Dağıtılan kâr varlık
barışı için kullanılamaz
Şirketin geçmiş yıl kârlarını dağıtarak ortaklarını
fonlaması ve bu tutarların şirkete varlık barışı
yasasından yararlanmak amacıyla geri dönmesi halinde
gerçekleştirilen işlemler mevcut yasa hükümleri ile
örtüşmüyor.
SORU: Varlık Barışı Kanunu'nun süresi 31.12.2009
tarihine kadar uzatılmış bulunmaktadır. Şirketimizin
bilançosunda gözüken ve birikmiş bulunan geçmiş yıl
kârlarını ortaklarımıza dağıtıp, bilahare bu kârları
nakden alan ortaklarımız üzerinden söz konusu kârları
şirket adına bankaya yatırıp bloke ettirsek, biz de
şirket olarak bu kanun hükmünden yararlanabilir miyiz?
YANIT: 5811 sayılı Bazı Varlıkların Milli Ekonomiye
Kazandırılması Hakkındaki Yasa'nın 2'nci maddesinin
ikinci fıkrası uyarınca "Gelir veya Kurumlar Vergisi
mükelleflerince sahip olunan ve Türkiye'de bulunan ancak
yasal defter kayıtlarında işletmenin özkaynakları
arasında yer almayan para, altın, döviz, menkul kıymet
ve diğer sermaye piyasası araçları ile taşınmazlar"
31.12.2009 tarihine kadar TL cinsinden rayiç bedelle
vergi dairelerine beyan edilebilecektir. Bu bağlamda
bilanço esasına göre defter tutan mükellefler, tutmakla
zorunlu oldukları yasal defterlerine, taşınmazlar
dışındaki varlıklarını banka ve aracı kurumlardaki
hesaplarına yatırmak suretiyle kaydederek pasifte özel
fon hesabında göstermek zorundadırlar. Yasal düzenleme
gereği bu fon hesabı "sermayenin cüz'ü sayılacak ve
beyan tarihinden itibaren altı ay içinde sermayeye
ilave" edilecektir.
Diğer yandan aynı maddenin 3'üncü fıkrası uyarınca vergi
dairelerine beyan edilen varlıkların değeri üzerinden
yüzde 5 oranında vergi tarh edilir ve bu vergi,
tarhiyatın yapıldığı ayı izleyen ayın sonuna kadar
ödenir. (Yurtdışındaki varlıkların beyanı halinde vergi
oranı yüzde 2 olarak belirlenmiştir.)
Yukarıda yer alan açıklamalardan da anlaşılacağı üzere
uygulamada kısaca "Varlık Barışı Yasası" olarak
tanımlanan yasa hükümlerinden yararlanabilmek için
işletmenin özvarlıkları içerisinde yer almayan bir
kaynaktan yararlanılması ve bu bağlamda da ticari
işletmelerde özkaynakları artırıcı bir varlık
aktarımının gerçekleştirilmesi gerekmektedir.
Vergi Usul Yasası'nın 192'nci maddesinde yer alan
tanımlamaya göre bilançoda "aktif toplamı ile borçlar
arasındaki fark, müteşebbisin işletmeye mevzun
varlığını" yani özsermayeyi teşkil eder.
Yasa maddesinde yer alan "özsermaye" kavramı işletmenin
özkaynağı anlamına gelmektedir.
Bilindiği üzere geçmiş yıllarla ilgili olan dağıtılmamış
kârlar ile cari dönem vergi sonrası kârı özkaynakların
bir unsurudur. Bu kaynaklardan ortaklara aktarılacak
pay, özkaynakların toplamını olumsuz etkileyecektir.
Özkaynaklar arasında yer alan geçmiş yıl kârlarının
ortaklara dağıtılması halinde öncelikle şirketin aktif
değerlerinde de yapılan ödemeler kadar bir azalış
olacaktır.
Bir başka anlatımla şirketin özkaynakları arasında yer
alan geçmiş yıl kârlarının ortaklara dağıtımı halinde
şirketin özkaynakları azalırken diğer yandan şirketin
aktif tablosunda yer alan kasa ve/veya bankalar
hesabında bir azalma olacaktır. Bilahare ortaklar
tarafından alınan kâr paylarının şirket hesabına
yatırılarak özel fon hesabında izlenmesi halinde şirket
özkaynağını azaltan çekilişin tekrar şirkete dönüşü
şeklinde olacaktır ki böyle bir uygulamada gerçek
anlamda şirket özkaynaklarının artışından bahis etmek
mümkün değildir.
