
sayılmışlardır. Hatta bu konudaki noter devir
sözleşmelerinde bile bu konu standart bir düzenleme
olarak yer almıştır. Devir sözleşmesini imzalayan
ortaklar sadece kendi dönemlerindeki borçlardan sorumlu
olduğunu düşünmüşler ya da zannetmişlerdir.
Oysa Eskişehir'de yaşanan bir olaya yönelik olarak yargı
organlarının bu konudaki düşünceleri bugüne kadar ki
düşüncelere aykırı bir niteliktedir.
Bu olayda vergi dairesi limited şirketin vergi
borçlarına yönelik olarak, şirketin eski ortaklarından
birisine de ödeme emri göndermiştir. Mükellef tarafından
açılan dava sonucunda Vergi Mahkemesi bugüne kadar
yerleşmiş düşüncelere aykırı olarak "hisseyi devralan
ortağın şirketin mali durumunu, hissenin borçlu ya da
alacaklı olup olmadığını bilmesi gerektiği, kamu
alacağının şirketle ilgisi kalmayan davacıdan takip
edilemeyeceği" gerekçesiyle mükellefi haklı bularak
ödeme emirlerinin iptaline karar verilmiştir. Ancak üst
mahkeme olan Eskişehir Bölge İdare Mahkemesi davaya konu
ödeme emirlerine esas vergi borçlarının, davacının
şirketteki hissesini devretmeden önceki dönemlere
ilişkin olduğu, borçların şirketten tahsil imkanının
kalmadığı, bu nedenle davacı adına ödeme emri
düzenlenmesinde hukuka aykırılık bulunmadığı
gerekçesiyle Vergi Mahkemesi kararını bozmuş, davacının
kararın düzeltilmesi istemini de reddetmiştir.
******
Ancak davacı mükellef yılmamış, konuyu bu kez farklı bir
yönden Danıştay'a taşımış, "kanun yararına bozma" talep
etmiştir. Konuya ilişkin incelemeyi yürüten Danıştay
Başsavcısı da mükellefi haklı bulan Vergi Mahkemesi gibi
düşünmüş ve şirket hissesini devralarak devredenin
yerine geçen ortak söz konusu sermaye payını bütün hak
ve borçlarıyla birlikte devraldığını, bu durumda
şirketteki hissesini devreden eski ortak adına devirden
önceki şirket ortağı olduğu döneme ilişkin şirketin
vergi borcu nedeniyle ödeme emri düzenlenmesinde hukuka
aykırılık bulunduğu yönünde görüş bildirilmiştir.
Her ne kadar Tetkik Hakimi, Başsavcıdan farklı görüş
bildirmiş olsa da Danıştay'ın bu konudaki kararı yaşanan
tartışmalardan farklı bir gerekçeyle mükellef lehine
sonuçlanmıştır.
Kararda ortak olunan döneme ilişkin sorumluluk konusu
dikkate alınmadan farklı bir gerekçeden bahsedilmekte,
"öncelikle kanuni temsilci olan bu şahıs hakkında takip
yapılmak suretiyle şirketten tahsil edilemeyen kamu
alacağının tahsili yoluna gidilmesi gerekirken, bu usule
uyulmaksızın doğrudan davacı adına düzenlenen ödeme
emirlerinde hukuka uyarlık bulunmamaktadır."
denilmektedir.
Mükellefi haklı bulan bu sonuç farklı bir gerekçeye
dayanmaktadır ama içerdiği tartışmalar itibarıyla bugüne
kadarki düşüncelere de farklı bir yorum getirmektedir.
Belli ki başta vergi daireleri olmak üzere alacaklı
devlet daireleri bundan böyle hissesini devreden
ortaklara yönelik olarak yasal takipte oldukça
zorlanacaklardır.
Atilla DÖLARSLAN
atilladolarslan@yontemymm.com.tr
www.muhasebenet.net
31.08.2009 |