Prim borçlarının KDV
alacağından mahsubu için zamanı kaçırmayın
İşverenlerin sigorta prim borçlarını KDV iadesi
alacağından mahsubunda en büyük sorun başvuru süresinde
yaşanıyor. Primde en geç ödeme süresi ilişkili olduğu
ücreti takip eden ay yerine, aynı ayı izleyen on beşinci
gündür.
SORU: 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık
Sigortası Kanunu'nun 88'inci maddesinin 13'üncü fıkrası
uyarınca prim borçları Maliye Bakanlığı'ndan olan Katma
Değer Vergisi iadesi hakkından mahsup edilebilmektedir.
Ancak biz bu konuda zamanında başvuruda bulunmamıza
rağmen, bazen bu mahsup işlemi yapılmıyor, bu nedenle
sigorta prim borçlarını cezalı olarak ödüyoruz. Maliye,
bize "Ne yapalım sigortaya gidin sorun" diyor. Sizce bu
sorunların kaynağı nedir ve neler yapabiliriz?
YANIT: Sözü edilen yasal düzenleme ile "prim borçlarının
Katma Değer Vergisi iade alacağından mahsubu suretiyle
ödenebileceği, bu takdirde vergi iade hakkı sahibinin
kendisinin, mal ve hizmet satın aldığı ya da iştirak
veya ortaklık ilişkisi içinde bulunduğu işverenlerin
prim borçları için de mahsup talep edebileceği, bu
işverenlerin mahsup talebinde bulundukları ay da muaccel
olan prim borçlarının anılan maddenin birinci fıkrasına
göre belirlenen prim ödeme sürelerini izleyen on beş gün
içinde mahsup suretiyle ödenmesi halinde yasal süresinde
ödendiğinin kabul edileceği" hususu hükme bağlanmıştır.
Ancak aynı yasal düzenleme gereği olarak prim
borçlarının Katma Değer Vergisi iade alacağından mahsup
suretiyle ödenmesi isteminde bulunulduğu halde süresinde
mahsup edilemeyen veya eksik mahsup edilen prim borçları
için 5510 sayılı yasanın 88'inci maddesinin birinci
fıkrasına göre belirlenen prim ödeme süresini izleyen
günden başlanarak gecikme cezası ve gecikme zammı
uygulanmaktadır.
Diğer yandan Sosyal Güvenlik Kurumu, Maliye
Bakanlığı'nın uygun görüşü ile bu uygulamadan
faydalanması öngörülen işverenleri; iştigal konusu,
işletme türü ile işletme büyüklüğü itibariyle
belirlemeye ve lehine mahsup isteminde bulunan
işverenlerin prim borcunu ödeme süresini otuz günü
aşmamak üzere uzatmaya yetkili bulunmaktadır.
Bu uygulamada yasal haklardan yararlanmak için başvuran
işverenlerin (mükelleflerin) işletme türü, işletme
büyüklüğü ve iştigal konusu itibariyle ayırıma
gidilmesinin Sosyal Güvenlik Kurumu'nun bu yolla tahsil
edebileceği alacaklarının kapsamını daraltabileceği
varsayımı ile bu konuda bir ayırıma gidilememiştir.
Buna göre Katma Değer Vergisi Yasası'nda yer alan hüküm
çerçevesinde Maliye Bakanlığı tarafından yapılan
düzenlemeler uyarınca, Katma Değer Vergisi iade
alacakları Sosyal Güvenlik Kurumu'na olan prim
borçlarına mahsup edilmesini isteyebilecek olan yasanın
(4/1-a) kapsamında sigortalı çalıştıran işverenler
mahsup hakkından yararlanabilmektedirler.
İşverenlerin mahsup isteminde bulundukları ayda muaccel
olan cari aylara ilişkin prim borçlarının Katma Değer
Vergisi iade alacağından mahsup suretiyle ödenmesi
süresi; normal prim ödeme sürelerinin sona erdiği tarihi
izleyen on beş gündür.
Dolayısıyla prim borçlarının Katma Değer Vergisi iade
alacağından mahsup suretiyle ödenmesinin talep edilmesi
halinde primin en geç ödenmesi gereken yasal süre; 5510
sayılı Yasa'nın (4/1-a) kapsamında sigortalı çalıştıran
işverenlerden; sigortalılara ait ücretleri her ayın biri
ila sonu arasına ilişkin olduğu ayı takip eden ayın
(vade) yerine, vadeyi izleyen on beşinci gündür.
