Yeni
çek yasası 'tacir çekleri'ni getiriyor
Halen TBMM gündeminde bulunan
"Çek Kanunu Tasarısı" hukukumuza tacir sıfatını taşıyan
gerçek veya tüzelkişilerin "bir ticari ilişki
çerçevesinde ve tacir sıfatı ile düzenleyecekleri"
çekler diye tanımlanabilecek "tacir çeki" kavramını
getirmektedir. Aşağıda ana hatları ile değineceğim bu
yeni çek türü, esasen hiçbir adi alanı olmayan ve her
türlü işlemi ticari sayılan tüzelkişi ticaret
ortaklıkları bakımından büyük bir sorun yaratmayacaksa
da TTK m. 21/I uyarınca işlemleri ve borçları hem adi
hem de ticari nitelik taşıyabilmesi mümkün olan gerçek
kişi tacirler bakımından bazı kuşkular doğurduğu gibi,
tasarının "amaç ve kapsam"a ilişkin 1. maddesinde dile
getirilen "kayıtdışı ekonominin denetim altına alınması
önlemlerine katkıda bulunmak" bakımından da sorgulanmayı
gerektirmektedir.
1. Tasarı hükümlerine bir göz atıldığında, öncelikle
bankaların bundan böyle tacir sıfatını taşıyan ve
taşımayan kişilere verilecek çekleri birbirinden açıkça
ayırt edilecek biçimde bastırmakla yükümlü oldukları (m.
2, bent 6) ve tacir olan kişilere tacir çeklerine
ilişkin hesap açarken onların ticaret sicili kayıtlarını
almak ve bunları ilgili hesabın kapatılması durumunda on
yıl saklamakla yükümlü oldukları anlaşılmaktadır.
Hemen belirteyim, hukukumuzda gerçek kişi tacirler
yönünden ticaret siciline tescil, tacir sıfatının
kazanılması için zorunlu nitelikteki bir önkoşul
olmayıp, işletmenin faaliyete başlaması ile elde edilen
tacir sıfatının bir sonucu ya da yükümlülüğüdür (TTK m.
20/I). Tasarı anılan düzenlemesiyle tıpkı ticaret
odalarına kayıtta olduğu gibi, tacir çeki
düzenleyebilmek için işletmenin sicile tescil edilmesini
zorunlu kılarken TTK'nın düzenlemesini zorlamaktadır.
2. Tasarı, bunun gibi, çek hesabı açılmasını ya da
mevcut bir hesaptan çek karnesi verilmesini isteyen
kişilerin her defasında kendisinin "tacir olup olmadığı
hususunda" yazılı bir beyanda bulunmasını öngörmekte (m.
2, bent 3) ve bir tacirin ticari işletmesi ile ilgili iş
ve işlemlerinde tacir olmayan kişinin çek defterini
kullanarak çek düzenleyen ve düzenleten kişinin altı
aydan iki yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılacağını ve tacir olmayan kişiye tacir kişiye
verilmesi gereken çek defteri veren banka görevlisi
hakkında da elli günden yüz elli güne kadar adli para
cezasına hüküm olunacağını öngörmektedir.
3. Her ne kadar genel gerekçede (22) ülkemizde bugüne
değin yabancı hukuk uygulamalarında çok sık rastlanan
"tacir çeki" ile "tacir olmayanlara ait çekler" arasında
hiçbir ayrım yapılmadığı ve özellikle ABD ile Avrupa
Birliği ülkelerinde şirketlerin kendi bastırdığı çekleri
kullanmalarının uygulamada yarattığı güvenden Türkiye'de
yararlanılmadığı vurgulanarak tasarının getirdiği yeni
çek türü ile "çeke olan güveni artırmayı" hedeflediği
vurgulanmış ise de kanımca önerilen düzenleme bunu
sağlamaya elverişli değildir. Gerçekten,
a) Bir kere yukarıda da belirttiğim gibi, çekler bundan
böyle de bankalarca bastırılacağı ve tasarıda sadece
tacir çeklerinin diğer çeklerden ayırt edileceğinin
belirtilmesi ile yetinilip, örneğin ilgili tacirin
logosunun veya markasının çeklerin üzerinde basılıp
bastırılmayacağı konusunda hiçbir açıklık yer almadığı
için, sözü edilen senetlerin çeke olan güveni artırıp
artırmayacağı hiç belli değildir. Çeke olan güvenin
ilgili tacirin ticaret unvanının tanınmışlığı ve
firmasının güvenirliği ile yakından ilgisi olup, çekin
özel olarak dizayn edilmesinin burada herhangi bir
işlevi olamayacağı açıktır.