Dolayısıyla şirketin geçmiş yıl kârlarını dağıtarak
ortaklarını fonlaması, bilahare ortaklara fonlanan
tutarların şirkete "Varlık Barışı Yasası"ndan
yararlanmak amacıyla geri dönmesi halinde
gerçekleştirilen bu tür işlemlerin mevcut yasa hükümleri
ile örtüşmediği anlaşılmaktadır. (V. Seviğ)
YARGI KARARLARINDA
İFLASIN ERTELENMESİ
1. Yargıtay 19. Hukuk Dairesi'nin E.2005/2807,
K.2005/4480 sayı ve 21.4.2005 tarihli kârarı
"Aynı grup bünyesinde yer alan AŞ ve Ltd. Şti.
tarafından birlikte açılan iflasın ertelenmesi
davasında, yerel mahkemece yapılan bilirkişi incelemesi
neticesinde şirketlerin borca batık durumda oldukları,
iyileşme projelerinin sağlam verilere göre hazırlandığı
ve gerçekleştirilme olanağının yüksek olduğu kanaatine
ulaşıldığı gerekçesiyle davanın kabulüne ve iflasın bir
yıl süre ile ertelenmesine, tedbirlerin müşterek borçlu
ve müteselsil kefiller hakkında da geçerli olmasına
karar verilmiştir. Alacaklının temyizi üzerine incelenen
davada verilen karar, şirketlerin birlikte dava açması
usul ekonomisi açısından yerinde ise de iflasın
ertelenmesi talepli davayı birlikte açan şirketlerin
koşulların mevcudiyeti ve her şirketin mali yapısı
açısından ayrı ayrı değerlendirilmesinin gerekmesi, her
ne kadar İİK'nın 179. ve TTK'nın 324. maddelerinde
iflasın ertelenmesi talebinin ilanına ilişkin bir hüküm
bulunmasa da alacaklıların menfaatinin korunmasının ve
şirket borçlarının muvazaalı olarak aktiften fazla
olması sonucunu doğuracak kötü niyetli davranışların
önüne geçilmesinin gerekliliği, şirketin borca batık
olmadığının ya da iyileştirme projesinin yeterli olup
olmadığı konusunda alacaklılara kanıtlama olanağının
sunulabilmesi için iflasın ertelenmesi talebinin
riayetle ilan edilmesi gerektiği gerekçeleriyle yasa ve
usule uygun olmadığı gibi, kararın kefiller hakkında
uygulanması da yerinde görülmemiştir."
ÖZELGELERDE
İFLASIN ERTELENMESİ
1. Büyük Mükellefler Vergi Dairesi Başkanlığı'nın
23.7.2009 tarih ve 25281 sayılı özelgesi
"İflasın ertelenmesi, şirketi idare veya temsille
görevlendirilmiş olanlar ya da alacaklılar tarafından
iyileştirme projesinin hazırlanıp mahkemeye ibrazı ve
mahkemenin de bu projeyi inandırıcı bulması halinde söz
konusudur. Bu kararın verilmesi firmadan alacağı
olanların alacaklarını tahsil etme imkânını ortadan
kaldırmamakta, sadece icra takipleri engellenmektedir.
Erteleme kararı dava açsın açmasın tüm alacaklılar
bakımından sonuç doğuracağından alacaklıların dava
açmalarına ve icra takibi yapmalarına gerek yoktur. Bu
nedenle gerek alacaklı olunan şirket hakkında iflasın
ertelenmesi kararının verilmesi ile iflasa ilişkin
şartların varlığının tamamen ortadan kalktığından söz
edilemeyecek olması gerekse iflası ertelenen borçlu
şirketin takibinin İcra İflas Kanunu'nun (İİK) 179/b
hükmü uyarınca engellendiği hususları birlikte
değerlendirildiğinde iflası ertelenen şirketten tahsil
edilemeyen ve kanunen takibine de imkân olmayan
alacaklar için mahkemece iflasın ertelenmesine ilişkin
kararın verildiği hesap döneminde şüpheli alacak
karşılığı ayrılması mümkün bulunmaktadır. Ancak, iflası
ertelenen borçlu şirketin daha sonra iflas veya iflastan
kurtulma halleri söz konusu olursa ayrılan şüpheli
alacakların sonradan tahsil edilen miktarlarının tahsil
edildikleri dönemde kâr/zarar hesabına intikal
ettirileceği tabiidir."
2. İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 20.1.2006 tarih
ve 300 sayılı özelgesi
"Hakkında iflasın ertelenmesine karar verilen şirketten
olan alacaklar için bu gerekçe ile şüpheli alacak
kârşılığı ayrılması mümkün değildir."
Veysi Seviğ - Bumin Doğrusöz
Referans/28.10.2009 |