Uygulamada sorunların daha çok yasal sürelere uygun
davranılmamasından kaynaklandığı gözlenmektedir. (V.
Seviğ)
YARGI KARARLARINDA / ZAYİ OLMA HALİ
1. Danıştay 9. Dairesi'nin E.2000/4946, K.2001/1109 sayı
ve 27.3.2001 tarihli kararı
"Mükellefin sel baskınında defter ve belgelerini
kaybettiğinden bahisle defter ve belgelerini ibraz
edememesi neticesinde Katma Değer Vergisi indirimlerinin
reddi suretiyle yapılan tarhiyatın iptali talebi ile
açılan davada yerel mahkemece davacının ilgili dönemde
emtia alımı yaptığı bütün firmalar olmasa dahi yüksek
meblağlı alımlar yaptığı birkaç firmayı dahi
hatırlayamamasının ya da söz konusu firmalardan belge
temin edememesinin ticari icaplara uygun olmadığı
gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir. Ancak,
davacının zayi belgesi almış olması, bahsi geçen sel
baskınının da sadece davacının değil bütün bölgeyi
etkilemiş olması, kaldı ki uyuşmazlık döneminin 1994
yılı olması itibariyle VUK 253. maddesi uyarınca
defterlerin 5 yıllık muhafaza ve ibraz süresi geçtikten
sonra mal alımında bulunulan firmalardan örnek belge
temin etmesinin imkânsızlığı karşısında, davacının iyi
niyetli olduğu kanaatine varılması nedeniyle, yerel
mahkeme kararında isabet görülmemiştir."
2. Danıştay 3. Dairesi'nin E.1999/3652, K.2000/3566 sayı
ve 7.11.2000 tarihli kararı
"VUK'un emsal değerlemesine ilişkin 267. maddesinde
ortamla fiyat esası ve maliyet bedeli esasına göre emsal
fiyatı tespit edilemeyen emtianın takdir komisyonu
marifetiyle emsal değerlemesinin yapılacağı
düzenlenmiştir. Takdir komisyonu kararlarına karşı
mükelleflere dava hakkı tanındığından, takdir komisyonu
kararına karşı açılan davanın esası incelenerek karar
verilmesi gerekirken, ortada kesin ve yürütülmesi
zorunlu işlem olmadığı gerekçesiyle davanın reddi
yönünde verilen kararda hukuka uyarlık görülmemiştir."
ÖZELGELERDE / ZAYİ HALİNİN VERGİSEL SONUÇLARI
1. Bursa Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 8.10.2007 tarih ve
4277 sayılı özelgesi
"Finansal kiralama şirketinden kiralanan aracın pert
olması nedeniyle sigorta şirketi tarafından finansal
kiralama şirketine ödenen ve ardından finansal kiralama
sözleşmesi kapsamında kiralayan şirkete intikal
ettirilen sigorta bedelinde, Katma Değer Vergisi'nin
konusuna giren bir teslim veya hizmet söz konusu
olmadığından, söz konusu sigorta bedelinin Katma Değer
Vergisi'ne tabi tutulması söz konusu değildir.
Dolayısıyla sigorta şirketi tarafından finansal kiralama
şirketine yapılan ödeme için sigorta şirketi adına
fatura düzenlenirken katma değer vergi hesaplanmayacağı
gibi, kiralayan şirketin finansal kiralama şirketi adına
düzenleyeceği faturada da vergi hesaplanmaz."
2. İzmir Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 5.12.2006 tarih ve
5353 sayılı özelgesi
"VUK'un 267. maddesi gereğince, yangın, deprem ve su
basması gibi afetler yüzünden kıymetinde önemli bir
azalış meydana gelen emtiaların emsal bedel tespitinde
ilk olarak ortalama fiyat esası ve maliyet bedeli esası
tatbik edilir. Bu iki yöntemin tatbik edilememesi
halinde takdir komisyonu marifetiyle emsal bedel tespiti
yapılır. Bununla beraber, emtianın değerinin sıfır
olarak tespit edilebilmesi ancak takdir komisyonu
kararıyla mümkündür."
Veysi Seviğ - Bumin Doğrusöz
Referans/30.09.2009 |