b) Kaldı ki, uygulama ile sağlanmak istenen bir diğer
husus kayıtdışı ekonominin denetim altına alınması
(Madde Gerekçeleri, m. 2, fıkra VII) olup, tasarı bir
gerçek kişi tacirin ticari faaliyetine ilişkin çek
düzenlerken bunun mutlaka bir "tacir çeki" olmasını
zorunlu kılmakta ve sözü edilen durumda gerçek kişi
tacirin özel yaşamındaki işlemlerde kullanacağı "özel
çeki"nin keşide edilmesini hapis cezası ile yaptırıma
bağlarken gerçek kişi tacirlerin dahi tüm borçlarının
kural olarak ticari olduğunu öngören TTK m. 21/I ile
tacirin sadece ticari değil, aksine ticari olsun olmasın
tüm borçları nedeni ile iflasa tabi olduğunu öngören
TTK. m. 20/I'i gözden uzak tutmaktadır. Esasen
kürkçülükle iştigal eden bir gerçek kişi tacirin
işletmesine ham (işlenmemiş) kürk alırken bunun bedelini
tacir çekiyle buna karşılık eşinin özel kullanımı için
bir kürk manto satın alırken özel çekini kullanmakla
yükümlü tutulmasının hiçbir mantığı yoktur. Ödemelerini
nakit ve/veya kredi kartı ile yaparken veya anılan
durumda bir bono düzenlerken tacir sıfatını özel olarak
belirtmesine ve farklı bir işlem yapmasına hiç gerek
bulunmayan bir gerçek kişi tacirin çek düzenlerken
üstelik aykırılığı hapis cezası ile yaptırıma bağlanan
değişik bir uygulamaya zorlanması asla kabul edilemez.
Kanımca esasen gerekçede (22) tacir çeki ile tacir
olmayanların kullanacağı çekler arasındaki bu ayrımın
"6762 sayılı kanundaki çeke ilişkin hükümlerde
değişiklik yapmadığı" ve "etkisinin bu tasarıya
özgülenmiş bulunduğu" göz önüne alınacak olursa,
getirilen düzenlemenin pratik hiçbir yararının
bulunmadığı, aksine cezai yaptırımlardan çekinen gerçek
kişi tacirlerin bundan böyle çek kullanmaktan
vazgeçecekleri kendiliğinden anlaşılacaktır.
4. Nihayet şu hususu da ekleyeyim ki, kayıtdışı
ekonominin denetim altına alınması hiç kuşkusuz devletin
çok önemli amaç ve görevlerinden biri olmakla beraber,
bu amaca ulaşılırken bir gerçek kişi tacirin sadece
çekle yaptığı ödemelerin değil, aksine bunun yanı sıra
nakit ve/veya kredi kartı ile gerçekleştirdiği
işlemlerin de göz önünde tutulması gerekir. Kayıtdışı
ekonominin ortaya çıkmasında özel olarak hiçbir işlevi
bulunmayan çeke, "tacir çeki" adı altında yeni bir tür
ekleyip, bunun kullanılmamasını, özel olarak
yaratabileceği hiçbir sakınca yok iken, hapisle
cezalandırmaya kalkışmak, herhalde karşılıksız çekleri
dahi hapisle cezalandırmamayı öngören çağdaş ekonomik
yaklaşım ile de tam bir çelişki halindedir.
* İÜHF Ticaret Hukuku Anabilim Dalı Başkanı
Prof. Dr. ÖMER TEOMAN
27.05.2009
www.muhasebenet.net
|