Sermayeleri artırmak
gerekebilir
Aralık ayının sonuna, bir başka deyişle mali yılın da
sonuna yaklaştık. Yıl sonu, bazı sermaye şirketleri için
aynı zamanda sermaye artırımının zamanını da ifade
ediyor. Sermaye artırımının yapılması, bazı şirketler
için zorunlu olmakla birlikte, bazı şirketler için de
mevzuatın doğurduğu menfaat gereği olarak karşımıza
çıkmaktadır. Önce, sermaye şirketleri için sermaye
artırımının zorunluluk hallerini aktaralım.
Anonim şirketlerin asgari sermayesi 50.000 TL ve limited
şirketlerin asgari sermayesi 5.000 TL olarak
belirlenirken, sermayesi bu tutarların altında olan
şirketlerde de sermayelerini an az bu tutarlara
yükseltme zorunluluğu getirilmiştir. Dolayısıyla bu
şirketlerin sermayeleri, bu tutarların altında olamaz.
Öte yandan ve özellikle yılın son çeyreğindeki yabancı
para değerlerindeki oynamalar dolayısıyla dövizli
borçların değerlenmesi sonucu şirketlerde hem kur farkı
zararlarının oluşması hem de borçların şişmesi söz
konusu olabilmektedir. Bu olgu ise özellikle döviz
cinsinden borcu olan şirketlerin Ticaret Kanunu'nun 324.
maddesine dikkat etmeleri gereğini ortaya çıkarmaktadır.
324. madde, yönetim kuruluna, son yıllık bilançodan esas
sermayenin yarısının karşılıksız kaldığının anlaşıldığı
hallerde, durumu derhal genel kurula bildirme, şirketin
aciz halinde bulunduğu şüphesini uyandıran emareler
mevcut olması halinde ise aktiflerin satış fiyatları
esas olmak üzere bir ara bilançosu tanzim etme
yükümlülüğü yüklemiştir. Bu bilançodan, esas sermayenin
üçte ikisinin karşılıksız kaldığının anlaşıldığı
hallerde, genel kurulun ya bu sermayenin tamamlanmasına
ya da kalan üçte bir sermaye ile iktifaya (sermaye
azaltımına) karar vermesi gerekmektedir. Aksi halde
şirket feshedilmiş sayılır. Şirketin aktiflerinin şirket
alacaklarının alacaklarını karşılamaya yetmediği
hallerde ise yönetim kurulunun durumu derhal mahkemeye
bildirmesi, iflası veya iflasın ertelenmesini (İcra
İflas Kanunu 179 ve devamı maddelerine göre) talep
etmesi gerekmektedir. Yönetim kurulunun bu
görevlerindeki ihmali, Türk Ceza Kanunu karşısında
görevi ihmal suçunu oluşturur.
Sermaye artırımı kanunen zorunlu olmadığı halde, vergi
mevzuatı dolayısıyla şirket menfaati gereği sermaye
artırımının gerekli olmasına yol açan müessese ise
"örtülü sermaye faizi" müessesesidir.
Kurumlar Vergisi Kanunu'nda örtülü sermaye müessesesi
ile kurumların, ortaklarından veya ortaklarla ilişkili
olan kişilerden doğrudan veya dolaylı olarak temin
ederek işletmede kullandıkları her türlü borcun, hesap
dönemi içinde herhangi bir tarihte kurumun öz
sermayesinin üç katını aşan kısmı, ilgili hesap dönemi
için örtülü sermaye kabul edilmiştir. Bir başka
anlatımla bu müessese, kurumların borç maliyetlerini
gider olarak yazma sınırını belirleyen bir müesseseye
dönüşmüştür.
Alınan borçların örtülü sermaye sayılan kısmı için
ödenen veya hesaplanan faiz, kur farkları, vade farkları
ve benzeri giderler kanunun 11/b maddesi gereğince kurum
kazancının tespitinde indirim konusu yapılamamaktadır.
Yani kanunen kabul edilmeyen gider olarak dikkate
alınması gerekmektedir. Öte yandan bu tutarlar, ilişkili
kişiye dağıtılan kâr payı olarak nitelendirilmekte,
ödeme yapılanın gerçek kişi olması halinde stopaj
mükellefiyeti doğmakta ve geliri elde eden açısından kâr
payı statüsünde vergilendirmeye yol açmaktadır.
Burada kurumların yapmış oldukları borçlanmaların örtülü
sermaye olup olmadığı yönündeki tespit, borçların hesap
dönemi başındaki bilançoda yer alan öz sermaye ile
kıyaslanması suretiyle yapılmaktadır. Kurumun dönem başı
öz sermayesinin sıfır veya negatif değerler taşıması
durumunda, söz konusu kurumun ortak ve ortaklarla
ilişkili kişilerden yaptığı borçlanmaların tamamı örtülü
sermaye olarak değerlendirilmektedir (1 sayılı Kurumlar
Vergisi Genel Tebliği).
Bu durum kurumlara, dönem başında öz sermayelerini
gerekli şekilde oluşturarak, dönem içinde örtülü sermaye
durumunun oluşmaması için borçlanmalarını önceden
planlayabilme olanağı sağlamıştır.
2010 için 2009 yılı sonu itibariyle geçerli olan öz
sermaye miktarı, maliyetleri gider yazılabilecek
borçların belirlenmesinde temel teşkil edecektir. Örtülü
sermaye kapsamına giren borçları bulunan kurumların
sermayelerini dış kaynaklardan artırmak suretiyle,
ilişkili kişilerden borçlanmalarda daha uygun bir konum
yaratabilirler. İç kaynaklardan yapılacak sermaye
artırımının ise öz sermayeyi artırıcı bir etkisinin
olmadığı da unutulmamalıdır.
Bu nedenle ilişkili kişilerden borçlanan kurumların 2010
yılı öz sermayelerinin yüksek olması için, yılın şu son
günlerinde gerekli sermaye artırımını yapmalarında yarar
vardır.
Her yıl olduğu gibi, bu yıl da bu önemli noktayı
okurlarımıza hatırlatalım istedik.
Bumin Doğrusöz
26.11.2009 |